Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan Mehmet Karasu Antakya

Hazırlayan Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Darağacında Üç Fidan/Nihat Behram
“1968’ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, “Gerçekçi ol, imkânsızı iste,” diye haykırdığı günlerdi…
Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye’de yükseklere taşıdılar. ABD’ye, NATO’ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler.
Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, “Asalım, asalım!” çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalıştılar…
Baskı altında geçen yirmi iki yılın ardından, bu yeni basımıyla Darağacında Üç Fidan’ı sunarken, bugün koyu bir karanlığın ve ahlâksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hâlâ bir umut ışığı, darağaçlarında “solmayan” üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz… (Tanıtım Bülteninden)

Konuk Yazar
Umutsuz olmak da neyin nesi?/Cengiz BEKTAŞ
“Hala umutlu musunuz?”
Diye sorulmuştu genç bir hanıma… 12 Eylül öncesinde miydi, sonrasında mıydı ne? Anımsamıyorum.
Ama onun yanıtını çok iyi anımsıyorum:
“Elbette umutluyum. Ama sizden değil, kendimden…”
Bir süre dilime dolandıydı bu yanıt. Birilerini umutsuzluk içinde görünce yineledim durdum uzun süre.
Geçen gün sayın Evin İlyasoğlu’nun Cumhuriyet güncesindeki yazısında bir gencimizin başarısını okuduğumda yine bu yanıtı anımsadım.
Bu yazıdan sonra Balıkesir Mimarlar Odasının, Balıkesir Üniversitesi ile birlikte çağrılarına uyup bu kentimize gittim. Bu yanıtın doğrulandığını gördüm orada. Bana karşı değil, bütün çevrelerindekilere karşı…
Mimarlar Odasının yenilenmiş bir Türk Evinin olabildiğince büyük, küçük oylumu tıklım tıkıştı. Ayakta izleyenler vardı. Kendileri benim oğlum ya da kızım olabilecek yaştaki mimarların, mimar olmuş çocukları vardı aralarında.
Demek ki onlara da ulaşabilmiştim. Kendilerindeki umutla bakıyorlardı geleceğe…
Biliyorsunuz, en iyi sizler bilirsiniz, bu günlerde de beni çileden çıkardıklarını, umutsuz olanların.
Ertesi gün, 22 km uzaktaki üniversitede de doluydu büyük toplantı yeri.
Konuşmalarımda, Anadolu’nun çok özet geçmişini anlatıyorum, azıcık da güncele bağlayarak.
Genellikle 12 Eylül etkileriyle yetişmiş kuşaktan olanlar soru sormuyorlar. Ama usul usul değişiyor durum. O gün Balıkesir Üniversitesinde de bunu saptadım. Sormağa bağlıyor en genç kuşak…
Evrensel okuyanlar vardı içlerinde. Bu bile sormaya başladıklarının göstergesidir. Sevgiyle, bilmek isteyerek sordular…
Mutluluğumu düşünebilirsiniz. Onlar arasında hiçbir ayrım tanımadığımı biliyorlardı. Ben de onları yanıtlarken, hep olduğu gibi, gerçeği söylüyordum.
Onlardan bir genç kıza sordum,
“kadın olduğun için eve kapatılmayı onaylar mısın?”
Öyle bir kesinlikle
“Hayır!”
Dedi ki…
Geçmiş ola beyler! Bu kuşak sizin eve kapatabileceğiniz kuşak değil.
Arapçayı öğrenseniz kiminle paylaşacaksınız, neyi öğreneceksiniz? Dediğimde çıt çıkmıyor.
Kimilerinin yardakçılıklarıyla çıkarlarını sürdürenler bu böyle sürecek sanadursunlar…
Ben böyle gördüm. Neden umutsuz olalım ki? (Evrensel)

Haftanın Şiiri
Mare Nostrum
En uzun koşuysa elbet
Türkiye\’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun

