İşgalden Vazgeçelim!
Yapıldığı dönem paylaşılan eleştiri oldukça net oldu… “Şu ana kadar, kent merkezinde bulunan hiçbir meydana ya da meydan sayılabilecek kavşak noktasındaki düzenlemesine şehir ruhu katamamışların attığı son imza, ‘kamusal alanda kurumsal işgal nasıl olur’a dair oldu.” Eleştiriler mi? Bitmedi! Peki, Anıt’taki işgalimiz biter mi?
Şehir meydanlarının düzenlenme ve korunma şekli konusunda oldukça eleştirel bir yerde durduğumuzu söyleyenlerin ısrarla işaret ettiği adreslerden biri, Antakya’nın en merkezi noktası, Cumhuriyet Anıtı. Ön cephesinden bakanlar Atatürk Heykeli ile karşılaşırken, Anıt alanının Büyükşehir Belediyesi yönetim binasına bakan kısmında ise bağımsız bir düzenleme karşılıyor sizi. Belediye’nin mozaikten yapılma büyük bir logosu! Anıt ve heykelden bağımsız bir düzenleme alanı, ayrıca ışıklandırma sistemi bulunan kısmın ‘garip bir kamulaştırma’ hikayesi yaşadığını söyleyenler ise az değil. Söylerken de ‘durumu düzeltelim mi’ diye soranlar da!
O döneme ekli bizlerin bir ‘köşe yazısı’ ile paylaştığı eleştirisi mi? Bugün de değişmedi.
“İşgal dememe bakmayın siz! Niye mi? Çünkü bunu öylesine rahat ve öylesine sorgusuz-sualsiz yaptık ki… Kendi kurumsal imzamızın heykelini herkesin gözü önünde dikiverdik, hem de Cumhuriyet Anıtı’na, Anıt’ın hemen arkasına, sessiz (!) sedasız (!) söktüğümüz ağaçların kökleri üzerine… Peki, neydi bu işgalin anlamı?
Kurumsal logo ile verilmek istenen şey… Yer olarak seçilen Anıt ile ortaya konan hele ki… Soruyoruz, çünkü anlamadık… Kamusal alanın işgalini hiç anlamadık… Anıt’ta tozu dumana katan rahatlıktan ise rahatsız olduk… Ama garip olan ne, biliyor musunuz? Yaşananlara dair kimsenin konuşmaması! Hatta STK’ların, mimarların, meslek odalarının, bu kent adına dernek kurup protokol sırasında içeriye alınmak için bekleyenlerin, kamusal alana eklenen işgalin gölgesindeki kurumsal ekleme için konuşması!”
-Tamer Yazar-