Sanat Durağı
7 bin 145 metrekarelik ilk etap sergi salonlarına ikinci etap sergi salonlarını da ekleyen ve 10 bin 700 metrekareye ulaşan Hatay Arkeoloji Müzesi’nin en değerli parçalarından biri, Antakya Lahdi… Peki, hikâyesi mi? Onu izleyenlerin çokça kaçırdığı detaylarda bir mola alalım mı bugün?
Hatay turizmin amiral gemisi konumundaki Arkeoloji Müzesi, açılan 2. Etap sergileme salonları ile beraber tarih ve kültür meraklılarını misafir etmeye devam ediyor. Mozaiklerden heykellere, sikkelerden lahitlere oldukça geniş bir yelpazede sunum yapan müze içinde en fazla ziyaretçi çeken kısımlardan biri, Antakya Lahdi’nin de olduğu Lahitler Odası…
-BİR YAZI!-
Hikâyesi, detayları ve içeriği ile oldukça kalabalık bir ziyaretçi profiline sahip Antakya Lahdi için kaleme alınan bir yazı, eldeki adına oldukça farklı bir resim çizerken, bu okumanın ardından lahdi gezeceklere de oldukça dikkat çekici bir yol haritası sunuyor.
Kelimelerini Antakya Gazetesi ile paylaşan Nilüfer Metin, güne noktayı koysun…
“Lahit, 1993 yılında, Harbiye’de yapılan bir temel kazısı sırasında tesadüfen bulunmuş. Bu değerli eser için müzede özel bir sergileme alanı hazırlanmış. Bir bölümde, lahit, diğer küçük bölümlerde ise içinden çıkan kemikler ve objeler görülüyor.
Aristokrat bir aileye mensup, yetişkin bir kadın ve erkek ile genç bir kıza ait lahdin en büyük özelliğinden biri de, defineciler tarafından içi soyulmadan önce müzeye alınmış olması. Lahit içindeki kişilere ait kemikler, takılar, hatta giysilerine ait altın tozları ve tekstil parçalarına varana kadar mevcut olan her şey, müzede sergilenmeye konulmuş.
Lahdin, aristokrat bir aileye ait olduğu, üzerindeki betimlemelerle net bir şekilde vurgulanmış. Sanduka kapağı ve sandukadan oluşan, iki bölmeli, iki dar ve iki geniş olmak üzere dört yüzlü olan bu lahit, üzerine işlenmiş figürlerle açıklanmak istendiğinde ortaya şöyle bir hikâye çıkıyor…
Ön dar yüz: Yer altı tanrısı Hades’e giden bir kapının önünde bir ateş altarı ve bir kurban bulunuyor. Kurbanın iki tarafında, bir kadın ve bir erkek figürü var. Erkek figür, ateşi canlı tutmak için elindeki kaptan şarap, yahut yağ döküyor.
Birinci geniş yüz: Bir av sahnesi mevcut. Şaha kalkmış bir atın üstündeki süvari, aslana saldırıyor. Sağ ve solunda yardımcıları, her iki uçta da Tanrı Zeus’un askerleri olarak bilinen Dioskorlar var. Bu sahnede, süvari dışındakilerin bakışları av sahnesine dönüktür. Kısa tünikleri, avlanma esnasında kendilerine daha rahat hareket olanağı sağlamaktadır.
Arka dar yüz: Ailenin bilge ve aristokrat olduklarını işaret eden üç figür var. İki parmağıyla yaptıkları işaret bunu belirtiyor. Fakat lahit üzerindeki figürlerin parmaklarında kırılmalar olmuş.
İkinci geniş yüz: Bir veda tasviri sahnelenmiş. Figürler; gençliği, olgunluğu ve yaşlılığı temsil ediyorlar.
Lahdin kline şeklinde tanzim edilmiş kapağında, karı kocayı temsil eden iki figür ve aşk tanrısı Eroslar bulunuyor. O devirde bir gelenekti. Eğer kişi vasiyet ettiyse, lahit kapağında bir heykelle tavsir ediliyorlardı. Eroslar, çiftin huzurlu bir evlilik yaşamış olduklarının işaretidir.
Antakya Lahti’ne ayrılmış olan bu özel bölümde, lahitten çıkartılan kemikler ve objeler de sergilenmeye konulmuş. Üç kişiye ait kemikler, yetişkin bir kadın ve erkek ile genç bir kıza ait. Muhtemelen anne-baba ve erişkin kızları yatıyordu bu lahitte. Bu aristokrat ailenin iskeletlerinden, Alpin ırkına ait oldukları belirlenmiş. İskeletlerin başuçlarında bulunan küçük bir cam levha üzerinde, yine bu lahitten çıkmış olan altın tozları ve giysilerinden geriye kalmış küçük tekstil parçaları sergileniyor. Aile bireylerinin gömülürken üzerlerinde bulunduğu tahmin edilen temsili bir kıyafet de, yine iskeletlerle birlikte sergilenmektedir.”
-DEVAMI GELSİN!-
Eski Roma’nın en görkemli örneklerine ev sahipliği yapma ayrıcalığında duran Müze adına kaleme alınan bu ve bunun gibi sayısız örnek, eldekinin, Antakya özelinde Hatay coğrafyası için rezerve ettiği turizm pastasının büyüklüğünü işaret ediyor. Peki, bu işaretleme noktasında duran bizler, müzeye dair sergileme hataları konusunda bugün neredeyiz? İğne – Çuvaldız hikâyesinde ne kadar dürüstüz? -Tamer Yazar-