Antakya’da kültür-sanat

Hazırlayan: Cemil Yıldız Haftanın Kitabı: Toprak, Duman Ve Kedi Hayatın içinden uzun soluklu bir yolculuğa davet edilmek mi istiyorsunuz? Ötekileştirmenin, kimliksiz- leştirmenin derin yaralarını ruhunuza kadar hissedip insan yanlarınızı mı kontrol etmek istiyorsunuz? Sis perdesini araladığınız vakit insanlığınızı hatırlayıp, geleneğe, yasalara boyun eğen, hakkını alamayan, kısıtlanan, kadın olmanın yarım insan olmakla özdeşleştirildiği sıcacık öykülerle karşılaşacaksınız […]

Hazırlayan: Cemil Yıldız

Haftanın Kitabı: Toprak, Duman Ve Kedi
Hayatın içinden uzun soluklu bir yolculuğa davet edilmek mi istiyorsunuz? Ötekileştirmenin, kimliksiz-
leştirmenin derin yaralarını ruhunuza kadar hissedip insan yanlarınızı mı kontrol etmek istiyorsunuz? Sis perdesini araladığınız vakit insanlığınızı hatırlayıp, geleneğe, yasalara boyun eğen, hakkını alamayan, kısıtlanan, kadın olmanın yarım insan olmakla özdeşleştirildiği sıcacık öykülerle karşılaşacaksınız “Toprak, Duman ve Kedi” öykü kitabında.
Güler Kalem, 2018 Nilüfer Belediyesi Sevgi Soysal Öykü yarışmasında, öykü kitabına adını verdiği “Toprak Duman ve Kedi” öyküsüyle mansiyon ödülü alan, Hatay’da yaşayan, Türkçe öğretmenliğinin yanı sıra Hatay Türkiye Yazarlar Sendikası’nda öykü atölyesi yaptıran genç öykücülerdendir.
İlk öykü kitabı “Toprak Duman ve Kedi” 2019 Temmuz ayında Klaros Yayınları tarafından basılmaya değer bulundu yayınlandı.
Toprak Duman ve Kedi adlı öykü kitabı, geleneği, toplumu, toplumun ötelediği, hal altı ettiği sorunları tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. Haksızlıkların kol gezdiği bir ortamda, tıkanan, kıstırılmışlık duygusuyla ezilen, çaresizliğin kimliğe ve bireye yabancılaşarak daha büyük sorunlarla karşımıza çıktığı ruh durumlarını, kendine özgü kalemiyle harmanlar.
Öykülerindeki her kahraman, hayatın içinde bize el sallayan bireylerdir. Uzaklara gitmemize gerek yok. Yanı başımızda acısına, sevincine, hüznüne ortak olduğumuz kişiler, kimi zaman kendimizi bulduğumuz, söylemeye, dillendirmeye cesaret edemediğimiz olaylar, satır aralarına gizlenip okuyucusunu bekliyor olurlar.
Kitap, kişinin kendisiyle hesaplaşmasının yanı sıra, toplumu da sorgulamayı amaçlar. Ertelediğimiz, görmezden geldiğimiz, içimize attığımız her ne varsa öykü kahramanlarıyla birlikte can bulur. Bizim görevimizse o kahramanların bakış açılarından yola çıkarak, hayata karşı almamız gereken dersleri alabilmek.
Bugün geleneğin çok gerisinde kaldığına inandığımız cahillikler hala yaşanmakta. Toplum olarak kendi hayatımız dışında hayretle karşılaşacağımız durumlar belki bir mahalle ötemizde yaşanıyor.
Toprak, Duman ve Kedi, toplumun sesi olmak adına bir çığlık manifestosudur. Daha iyi bir dünya için, kardeşlik, dostluk, özgürlük, hak, hukuk adalet için hepimizin çıkardığı çığlıklar bütünüdür.
Bir solukta okuyacağınız öyküler bütününden oluşan Güler Kalem’in çıkardığı “Toprak Duman ve Kedi” öykü kitabı, gelenekten beslenip, kendine münhasır ruh tahlilleriyle bireyin açmazlarına inen hem psikolojik hem de toplumsal bir yapıttır.
Keyifli ve verimli okumalar dilerim.

