Haftanın Kitabı
PİRAMİDİN TABANI/ HÜRREM ERMAN
Hafta sonunda, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 80. Yıldönümünü kutluyoruz.
Köy enstitüleri, Türkiye’de ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan okul türü. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Âli Yücel bizzat yönetti.
‘Köy enstitülerinde kurucu, müdür ve yönetici olarak çalışan Hürrem Arman’ın iki ciltlik Piramidin Tabanı, Köy Enstitüleri ve Tonguç kitabının önsözünde “Bu kitabın ikinci bölümünde yaşamımın en mutlu dönemi olan köy enstitülerinin kuruluş ve uygulamalarına ait gözlem ve izlenimlerim verilmektedir. Özellikle Tonguç’u tanımak, düzene rağmen her yönüyle onun öncülüğünde yürütülen köy enstitüleri örgütü içinde, emekçi yığınlar ve onların çocuklarıyla bulunmak, onlarla beraber doğaya ve direnç gösteren sömürücülere karşı savaşa girmek, bu insanca mutluluğun nedenleridir.” der.
“Eğitmen adayları ve öğrenciler durumu gerçekten yeni öğreniyorlardı. Ayrılma kararında olanların yakın bir arkadaşları ağlayarak sıradan ayrıldı. Bu yaptıklarının yanlış olduğunu, bir gün daha kalarak beraberce konuşmalarını, ondan sonra kesin karar vermelerini söyledi. Üç çocuk, bütün arkadaşları ile kucaklaşıp öpüştüler, eğitmen adaylarının, öğretmenlerinin ellerini öptüler. Son olarak biz de sarıldık, öpüştük. Herkesin gözü yaşlıydı. Çocukların çoğu ayrılanlarla beraber hıçkırıyorlardı. Beş-altı çocuk Vakfıkebir’e kadar onları uğurlamak için izin aldı. Hemen odama kaçtım, hücrelerimden birkaçının eksildiği duygusu içindeydim…. Birkaç saat sonra bir çocuk heyecan ve sevinçle odama daldı: Müdürüm, Hüsnü’ler döndüler, vazgeçtiler, gitmeyecekler, dedi… Bir iki saat içinde üzüntüden gerçek bir sevince dönüşün bayramını yaşadık.”
KONUK YAZAR
TARİHİN KALBİNE YOLCULUK / Fatma Hatun ESEN
‘DOĞUNUN KRALİÇESİ ANTAKYA’
(AAKD)Antakya Kültür Derneği’nin 8. Kardeş Kentler Buluşması etkinliği için, Sinop, şair Eylem Hatice Bayar, Samsun, şair Fatma Hatun Esen, Yalova, folklor araştırmacısı, yazar Nuri Taner, şair Necla Bektaş, şair Erkan Kurt, Yalova Kent Konseyi görevlisi Pınar Toma, Yalova, öykücü Özgür Yılmaz, Bursa, yazar Erhan İzgi, Ankara, yayıncı yazar Leyla Akgül, Marmaris, ressam Oya Dirikcan, öykücü Hatice Altunay’dan oluşan bir grup Antakya’ya gittik. Şair arkadaşım, Eylem Hatice Bayar ile 15 Şubat günü saat 16.45 otobüsü ile Hatay’a hareket ettik. Hava soğuk ve uzun bir yolculuk yapacağız. Biraz tedirginiz ama Hatay’ı çok merak ediyoruz. Çok kültürlü izler taşıyan bir kent bekliyor bizi. On dört saat otobüs yolculuğu kolay değil. Ama sohbetle zaman akıyor. Çok garip insan, yaşarken değil, düşünürken daha çok yoruluyor. Bunu fark ettim. Bitti işte o kadar uzun yol. Bizi Hatay’da Mehmet Karasu Bey karşıladı. Sabahın bu erken saatinde bizi almaya gelmiş olması çok etkileyici. Bu tür etkinliklerin hiç kolay olmadığını Bafra’da yaptığımız Neyzen Tevfik Kolaylı Şiir Etkinliği’nde yaşadıklarımızdan biliyorum. Günlerce süren hazırlıklar, yorgunluk, telaş. Yürek istemese emek verilmez gerçekten. Mehmet Bey bizi, kalacağımız, Harbiye’deki otele