Haftanın Sanat Gündemi
Sennur Sezer Ödülleri İlhan Sami Çomak ve Hüseyin Peker’e verildi.
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülleri sonuçlandı. Şiir dalında birincilik ödülüneİlhan Sami Çomak, öykü dalında birincilik ödülüne Hüseyin Peker değer görüldü.
2015 yılının Ekim ayında aramızdan ayrılan Sennur Sezer’in anısı ve mücadelesini yaşatmak için Gıda İş Sendikası ve Manos Kitap tarafından düzenlenen ‘Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülleri’ni kazananlar belli oldu.
Şiir dalında birincilik ödülü uzun yıllardır hapishanede tutulan İlhan Sami Çomak’ın olurken, Jüri Özel Ödülü’ne Ayşe Nalan değer görüldü.
Öykü dosyalarında birincilik ödülü Hüseyin Peker’in olurken, Özlem Keskin’in dosyası da Jüri Özel Ödülü’ne değer görüldü.

İçeriden dışarıya İlhan Sami Çomak
Sennur Sezer şiir jürisi yayınladığı gerekçeli kararda “Geldim Sana” adlı dosyasıyla İlhan Sami Çomak’ı birincilik ödülüne oy birliğiyle uygun bulduğunu belirtti. Sennur Sezer, “Bu yüreğin dört kapısı / çaresizliğe kapalı” der, ‘Ayrıkotları’ başlıklı şiirinde. ‘Kelebeğin uçup konmasını görmekmiş hayat’ diyen Çomak’ın şiiri, Sennur Sezer’in yüreğinin dört kapısında rengârenk kanatlarıyla, umut ve dirençle uçup durur; ayrıkotlarının uçuşudur çaresizliğe karşı.
Orhan Alkaya, Nalan Çelik, Şükrü Erbaş, Gülce Başer ve C. Hakkı Zariç’ten oluşan şiir jürisi, Jüri Özel Ödülü’ne “Kapsül” adlı dosyasıyla Ayşe Nâlân’ı uygun buldu. Ayrıkotları ayırdındadır Kapsül’deki bir yaşamın içinde olduğumuzun; “Unutma! / sadık olabilmek için sokağa dönmelisin’ derken, Sennur Sezer’in dört kapısını aynı anda tıklatıverir, ‘buradayım, buradayız’ dedirterek bizlere.

Hasır Lokantası dosyası ile Hüseyin Peker
Hüseyin Peker’in duru bir dille kaleme alınmış öyküleri, sıradan gibi görünen ancak sadeliğin gücüyle okuru avucuna alan, çarpan özellikleriyle dikkat çekici. Yazar, hayatın yanı başına koyduğu ölümü de, tüy gibi hafif anlatabilmesinin yanında, hayatın ve ölümün sıradanlığını betimlediği süssüz cümleleriyle gerçeği başka bir yerden kuruyor.
Jüri adına yapılan açıklamada, “Hasır Lokantası; geleneksel hikayeciliğin ötesinde modern öykünün yaslandığı, eksiltmeli ancak bir o kadar da yoğunlaşmış anlatım gücünü yakalamış olması, imgelerin zengin ve güçlü kullanımı, bugünün dünyasına ait insanın sesini bulması ve o sese uzam ve bağlam yaratması itibariyle, Adnan Özyalçıner, Ayşegül Tözeren, Jaklin Çelik, Sibel Öz ve Ahmet Tulgar’dan oluşan jürimiz tarafından birincilik ödülüne layık görülmüştür” denildi.
Jüri Özel Ödülü ise güçlü öykü dili ve bu dili rafine kullanabilme potansiyeli, ironiyle karışık duyarlı bir bakış açısıyla ördüğü öykülerinde dikkat çeken tema zenginliği, atmosfer kurmadaki başarısı ve öykülerinin dokunaklı meselelerine karşın hayattan yana tavrı nedeniyle Dünya Kaç Kare adlı dosyasıyla Özlem Keskin’e verildi..
Ödüller Sennur Sezer’in doğum gününde, 12 Haziran 2019’da, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde saat 18.00’da düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.

