Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Abdullah Özkucur’a Armağan/Haz. Zeliha Kanalıcı
7 Mart 2020 Cumartesi günü, Ankara’da kentimizin büyük değeri, köy Enstitülü, Abdullah Özkucur’un 100. Yaş gününü kutladık.
100. yaşın anısına bir de “Abdullah Özkucur’a Armağan” kitabı hazırlandı. Aslında geç kalınmış bir çalışma. Bence bu armağan kitabın onlarca yıl önce hazırlanması gerekirdi.
Eser, 4 bölüm ve 456 sayfadan oluşuyor.
Birinci Bölüm: Hakkında Yazılanlar
İkinci Bölüm: Mektupları, Yazdıkları, Söyleşileri
Üçüncü Bölüm: Şiirleri ve Besteleri
Dördüncü Bölüm: Fotoğraf Albümü
Katılım olağanüstüydü. Sevenleri salona sığmadı. Farklı kentlerden öğrencileri, yazarlar, sanatçılar, köy Enstitülüler salona sığmadı.
Gerçekten Vefa, yalnızca İstanbul’da bir semt adı değildir. Buna tanık olduk.
“100 yaşında bir eğitim çınarı…
Cumhuriyet Devriminin eğitim kurumu olan köy enstitülerinde; kendisi gibi öteki yoksul çocuklarıyla birlikte eğitim almış, bilgilenmiş, bilinçlenmiş ve dünyaya bakışı biçimlenmiş, ışıltılı eğitimin öncüsü öğrencilerinden biridir…
İnsanın ancak laik, bilimsel bir eğitimle insanlaşacağına inanan bir öğretmendir.
“Ülkeme ve sizlere borcum vardır” diyor bu yaşında bile üreterek.
Doksanlarında Azrail’e mektup yazar: “Ne olur izin ver, gözüme beş yıl daha görünme!”
Kopardığı bu süre içinde boş durmaz ‘Köy Enstitüleri Destanı’ kitabını tamamlar. İkinci kez beş yıl daha ister. Arkası kesilmez dilekçelerinin.
Aydın kişiliğiyle, örnek insancı yaşamıyla, topluma katkıları, yapıtları, dostlukları, bıraktığı olumlu izlerle Abdullah Özkucur Öğretmenimiz belleğimizde kalacaktır.
Öğretmenimizin 100.doğum gününü; dostları ve öğrencileriyle kutlayan Çağdaş Köy Enstitüleri Başkanı Erdal Atıcı’nın emeklerine, sayın yazar Öner Yağcı, Zeliha Kınacı ve Zarife Sakarya’nın aydınlatıcı konuşmalarına teşekkür ederiz.
Aşık Veysel’in türküleriyle günü anlamlandıran sanatçı, Pınar Aydın’a ve “Abdullah Özkucur’a Armağan” kitabını katkılarıyla oluşturan eğitimci dostlarının ayrıca teşekkür ederiz. Var olsunlar.”
(Hatice Sönmez Kaya)
Konuk Yazar
Asırlık Çınar Abdullah Özkucur…!/ Dorukhan Ersin,
Hayatını eğitime ve çevresindeki insanları aydınlatmaya adayan, mücadelesinden en zorlu zamanlarında bile vazgeçmeyerek, bunun farkında olan herkese örnek olan, Çifteler Köy ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüleri ilk 10 mezunundan biridir; Âşık Veysel, Sabahattin Eyüboğlu, Faik Canselen ve İsmail Hakkı Tonguç gibi isimlerin öğrencisidir, Abdullah Özkucur.
1930’lu yılların Konya bozkırını kendi öz istenciyle yırtarak cehaletin pençesinden kurtulup kendi kendini var eden; öğretmenlik yıllarında türlü zorluklara, sürgünlere ve bugün 100 yaşına rağmen, aydınlık yarınların hayalini bizlerden daha büyük bir inançla muhafaza eden öğretmenimizin asırlık ömrünü, mahşerî bir toplulukla birlikte kutladık.
