Antakya Kalesi! Hatırladık mı?

Diyarbakır’ın Çınar ilçesi yakınlarındaki 3 bin yıllık Zerzevan Kalesi’nde 100 gönüllü gençle yürütülen kazı çalışmasıyla, tarih, gün yüzüne çıkarılıyor. Kadim kenti tepeden izleyen Antakya Kalesi ise hala turistik destinasyonlar arasında yer alamayan kaybolmuşluğunda, hatırlanmayı bekliyor. Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü paylaşılan bilgide şöyle anlatılır, Antakya Kalesi ve surları… “M.Ö. 300 yıllarında Büyük İskender’in generallerinden […]

Diyarbakır’ın Çınar ilçesi yakınlarındaki 3 bin yıllık Zerzevan Kalesi’nde 100 gönüllü gençle yürütülen kazı çalışmasıyla, tarih, gün yüzüne çıkarılıyor. Kadim kenti tepeden izleyen Antakya Kalesi ise hala turistik destinasyonlar arasında yer alamayan kaybolmuşluğunda, hatırlanmayı bekliyor.

Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü paylaşılan bilgide şöyle anlatılır, Antakya Kalesi ve surları… “M.Ö. 300 yıllarında Büyük İskender’in generallerinden Seleucos I. Nikator tarafından kurulan Antakya Kalesi, dünyanın önemli yapılan arasında yer alır. Sırasıyla; Seleukos’lar, Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılarak zamanımıza kadar gelebilmiştir. 12 km uzunluğunda olan surların 360 kuleden oluştuğu düşünülmektedir. Sayısız depremler ve savaşlar sonucunda çok harap olmuştur. Bugün ayakta kalan duvarların büyük bir kısmı, M.S. 6. yy’ da Bizans İmparatoru Justianus tarafından yaptırılmıştır.”
-VAZGEÇMİŞİZ!-
İstanbul’daki surlardan sonra Türkiye’nin “en uzun sur duvarları” olan Antakya Kalesi surlarının bugünkü hali için konuşan bir turizmci; kuzeyde Halep Kapısı (St. Paul), doğuda Demir Kapı, güneyde Şam Kapısı, batıda Köprü Kapısı ve kuzeybatıda Köpek Kapısı olmak üzere 5 kapısı olan kalenin bugünkü kent turizmi içinde sıralanan destinasyonlar arasında olmamasını eleştirirken, Diyarbakır örneğinde durdu.
“Bahse konu Zerzevan Kalesi, Diyarbakır’da, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor aynı zamanda. Bölgede 6 senedir devam eden bir kazı söz konusu. Hatta bu çalışma ciddi anlamda örnek de bir çalışma. Çünkü hem Bakanlık, hem kentin dinamikleri iç içe. 38 üniversiteden 100 gönüllü de bu ekibe enerji katıyor. Bu kale için, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki sınır garnizonu deniyor. Yani anlayacağınız, Antakya Kalesi’nin eski Roma hikayesi Diyarbakır’da da var ama… Elindeki mirası kullanmak yerine sermayeden yeme alışkanlığını bırakamayan bir kentte yaşarken, diğer örnekleri göstermeye devam ediyoruz. Oysaki bu alana gidenler, kentin bu yüksek noktasından bir daha inmek istemiyor.
Tabi zor da! Saint Simon’da bile hala ne güvenliği becerebildik ne de olması gereken koruma uygulamayı hayata geçirebildik. Burası, kentin inanç turizmi adına önemli bir Manastır kalıntısı olsa da, garip bir ölü toprağı durumu var bizlerde. Vazgeçmişiz! Çünkü sistem işlemiyor. Kimse işini yapmadığı ve kimse bir diğerini denetlemediği için, durum Allah’a emanet ilerliyor.
Hep ifade ettiğimiz bir şey var… Bu kentte, gerçeği konuşanları sevmiyorlar. ‘Her şey yolunda’ gibi yaparsan, herkesle iyi oluyorsun. Hatta işini yapmayanların birbirini sürekli tebrik ettiği durumlara şahitlik ederken de şaşırmayacaksın o yüzden. Ne diyeyim ki… Yazık!”
-KİRLİ, BOZUK!-
Antakya Kalesi’nin bulunduğu yere gidenlerin tespitine ekli kelimeler ise değişmiyor. “Kirli, bakımsız, güvenle yürümenize yardımcı olacak yollar yok”. Kale’den geriye kalanlar adına bölgede çalışma başlatılması gerektiğini ifade edenler ise kent merkezinde “Müze” açmaya çalışanların, asıl kurtarılması gerekenlere, bu kentin görünmeyen ‘açık hava müzelerine’ odaklanması gerektiğinin altını özenle çiziyor. -Tamer Yazar-

Exit mobile version