Anadolu’yu bir de Hitit Prensesi Arinna’dan dinleyin
Çağdaş Türk edebiyatının usta kalemi Feyza Hepçilingirler Doğan Egmont’tan yayınlanan yeni romanı Hitit Prensesi Arinna’da okurlarını tarihin koridorlarında zengin bir kültür yolculuğuna çıkararak Hitit Uygarlığı ile tanıştırıyor.
Hem yetişkin hem de çocuk kitapları yazan bir yazarsınız. Çocuklar için yazmak sizin için ne anlama geliyor?
Geleceği kucaklamak anlamına geliyor. Çocukları anlamaya ve anlatmaya çalıştığımda yenileniyorum. Dünyaya onların gözüyle bakacağım zaman bilgilerimi gözden geçirmek gereğini duyuyorum. Çocuklara söyleyecek ne çok sözüm olduğunu fark ettikçe şaşırıyorum. Onlardan geri dönüşler aldıkça seviniyorum. Çocuklara yazmak benim için böylece zevkli bir uğraşa dönüşüyor.

Aksal için ilk ödül şiire
Sabahattin Kudret Aksal anısına bu yıl şiir dalında verilen ödülü ‘Giderken Öpmeseydin Keşke’ yapıtıyla Gökçenur Ç. aldı. Seçiciler Kurulu Özel Ödülü ise Sabahattin Kudret Aksal’ın yapıtları, dergi ve gazetelerde kalan yazı ve söyleşilerini, soruşturma yanıtlarını bilimsel yol ve yöntemlerle, özveri ve titizlikle yayına hazırlayan Dr. Arif Yılmaz’a takdim edildi.

Yalova’da Bir Ağaçları Var Artık
20. Yalova Şiir Akşamları ve 7. Kentlerin Kardeşliği buluşması için Yalova Belediyesi ve Yalova Şair ve Yazarlar Derneği işbirliğinde düzenlenen organizasyonda 5 ilden kentimize gelen yazar, ressam ve şairler kentimizde buluştu. Sanatçılar, düzenlenen programın ardından her ili temsilen birer ağaç dikerek kentin doğasına katkıda bulundular.
26-28 Nisan tarihleri arasında Yalova Kent Müzesi’nde 20. Yalova Şiir Akşamları ve 7. Kentlerin Kardeşliği buluşması için bir organizasyon düzenlendi. Düzenlenen organizasyonun ardından sanatçılar, anlamlı bir etkinliğe imza attı. Yalova Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü Park Bahçe Birimi öncülüğünde Dere Mahallesi’nin dere boyunda bulunan park alanına her ili temsilen bir ağaç dikildi. Sanatçılar, Ankara, Hatay, Samsun, Antalya ve Muğla şehirlerinin isimlerini yaşatmak, Yalova’da bir hatıra bırakmak amacıyla ağaç dikip ardından günün anısına hatıra fotoğrafı çektirdi.

Şiirin okulu dergilerdir/KADİR İNCESU
Edebiyat tarihimizde birçok ustanın uğrak noktası olmuş Hatay Restaurant’ta önceki gün “Sincan İstasyonu ve Edebiyat Dergiciliği” konulu bir panel düzenlendi.
Panelde geçtiğimiz günlerde 101. sayısı yayımlanan Sincan İstasyonu dergisinin genel yayın yönetmeni Abdülkadir Budak, Emel Güz, Mustafa Köz ve Altay Öktem dergicilik üzerine düşüncelerini anlattılar.
Panelin aynı zamanda moderatörlüğünü üstlenen Budak, ilk kez dergi çıkarmaya başladığında 24 yaşında olduğunu, 67 yaşını sürdüğü şu günlerde ilk günkü coşkusundan, heyecanından bir şey kaybetmediğini söyledi.