Türkiye’nin bu zor günlerinde, o yaşında bir çınarı hayata karşı dimdik ve dirençli görmek, bizler için moral oldu.
Beni, bir önceki görüşmemizde üzen sözlerine (onları burada söylemek istemiyorum) ve ara sıra yaşadığı umutsuzluklara rağmen, bırakmadığı mücadelesiyle her zaman örnek oldu. Bugün kendisine hediye olarak verdiğim portreyi gördüğünde şaşırdı ve “Ben size ne yaptım da siz bana bunları yaptınız?” diye sordu bana. Çok şey yapmıştı: En basitinden, mütevazılığı bir daha öğrenmiştim ondan ve öğrencisi olmadığım halde, hiçbir zaman unutamayacağım bir yakınlık gösterdi ve bunu her sözünde, her yazısında hissettirdi.
Kendisine armağan olarak hazırlanan; sevenlerinin, öğrencilerinin yazılarının bir araya getirildiği ve benim de “Köy Enstitülü Çınar’ın Âşık Veysel’e Armağanı” başlıklı bir yazıyla katıldığım kitaba, aslında bir inşaat ve resim-iş öğretmeni olan Abdullah Özkucur’un “besteleri” de gireceği zaman, “Bunun hazırlığını senin yapmanı istiyoruz,” dendiğinde ben de heyecanlanmıştım. Kitabın son bölümünde yer alan besteler; O’nun tabiriyle bir bestecilik ürünü değil, yazdığı şiirlerin hece aksanlarının doğru okunmasına kolaylık sağlaması düşüncesiyle yapılmıştı. Bestelerini, kitaba girecek şekilde hazırlayıp ziyaretine gittiğim zaman, “Onları kitaba girecek kadar değerli bulmasam da siz beni ikna ettiniz” sözünü, bir kez de yazılı olarak ifade etmiş ve “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü” kitabını şöyle imzalamıştı:
“Bana büyük moral, cesaret ve güven veren; Sayın Dorukhan Ersin Dostum’a saygılarımla… 13 Ocak 2020.”
Ardından, sözünü ettiğim armağan kitabın içinde ise şunlar yazılı:
“Benim uyuklayan notalarımı (bestelerimi) canlandırıp, bu yapıta girmesini sağlayan değerli dost, Dorukhan Ersin’e teşekkürlerimle… Abdullah Özkucur, 17 Şubat 2020.”
Bugün 7 Mart’ta, kurucuları arasında yer aldığı Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nda onuruna yapılan etkinlikte, asırlık çınar dimdik ayağa kalktı ve şunları söyledi:
“Akıl almaz bir şekilde, memleketimizin çeşitli yerlerinden buralara kadar gelen, siz değerli Köy Enstitüleri dostları! Hoş geldiniz, diyorum. Benim, bir yüzyılı geride bırakıp, ikinci bir yüzyıla adım atmamın üzerinden iki gün geçti. “Zayıflık” ve “yalnızlık” durumlarına düştüğüm bu zamanda sizin, memleketin farklı yerlerinden kalkıp buraya kadar gelmeniz; doğum günü kutlamanın, çok ötesinde! İnsanın dayanamayacağı kadar kara olan o “yalnızlık günlerimi” unutturdunuz. Bunun yanında, pek büyük bir durum olan, “kendini yenileme” gücü kazandırdınız bana. Yaşam sevinci verdiniz. Bu sadece benim üzerimde böyle değildir! Canlılar, uluslar, doğa; kendisini yenileyebildiği sürece yaşar. Yenilenmenin en büyük yolu: EĞİTİMDİR. Burada Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözünü hatırlarız: “Eğitimdir ki, bir milleti ya yüceltir, ya esir eder.”