bıraktı. Öğleden sonra, dernek (AAKD) ziyaretimiz olacağını bildirdi. Kahvaltıdan sonra bir süre dinlendik ve otelin hemen karşısında olan Harbiye Şelaleleri’ne indik. . İndik diyorum zira iniş aşağı gidiliyor. Dar bir yoldan sağlı sollu, rengârenk yöresel ipek şallar, sabunlar, zeytinyağı, baharatlar ve benzeri ürünlerin satıldığı bir sokağın sonunda şelaleler. Burası inanılmaz bir, görsel su şöleni. Mekân heykelle, tablolar ve çeşitli dekoratif objelerle donatılmış ve bu objeler aracılığı ile su akıyor her yerden su akıyor. Mitolojik bir anlatıya göre, Çapkın Apolion, burada Daphne ile karşılaşıyor, ona hemen aşık oluyor. Daphne korkuyor ve kaçıyor. Apolion kovalıyor, Daphne yorulup yavaşlıyor, hemen arkasında Apolion’u görünce kaçamayacağını anlıyor. Ayakları ile toprağı eşerek “Toprak ana, bana yardım et, beni koru, sakla” diyor ve bedeni toprağa karışıyor, Saçları defneyapraklarına dönüşüyor. Apolion buna çok şaşırıyor “Bundan sonra sen, benim kutsal ağacım olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yapraklarını başıma taç yapacağım” diyor. Daha sonrasında, başarılar defne yaprakları ilke taçlandırılıyor. Daphne’nin gözyaşlarının, şelaleleri oluşturduğuna inanılıyor. Su şöleninin büyüsü ve defne sabunlarının içimize dolan kokusu ile ayrıldık şelalelerden.
Buradan sonra, Antakya Kültür Derneği ziyaretine gittik. Dernek binası, tarihte ilk ışıklandırılan yeri olan Kurtuluş Caddesinde (Herod Caddesi). Antik çağda alışverişe gelenlere gündüzler yetmeyince gece meşalelerle aydınlatılmış bu cadde. Zaman içinde toprağın altında kalan antik sütunlu Roma yolunun da burada olduğu söyleniyor. Kurtuluş Caddesi tarihi binalarla dolu. Etkinlik grubu arkadaşlarla Antakya Kültür Sanat Derneği’ne çıktık.
Daire şeklindeki dernek binası, Giriş odası, Mehmet Karasu beyin çalışma odası, mutfak, mini bir etkinlik salonu ve kütüphane odasından oluşuyor. Kütüphane odasında, Enver Ercan ve Gülsüm Cengiz’in derneğe bağışladıkları kitaplardan oluşan iki köşe oluşturulmuş. Ayrıca çok sayıda, dergi, roman, öykü, şiir, araştırma kitapları bulunuyor. Derneğe biz gitmeden önce Antakya’ya özgü yiyeceklerden oluşan bir masa hazırlanmıştı. Yemekten sonra, bir yıl önceki etkinlikte belirlenen konu içerikli hazırlanmış, Kardeş Öyküler kitabı tanıtıldı. Sonra, etkinlik salonunda şiir ve müzik sunumu yapıldı. Hataylı sanatçılar şarkılar söyledi, Mısır’dan gelen sanatçı hem ud çaldı, hem şarkı söyledi. Mehmet Karasu beyin “ Fatma hanım, Neyzen Tevfik Mısır’a gitti ya, o nedenle özellikle bu sanatçıyı davet ettim” deyişi büyük incelikti. Dernek ziyaretimizin ardından, Affan sokaklarında dolaştık. 5000 yıllık tarihi olan bu şehirde; Sünni-Alevi Türkler, Ortodoks-Katolik Araplar, Marunîler, Ermeniler, Süryaniler, Yahudiler, Çerkezler bir arada yaşıyorlar. Evler de bu çok kültürlülüğe uyum sağlar gibi iç içe yapılmış. Taş döşeli, dar sokaklarda yürürken, Ali Yüce’yi anıyoruz ”Antakya sokakları dar/Antakya sokakları bir kişilik/Sen giderken ben gelemem/Bir gönlümü bahar almış/Bir gönlümü yaz/Antakya sokakları bir kişilik, öte git biraz” dizeleri ile.