Konuk Yazar: Tevfik Fikret’siz 100 yıl/Metin Celal
  25 Aralık 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesinin ilk sayfasında “T. Fikret’in vasiyeti, ölümünden tam 46 sene sonra yerine getirildi” başlıklı bir haber var. Spotta “Büyük hürriyet şairimizin ‘bakiyesi’, dün hazin bir törenle Eyüp’teki kabrinden Âşiyan’a taşındı” cümlesi yer alıyor. Tevfik Fikret’in Türk bayrağına sarılı naaşı Eyüp’teki aile kabristanından törenle alınarak önce Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na götürülmüş, daha sonra öğretmenlik ve müdürlük yaptığı Galatasaray Lisesi’ne getirilmiş. Vali, devlet görevlileri ve halk tarafından karşılanmış. Katafalka konurken hoparlörden şiirleri okunmuş. Tören süresince iki tarafında meşaleler yanan katafalkın başında kız ve erkek izciler nöbet tutmuş. Törenden sonra naaşı öğrencilerce omuzlara alınarak Galatasaray’dan Taksim’e kadar taşınmış. Taksim Atatürk Anıtı’na çelenk konulduktan sonra otobüslerle Âşiyan’a gidilmiş ve belediyece toprağa verilmiş.
19 Ağustos 1915’teki cenaze töreni hakkında ise pek fazla bilgi yok. Törene 40-50 kişilik küçük bir grubun katıldığı, şairin Âşiyan’a, evinin bahçesine gömülme vasiyetine rağmen Eyüp’teki aile mezarlığına defnedildiği, cenaze namazının kılınmasının sorun yarattığı biliniyor. Bu ilgisizliğin nedeni kuşkusuz şairin son yıllarını inzivada geçirmesidir.
Tevfik Fikret 24 Aralık 1867’de Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma yıllarında doğmuş. “Kalabalıklardan kaçan, yalnızlığı seven bir insan” olarak tanınmasına rağmen siyasi gelişmeler onu büyük bir muhalif, bir “Hürriyet Şairi” konumuna getirmiş. Dürüstlüğü, haksızlıklara tahammül edememesiyle tanınıyor. En küçük bir haksızlıkta hemen devletteki görevlerinden istifa etmiş. Siyasi hiçbir oluşuma katılmamış. Bakanlık dahil kendisine siyasilerce teklif edilen hiçbir görevi kabul etmemiş. Doğru bildiği yolda ilerlemiş. II. Abdülhamit’in tahta çıkışının yıldönümü vesilesiyle “cülusiye”, yine II. Abdülhamit’e yapılan suikastın başarısız kalmasına üzüldüğünü belirten “Bir Lahza-i Teahhur”u da yazmış. İttihat Terakki iktidarı ile ilişkisi de aynı şekilde. Coşkuyla karşıladığı İttihat Terakki yönetiminin yaptığı yanlışları görünce en ağır eleştirileri yapmış, “Doksan Beşe Doğru” gibi yergi şiirleri yazmış. Tüm muhalefetinin, siyasi faaliyetinin şiirle olması dikkate değer. Belki de bu nedenle saygı görüyor, büyük bir şair olarak görüşleri önemseniyor.
Tevfik Fikret döneminin öncü ve yenilikçi şairlerinden. Nasıl yaşam biçiminde, siyasette Batılılaşmadan yana ise şiirde de tavrı o yönde. Türk şiirinin modernleşmesinde, toplumcu tavırda onun etkisi olduğu belirtiliyor. Tevfik Fikret’in şiiri açısından en önemli sorun kullandığı dil. Dildeki yenileşme, sadeleşme hareketine ilgi göstermemiş. Kendini en iyi Osmanlıcada ifade edebileceği inancıyla döneminde bile anlaşılamayan Arapça ve Farsça terkipler, sözcükler kullanmış.
Ölümünün üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen Tevfik Fikret, ismi bilinen, adı anılan nadir şairlerden. “Yolsuzluk” dendi mi akla hemen onun “Han-ı Yağma” şiiri ve “Yiyin efendiler yiyin” deyişi geliyor ama dizenin devamına “bu hânı iştihâ sizin”e bile dilimiz dönmüyor, anlamını da bilemiyoruz.
Tanpınar: “Fikret’in eserinden alınabilecek en güzel ders, onun ferdi bir melâlden büyük bir insanlık ümidine doğru geçişidir. Bu geçişin büyüklüğü onun hayatını bir nevi yüksek ve beşeri tecrübe haline getirir. Eser, şahsiyetin macerası yanında elbette ki ikinci derecede kalır” demiş. Çok haklı. (Cumhuriyet)

