Hazırlayan: Mehmet Karasu
ANTAKYA KİTAPLIĞI: Bereketli Topraklar Üzerinde/ Orhan Kemal
Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. ‘Pardon,’ dediler, ‘bu bu kadar olur. Bütün anlattıkların doğru. Eksik bile. Çukurova’nın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın…'”
Orhan Kemal’in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemal’in kitaplarını yayımlamaktan onur duyuyoruz. (Tanıtım yazısı)
KONUK YAZAR: Orhan Kemal’in Kadın Kahramanları/Sennur SEZER
Celfin Eti adlı öykü hasta bir hamalı anlatır. Koza fabrikasında, ıslak pamuk kozalarını taşımaktan üşütmüş hastalığı büyük olasılıkla zatürre ya da vereme dönüşmüştür. Halsizdir, iştahsızdır. Adana’nın yoksul mahallelerinden birinde oturmaktadırlar. Komşuları bu hamalın karısına, kocasının iyileşmesi için, köpek yavrusu eti yemesi gerektiği söylerler. Kadın gözü açılmamış bir yavru köpeği, kesip kızartır. Butunu, komşunun gönderdiği bir piliç butu olarak kocasına yedirmeye çalışır. Adam, yoksulların, hastalık için çeşitli yollar denediğini bildiğinden, etten kuşkulanır. Karısına “ Eğer bu et, piliç etiyse, sende ye bakalım” der. Kadın kocasının inanması için, koca bir lokma alır etten. Adam iştahla yemeyi yemeye başlar. Kadınsa komşuların evine gidip kusar. Komşularının bile bile nasıl köpek eti yediği sorusunu, kocası için daha önemli fedakarlıklar yapabileceğini belirten bir cümle ile yanıtlar: “ O benim helalim”. Önce Ekmek öyküsünün kahramanı olan genç kız, orta okuldadır, başarılı bir öğrencidir. Doktor olmanın düşlerini kurmaktadır. Ancak babasının işsiz kalması, parasızlık yüzünden evde her gün tartışmalar çıkmakta, onun okul masrafları sorun olmaktadır. Genç kız, trikotajda çalışan arkadaşlarıyla birlikte çalışacağını bildirir babasına. Önemli olan, yoksullar için, önce ekmektir.
Küçücük, eğitimsiz ve bilinçsiz bir genç kızın öyküsüdür. Anasız babasız bir kız olan Ayten, İstanbul’un arka mahallelerinden birinde, teyzesi ile yaşamaktadır. Mahallesinin yakışıklı delikanlısı Erolla sevişir. Yakışıklılığından ve futbolcu olma tutkusundan başka bir özelliği olmayan Erol, bir süre sonra Ayten’den bıkar. Ayten, muhabbet tellalı bir komşu aracılığıyla sokaklara düşer. Çocuk yaşta oluşu, güzelliği, onu satan kadına iyi para kazandırmaktadır. Kadın, Ayten’i bir gün mutlu olacağı düşleriyle avutur. Erol ayağını kırmış, futbolcu olma düşleri yarım kalmıştır. Arkadaşları, eski sevgilisi Ayten’den haraç almasını öğütlerler. Erol, Ayten’i Beyoğlu’nda sokakta döver. Araya polis karışır. Romanın son cümlesi, Erol’u tartaklayan polislere, Ayten’in yalvarışıdır: “ Polis ağbiler, o bir şey yapmadı.” Bu cümle, insanlardan çok, koşulları suçlayan bir cümledir.