Biz, Atatürk’ün eğitim direktifleri ve Cumhuriyet’in ilkeleri çerçevesinde yolumuzdan en ufak şekilde sapmadan yolumuza devam ettik, devam edeceğiz. Tamamlayamadığımız çok şey olduğunun bilincindeyiz. Bunları tamamlamak adına sizlere söz vermek isterim. Buraya gelişinizle siz, bana bir görev veriyorsunuz. Bu görevde; siz alacaklısınız, ben ise borçluyum! Borçlarımı size ödeyeceğim. Sağolun, var olun!”
Böyle bir insanın dostluğunu kazanmış olmak… Bu gerçekten onur ve mutluluk verici! Emin olun konuşmasında verdiği bu söz, o yaşına rağmen içtenlikle, inançla verilmiş bir sözdü. Böyle bir insanı bu halde görmek, insanı gerçekten yeniliyor. İyi ki’lerimden biridir Abdullah Özkucur!
HAFTANIN ŞİİRİ
Hoşgeldin Kadınım/ Nazım Hikmet
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam…
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.
Haftanın Sanat Gündemi
Ömer Seyfettin vefatının 100’üncü yılında anıldı
Milli Edebiyat akımının öncülerinden ve modern Türk öyküsünün kurucusu olan Ömer Seyfettin, ölümünün 100. yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nın düzenlediği törenle mezarı başında anıldı.
Törene, CHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, İBB CHP Grup Başkanvekili İsmail Doğan Subaşı, Gönen Belediye Başkanı İbrahim Palaz, Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı Mustafa Oltulu, yazar Sezen Özol ve İstanbul’daki Balıkesir- Gönen Hemşehri Dernekleri temsilcileri ile Ömer Seyfettin okuyucuları katıldı.
Ömer Seyfettin’in kabri başında okunan duanın ardından konuşma yapan CHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, Ömer Seyfettin’in Türk Edebiyatı ile birlikte Cumhuriyet’in ilerlemesine de eserleriyle katkıda bulunduğunu belirterek, “Büyük yazarlar yaşadığı ülkelerin değerlerini yazarlar. Ömer Seyfettin’de değerlerimizi en iyi kaleme alan yazarlarımızdan biridir” şeklinde konuştu.
İBB CHP Grup Başkanvekili İsmail Doğan Subaşı ise Ömer Seyfettin’in eserlerine ve düşüncelerine sahip çıkmamız gerektiğini söyledi.
Gönen Belediye Başkanı İbrahim Pala’da, törende emeği geçen herkese teşekkür ederek Gönen’den getirdiği toprağı Ömer Seyfettin’in kabrine serpti. Yazar Sezen Özol’de, Ömer Seyfettin’in öyküleriyle Türk dilinin sadeleşmesine öncülük ettiğini belirtti. (gerçek gündem)
Zülfü Livaneli’nin kitabı ‘Seranad’ ABD’de yoğun ilgi gördü
Zülfü Livaneli’nin Seranad isimli romanı ABD’de Serenade for Nadia ismiyle yayınlandı.
Yazarın 2016 senesinde Doğan Kitap’tan yayımlanan Serenad romanı 3 Mart tarihi itibarıyla Amerika’da satışa sunuldu.
Livaneli’nin, Serenade for Nadia ismiyle yayınlanan kitabı için aynı akşam New York’ta edebiyat ve sanat çevrelerinin katıldığı büyük bir sunum toplantısı yapıldı.
60 yıldır devam eden bir aşkın hikâyesini anlatan Serenad, dünya düzenini yeniden yazan tüm siyasi sorunlarda dahi asıl harcananın insan olduğu gerçeğini okurlarına hatırlatan dokunaklı bir roman.
T24’te yer alan habere göre; Zülfü Livaneli ve Serenad tüm katılımcılar tarafından büyük heyecanla karşılandı. (T24)
Yazar Kadri Öztopçu 66 yaşında hayatını kaybetti.