Haftanın Şiiri: ANI/ Melih Cevdet Anday
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil bu anılacak şey değil
Apansız geliyor aklıma
Neredeyse gün doğacaktı
Herkes gibi kalkacaktınız
Belki daha uykunuz da vardı
Geceniz geliyor aklıma
Sevdiğim çiçek adları gibi
Sevdiğim sokak adları gibi
Bütün sevdiklerimin adları gibi
Adınız geliyor aklıma
Rahat döşeklerin utanması bundan
Öpüşürken bu dalgınlık bundan
Tel örgünün deliğinde buluşan
Parmaklarınız geliyor aklıma
Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar okudum tarihte
Çağımıza yakışan vakur, sade
Davranışınız geliyor aklıma
Bir çift güvercin havalansa
Yanık yanık koksa karanfil
Değil unutulur şey değil
Çaresiz geliyor aklıma.

Haftanın Sanat Gündemi
Melih Cevdet Anday Ödülü Neslihan Önderoğlu ve Barış İnce’nin
Neslihan Önderoğl “Yeryüzü Yorgunları” ve Barış İnce “Sarsıntı” romanı ile ödüle layık görüldü.
Melih Cevdet Anday ödülleri açıklandı. Bu yıl ödüle Neslihan Önderoğlu’nun “Yeryüzü Yorgunları” ve Barış İnce’nin “Sarsıntı” adlı romanları layık görüldü.
Melih Cevdet Anday, 24-25 Ağustos tarihlerinde Milas’ta anılacak. Bu yıl 14.’sü düzenlenecek anma töreninde Türkiye edebiyat tarihinin önemli isimlerinden Anday adına verilen edebiyat ödülü sahipleriyle buluşacak. Milas Belediyesi tarafından düzenlenen ve her yıl çeşitli dallarda verilen ödül, bu sene roman dalında sahiplerine takdim edilecek.
Türkiye’nin çeşitli illerinden katılan toplam 34 yazar arasında, jüri tarafından yapılan değerlendirmede Barış İnce’nin “Sarsıntı” ve Neslihan Önderoğlu’nun “Yeryüzü Yorgunları” adlı eserleri bu yılki ödülü paylaştılar.
24 Ağustos Cumartesi günü düzenleneN ödül töreni sonrası Ataol Behramoğlu-Haluk Çetin ikilisi şiir ve müzik dinletisi ile sahne aldı. Etkinliğin ikinci günü olan 25 Ağustos Pazar akşamı saat 21:10’de müzisyen Ali Altay konser verdi. (Kaynak: edebiyathaber.net)

‘Şükran Kurdakul Şiir Ödülü’ sahibini buldu
İzmir’de Karşıyaka Belediyesi tarafından verilen ödül, ‘Külden Büyüttüm Narı’ adlı dosyası ile yarışmayı kazanan şair ve yazar Özgen Seçkin’in oldu.
Karşıyaka Belediyesi tarafından geleneksel hale getirilen Karşıyaka Edebiyat Ödülleri, bu yıl şiir dalında düzenlendi ve Karşıyaka’da yaşamış şair ve yazar Şükran Kurdakul’un anısına ithaf edildi. Usta sanatçı adına açılan yarışmaya, Türkiye’nin farklı kentlerinden 159 şair, özgün şiirlerinden oluşan dosya ve kitaplarla başvuru yaptı.‘KÜLDEN BÜYÜTTÜM NARI’Ahmet Özer, Arzu K. Ayçiçek, Efdal Sevinçli, Eray Canberk, Halim Yazıcı ve Hidayet Karakuş’tan oluşan Seçici Kurul, tüm eserleri tek tek değerlendirerek kazananı oy çokluğu ile belirledi. ‘Külden Büyüttüm Narı’ dosyasının şairi Özgen Seçkin; ‘Şükran Kurdakul’un şiir dünyasına yakınlığı, şiirdeki toplumcu ses, dilindeki söz ve anlatım zenginliği’ ile ödüle layık görüldü. Seçkin, 5 bin liralık para ödülünün de sahibi oldu.
KAZANAN ESER KİTAPLAŞTIRILDI
2019 Şükran Kurdakul Şiir Ödülü Töreni, 16 Eylül Pazartesi günü saat 19.30’da, Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’nde yapılacak. Tören öncesinde Karşıyaka Belediyesi Oda Orkestrası (KODA) mini bir müzik dinletisi sunacak. Ayrıca, Karşıyaka Belediyesi tarafından kitaplaştırılan ‘Külden Büyüttüm Narı’ adlı eser, kültür hizmeti olarak ödül töreni sırasında konuklara dağıtılacak.TUGAY’DAN TÖRENE DAVETYarışmaya gösterilen ilgiden memnuniyet duyduklarını söyleyen Karşıyaka Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, “Yarışmamızın tüm katılımcılarına ve titiz değerlendirmelerinden dolayı Seçici Kurul üyelerine teşekkür ediyorum. Şükran Kurdakul’un anısını yaşatacak bu anlamlı ödülü kazanan Özgen Seçkin’i de kutluyorum. Tüm sanatseverleri 16 Eylül’deki törenimize bekliyoruz” dedi. (Kay. mansetturkiye.com)

