Hazırlayan:Mehmet Karasu
Kent kitaplığı
Mektuplarla ‘Sevgili Erdal’
Erdal Öz, kendisini sevgi ve iyilikten inşa etmiş, sağlığını sanki arkadaşlıkta bulan bir insan gibiydi. ‘Sevgili Erdal – Erdal Öz’e Mektuplar – 1. Cilt’te yazar ve şairler yazdığı mektuplarla Türkiye’deki yayıncılığın bu erdemler üzerinden dönüşümünü dile getiriyor.
Mektup, yazı değil, yazışmadır. Kendimizin sathında değil, ilişkide ortaya çıkar. İlişkide yer alan veya yer alacak olan işe ilişkindir. Yazıyla veya bir tür olarak denemeyle değil, mekteple akraba bir kelimedir mektup. Mektep, bilgi vermeye ilişkin bir yerdir, bilgi oluşturmaya ilişkin bir yer değil. Mektup kelimesi de tam bu anlamsal bağlamın bir uzantısıdır. Bir ilişkiye, bir ilişkideki işe ilişkin haber vermek, bir kararı sormak, bir kararı bildirmek ya da bir duyguyu, bir düşünceyi dile getirmek için vücuda gelen bir yazışma. Bu girizgâhı, ‘Sevgili Erdal – Erdal Öz’e Mektuplar 1. Cilt’teki mektuplar için yapıyorum. Bu ilk ciltte Bilge Karasu, Salâh Birsel, Onat Kutlar, Gülten Akın, Aziz Nesin, Edip Cansever, Yaşar Kemal, Metin Demirtaş, İlhan Berk, Cahit Külebi, Konur Ertop, Yusuf Atılgan, Behçet Necatigil, Talip Apaydın, Yaşar Nabi Nayır, Ülkü Tamer, Ali Püsküllüoğlu ve Cevdet Kudret’in mektupları yer alıyor. Sevgili Erdal’ı oluşturan mektuplar, ilişkiye ilişkin olmaktan çok, ilişkideki işe ilişkin… Dolayısıyla ‘Sevgili Erdal’ bir sevgi ifadesi olmasının yanı sıra aynı zamanda mektubu yazanın gardını alış halini de kamufle eden bir ifade durumunda. Mektuplar, şair ve yazarların ticaret söz konusu olduğunda, ‘ciddileşen’ kimliklerini de gösteriyor bize. Mektupta da söz konusu; kendini okutan metin ile kendini okutmayan metin. Sözgelimi Yusuf Atılgan’ın mektupları, edebiyatının metinleri gibi değil; kendini okutmuyor. İlişkiye ilişkin olanı değil, kendini dile getiriyor ama kendisinin neliğini değil, Erdal Öz’ün karşısında konumlandırdığı kendisini. Edip Cansever’in mektuplarının çoğu, bazılarında zorlama düzyazı söz konusu ama iş değil, ilişki, yani arkadaşlık mektupları. Damarlı bir maden var orada: Ahmet Oktay için şöyle yazmış 61 yılındaki bir mektubunda: “(Ahmet) Oktay’ın şiiri iyiydi. Ben sevdim. Biraz daha az içse, biraz daha düzene soksa hayatını, iyi olacak.” Onat Kutlar, Ülkü Tamer’in mektupları da, Cansever’in kimi mektupları gibi, Öz’ün, ‘dergi arkadaşlığı’ dönemine ait.
Bilge Karasu’nun mektupları, tıpkı edebiyatının metinleri gibi; ayrımlar yaparak ilerliyor. Cahit Külebi’nin mektupları da bir solukta okunan türden. Mektuplarının içeriği, nedense şaşırtıcı gelmedi bana. Fahreddin Es’ad-i Gorgânî’nin şöyle bir beyti vardır: “Benim adım onların arasında yer alırsa/ Onlarınki gibi gerçekleşir benim de muradım.” Külebi, bu duygudan hiç kurtulamamış gibidir. Erdal Öz, Atılgan’ın mektuplarına olduğu gibi Külebi’nin mektuplarına da not düşmüş.
Konuk Yazar/Ferhat İşlek
Hayal Parkı’ın Şiir Çocukları
Antakya hafta sonu oldukça yoğun etkinlikler yaşadı.
