Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Memleketimden İnsan Manzaraları/Nazım HİKMET
“Yiğitlik atla, silahla, toprakla olur
Onun atı, silahı, toprağı yoktu.” (s. 181)
“Duydunuz: muhakkak,
düşündünüz: belki,
anladınız: zannetmem.
Ne olacak hem,
anlasanız da unutacaksınız.” (s. 165)
Memleketimden İnsan Manzaraları, Haydar Paşa Garından yola çıkan ve yolcuları arasında dört mahkum bulunan “Anadolu Sürat Katarı” adlı trenin Ankara’da gelmesi, Mahkumlardan Halil’in buradan cezaevine aktarılması ve tren ile cezaevinde geçen sürelerde yazarın yaptığı gözlemlerin anlatıldığı beş kitaptan oluşan bir şiir kitabıdır. Yazar bu kitabı eşi Piraye Hanım’a ithaf etmiştir.
Beş kitaptan oluşan 535 sayfalık Memleketimden İnsan Manzaraları kitabının arka kapağında eser için “külliyat” nitelendirmesi yapılmış olsa da bu eserin belli bir hikayesi ve dönemi olan bağımsız bir çalışma olduğunu söylemek daha doğru olacaktır.
İçeriğindeki siyasi ve ekonomik konulara bakıldığında kitabın 1940-1945 döneminde yazıldığı anlaşılmaktadır; ancak, meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı (özellikle Çanakkale Savaşı) ve Kurtuluş Savaşı da anlatılır. (Tanıtım yazısı)
Konuk Yazar
Nazım Hikmet 118 Yaşında!/Tahir Şilkan
“ … Ben yirminci asırlıyım
ve bununla övünüyorum.
Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için…”
NAZIM HİKMET VE SANATÇININ TARAF OLMASI
Ölümünün üzerinden yarım yüzyılı aşkın zaman geçmiş olmasına karşın Nâzım Hikmet, Türk ve dünya edebiyatındaki yeri ile unutulmayan, yalnız kendi yazdığı emsalsiz eserleriyle değil, sanat ve edebiyat üzerine aydınlatan-yol gösteren düşünceleriyle de yaşamaya devam eden bir sanatçımızdır.
Nâzım Hikmet’e göre bir sanatçının en ayırt edici özelliği dünya görüşüdür. Nâzım Hikmet, dünya görüşünü çok açık ve net olarak ortaya koymuştur: “…Ben her şeyden önce bir yazarım, fakat aynı zamanda bilimsel sosyalistim. Bence, yirminci yüzyılda yüceliğinin doruğuna ulaşan sosyalist öğretiyi bilmeden hiçbir şey olamayız; yalnız şair değil, genellikle düşünen insan da olamayız.
“…Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,/
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte/
yani yürekte.”
Nâzım Hikmet sınırsız ve sınıfsız bir topluma inanan, bunun mücadelesini hayatın her alanında veren bir komünisttir. Otobiyografisinde ve şiirlerinde bunu açıkça yazmıştır.
Nâzım Hikmet, kendisini realist-diyalektik-materyalist iyimser bir insan olarak niteler.
“Gerçek olarak kabul etmediğim şeye, gerçekliğini ispat etmemiş şeye inanmam ve inanmadığım şeye sanatımı alet etmem…”
Nâzım Hikmet, hayatını ve sanatını yaratıcı, geniş halk yığınlarının hayatına ve yaratıcılığına samimi bir biçimde bağlamıştır.
“…İnsanlarımı seviyorum, bütün zaafları ve kepazeliklerine rağmen onlara güveniyorum, tarihi onlar yapmışlardır ve onlar yapacaklardır.