Öztopçu’nun cenazesi bugün Ataköy 5. Kısım Ömer Duruk Camisi’nde öğlen düzenlenecek törenin ardından Bakırköy Mezarlığı’na defnedilecek.
KADRİ ÖZTOPÇU KİMDİR?
1954’te Samsun’da Kadri Öztopçu, yazmaya şiirle başladı. Şiirleri, Yeni Adımlar, Türkiye Yazıları, Güney, Adam Sanat ve Şiiratı dergilerinde yayımlandı. Öyküleri de Adam Öykü, Eşik Cini ve Notos dergilerinde yayımlandı.
Reklam yazarlığı yaptı. Çeşitli üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
İlk öykü kitabı Yanlış Hikâyeler 2006’da yayımlandı. 2009’da yayımlanan ikinci öykü kitabı Kuş Oltası, 2010 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.
2013’te Yara ve 2019’da Kimsenin Bilmediği İnsanlar adlı kitapları yayımlandı. (Evrensel)
Metin Altıok Şiir Ödülleri töreni 14 Mart’ta CKM’de
“Öpülmemiş Şehlâ” adlı kitabıyla Metin Altıok Şiir Ödülü’nü kazanan Hıdır Işık, 14 Mart’ta CKM’de düzenlenen tören ile ödülünü alacak
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, karanlık bir zihniyetin yaktığı ateşle aramızdan ayrılan şair Metin Altıok anısına Kırmızı Kedi Yayınevi’nin düzenlediği Metin Altıok Şiir Ödülü töreni 14 Mart Cumartesi günü Caddebostan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Meral Altıok Odabaşoğlu ve Elif Nayman’ın sunuculuğunu yapacağı gecede, sanatçı Leman Sam sahne alacak.
Kazanan Hıdır Işık
Ali Cengizkan, Eray Canberk, Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Salih Bolat, Şükrü Erbaş ve Doğan Hızlan’dan oluşan seçici kurul, 20 Şubat 2020 tarihinde gerçekleştirdikleri toplantıda “Öpülmemiş Şehlâ” adlı kitabıyla Hıdır Işık’ı ödüle değer görmüştü.
Jüri, gerekçeli kararında “Hıdır Işık’ın bireysel olanı toplumsal olanla ilişkilendirerek, ilginç ve özgün metaforlarla örülmüş imgesel bir dille aktaran, insani duyarlılıktan kaynaklanan acıları derinden hissettirerek bir direncin sesi haline getiren, politik olan ile lirik olanı ustaca bağdaştıran, böylece modern şiir geleneğimize eklemlenebilen bir ustalığa ulaşan şiirleri nedeniyle”, Işık’ın “Öpülmemiş Şehlâ” adlı kitabını ödüle değer gördüğünü açıklamıştı. (Birgün)
Açelya Şengül, 8 Mart 2020 Bildirisi
Türkiye Yazarlar Sendikası’nın bu yılki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Bildirisi’ni 29 Mart 2019’da evinin önünde çalışma arkadaşı olan bir erkek tarafından öldürülen Fatma Şengül’ün kızı Açelya Şengül yazdı.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, bu yıl geçmiş yıllardan daha farklı bir anlam taşıyor benim için. Emekçi, mücadeleci annem Fatma Şengül aramızda olmayacak. 129 dokuma işçisi kadın, hakları için hayatlarını kaybetmişlerdi yıllar önce. Daha iyi şartlarda çalışmak, eşit işe eşit ücret, çalışma saatlerinin düşürülmesi taleplerimiz kabul edilmeli diye greve çıkmışlardı
Türkiye’de emekçi olmak başkadır kadınsanız. İş yerinde mobbing, taciz, ölüm, kadınlara dayatılan ve gittikçe artan bir sömürü sistemi. Annem Fatma Şengül emekli olmasına rağmen çalışmak zorunda olan emekçi bir kadındı. İş yerindeki mobbing ve ağır çalışma şartlarına karşı çıktığı için, aynı iş yerinde birlikte çalıştığı erkek tarafından katledildi.