Bunlardan biri Altın Defne Edebiyat Ödülleri kapsamında yapılanlardı. Bu yılın ödül sahipleri Hüseyin Ferhad ve genç yazar Hakan Unutmaz oldular. Faris Kuseyri’nin Hüseyin Ferhad’la yaptığı söyleşi, ardından Ahmet Telli, Ferhat İşlek, Hülya Deniz Ünal ve Nihat Özdağ’ın konuşmacı olduğu bir panel düzenlendi. Hatay Büyükşehir Belediyesi Meclis Salonunda gerçekleşen bu etkinlikleri M.Ali Solak yönetti.
Bu yazımda davetliler arasında bulunan Hülya Deniz Ünal’ın çocuk edebiyatımıza örnek olabilecek bir çalışması üzerinde durmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi çocuk edebiyatı, ister şiir olsun isterse öykü ya da roman, çocuklarda okuma alışkanlığı kazandırmak, dil gelişimine katkı sağlamak, barışçıl duygulara ve düşüncelere sahip olması için yazılır.
Çocuk edebiyatının hangi türü olursa olsun, çocukların çevresinden başlamalı. Yaşadıklarıyla, düşledikleriyle bir yakınlığı olmalı. Nefret içermezken özellikle de sevgi dilini geliştirecek, doğayla dostluk kurma becerisini kazandıracak özelliklere sahip olmalıdır. Çocuğun okuma sürecinde dikkat dağınıklığına yol açacak anlatımlardan da kaçınılmalıdır.
Çocuklar için yazılan şiirler, çocuğun duygu dünyasına bir şeyler katmalı, düşlerini çoğaltmalı, sorgulama, yorumlama yeteneklerini geliştirmeli diyoruz. Ayrıca dildeki yalınlık, ilgiyi gözetme, yakın çevreyi esas alma gibi çok sayıda özellikleri içinde barındırmalıdır diye de ekliyoruz.
Son yıllardaki çocuk edebiyatı türlerindeki üretim artışına paralel olarak, çocuk okur sayısının artması ilerisi için sevindiricidir. Her şeyden önce ileride yetişkin okur sayısında artış yaşanacaktır diye umutlanmak istiyoruz.
Hülya Deniz Ünal’ın İlk şiir kitabı “Hayatın Yerine Harfler” adıyla 2004 yılında yayınlandı. Bunu “Su Yalnızlığı” “Denizkabuğu” ve “Ağaçlar Kitabı” izledi.
Son çalışması ise çocuk şiirlerinden oluşan “HAYALPARKI” adını taşıyor. “Hayal Parkı”nda çocuk sevgisini çiçek parklarıyla, su parklarıyla ve lunaparklarla buluşturuyor. Böyle olunca da kitabın sayfaları şenlikli bir durum alıyor. Gökyüzünü ve yeryüzünü çocukların oyun alanı yapıyor.
Hülya Deniz Ünal, iyi yetişmiş çağdaş çocuklar sayesinde bu ülkenin iyi bir geleceğe sahip olacağını düşünüyor. Kitabın başlangıcında “Sevgili torunum Barış’a ve dünyanın bütün çocuklarına…” demesi de bundan.
O, “şiirin kendisine göre bir evreni var” diyor.
“Verili dil değil imgelerden oluşan bir dili bulunmaktadır ve başka bir görüntüsü vardır şiirin. Ruh dünyanı, olabileni, olabileceğini, umutlarını, beklentilerini görürsün orada” diye de ekliyor.
Nitelikli şiir yazma yolunun çok okumaktan geçtiğini belirten Ünal, bu temiz işçilikte kendisini hep öğrenci olarak görmektedir. Şiirsiz bir yaşamı ise verimsiz, kuru bir yaşam olarak değerlendiriyor.
Doğayla konuşur gibi yazdığı şiirlerinde arı duru bir dili seçer. Her bahar doğanın uyanışıyla birlikte bir dize alır düşer yollara. Ona göre bildiği tek mükemmel doğadır.
Suya, toprağa, ağaca, çiçeklere, kuşlara çok özel davranır ve bunları şiirlerine yansıtır. Bir şiir ormanında yazar dizelerini.
Hayal Parkı’nda, çocuğun doğaya daha yakından ilgi uyandırması için çabası olduğu görülmektedir.
Kitap, çocuğun dünyasında yer alan, salıncak, tahterevalli ve kaydırakla başlamış. Konuşma unsurlarına da yer vermesi bu üç şiirin zevkle okunmasını sağlamış. ”Hızım çiçekler açar / Gökyüzüne doğru”, ”Ayşe, Fatma, Ali haydi çıkın üstüme / Kaydırayım sizi masallardan bahçeye” dizelerinde çocukların salıncaklara bindiğinde, ya da kaydıraklardan kaydığında duyduğu heyecan ve yaşadıkları tatlı anlar yansıtılmış.