‘EDEBİYATÇIYI BÜYÜK YAPAN YARINI SEZEBİLMESİDİR’
Nâzım Hikmet’e göre sanatçının taraf olması zorunludur. “…Devletler arasındaki ilişkilerde yansızlık politikası yararlı ve etkili olabilir, ama yazarlarda olamaz. Dünya tarihinde, çağının sorunları karşısında büsbütün yansız kalmış bir tek büyük yazar göstermek kuşkusuz güç olacaktır. Yansız olunduğu sanılabilir ve söylenebilir, ama nesnel olarak hiçbir zaman yansız olunamaz. Ben kesinlikle yan tutmayı yeğlerim. Ama güdümlü sanata da karşıyım. Çünkü sanatçıyı koyun saymıyorum. Sanatçının güdümü kendi sosyal, felsefi inançlarından gelmeli. Sanatçı güdüldüğü zaman sanat denilen nesne ortadan kalkar…”
Nâzım Hikmet Partili bir sanatçı olarak, kendini ve edebiyatını, dünyayı değiştirip-dönüştürme mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak görmüştür.
Şiirinde ideoloji olduğu eleştirisini ‘İyi bir sanatçı isem bunu her şeyden önce ideolojime borçluyum’ diyerek yanıtlayan Nâzım Hikmet, “İlerici şair olmak iyi şey, güzel şey. Ama daha güzeli sosyalist şair olmak “ der ve ekler: “Ben sosyalist şairim.” devam eder:
“…sosyalist şair olmak, yani memleketini ve halkını en çok seven, memleketinin ve halkının en mamur olmasını isteyen şair olmak neden kusur olsun, tersine bir sosyalist şairde memleket ve halk sevgisi, elle tutulur, gözle görülür, sesle konuşulur insanlara ait bir sevgidir…”
Edebiyatı ve edebiyatçıyı sahtelerinden ayıran en temel özelliğin “Olanı durgun taş kesilmiş olarak değil; olanı olduğu gibi, yani doğuş, oluş ve ölüş akışında aksettirmek” olduğunu söyleyen Nâzım Hikmet,
“Edebiyatçıyı, eserlerini büyük yapan şeyin, dünü öğrenip, bugünü anlayıp, yarını sezebilmesidir” diyor.
Nâzım Hikmet’in unutulmadığını, unutulmayacağını gösteren, ülkemizin her yöresinde anıtların, kültür evlerinin olduğu, caddelere, sokaklara isminin konulduğu günlerin uzak olmaması dileğiyle…
Haftanın Şiiri
Yaşamaya Dair
Şair: Nazım Hikmet
1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Haftanın Sanat Gündemi
Genç Edebiyatçılarımıza Duyuru;
2020 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri
Varlık dergisi ve yayınlarının kurucusu Yaşar Nabi Nayır adına her yıl kuruluş yıldönümümüz olan Temmuz ayında şiir ve öykü dallarında verdiğimiz Gençlik Ödülleri, edebiyatımıza yeni değerler kazandırma amacını taşıyor.
Katılma Koşulları:
• Ödüle 30 yaş ve altındakiler şiir ve öykü dallarında katılabilir. Her iki dalda da ödüle aday olunabilir.
• Kitap olarak yayımlanmaya uygun şiir ve öykü dosyaları A4 kâğıda Times New Roman yazı karakteriyle 12 punto, çift satır aralıklı dizilmiş olmalıdır.
• Her dosyada fotoğraf, özgeçmiş ve iletişim bilgileri ilk sayfada, dosya adının altında bulunmalıdır.
• Dosyalar 6 kopya halinde en geç 1 Nisan 2020 tarihinde elimize ulaşacak biçimde, “Varlık Dergisi, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri, Perpa İş Merkezi, B Blok, Kat 5, No 484, Şişli 34384 İstanbul” adresine gönderilmelidir.
• Dosyalar iade edilmez.
• Yarışma sonuçları Temmuz 2020 sayımızda açıklanacaktır.
• Ödüle değer görülen dosyalar Varlık Yayınları’nca kitap olarak yayımlanacaktır.