Akşam yemeğinden sonra otele döndük. Süvari kahvesi ile otelde tanıştık. Çay bardağında sunulan, köpüğü gidene kadar kaynatılmış, biraz acı bir kahve.
Programın ikinci günü Defne Kültür Evi’nde ilk şiir etkinliğine gittik. Tiyatro gösterisi müzik ve şiir sunumları yapıldı. Etkinlikten sonra yine şehir gezisi vardı. O gün ertesi gün gezdiğimiz, Hatay Ortodoks Kilisesi, Musevi Havrası ve Habib-i Neccar’a dair anlatacak o kadar çok şey var ki, ancak uzun bir yazı olamayacağı için, kısaca anlatmaya çalışacağım. Üç semavi dinin ibadethaneleri olan, her üç mekân da, gezerken atmosferi ve verilen bilgileri dinlerken, insanı alıp, kadim zamanlara taşıyor. Görkemli sütunlar arasından içeri girilen, Ortodoks Kilisesi,1800 lü yıllarda, basit bir şekilde ahşap olarak yapılmış. Depremden sonra Rus mühendislerce onarılmış. Üç salonu ve üç kapısı olan kilise hakkında görevli rahip, kilise ve ibadetlerine dair bilgiler aktardı. Musevi Havrasına girdiğinizde Haham Harun Cemal’in, tatlı sert samimiyeti ile anlattıklarını dinlerken buluyorsunuz. Yahudi tarihi ve Musevi inancına dair anlatılarını ilgiyle dinletiyor. Haham Harun beyin en önemli kaygısı cemaat sayısının giderek azalması. Havra 500 yıllık Tevrat bulunuyor. Habib-i Neccar,638 yılında Türkiye sınırları içinde inşa edilmiş ilk cami olarak kabul ediliyor. Camiye adı verilen Habib-i Neccar İsa’nın havarileri, Yuhanna, Pavlus, Simun Petrus’a ilk inanan ve insanları da inanmaya davet eden kişi. Ancak bu davete halk öfkelenerek, havarileri taşlar, havarilerin yanında olduğu için de Habib-i Neccar’ın boynunu hızarla kesip, söylene göre, kesik baş Lübnan Dağından caminin olduğu yere kadar sürüklenmiştir. Bu olayın Kuran’ın Yasin suresinde anlatıldığı söyleniyor. İlk yapıldığında kilise olan Habib-i Neccar daha Müslümanlarca camiye dönüştürüldüğü anlatıldı rehberimizce. Ürpererek dinlediğim bu anlatı çok sarsıcı geldi bana. İnsan ne kadar acımasız insana… Gezdiğimiz bir diğer yer, tarihi ve kültürel geçmişiyle önem taşıyan Uzun Çarşı’yı; İzmir Kemeraltı, İstanbul Mısır Çarşısı’ na benzettiğim gezerken. Çeşit çeşit baharatlar, sabunlar, peynirler, ipek dokuma ürünler yol boyunca yürüyor bizimle. Çarşıda da şehirde olduğu gibi, dinler, mezhepler bir arada. Ayrıca, 3 han, 3 hamam ve cami bulunuyor çarşıda. Asırlık Çınar altı, tescilli künefenin en güzel yapıldığı yer. Haytalıyı anmadan geçmeyelim tabi. Bir tatlı haytalı, muhallebi üzerinde dondurma ve gül şurubu. Yiyecekler arasında, Antakya’nın efsane tatlısı olarak yerini almış. Yiyecek, içecek demişken, Tepsi Kebabı, Hatay Çökeleği(sürk),Affan Kahvesini hemen söylemiş olayım.