Burada çocuğun hiç unutamayacağı, düşlerine kazıyacağı dize ”kaydırayım sizi masalardan bahçeye” olacaktır.
Doğrudan hayal gücüne yönelen başka dizeler de var. ”Bir dudak olsun dünya / Öpsün yanaklarınızdan”, ”Dili köpürttüm söz çıktı / Maviyi köpürttüm dalga”, ”Pamuklardan helva dersem / Islanmak erimek demek”, ”Güneşe haber vermeyin / Kardan adam bize geldi” gibi…
Şiirlerinde çocukların sözcük dağarcığının da gözetildiğini görüyoruz. Ayrıca dizelerin kısa tutulması da bilinçli yapılan doğru bir seçim.
“Terlesinler üstümde / Metalden yapılsam da / Üşümesinler yine”, örneğinde olduğu gibi tahterevalliyi canlandırıp konuşturan şiir dizelerini çocuklar çok seveceklerdir.
Yine çocukların çok seveceği, denizin sevince masmavi olması, bitkilerin bulutlara uzanması, umutların yeşile dönüşmesi, martıların kanat çırpışı, gözkapaklarına konan kuş gibi doğayla birlikte doğanın güzelliklerini duyumsatan çok sayıda betimlemeler bulunmaktadır.
Kitabın “Çiçek Parkı” bölümündeki Nergis, Papatya, Aslanağzı ve Gül şiirleri doğrudan doğadan yansımaları içeriyor. ”Misler gibi koksun ülke” dediği “Gül” şiiri diğerlerinden farklı olarak yurt ve halk sevgisiyle ilgili bir çağrışım içinde:
“Gel bebeğim / Bize gidelim / Yanağında açsın renkler / Yüzümüze gül / Aklımıza gül / Masamıza, kalbimize / Odamıza, evimize / HALKIMIZA GÜL”
Hayal Parkı’ndaki çocuklar neler yapıyorlar derseniz; onlar salıncaklarda rüzgâr gibi olmak için sırtlarından itilmeyi bekliyorlar; ya da ışıklı bir şehirde içlerindeki şarkılarla atlıkarıncadalar, dönme dolaptalar. Kimi zaman gondoldalarda, kimi zaman çarpışan arabada.
Bulutlardaki, düşlerdeki, sevgideki, anne kucağındaki çocuklar ise Çiçek Parkı’ndaki nergisler, papatyalar kadar mutlu.
Çocukların kolayca ezberlerinde tutacakları, her çocukta var olan ritim duygusuna yakınlığı, betimlemelerin çocukların yaş seviyesine uygunluğu ve çocukların bilişsel düzeyini geliştirici özellikleriyle doğrusu iyi bir çalışma olmuş Hayal Parkı.
Bu yönüyle çocukların düş gücüne denk düşen bir söylemi yakalamış olan Hülya Deniz Ünal, her biri özgür dizelerden oluşan şiirleriyle gelecekte çocuk şiiri deyince ilk akla gelen yazarlardan biri olacağa benziyor.
Bir kenti ‘kültür kenti’ kılan belleğidir. Hatay uygarlığın orijinidir, beşiğidir. Vali Hadrianus’u Roma İmparatorluğuna taşıyan bir garnizon kenttir. Hem de Latin kökenli olmadığı hâlde! Saint Pierre’ın sığınağıdır. Davud-i Antakî’ninlaboratuarıdır, rasathanesidir. Seyir defterinde, belleğinde kimler mi var daha: Cemil Meriç, Bekir Sıtkı Kunt, Rıza Polat Akkoyunlu, Arif Coşkun, Süleyman Okay, Mahmut Kuru, Ali Yüce, Cevher İhsan Miskioğlu, Kemal Sülker, Semir Aslanyürek, Mehmet Aksoy, Yalçın Küçük, Ayla Kutlu, Burhan Günel, Müslüm Kabadayı, İnci Gürbüzatik, Mehmet Hameş, Sezer Ateş Ayvaz, Önder Çolakoğlu; Hatay’ın yetiştirdiği bilim, kültür ve sanat insanlarıdır. Aramızda olanları saymıyorum daha.