Seçici Kurul:
Şiir dalında: Hüseyin Ferhad, Zeynep Uzunbay, Nilay Özer, Ali Özgür Özkarcı, Seyyidhan Kömürcü
Öykü dalında: Nursel Duruel, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Hatice Meryem, Selçuk Orhan, Pelin Buzluk
Aral: Edebiyat düşündürmeli
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti kültür sanat etkinliklerine devam ediyor. Kültür Sanat Komisyonu’nun hazırladığı söyleşi programının üçüncüsü “Edebiyat ve Günümüz” başlığıyla önceki gün TGC Basın Müzesi’nde yapıldı. Kolaylaştırıcılığını TGC Kültür Sanat Komisyonu sekreteri Gamze Akdemir’in üstlendiği söyleşinin konuğu usta edebiyatçı İnci Aral oldu. Söyleşide değişen yazın anlayışı, okur profili beklentileri ve revaçtaki türler ele alındı. (Cumhuriyet)
Behçet Aysan Şiir Ödülü sahibini buldu
Behçet Aysan Şiir Ödülü, Didem Gülçin Erdem’in “Boşluklara Doğru İlerleyelim” adlı eserine verildi.
2019 yılı Türk Tabipleri Birliği (TTB) Behçet Aysan Şiir Ödülü, Didem Gülçin Erdem’in “Boşluklara Doğru İlerleyelim” adlı eserine verildi.
144 katılımcının başvurduğu 2019 Yılı TTB Behçet Aysan Şiir Ödülü için Seçici Kurul değerlendirme toplantısı 7 Ocak 2020 tarihinde gerçekleştirildi. Ahmet Telli, Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Ali Cengizkan ve Turgay Fişekçi’den oluşan TTB Behçet Aysan Şiir Ödülü Seçici Kurulu, “genç kuşağın özgün seslerinden” olarak değerlendirdikleri Didem Gülçin Erdem’i “Boşluklara Doğru İlerleyelim” adlı eseriyle ödüle değer buldu.
Oy birliğiyle karar alan Seçici Kurul, Erdem’in ödüle değer görülmesini “yeni modern şiirin bir hamlesi olarak ben’in özne olma hallerini deşimliyor. Merak ve hayret duygusunu yitiren gerçekliğe karşı bireyin eylemli olma halini öne çıkartarak kimlik serüvenini şiirinin başat izleği olarak sunuyor” gerekçesiyle açıkladı. TTB, ödül töreni tarihi daha sonra açıklayacağını belirtirken Didem Gülçin Erdem’i kutlayıp katılımcılara teşekkür etti. (Odatv.com)
Büyük Usta anılıyor
Büyük usta Nâzım Hikmet, 118’inci doğum gününde, İstanbul başta olmak üzere ülkenin dört bir köşesinde anılıyor.
Nâzım Hikmet Kültür Vakfı, Şişli Belediyesi, Beşiktaş Belediyesi ve İBB’nin katkılarıyla düzenlenecek olan etkinlikler, 15 Ocak 2020 günü saat 11:00’de şairin ülkesinden ayrıldığı son nokta olan İstanbul Tarabya’da artık gelenekselleşen “Nâzım’a Karanfiller” ile başlayacak. Etkinlikte şairin şiirlerinden bestelenen şarkıları Yol’a Düş grubu seslendirilecek.
15 Ocak günü saat: 14:30’da ‘’Çocukların Barışı’’ sergisi, Tarihi Hüsrev Kethüda Beşiktaş Kültür Merkezi’nde düzenlenen kokteyl programıyla açılacak.
Aynı gün saat 17:00’de İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İBB Kültür A.Ş, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ortaklığında ‘’Barışın Şairi Nâzım Hikmet’’ adlı sergi düzenlenecek. Sergide, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı arşivinden ve Anı Odası’ndan eserler yer alacak. Karikatürcüler Derneği’nin ‘’Nâzım Hikmet Karikatürleri’’ çalışmaları da sergilenecek.
Şişli Belediyesi ve Nâzım Hikmet Vakfı ortaklığında gerçekleşecek akşam programı “Fevkalâde Memnunum Dünyaya Geldiğime” başlığını taşıyor. Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde düzenlenen program saat 20.00’de başlıyor. Program Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin’in açılış konuşmasıyla başlayacak. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı iş birliğiyle düzenlenen etkinlikte Vakıf Genel Sekreteri Turgay Fişekçi günün anlamına dair bir konuşma gerçekleştirecek. Tiyatro sanatçısı Dolunay Soysert Nâzım Hikmet şiirleri seslendirecek. Nebil Özgentürk’ün hazırladığı ve yönettiği ‘’Nâzım’ın Kanatları’’ adlı belgesel gösteriminin ardından, Moğollar müzik grubu şarkılarıyla sahne alacak. Anma gecesi ücretsiz ve halka açık olacak.