Orhan Kemal, benim tanıdığım bir yazardı. Roman ve öykü kahramanlarını okuyanlar için örnek olmasını, romanların okuyana direnç vermesi gereğini duyuyordu. Küçücük romanı kahramanının bu özelliği taşımadığı için üzülüyordu. Bir Filiz Vardı, bir anlamda küçük romanın eksiklerini tamamlar. Öğrenimini yarım bırakıp bir kitapçıda çalışmaya başlayan Filiz, güzelliğiyle pek çok kişinin başını döndürür. Yanında çalıştığı kitapçı da onunla evlenmeye, onun için para harcamaya hazırdır. Filiz’in beğendiği delikanlı ise, onun güzelliğiyle ilgilenmez. Filiz onun dikkatini çekebilmek için kitap okumaya, kendini eğitmeye başlar. Emeğiyle yaşamanın, görünüşünün farklılığıyla olanaklar sağlamaktan daha önemli olduğunun bilincine varır.
Orhan Kemal, genç kızların, hatta kız çocuklarının sömürülen cinselliklerini bir toplum ayıbı olarak işlemiştir. İki kız da çocuk fahişeleri anlatır. Kötü Kadın, ücretini bir simite düşürmek zorundaki yoksul bir fahişenin öyküsüdür. Bir Kadın, sevdiği erkek tarafından satılan bir kadının Adana’daki öyküsüdür. Toplumun kadınlara güzelliklerine göre farklı davranmasının da kolaylaştırdığı bu fuhuş batağının bir başka yüzü de ünlü ve zengin olma düşleridir. Çamaşırcının Kızı öyküsünde yarı alaysı anlatılan bu düş, Yalancı Dünya romanında drama dönüşür. Film endüstrisinin arka yüzünü anlatır bu roman. Küçük bir kasabada yaşayan güzel Neriman, çevresindekilerce artistlerle kıyaslanmaktadır. Ailesi ise baskılarla onu koruyabileceklerini sanmaktadır. Neriman, kasabaya film çekmeye gelen bir ekipteki delikanlılardan biriyle ilişki kurarak, film dünyasına girebileceğini sanır. İlişkisi duyulunca, delikanlıyla birlikte İstanbul’a kaçar. Askere alınmak için aranan delikanlı tutuklanınca ortada kalır. Bir filmde oynayabilse ünlü olacağına inanarak, filmci olduğunu söyleyen herkesle beraber olmaya başlar. Kasabada, Nerimanın annesi ile babası, onun kaçışı yüzünden kavga etmişler, ayrılmışlardır. Nerimana aşık olan bir öğretmen, onu bulabilmek ve evlenmek için annesiyle birlikte İstanbul’a gelir. Neriman’ı günlerce aradıktan sonra bulurlar. Neriman, pek çok kötü olaydan sonra bir film emekçisiyle evlenmiştir. Çalışmaktadır. Mutluluğun ün ve parada değil, emeğiyle geçinmekte olduğu bilincine ulaşmıştır.
Orhan Kemal’in kahramanlarını gerçek olup olmadığı sorusu gelecek aklınıza. Bir bakın çevrenize, güzel ama eğitimsiz daha kötüsü bilinçsiz genç kızlar, genç kadınlar yok mu? Peki günlerini fabrikalarda, atölyelerde geçirenler, önce ekmek diyenler. Orhan Kemal bütün bu öyküleri, daha güzel bir dünyaya daha güzel bir düzene ulaşmak için yazdı. Çukulata öyküsündeki hiç çukulata yememiş küçük bir kızın yürek burkan öyküsü, Bir Ölünün Çevresinde’ki, namusuyla çalışacak bir iş bulamadığı için kendini asan genç anne, bugün yaşıyor mu yaşamıyor mu bir düşünelim. Sonra onun zorlukları aşmak için direnen, uğraşan, mutluluğa kendi gücüyle ulaşan kahramanlarını anımsayalım: Hem işte hem evde çalışan, sevdiği insanı paraya pula değişmeyen Cemile, Gurbet Kuşları’nda her türlü yıkımı aşmak için kocasına destek olan Ayşe, annesinin yazgısını paylaşmamak için bütün koşullara karşı koyan bar kadını Leyla’nın kızı Nuran ( Sokaklardan bir kız) Evet bunlar yaşıyor.