Bir Portre
Erdal Öz ( 26.3.1935)
26.03.1935 tarihinde Sivas Yıldızeli’nde doğdu. İlkokulu, Uzunköprü ve Muğla’da, ortaokulu Antalya’da, liseyi Tokat’ta okudu (1953). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başladığı yüksek öğrenimini Ankara Hukuk Fakültesi’nde tamamladı (1969).
Edebiyat dünyasına, İstanbul’da üniversite öğrencisi arkadaşlarıyla çıkardığı a dergisiyle adım attı.
Amerikan Haber Merkezi’nde (1958), Türk Dil Kurumu’nda (1969) çalıştı. Sanat hayatına, şiir ve hikâyeler yazarak başladı. Cem Yayınevi’nin çocuk kitapları dizisini yönetti.
1980 yılında kurduğu Can Yayınları’nı ölümüne kadar yönetti.
6 Mayıs 2006 tarihinde İstanbul’da öldü.
ESERLERİ
Öz’ün ilk ilk öykü kitabı ‘Yorgunlar’ a dergisi yayınlarından çıkmıştı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabı, Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) adlı anı kitabı, aynı konunun genişletilerek işlendiği Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı kitabı, Havada Kar Sesi Var (1987) adlı öykü kitabı, Allı Turnam (1976) adlı gezi izlenimleri ve Odalarda (1995) adlı yeniden elden geçirilmiş romanı, Sular Ne Güzelse (1997) adlı öykü kitabı çıktı. Bu kitapla 1998 Sait Faik Öykü Ödülü’nü aldı. 1975-1981 yılları arasında Arkadaş Kitaplar adlı `çocuk edebiyatı dizisi’ni yönetti. 1981 yılında Can Yayınları’nı kurdu. Çocuklar için de iki kitap yazdı: Kırmızı Balon (1990) ve Alçacıktan Kar Yağar (1982).
Son öykü kitabı da Cam Kırıkları (2001) Sedat Simavi Öykü Ödülü’ne değer görüldü. (www.biyografi.net)