Sanat apolitikleşmedi, yozlaştı

Zülfü Livaneli, Zafer Köse’nin hazırladığı nehir söyleşi kitabında dünden bugüne yaşantısını, tecrübelerini ve topluma, sanata dair gözlemlerini aktarıyor. Livaneli, kitabı “Okurlarım için ‘birlikte düşünme’ çağrısı!” şeklinde anlatıyor.
Zülfü Livaneli, kültür ve sanat tarihimizin en önemli kişilerinden birisidir hiç şüphesiz. Şarkıları, kitapları, tanıklıkları kültür dünyamızı derinden etkilemiştir. Bu tanıklıklar Zafer Köse tarafından hazırlanan nehir söyleşi kitabı “Livaneli’nin Penceresinden” ile okuruyla buluştu. Livaneli, topluma, sanata ve dünyaya dair soruları büyük bir pencereden bakışla cevaplandırıyor. (Birgün)

Muzaffer İzgü ölümünün 2. Yılında Kuşadası’nda anılıyor
Çocuk, gençlik ve mizah edebiyatımızın usta kalemi Muzaffer İzgü’yü bundan 2 yıl önce 26 Ağustos 2017 tarihinde, 84 yaşında yaşamını sürdürdüğü İzmir’de yitirmiştik. Geride yayınlanmış 150’yi aşkın kitap bırakan, özellikle çocuklar ve gençler için son ana dek üreten, gülmecenin üretken ustası Muzaffer İzgü, ölümünün 2. yılında yaz aylarını geçirdiği Kuşadası’nda, 26 Ağustos 2019 Pazartesi günü, saat:17.30’da, kısa adı “Kuakmer” olan Kuşadası F. Özel Arabul Kültür Merkezi’nde özel bir söyleşiyle anılacak. Bu anma söyleşisine konuşmacı olarak; Muzaffer İzgü’nün oğlu Ahmet Şahin İzgü, mizah ve çocuk edebiyatı yazarı, çizer Cihan Demirci ile çocuk edebiyatı yazarı Savaş Ünlü katılacak.
Muzaffer İzgü kimdir
Adana’da 29 Ekim 1933’de doğan İzgü, birçok okulda öğretmenlik yaptı. İlk yazıları 1959’da Aydın’da çıkan Hüraydın gazetesine yayınlanan İzgü’nün Akbaba dergisinde öyküler, Milliyet ve Akşam gazetelerinde röportajları yayımlandı. İzgü’nün ilk kitabı ‘Gecekondu’, 1970’da Remzi Kitabevi’nden çıkarken, İzgü’nün birçoğu çocuk kitabı olmak üzere 100’ün üzerinde eseri yayımlandı. İzgü, Türkiye’nin en çok okunan gülmece, genç ve çocuk kitapları yazarlarındandı. 107 kitap, 200’e yakın radyo oyunu yazmıştır. (Birgün)