Orhan kemal bilinçli ve kötü koşulları aşacak direngenlikte örnekler vermek istiyordu gençlere. Belki o kadar erken ölmese gençlerin uyuşturucunun ve fuhuşun batağına düşmemesi için çalışan gençlerin de öyküsünü yazardı. Ben, bu öyküyü gençlerin gerçekleştireceğine inanıyorum.
HAFTANIN ŞİİRİ
Benerci Kendini Niçin Öldürdü?
Bir Genç Adama… Hakim Heraklit’e… Yıldızlara ve Aşka Dairdir…
Kadın
yakaladı genç adamı
elinden.
Genç adam
yakaladı kadını belinden.
Bir yumrukta kırdı camı.
Oturdular pencerenin içine.
Sarktı ayakları gecenin içine…
Işıklı bir deniz dibi gibi
başlarında, sağda, solda gece yanıyor.
Ayakları karanlık boşluklara sallanıyor..
Sallanıyor ayakları
sallanıyor ayakları…
……….. DUDAKLARI ……
Sevmek mükemmel iş delikanlım.
Sev bakalım…
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
seeeeev
sevebildiğin kadar…
HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Nâzım Hikmet, ölümünün 56. yıl dönümü dolayısıyla Moskova’da düzenlenen çeşitli etkinliklerle anıldı.
Ödülü Zülfü Livaneli’nin elinden almanın kendisi için önemli olduğunu dile getiren Akbayram “50 yıllık müzik hayatımda kendi ülkemin ve dünyanın çeşitli sivil toplum örgütlerinden ödüller aldım. Ama bugün bu ödül, benim için gerçekten çok onurlu ve değerli bir ödül. Hem Nâzım olduğu için, hem ülkenin en değerli sanatçılarından birinin; Zülfü Livaneli’nin elinden almak sanat hayatımda yaşadığım en güzel enstantanelerden birisi. Hayatım boyunca sevgiyi dostluğu barışı, kardeşliği savundum. Her şey çok güzel olacak. Böyle gelmiş böyle gitmez” dedi.
MEZARINA KARANFİLLER BIRAKILDI
Etkinlikler kapsamında Nâzım Hikmet, mezarı başında da anıldı. Nazım Hikmet’in Novodeviçye’deki mezarına Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar ve büyükelçilik çalışanları çelenk koyarken, Türkiye’den gelen sanatçılar, Türkiyeli ve Rusyalı yurttaşlar karanfiller bıraktı. Büyükelçi Samsar, konuşmasında “Nazım Hikmet’in insanlığa verdiği mesajlar, yazdığı şiirler evrensel nitelik kazandı” ifadelerini kullandı. (EVRENSEL KÜLTÜR SERVİSİ)
Ödül töreni 12 Haziran’da
DUVAR – Gıda-İş ve Manos Kitap’ın düzenlediği Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülleri, usta şairin 76. doğum günü olan 12 Haziran’da verilecek.
Şair Nilay Özer’in sunacağı törende şiir dalında birincilik ödülü İlhan Sami Çomak’a, Jüri Özel Ödülü Ayşe Nalan’a; öykü dalında birincilik ödülü Hüseyin Peker’e, Jüri Özel Ödülü Özlem Keskin’e takdim edilecek. Ödül kazanan yazar ve şairler tören öncesinde kitaplarını imzalayacak.
7 Ekim 2015’te yitirdiğimiz usta şairin 76’ncı doğum gününde Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezinde saat 18.00’de başlayacak törende Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Seyit Aslan, Yazar Adnan Özyalçıner ve Şair Mustafa Köz konuşma yapacak. DİSK Emek Korosu’nun sahne alacağı etkinlikte Sennur Sezer’in şiiri üzerine değerlendirmelerin olduğu kısa bir belgesel gösterilecek. Ayrıca saat 14.00’te Sennur Sezer, Zincirlikuyu Mezarlığındaki kabri başında da anılacak. (HABER MERKEZİ)
Modern Türk edebiyatının en büyük yazarlarından Orhan Kemal’in 49. ölüm yıl dönümü unutulmadı.