Hızır ile İlyas A.S, Hıdrellez’in Söylencesi
Her yıl olduğu gibi bu yıl da Hıdrellez günü yurt genelinde şenliklerle kutlanıyor. Peki nedir bu günün İslamiyetteki karşılığı, günümüzde yapılan kutlamalar bugünün özünü yansıtıyor mu? Hıdrellez nedir?
Hızır ve İlyas (a.s)’ın her bahar başlangıcında buluştuklarına inanılan milâdi 6 Mayıs, Rumî 23 Nisan’a rastlayan güne verilen isim. Söz konusu günde Hızır ve İlyas (a.s)’ın buluşarak sohbet ederler ve bu günlerde vakitlerini Allah yolunda olmanın ve birlikteliklerinin verdiği sevinçle kuvvet bulurlardı. Hızır (a.s)’ın Allah’ın lütfu ile dolaştığı yerde yeşillikler çıkar ve çorak yerler çiçeklere bezenirdi. İşte bu olaya dayanarak, halk zamanla bu günlerde buluşup Hızır ve İlyas (a.s) ın geleneğini sürdürmek amacıyla özel anda ve dua günleri tertib eder olmuşlar.
Ancak bu zamanla aslî hüviyetinden çıkarılarak günümüzde olan şekliyle Hıdrellez adını almıştır. Günümüzde kullanılan mânası ise; İnsanların kıştan kurtuluşlarının bir işareti ve bahar güneşinden faydalanma, piknik yapma, stres atma, eğlenme, nişan, düğün, sünnet törenleri tertip etme, uğursuzlukları giderme, adak adama, dilekte bulunma gibi düşünceleri gerçekleştirme amacıyla gelenekselleşen “bahar bayramı” inancıdır ki tam bir bid’at olarak ortaya çıkmıştır.
Hızır, Hıdır yahut Hadır Arapça bir kelime olup, yeşillik mânasına gelmektedir. İslâm âlimlerinin çoğuna göre Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf sûresinde geçen Salih adam kıssasından Hızır (a.s)’ın anlaşıldığı ve onun Peygamber olduğu görüşü müfessirlerin bazılarının tercih ettiği bir görüştür. Ancak bazı âlimler tarafından da Nebî değil Velî olduğu görüşü ileri sürülmektedir. Ebû Hureyre (r.a)’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s), Hızır (a.s)’a Hızır denmesinin sebebini izah ederken; “Hızır otsuz kuru bir yere oturduğunda ansızın o otsuz yer yeşillenerek hemen dalgalanırdı”buyurmaktadır.
Hızır (a.s) Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf suresinde “Kullarımdan birisi…” şeklinde sabit olmuştur. Veli olduğunu dahi kabul etsek, “İkinci Tabaka-i Hayatta bulunmaktadır. Bu mertebede aynı anda çok yerde bulunmak mümkündür.”
İlyas (a.s) İsrailoğulları Peygamberlerinden olup Kur’ân-ı Kerîm’de ismi geçen ve Tevrat’ta “Elia” diye zikrolunan Peygamberdir. M.Ö. IX. asırda yaşadığı ve daha sonra zamanın hükümdarları ile çok mücadele ettiği, çoğu zaman mağaralarda yaşadığı kaydedilmektedir.
Hz. İlyas (a.s) yada “İlyasîn” şeklinde ismi zikredilen (es-Sâffât, 37/130). Peygamberliği bildirilen “Hiç Şüphe yok ki İlyas gönderilen Peygamberlerdendir” (es-Sâffât, 37/123), şeklinde hitab edilen İlyas (a.s.) İsrailoğullarına Allah’ın elçisi olarak gittiğinde onlar “Ba’l” adında dört cepheli put’a tapıyorlardı. Hz. İlyas’ın bütün gayretlerine rağmen İsrailoğulları bu puta tapınmaktan vazgeçmemiş Hz. İlyas’ın Peygamberliğini yalanlayarak (es-Saffât, 37/ 124). Onu ülkeleri olan Ba’lbak’ten çıkarmışlardı. Fakat Allah’ın gazabı bunların üzerine geldiğinde pişman olmuşlar ve İlyas (a.s)’ı geri çağırmışlardı. Ancak tekrar nankörlük etmişler, bunun üzerine İlyas (a.s) oradan uzaklaşmıştır.
İlyas (a.s)’ın İsrailoğullarından ayrılması Hızır (a.s) ile buluşması gerçekleşti. Bu buluşma “Hızır İlyas” iken sonradan Hıdrellez şeklinde değiştirilmiştir.
Halk inançlarında Hıdrellez Hızır’da darda kalanlara yardımcı olma, bereket getirme ve gelecekte dilekleri gerçekleştirme vasıflarını görmek mümkündür. Geceden gül dallarına gümüş kuruşlar, çeyrekler, kırmızı bezler bağlanır, gül dibine genç kızlar yüzük atar, mani söyler, içki sofraları hazırlanır, davullar eşliğinde oyunlar oynanır, su kenarlarında, yeşilliklerde eğlenilir, ateşten atlanılırsa ev sahibi olacağına inanılır; öküzü arabaya koşmama… vb. gibi İslâm’la çelişen ve din ile ilgisi olmayan inançlara rastlanmaktadır.
Aynı şekilde Hıristiyan inancına göre Saint Georges yortusu da bizim halk geleneklerimizle paralellik arzeder ve Hıdrellezle aynı günde kutlanmaktadır. Görüldüğü üzere İslâm’ın Tevhid bilinçliğinden uzak, sahte mitolojik dürtülerin ve şamanist kalıntılarını uzantılarını yansıtan günümüz Hıdrellez anlayışıyla, Hıristiyan Saint Yortusunun paralelliği de göstermektedir ki İslâm dışı her şeye yakınlık duyma ama İslâm’ın gerçek kimliğine karşı çıkma düşüncesinin neticelerini gözler önüne sermektedir.

Ne Okusak?
1.Önce Ben Öleceğim/Furuğ Ferruhzad/Totem Yayınları
2.Unutmayı bir Öğrenebilsem/Uğur Kökden/ YKY
3.Yaşar Kemal/ Z. Livaneli/DK