Ağaçlar/Salih BOLAT
Kurumuş ağaçlara koşardım. Çocukluğumun boş arsasındaki kurumuş ağaca! O ağaç ne zamandan beri oradadır, ne ağacıdır hiç kimse bilmezdi. İlginç olan şu ki, hiç kimse de bunu bilmek, öğrenmek istemezdi. Eğer öğrenirsek, sanki bir büyünün bozulacağından korkardık. O herkesin ağacıydı. Oraya dikilmiş, soyut bir anıt-heykel gibiydi. Kim bilir kaç kuşağın çocukluğuna tanıklık etmiştir?
Ağaçlar insana heyecan veriyorsa, yaşamı hissediyor demektir. Yaşamı anlamlandıran dinamikleri sadece insana indirgememek gerekir. Ağaçlar bizi sessizce izlerler. Yangını kimin başlattığını, ateşi kimin çaldığını, suyu kimin aldattığını, gerçeğin daha ötesini ve her şeyi bilirler.
Hiç unutmam, dergilerde yeni yeni şiirlerimi yayınlamaya başladığım yıllarda, şiirimi yayınlayan bir derginin editörünü ziyaret etmiştim. “Sanatçının genç bir adam olarak portresi” olarak acemi acemi konuşurken, editör bana şöyle bir soru sormuştu: “’İki saatlik ömrün kaldı’ deseler ne yaparsın?” Ben de hiç duraksamadan, “ağaçlara koşarım” demiştim. Ağlamıştı. Aradan kırk yıldan fazla zaman geçmesine karşın, aynı soruyu sorsalar, ben yine aynı cevabı veririm.
Evet, ağaçlara koşarım. Örneğin, incir ağaçlarına koşarım. Çocukluğumda, bizim evin biraz ilerisinde, diğer bağlara giden patika boyunca incir ağaçları vardı. Aradan kırk yıl geçtikten sonra, bir gün o bağın olduğu yere gittik. Ben oraları tanıyamayacağım için, ablam götürmüştü. Gerçekten de bağın yeri mahalle olmuştu. Her yer göz alabildiğine evdi. Bir sokaktan geçerken, ablam, “işte o incir ağaçlarının olduğu patika burası” dedi. Bulunduğumuz yer asfalt bir sokaktı. Çok üzüldüm. Hiç incir ağacı yoktu. Ama bazı evlerin duvar diplerinde, yol kıyılarındaki taşların arasında incir filzleri boy vermişti. Evet, tanımıştım, burası, orasıydı. Yıllar sonra o incir ağacı ve ötekiler aşağıdaki düzyazı şiirimin izleğini oluşturacaktı:
Bir Portre
Behçet Aysan (d. 1949, Ankara – ö. 02 Temmuz 1993, Sivas) Şair, Doktor.
1949’da Ankara’da doğdu. Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. Doktor olarak çalıştı.
Kısa ömrüne yüzlerce şiir sığdırmayı başardı. 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Otel’in yakılması sırasında yaşamını yitiren aydınlarımız arasındaydı. Duru dili ve içli şiirleriyle dikkat çeker.
Behçet Aysan’ın Eserleri:
Karşı Gece (1983)/Sesler ve Küller (1984)/Eylül (1988)
Deniz Feneri (1987)/Düello (1993- Katledilmesinden sonra yayınlandı)
Üç Kardeştiler (Radyo Oyunu, 1995)
Ödülleri:
1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü (Sesler ve Küller ile)
1988 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (Eylül ile)
1987 Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü (Deniz Feneri ile
Ne Okusak
1.Önce Ekmekler Bozuldu/ Oktay Akbal/Doğan Kitap
2.Dünün Dünyası/ Stefan Zweig/ Can Yayınları
3.Düşlerine Tutundum/ Ahmet özer/ Panama
4.Şark Belleği/ Hüseyin Ferhad/ Yapı Kredi
5.Ya Şiir Olmasaydı/ Abdulkadir Budak/ Yazılı Kağıt