Hatay Ortadoğu’nun kalbidir. Suriye yanı başımızdadır; Lübnan, İsrail, Ürdün, hatta Irak ve Suudi Arabistan bir nefes ötededir. Yakınlık kavramı paradoksal değildir; İstanbul’u saymazsak Türkiye’nin en büyük TIR filosu Hatay’dadır, her evden bir veya birkaç kişi ya Körfez ülkelerinde çalışıyordur ya Suudi Arabistan’da. Yüzyıllardır Arap, Kürt, Ermeni, Yahudi, Türk aileler iç içe yaşamaktadırlar. Hatay, çok farklı milliyetlerden, din ve mezheplerden müteşekkil bir ülkedir, evet. Medeniyetlerin buluşma yeridir.
Ben kendimi hep Antakyalı bir kalemşor olarak görmüşümdür, Hataylı bir harf cini. Gittiğim kentlerde, ülkelerde de hiç çıkarmadım ‘yerli’ libasımı. Hatay da memleketten, kentten öte bir şeydir zaten benim için: vatandır, Türkiye’ye kendi isteğiyle katılmış bir cumhuriyet. Teşekkür ederim; Hatay Büyükşehir Belediyesine, Defne Belediyesine, Aalen Antakya Kültür Derneği’ne, elbet jüriye, kitaba emeği geçenlere, güzel insan Mehmet Karasu’ya, sevgili FarisKuseyri’ye, törene Ankara’dan katılma nezaketi gösteren ağabeyim Ahmet Telli’ye, panelistlere, elbet Amanos dağlarına, Amik ovasına, Asi nehrine çok ama çok teşekkür ederim.
Altın Defne Edebiyat Ödülü, “Teşekkür Konuşması” |Antakya, 22 Mart 2019
Haftanın Şiiri
Ah Ne Güzel Ne Güzel!/Ogün Kaymak
Uyandım: Erken gelen gecenin, kırılma noktasında
Kursağımda güleç uyku – çocukluk
Çatlamış bir aynaya döküp kırık yüzümü
Her şey suyun hükmü kadar asude
Ah ne güzel uyandım!
Çıkardım: Sancılarımı ta dıştaki içimden
Kucağımdaki sarmanı okşar gibi okşadım
Tanışıksız çocuğun gıdısında parmağım
Aklımı bir ileri bir geri
Ah ne güzel çıkardım!
Kuruldum: Çalar saatim yanlış ayarlıymış gibi
Ah ben nerden bileceğim
Bulut namüsaitmiş şimdi
Ah ben ne güzel kuruldum!
Duruldum: Uyarıldım; göğe taşınmaz ormanın
Sökükken fidanlarım ayakucumdan
Ne hoş seyir olacaktı manzarası uzaktan
Olsun varsın. Ah ne güzel duruldum!
Katladım: Düşüncemi dertop edip yanağından
Çekmecelerimi açtım, sırasıyla kapadım
Ütüsüz gözlerimi çıkardım aynasından
Sildim parlattım yüzümü
Ah ne güzel katladım!
Oturdum: Masa başına, ceket omzumda – başka
Eğreti kaşıntıyla sivil/cemle uğraştım
Gırtlağımda kutsadığım ince seslere
Kalın düğümlerle bağlayıp desenlerimi
Oturdum. Ah ne güzel oturdum!
Açtım: Musluğumu, ah ne engin deniz öyle
Boşaldı dudağıma istiridyeler
İçlerinde saklı kalmış incimsi melodiler
Akıntıma kapılıp yüzüp gitti fayanslar
Ellerim önümde şaşkın, çapraşık
Ah be canım! Ah ben ne güzel açtım!
Haftanın Sanat Gündemi
2019 Ümit Kaftancıoğlu Ödülü Metin Turan’a verildi
11 Nisan 1980’de görev yaptığı TRT İstanbul Radyosu’na gitmek için çıktığı evinin önünde öldürülen TRT İstanbul Radyosu prodüktörü, gazeteci yazar Ümit Kaftancıoğlu adına Yalın Ses Yayınları tarafından bu yıl 15’incisi düzenlenen öykü yarışması sonuçlandı.
Adnan Özyalçıner, Osman Şahin, Mehmet Güler, Öner Yağcı, Zeynep Aliye, Feyza Akbulut Öner, Hakan Cucunel ve Öztürk Tatar’dan oluşan seçici kurulun yaklaşık 3 aylık okumaları sonucunda dereceye giren ilk 10 öykü belirlendi.