Ve Asi. Lübnan Bekaa vadisinde doğan, şehri ortalayarak akan sularını Akdeniz’e döken, Asi, şiirlere akan dizelerde Orontes. Asi bir su büyüsü. Tarihte Roma İmparatorluğunun 3. Dünyanın 4. Büyük kenti olarak bilinen Hatay, anlatmayla bitecek gibi değil. (Devamı var)
HAFTANIN ŞİİRİ
YAŞAMA SARIL/ Hikmet Güzel:
Bazen gizlense de buluta güneş
Sonunda gökyüzü aydınlanacak
Yavaşça kül olup sönse de ateş
Bir kıvılcım ile tekrar yanacak
Zifiri karanlık gecenin rengi
Işık hüzmesiyle dağılır gider
Varoluş döngüsü, yaşam ahengi
Umut yeşerince son bulur keder
Şiddetli geçse de tüm kara kışlar
Bize el sallayan ilkbahar olur
Buram buram hüzün yüklü bakışlar
Ruhu coşturacak sevinci bulur
Kara bulut gökte, gökkuşağı da
Biri kasvet demek diğeri huzur
Suya hasret canlar var aşağıda
Yağacak yağmurun hayalini kur
Ağaç kuruyunca orman tükenmez
Nice fidanlar var boy atıyorlar
Gama teslim olup boyun bükülmez
Ümitler bedene can katıyorlar
Gözlerimiz gülsün dinsin bu yaşlar
Korkulu düşlerden arınmalıyız
Her doğan güneşle bir hayat başlar
Yaşama sımsıkı sarılmalıyız.
Hikmet Güzel. 01/Nisan/2020
HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, dijital platformlarda etkinliklerine devam ediyor
Kovid-19 salgını nedeniyle kapılarını bir süreliğine ziyarete kapatan Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, sanatseverleri, sanat ve edebiyatla buluşturmaya davet ediyor.
Koronavirüs salgını nedeniyle kapılarını bir süreliğine ziyarete kapatan Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık (YKKSY), sanatseverleri sanat ve edebiyatla dijital platformlarda buluşturmaya davet ediyor. YKKSY, şu ana kadar “Sagalassos”, “Hoşgeldin Gazi”, “Turhan Selçuk Retrospektifi”, “Tombak”, “Orhan Pamuk-Balkon” ve “İlhan Berk 100 Yaşında” gibi ses getiren sergilerinin üç boyutlu sanal turlarını Instagram hesabından sanatseverlere açtı. (Evrensel)
Şiiri sokağa taşıyan şair: Orhan Veli
“Şiiri sokağa taşıyan şair” Orhan Veli, tam 106 yaşında. Garip akımının öncülerinden olan şair, şiirin üstündeki “zincirleri” kırdı ve serbest ölçüyü şiire taşıdı. Bir şiirinde “İş olsun diye” yazdığını söyleyen Veli, edebiyat dünyasına her konunun şiir olabileceğini gösterdi…
Yazar Haluk Oral’ın “Bir Roman Kahramanı Orhan Veli” kitabında anlattığına göre, Orhan Veli, 14 Nisan 1914’te doğdu. Öğrenim hayatına İstanbul’da başlayan şair, Cumhuriyetin ilanıyla Ankara’ya taşındı. Ankara Erkek Lisesi’nde eğitimine devam eden Orhan Veli, burada ömrü boyunca dost kalacağı Oktay Rifat ve Melih Cevdet’i tanıdı. Şairin lisede yaşadığı en unutulmaz anılardan biri de, mezuniyet sınavını ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün yapması oldu… (Cumhuriyet)
Nâzım’dan Necatigil’e, Melih Cevdet Anday’dan Rıfat Ilgaz’a: Usta şairlerden ‘Virüs günlerine şiirler’
Usta şairlerin yıllar önce kaleme aldığı şiirler, sanki koronavirüs günleri düşünülerek yazılmış gibi… Şair Nâzım Hikmet’in “Yaşamaya dair” şiirinde yazdığı “Kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda/ İnsanlar için ölebileceksin” dizeleri, şairlerimizin yıllar önce yazdığı şiirlerle adeta bugünlere seslendiğini gösterdi. Cumhuriyet, “bugünlere seslenen şiirleri”, okurları için derledi.