Ben kızı Açelya, annemin bıraktığı yerden onun mücadelesini, kadın cinayetleri mücadelesini, emek mücadelesini sürdürüyorum. Fırsat bulduğum her alanda kadınların sesi olmak için elimden geleni yapıyorum. Santim santim yazacağım kadın isyanımızı. Ülkemizde yüzlerce örneği olan kadın cinayetlerine dur diyebilmek, bu yıl annem Fatma Şengül’ün ve katledilen kadınların isyanı olmak için tüm kadınları 8 Mart’ta alanlara çağırıyorum! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun.
Yaşasın kadın mücadelemiz!
Fatma Şengül için adalet, herkes için adalet!
Belleğimizdeki Kadınlar
Nezihe Muhiddin/Kadın Hakları Savunucusu, Yazar
Yazar, kadın hakları savunucusu (D. 1889, Kandilli / İstanbul – Ö. 10 Şubat 1958, İstanbul). Savcılık ve ceza hakimliği yapmış olan Muhiddin Bey ile Zehra Hanım’ın kızıdır. Zamanın geleneklerine uygun olarak evde özel öğretmenlerden ders alarak eğitildi. Farsça ve Arapçanın yanı sıra Almanca ve Fransızca öğrendi. Çocukluğu II. Abdülhamit döneminde geçti. Çalışma hayatına yirmi yaşında, Kız İdadi Mektebi (Kız Lisesi) ile Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu)’ta fen bilgisi öğretmeni olarak başladı, İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi Müdürü olarak yaklaşık 1912 yılına kadar eğitimcilik yaptı.
Aynı yaşlarda “Sabah” ve “İkdam” gibi gazetelerde sosyoloji, psikoloji, pedagoji üzerine yazıları yazmaya başladı. Yine aynı yıllarda gazete ve dergilerde kadın eğitimi üzerine ve “terbiyeyi tedrisat” hakkında makaleleri yayımlandı. Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği’nin kuruluşunda (1912) yer aldı ve ilk yıllarda Kâtib-i Umumiliğini (Genel Sekreterlik) üstlendi. Osmanlı kadın edebiyatının önemli yazarlarından ve kadın hakları hareketinin önderlerinden olan Nezihe Muhiddin, adını ilk kez 1912’de verdiği iktisat konferanslarıyla duyurdu. Yazar olduğu kadar bir kadın eylemci olarak da dikkat çekti. Dönemine göre oldukça ileri söylemiyle Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri kadın yazarları arasında öne çıktı.
Öyküleri ile edebiyat ve sanat üzerine yazıları Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası’nda (1918) yayımlandı. Yazıları ayrıca Kadın Yolu (1925-26), Resimli Şark (1932-33), Boğaziçi (1937-38) dergilerinde yer aldı. Cumhuriyet’i ‘kadın hakları için uygun bir zemin’ olarak gördüğünden, Haziran 1923’te, daha Cumhuriyet ilân edilmeden kadınlara oy hakkı ve siyasal haklar talebiyle Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdu. 1925’te Kadın Yolu dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. İlk gençlik yıllarında edindiği kadınlık durumuna karşı duyarlılığını yaşamı boyunca sürdürdü. İkinci Meşrutiyet (1908)’ten Cumhuriyet yıllarına kadar mücadeleyi bırakmayarak bir düşünür, eylemci, yazar, Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusu oldu. Kurucusu olduğu Kadınlar Halk Fırkası’nın programında kadınların milletvekili, hatta asker olabileceği hükmü bile vardı. Ancak dönemin hükümeti programdaki talepleri aşırı bulduğundan partiye izin vermedi. Bunun üzerine, talepleri daraltarak 1924’te Türk Kadınlar Birliği (TKB)’ni kurdu ve mücadelesini dernekte sürdürdü. (biyografya.com)