2019 Ümit Kaftancıoğlu Öykü Yarışması’nde birincilik ödülü ‘Öbürkü’ adlı öyküsü ile Metin Turan’a verildi. İkincilik ödülü ‘Yel Koğan’ adlı öyküsü ile Uğur Deveci’ye verilirken üçüncülük ödülüne ‘Yaz Kızım’ adlı öyküsü ile Metin Çengel layık görüldü.
Yarışmada verilen mansiyon ödülleride ise ‘Kara Koyun’ adlı öyküsü ile İdris Erdoğdu, ‘Kendi Acısına Katlanamayan Aşkın Gölgesi’ adlı öyküsü ile Sencer Başat, ‘Gölün Suyu’ adlı öyküsü ile Ayten Çelebi, ‘Galeride’ adlı öyküsü ile Ayten Özkan, ‘İmamın Erikleri’ adlı öyküsü ile Onur Akbaba, ‘Bir Mendil Niye Kanar’ adlı öyküsü ile Baran Arslan, ‘Kümes’ adlı öykü ile Aslıhan Kocabal dereceye girdi.
2019 Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülleri ve Anma Etkinliği 13 Nisan 2019 Cumartesi günü saat: 19.00’da Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde yapılacak
Ogün Kaymak Vefat Etti
Şair ve Yazar Ogün Kaymak, Mersin’de geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
55 yaşında hayata veda eden Kaymak’ın cenazesi, yarın İstanbul Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Mersin Kenti Edebiyatı Ödülü Ödül Değerlendirme Kurulu üyeliğinin yanı sıra uzun süre Mersin’de yürütülen Sanatta Düşünsel Pratikler toplantılarına çalışmalarıyla katılan iki kız babası Ogün Kaymak, 29 Mart 2019 tarihinde Mersin’de akşam saatlerinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi.
Ogün Kaymak; 1964 yılında İstanbul’da doğdu.
Yaşamının ilk yılları Ünye, İzmir ve İstanbul’da geçti.
Şair ve Yazar Ogün Kaymak, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden tıbbi görüntüleme uzmanı olarak mezun oldu.
İlk şiirleri 1984’te Son Kişot dergisinde yayımlandı.
Sonrasında şiir, deneme ve söyleşileriyle çeşitli edebiyat dergilerinde gözüktü
Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü için son tarih 15 Haziran
Bundan 14 yıl önce aramızdan ayrılan ünlü şair, romancı, düşünür, gazeteci, senarist ve eleştirmen Attilâ İlhan’ın düşüncelerini ve anısını yaşatmak amacı ile düzenlenen ödüllerin dördüncüsü için geri sayım başladı. Başvuru için son gün 15 Haziran
Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı tarafından Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları desteğiyle Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’nin bu yıl dördüncüsü düzenleniyor.
Yarışma kapsamında 2018 yılında yayımlanmış bir şiir kitabı ve bir romana ‘Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü’; ayrıca 30 yaş altı erkek ve yaş sınırlaması olmaksızın kadın yazarlara da ilk roman ve ilk şiir kitabı için ‘Vakıf Özel Teşvik Ödülü’ verilecek.
14 yıl önce aramızdan ayrılan ünlü şair, romancı, düşünür, gazeteci, senarist ve eleştirmen Attilâ İlhan’ın düşüncelerini ve anısını yaşatmak amacı ile düzenlenen ödüllerin dördüncüsü için son başvuru tarihi olarak 15 Haziran 2019 Cumartesi günü belirlendi.
2018 yılı içerisinde yayımlanmış eserlerin katılabileceği yarışmada, ‘Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü’ne hak kazanan şiir kitabı ve roman sahibi 7.500 TL; ‘Vakıf Özel Teşvik Ödülü’ne hak kazanan ilk şiir kitabı ve ilk roman sahibi ise 2.500 TL para ödülü sahibi olacak.
Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’nin, Onursal Başkanlığı Doğan Hızlan tarafından üstlenilen, edebiyat dünyasının seçkin isimlerinden oluşan iki ayrı jürisi bulunuyor:(birgün)
Ne Okusak
1.Kütüphane/ Meral Alpay/Türk Kütüphaneciler Derneği Yay.
2.İyi Okuma/ Sefa Kaplan/ Gendaş Kültür
3.Edebiyat Seferleri İçin vapur Tarifeleri/ Murathan Mungan/ Metis