Antakya hikâyesinin neresinde?

Peki, Tanıtımda Nerede? “Kazılarda, üzerinde yazıt bulunan bir taht tespit ettik. Bu tahttan, gladyatör dövüşlerini izleyen seyircilerin içerisinde soylu sınıfının oturduğu locaların yapıldığını anlıyoruz” bilgisiyle verilen, Adana’daki Anavarza Antik Kenti’nde yürütülen kazılar, akla Antakya’daki Hipodrom kazılarını getirdi ve sorgulattı! 2017 senesi Eylül ayında, şu haber başlığı dikkat çekti… “Hatay’ın Antakya ilçesinde, milattan önce birinci yüzyılda […]

Peki, Tanıtımda Nerede?

“Kazılarda, üzerinde yazıt bulunan bir taht tespit ettik. Bu tahttan, gladyatör dövüşlerini izleyen seyircilerin içerisinde soylu sınıfının oturduğu locaların yapıldığını anlıyoruz” bilgisiyle verilen, Adana’daki Anavarza Antik Kenti’nde yürütülen kazılar, akla Antakya’daki Hipodrom kazılarını getirdi ve sorgulattı!

2017 senesi Eylül ayında, şu haber başlığı dikkat çekti… “Hatay’ın Antakya ilçesinde, milattan önce birinci yüzyılda inşa edilen 80 bin kişilik hipodrom ve tapınağın temelleri gün yüzüne çıkarıldı. Kazı çalışmalarının tamamlanmasının ardından, hipodrom ve tapınağın içinde bulunduğu 20 hektarlık alan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir proje ile Arkeopark olarak kente kazandırılacak.”
2013 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile başlatılan çalışmalarda bugün gelinen nokta ve detaylar bilinmiyor. Arkeopark hedefli çalışmalarda ne aşamada olunduğu da! Ancak Antakya’nın, eski dönemlerde, eski Roma ve İskenderiye kentleri ile yarışan önemli bir coğrafya olduğunun altı, her kazı çalışmasının ardından itinayla çiziliyor, çizilmeye devam ediliyor. İç arena uzunluğunun 492 metre olduğu ve 80 bin kişilik kapasitesi ile dikkat çektiği ifade edilen hipodromun, Roma’daki ‘Circus Maximus’ tan daha görkemli olduğunu söyleyen isim ise, Kazı Heyeti Başkanı ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hatice Pamir.
-TANITIMDA!-
Antakya’da kazı çalışmaları devam eden hipodrom ile karşılaştırması yapılan Circus Maximus, Roma’da yer alan ve dönemin İmparatoru Sezar tarafından yaptırılmış, en eski ve en büyük hipodromlardan biri olarak kabul edilir. Peki, Roma’daki ‘Circus Maximus’ tan daha görkemli olduğu söylenen Antakya’daki hipodrom, kent turizminin ve tanıtımlarının neresinde?
Buna dair değerlendirme, bir turizmciden gelsin…
“Bana soruyu sorarken, buna dair bir bilgi verdiniz… Adana’dan, Hatay’ın komşusundan… Şöyle diyor orada: ‘UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan, Helenistik, Roma, Bizans, Sasani ve Osmanlı dönemlerine ait kültür izlerini taşıyan Anavarza Antik Kenti’nde yürütülen kazılarda, gladyatör dövüşlerinin yapıldığı amfi tiyatro gün yüzüne çıkarılıyor.’
İlginç olan, orada da kazılar Antakya gibi 2013’ten bu yana sürüyor. Hedeflenen asıl şey, Anavarza Antik Kenti’nin UNESCO Dünya Mirası daimi listesine alınabilmesi! Bu önemli! Zira bu listeyi takip eden o kadar çok insan var ki dünya üzerinde. Kültür turları dediğimiz şeyin moda oluşu da buna dair! Aslında bu şeye benziyor… Hani ‘coğrafi işareti’ alınmış, tescilli ürünlere! Bir şeyden emin olarak yersiniz, tescilli olanı demek istiyorum. Zira tavsiyesi ‘garantilidir’ ve tadı da yöresel olanların zirvesindedir. Bu da sizi çeker. Çünkü merak edersiniz. UNESCO Dünya Mirası daimi listesi da böyle.