Bir Portre: Melih Cevdet Anday
1915’te İstanbul’da doğdu. Ankara Gazi Lisesi’nden 1936’da mezun oldu. Oktay Rifat ve Orhan Veli okul arkadaşlarıydı. 1938’de sosyoloji öğrenimi için Belçika’ya gitti. İki yıl sonra II. Dünya Savaşı çıkınca zorunlu olarak yurda döndü. 1942’den başlayarak Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü’nde danışmanlık, Ankara Kitaplığı’nda memurluk, gazetecilik yaptı. Daha sonra İstanbul’a yerleşti. “Akşam”, “Büyük Gazete”, “Tanin” ve “Cumhuriyet” gazetelerinde fıkra yazarlığı, sanat sayfası yöneticiliği yaptı, denemeler yazdı. 1954’te başladığı İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümü fonetik-diksiyon öğretmenliğinden 1977’de emekli oldu. 1964-1969 arasında TRT Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu. 1979’da UNESCO Genel Merkezi Kültür Müşaviri olarak Paris’e gitti.
“Ukde” adlı ilk şiiri 1936’da Varlık dergisinde çıktı. İlk şiirlerinde hececilerin biçim ve tema özelliklerini benimsedi. Gizemci denebilecek bir duyarlılıkla nesneleri sıralayan, çevresine çocuksu bir şaşkınlıkla bakan bu şiirlerin ayırıcı yanı, uyaklı yazılmalarına rağmen uyağa bağlı olmamaları.
Orhan Veli ve Oktay Rifat’la ortak eserleri “Garip”teki (1941) şiirlerinde çocuksu şaşkınlığın bilince dönüştüğü, uyakların aşıldığı ve ölçünün kırıldığı görülür. Bu ilk dönem şiirlerinde yer yer Dadaizm’den etkiler hissedilir ama belirleyici değildir.
Başlangıçta çocukluktan beri arkadaş olduğu Orhan Veli ve Oktay Rifat’la aynı şiir çizgisinde yürüdü. Ama Veli ve Rifat’tan “duygu” bakımından ayrıldı.
Şiirlerinde duygu, düşünceyle gelişir, hatta düşünceyi hazırlar. Düşünce ögesi duygularını hep ayrıntıdan kotarır.
“Telgrafhane” ve “Yan Yana” kitaplarındaki şiirlerle bu kez, toplum ve insan değerlerini savunan, kavgacı bir şiire yöneldiği dikkat çekti.
Duyguya toplumu da eklediği bu dönem kitaplarından “Yan Yana” sakıncalı bulunup toplatıldı ama beraat etti.
Lirizme karşı çıkmasına rağmen, toplumsal güçlüklerin içe akışı olarak gördüğü bu unsuru şiirlerinde kullanmaktan geri durmadı.
1960 sonrası şiirinde bu kez mitolojik unsurlar görülmeye başlandı. “Kolları Bağlı Odysseus” (1963) ile başlayan bu süreçte, Anadolu’daki eski Yunan kültürü ile yaşadığımız tarihsel ve güncel koşullar arasında bir metafor kurmayı istedi.
1975 sonrası eserlerinde yeni sorularla yeni arayışlara yönelmek isteyen bir şairin aynı zamanda bir filozofun ve halk ermişinin sesi duyulur. Mitologya serüvenine Doğu kültürleri unsurlarını da katmaya başlar. Şiirindeki bu gelişme denemeleri ve romanlarında da hissedilir.

Melih Cevdet Anday’ın Eserleri
Şiir Kitapları:
Garip (1941, Orhan Veli ve Oktay Rifat’la birlikte)/Rahatı Kaçan Ağaç (1946)
Telgrafhane (1952)/ Yanyana (1956)/Kolları Bağlı Odysseus (1962)
Göçebe Denizin Üstünde (1970)/Teknenin Ölümü (1975)/Sözcükler (1978, toplu şiirler)
Ölümsüzlük Ardında Gılgamış (1981)/Tanıdık Dünya (1984)/Güneşte (1989)
Yağmurun Altında (1995)/Yalan/Rahatı Kaçan Ağaç/ Şinanay (turkedebiyati.org)

Ne Okusak?
1.Latife Hanım/ İpek Çalışlar/ Yky
2.İfşa/Toygun Atilla/Kırmızı Kedi
3.Abartma Tozu/ Şermin Yaşar/ Taze Kitap
4. Ay Kapanı/ Üstün Dökmen/ Doğan Kitap
5.Belleğin Girdapları/ Behçet Çelik/İletişim

Exit mobile version