Oyuncu ve Yazar Levent Üzümcü, Antakya Gazetesi’nin dijital medyadaki sesi olan, Antakya TV Youtube kanalına konuk oldu.
Hatay Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde EXPO’da düzenlenen Hatay Kitap Günleri’ne katılım göstermesi için Antakya’ya davet edilen Levent Üzümcü, Antakya Gazetesi’ne konuk oldu. Deneyimli oyuncu ve yazar Üzümcü, Antakya TV’deki O’na 10 Soru programında kendisine yöneltilen sorulara verdiği samimi ve içten yanıtlarla izleyenlerin beğenisini kazandı.
Programda öne çıkan bazı soru ve cevaplar şu şekilde;
Geçmişten bugüne Antakya’ya birçok kez geldiğinizi biliyoruz. Hatta 2012 yılında ‘Antakya iyi ki var’ şeklinde bir tweet attığınızı da gördük. Antakya hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Ben, coğrafyasına çok düşkün biriyim. Yurt dışında yaşarken, pozitif ayrımcılık yapılabilmesi için size sunulan mesleki başvuru formlarında ırkınız sorulur. Ben de orda her zaman ‘diğeri’ kısmını işaretlerdim. İnsanlar bana neden ‘diğeri’ kısmını işaretlediğimi sorduklarında, “ben, kendimi Akdenizli görüyorum” derdim. “Eğer buraya ‘Akdenizli’ yazarsanız, onu işaretlerim. Hatta ‘Egeli’ yazarsanız parmak basarım” derdim. Antakya, Akdeniz’in kendi coğrafyamızdaki ucu. Antakya’nın her yerini seviyorum ve çocukluğumdan beri bu bölgeye gelip gidiyorum.
Biz çocukken, eniştem, Erzin’de banka müdürüydü. O zamandan beri geliyorum. Antakya, benim için her zaman saklı bir cennetti. Fakat şimdi görüyorum ki, buraya yapılan havaalanı sayesinde Türkiye’nin, hatta dünyanın dört bir tarafından insanlar buraya geliyor ve bu kenti doyasıya yaşıyor.
Toplumun sorunlarını ifade ederken, kendinizi sanat camiasında mı yoksa siyasi arenada mı daha rahat hissediyorsunuz?
Aslında bakarsan, ikisinde de hissetmiyorum. Çünkü sanat camiası dediğin çok da belirli kalıpların içine sokamayacağımız güruh ile siyaset yapan güruh arasında müthiş bir benzerlik var. Bu, insanın yapısına ve alışkanlıklarına dair bir benzerlik. Susmak, konuşmamak ya da hesaplı davranmak! Bu andığımız iki meslek grubunun da başvurduğu bir şey. Bir tür sahtelikten bahsediyorum. Ben, böyle durumları pek yapamıyorum. Girmiş olduğunuz ortam size göre şekillenmediği zaman ya da ortamın size dayattığı şekle bürünmediğiniz zaman, o ortamdan çıkıyorsunuz. Benim için genelde böyle oluyor.
“Bu ülkede, gençliklerini ve çocukluklarını yaşayan insanlara iyi bir gelecek bırakacak gücüm var mı” diye bakıyorum. Bunun için ne yapabileceğimi düşünüyorum. Tek kişilik oyunlar oynamamın ya da çok güvendiğim arkadaşlarımla aynı sahneyi paylaşıyor olmamın altında bu yatıyor. Çünkü artık sadece tiyatro yapıyorum. Nadiren film tekliflerini de değerlendiriyorum.
Antakya’daki medeniyetin ve kardeşçe yaşama duygusunun ülke geneline yayıldığı bir Türkiye’de yaşam sürmek sizin açınızdan yeterli olur muydu?
Bir arada yaşadığımız, birbirimizin hayatına saygı duyduğumuz, kardeşçe olduğumuz ve kişinin sadece insanlığına kıymet verdiğimiz bir yerde yaşamak hayal oldu. Buna çok üzülüyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu bir hayal değil. Çünkü insanlar bunu başarabiliyor. Bu denli kutuplaşarak, bu kadar birbirine düşman olarak yaşamak, yaşamak değildir. Antakya, bu konuda iyi bir örnek. Burada yaşayan insanların birbirleriyle kurmuş oldukları ilişki, her türlü dış etkene ve kışkırtmaya rağmen şahane bir şekilde ilerliyor. Bu kentin, günümüze gelene kadar bu kadar hırpalanmasına rağmen hiç bozulmamış olması, burada ne kadar iyi evlatların yetiştiğinin de bir göstergesi diye düşünüyorum.
O’na 10 Soru programındaki röportajın devamı, Antakya TV Youtube kanalında…
-Haber/Ahmet Doruk Alkan-