Ama şunu sormak lazım her şeyden önce… Antakya’da devam eden çalışmalar, hikâyenin ne kadarını ortaya çıkardı ve bizler, mevcut tabloya bu hikâyeyi nasıl yerleştiriyoruz? Aslında, yerleştiriyor muyuz, bundan da emin değilim. Zira bu çalışmalar, oldukça kendi içinde ve sessiz ilerliyor. Bence olanı paylaşma politikasını biraz sesli kelimelerle ilerletmeliyiz. Bir şeylere sahibiz, ama bunu sadece kendimiz biliyoruz! Peki, faydası! Yok gibi! Çünkü Antakya içinde buna dair bilgisi olan kişi yok kadar az. Niye? Çünkü kent kendisini anlatma becerisine sahip değil. Bu olmayınca da, olan da bilinmiyor, yitilen de! Kayıplara karşı yaşandığı söylenen sessizlik de bu yüzden. İnsan, bilmediği ya da duymadığı, hatta habersiz olduğu bir şeyin yok oluşuna tepki verir mi? Vermez. Sahiplenmesi için bilmesi, yaşaması, hissetmesi gerek. Bunun için de, var olanları önce bu kent genelinde anlatmak gerek. Mesela çocuklara, gençlere, üniversite öğrencilerine… Niye bu alanlara yönelik tanıtım atağımız yok? Olmalı! Benimkiler sadece fikir! Daha iyisi illa ki çıkar. Ama çıksın, hem de bir an önce!”
-MÜZE TAVSİYESİ!-
Hipodrom hikâyesinin hemen yanı başındaki Müze mi? 2. Etap açılışı ile beraber, 7 bin 145 metrekarelik alanda eserlerin sergilendiği Hatay Arkeoloji Müzesi’nde, bu alan bugün itibariyle 10 bin 700 metrekareye ulaşmış durumda. Ancak süregelen sorun, sergileme alanlarına konulan ve her gün çok sayıda ziyaretçi ile buluşturulan binlerce yıllık mozaiklerin ve çok sayıda heykelin ‘isimsiz’ ve ‘bilgisiz’ olarak sunulması.
Bir ziyaretçinin Antakya Gazetesi ile paylaştığı izlenimleri oldukça dikkat çekici…
“Çok müze gezdim, ama burası farklı. Ben, antika halı meraklısıyım. Desenler, ilmekler, renkler… Sanırım, o dönemin halısı da bu mozaikler… Evlerin tabanlarını süslemişler. Burada onları izlemek, hayal etmek, muhteşem. Zaten sadece bakarsanız, keyif almıyorsunuz! Hayal edin! O dönemi, insanlarını, yaşayışı… O nedenle, herkese tavsiye ediyorum buradaki müzeyi, ama! Üzgünüm, çünkü benim gezdiğim sırada, bu bana hala çok ilginç de geliyor, hiçbir eserde bilgi yoktu. Mozaiklerde özellikle! Onlar benim favorim. Ama hayal etmek için bilmeniz, bir şeylere hakim olmanız gerek. Ben sadece gezdim ve çıktım. Üzüldüm de! Yani bu çok önemli bir eksiklik. Bir müzenin mantığı, bir şeyleri sergilemek değil, ama hikayeyi paylaşmak değil mi? Hikayesiz mozaikler ve heykeller! Güzeller, ama nedir onlar? Kimdir? Nereden geldiler? Nasıl bir yerden çıktılar? Bunlara cevap yok… Dürüstçe, şu ana kadar hiçbir müzede bunu yaşamadım. Ama tavsiyem, bu sorunu düzeltsinler. Çünkü tavsiye üzerine geldim ve herkese ben de tavsiye ediyorum. Ama benden sonra gideceklerin de benzer sorunları yaşamasını istemiyorum açıkçası.”
-ADANA MI?-
Antakya örneğini gündeme taşıyan Adana’daki Anavarza Antik Kenti’nde yürütülen kazılar, Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Fatih Gülşen’in de içinde olduğu bir ekip tarafından yürütülüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü gözetiminde, Adana Arkeoloji Müzesi başkanlığında, Valiliğin destekleriyle, bölümlerinin bilimsel danışmanlığında yürütülen kazılar, 2013’ten bu yana devam ediyor. İlk etapta çevre temizliği yapılan, 62 metreye 83 metre ölçülerindeki oval planlı tiyatro binasının bulunduğu alanı açığa çıkartmak için başlatılan çalışmalar ise sürüyor. Yapılan çalışmaya dikkati çeken ve “İlk etapta gördüğümüz kadarıyla, kemerli ayaklar üzerine oturmuş iki katlı tribünden oluşan gladyatör dövüş alanıyla karşı karşıyayız” diyen Gülşen, “Kazılarda, üzerinde yazıt bulunan bir taht tespit ettik. Bu tahttan, gladyatör dövüşlerini izleyen seyircilerin içerisinde soylu sınıfının oturduğu locaların yapıldığını anlıyoruz. Taştan yapılmış, üzerinde yazıt bulunan bu tahtla ilgili incelememiz sürüyor” bilgisini verdi.
Adana örneğinde duranlar ve geride kalan Turizm Çalıştayı’nın umudunu omuzlayanlar mı? Antakya’nın tarihi ve kültürü konusunda biriken hikâyelerin ‘kent tanıtımlarında aktif olarak kullanılması gerektiği’ yönündeki beklentilerini paylaşmayı sürdürüyor. Antakya Hipodromu ise beklenti listesinin zirvesinde… Peki, konuşmaya ve tanıtıma eklemeye başlar mıyız?-Tamer Yazar-

Exit mobile version