Usta şairlerimizin yıllar önce kaleme aldığı bazı dizeler, adeta koronavirüs günlerini anlatıyor.
Şair Nâzım Hikmet, “Hastalar/ Kardeşlerim/ İyileşeceksiniz” sözleriyle yoğun bakım odalarında virüsle boğuşan ve sevdiklerine kavuşmayı bekleyenlere seslenirken, Behçet Necatigil de “Sağ çıkıp günlük savaştan/ Evin yolunu tutmuşum/ Yemek yedik çocuklarım uyudu/ Kederlerimi unutmuşum” dizeleriyle sanki her gün ekmek parası için evinden çıkıp işe gitmek zorunda kalanların öyküsünü anlatıyor. (Cumhuriyet)
Haldun Taner belgeseli ‘Ve Perde!’ yayında
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), yapımcılığını İstanbul Tiyatro Festivali’nin üstlendiği 2015 tarihli Haldun Taner belgeseli ‘Ve Perde!’yi dijital platformlar üzerinden ücretsiz olarak erişime açıyor. Türkiye tiyatrosunun duayen ismi Haldun Taner’in yaşamını anlatan belgesel, İKSV’nin YouTube kanalı üzerinden izlenebilecek.
Yönetmenliğini Selçuk Metin’in yaptığı, senaryosunu Gülşah Özdemir Koryürek’in yazdığı belgeselin müzikleri ise Borusan Quartet’e ait. Proje danışmanlığını Demet Taner ve Dikmen Gürün’ün yaptığı belgeselde anlatıcı rolünü Halit Ergenç ve Tilbe Saran üstleniyor. Belgesele katkıda bulunan diğer sanatçılar ise; Gülriz Sururi, Metin Akpınar, Zeliha Berksoy, Ferhan Şensoy, Levent Üzümcü, Engin Alkan, Yiğit Özşener, Erkan Can, Erdem Akakçe, Can Yılmaz, Mehmet Erbil, Alayça Öztürk, Esin Aslan, Harun Başlan, Vahit Sarıtaş, Deniz Telek, Ayça Yiğit ve Yalçın Zobu. (Birgün)
Halikarnas balıkçısına online kutlama
Muğla’nın Bodrum ilçesinin tarihinde önemli bir yeri olan dünyaca ünlü edebiyatçı, yazar, şair Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabağaçlı 130. doğum yıl dönümü, bir hafta boyunca Bodrum Deniz Müzesi’nin instagram sayfasından yapılacak canlı yayınlarla kutlanacak.
Muğla’nın Bodrum ilçesindeki Bodrum Deniz Müzesi tarafından dünyaca ünlü edebiyatçı, şair, yazar ve Bodrum aşığı Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabağaçlı’ nın 130. doğum yıl dönümü nedeniyle bir hafta sürecek kutlama proğramı hazırlandı. Programlar 13-18 Nisan tarihleri arasında online olarak gerçekleştirilecek. (Sözcü)
NE OKUSAK?
1. SERENAD/ZÜLFÜ LİVANELİ/DOĞAN KİTAP
2. SİLAHLARA VEDA/ ERNEST HEMİNGWAY/BİLGİ YAYINEVİ
3. SUÇ VE CEZA/ DOSYOYEVSKİ/ÖTEKİ YAYINEVİ
4. MAVİ SÜRGÜN/HALİKARNAS BALIKÇISI/ BİLGİ YAYINEVİ
5. KÜRK MANTOLU MADONNA/ SABAHATTİN ALİ/ YKY