Orhan Kemal Kimdir?
15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970’te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi, öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü.
İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip nerdeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu.
Babasının, 1930’da Ahrar Fırkası’nı kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı.
1939’da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı.
“Torunlarıma miras”
Türk müziğinin efsane sesi ve Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Yönetim Kurulu Üyesi Edip Akbayram, ‘Nâzım Hikmet Dostluk Ödülü’ne değer görüldü. Ödülünü yarın Moskova’da düzenlenecek ‘Nazım Hikmet’i Anma Törenleri sırasında alacak olan Akbayram, “Çok büyük bir onur benim için. Torunlarıma bırakacağım güzel bir miras” dedi.
Türk ve dünya şiirinin büyük ustalarından Nâzım Hikmet, vefatının 56. yıl dönümünde Moskova’da anılacak. Rus – Türk İşadamları Birliği’nin (RTİB) organizasyonuyla yapılacak anma töreninde ‘Nâzım Hikmet Dostluk Ödülü’ Türk müziğinin efsane sesi ve Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Yönetim Kurulu Üyesi Edip Akbayram ile Türkolog Prof. Dr. Dmitriy Dmitriyeviç Vasilyev’e verilecek.
“TORUMLARIMA MİRAS”
RTİB tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada, Edip Akbayram’ın Türk halk kültürü ve şiirini modern pop müziği ile birleştirerek büyük kitlelere ulaştırdığı ve toplum sorunlarına her zaman duyarlı kalmış saygıdeğer bir sanatçı olduğu ifade edildi. “Türk müziğine vermiş olduğu emek ve katkılarından dolayı bu ödüle layık görüldü” denildi.
Nâzım Hikmet’in sevgi, barış, dostluk ve özgürlüğü şiirleriyle dünyaya ulaştıran bir dünya şairi olduğunu belirten Edip Akbayram, “Biz Nâzım’ın değerini çok geç anladık” dedi. 50 yıllık sanat hayatında 500’e yakın ödül aldığını belirten Akbayram, “Ancak bu ödülü almak herkese nasip olmaz. Çok büyük bir onur benim için. Çocuklarıma, torunlarıma bırakacağım güzel bir miras” diye konuştu. (gerçekgündem)
Ahmed Arif, aramızdan ayrılışının 28. yılında memleketinde unutulmadı. Sur dibindeki anıtına karanfiller bırakan yazar ve şairler anmada Ahmed Arif’in şiirlerini okudu.
Şair Ahmed Arif, ölümünün 28’inci yılında PEN Yazarlar Derneği Diyarbakır Temsilciliği tarafından düzenlenen etkinlikle anıldı. Surların dibindeki Ahmed Arif büstünün bulunduğu parkta yapılan etkinlikte, Diyarbakır’da yaşayan şair ve yazarlar, Ahmed Arif şiirlerini okudu. PEN Yazarlar Derneği Diyarbakır Temsilcisi Yazar Şeyhmus Diken, şehrin şairini, şairin şehrinde anmak için burada olduklarını söyledi.
Ahmed Arif’in hayatına dair bilgiler paylaşan Diken, “Ahmed Arif, 1927 yılının 21 Haziran günü, 3 yıldır yasaklı olan Hançepek’te sonradan adı Ahmed Arif olarak değiştirilen sokağın 7 numaralı evinde doğar. Burada kısa bir çocukluk döneminin ardından Siverek’te ilkokul, ondan sonra ortaokul ve lise yılları Afyon’da geçer. Sonra Ankara’daki Dil Tarih Fakültesinde okur. Afyon Lisesinde başlayan ve yaşamı boyunca devam eden edebiyat tutkusu ve şairlikle sürer. 1991’in 2 Haziran’ında yaşama gözlerini yumar. Mezarı Ankara Cebeci Asri mezarlığındadır” ifadelerini kulandı. (Evrensel)
Edip Cansever’siz 33 yıl…
Türk Edebiyatı’nın unutulmaz şairlerinden Edip Cansever, ölümünün 33. yılında anılıyor. Cansever, 1950’li yıllarda İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan gibi isimlerle İkinci Yeni’nin en önemli şairlerindendi. İşte Edip Cansever’in hayatı…
Sanat yaşamı boyunca yazdığı şiirlerde; öyküye, tasvire, ve diyalog tarsı ifadelere çokça yer veren unutulmaz şair, hem şiir işçisi, hem şiirin ustasıydı. Hiç şüphesiz Edip Cansever için en güzel dizeleri Cemal Süreya söylemiştir. Cemal Süreya, Edip Cansever’in şiire olan tutkusunu şöyle ifade etmiştir:
“Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.
BİR PORTRE: EDİP CANSEVER
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda İkinci Yeni hareketi içerisinde saf tutmuştu Cansever. Eğitim yaşamını tamamlamadan edebiyatla tanışmış yaşamı işçilikle geçmiştir. 1950 yılında Kapalıçarşı’da geçen ağır mesai işçiliğine rağmen şiire sırtını dönmemiş daima üretmiştir. İlk olarak yazdığı şiirleri 1944 tarihinde İstanbul adlı bir dergide yayımlayan Edip Cansever, yine bu yıllarda çeşitli dergilerde şiirlerini okurla buluşturmuştur. 1951 yılında ise arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı Nokta dergisinde, farklı tarzlarda kaleme aldığı şiirlerini yayımlama imkanı bulmuştur.
YAŞAMI İŞÇİLİKLE GEÇTİ
Edebiyatımıza tüm geleneklerin de ötesinde yeni bir soluk geliyordu ve bu soluk Edip Cansever tarafından inşa ediliyordu. Cansever, üretken bir şair olarak varlığını koruyordu ancak bu yıllarda şiir hakkındaki fikirlerini yazdığı düzyazılarda da açıklıyordu.
1957 yılında ”Yerçekimli Karanfil” adlı kitabını yayımlanmış ve Türkiye’de büyük ilgi toplamış, 1958 Yeditepe Şiir Armağanını kazanmıştır. Kendisinin de içinde bulunduğu 2. Yeni hareketinin karakteristik özelliklerini bu kitaptaki şiirlerde gösteren Edip Cansever, ülkemiz şiirine bambaşka bir tarz getirmiştir. 1976 yılında yine şair için ve edebiyatımız için çok farklı bir noktada duran Ben Ruhi Bey Nasılım adlı kitabını yayımlamıştır. Şairin bu kitabı ise 1977 yılında Türk Dil Kurumu Şiir Ödülünü almıştır. Yaşamının son zamanlarında Yeniden adlı kitabıyla tüm şiirlerini bir araya toplamış, bu kitapla beraber 1982′ de Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır. Uzun seneler süren işçiliğinin ardından Edip Cansever daha sonra tamamen şiire yönelmiştir.
Bodrum’a tatil için giden Edip Cansever, burada beyin kanaması geçirmiş ve yaşam savaşına yenik düşerek 28 Mayıs 1986 yılında hayata gözlerini yummuştur…
NE OKUSAK
1.Güzel Günlerimiz Oldu/Sami Karaören/ Türkiye İş Bankası
2.Gemerek Nire Bloomington Nire/ İlhan Başgöz/ Türkiye İş Bankası
3.Tuhafiye/ Haydar Ergülen/Karakarga
4.Gerçek Hesap Bu/ Nejat İşler/ Can Yayınları
5.Gündemdeki Konu/ Onat Kutlar/YKY