Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Karartma Geceleri/ Rıfat Ilgaz|Çınar Yayınları
“Yıl 1944… İkinci Dünya Savaşı sınırlarımıza kadar dayanmıştır. Hitler faşizminin tüm Avrupa’yı ateşe attığı günler… Türkiye bu savaşa dâhil olmamak için dirense de etkileri tüm ülkede hissedilecektir. Ekmek, şeker, yakacak gibi temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmış, dışarıdan gelebilecek ani baskınları önlemek amacıyla geceleri her yerde karartma uygulaması başlamıştır. Ülkenin aydınlarına da baskı uygulanan bir dönemdir bu aynı zamanda.
Rıfat Ilgaz, Karartma Geceleri’nde işte bu kapkaranlık günleri anlatır. Bir aydın, şair ve edebiyat öğretmeni olan Mustafa Ural, yazdığı ve toplatılan şiir kitabı nedeniyle aranmaktadır. Sağlık problemleri vardır, bu nedenle de hemen teslim olmak istemez. İstanbul’un soğuk ve karartılmış sokaklarına, eş dost evlerine sığınır. Tutuklandığı zaman savaş bitmiştir, ama savaş yıllarının Türkiye’de bıraktığı izler uzun süre silinemeyecektir.
Rıfat Ilgaz, Mustafa Ural’ın kaçış öyküsünü anlatırken, savaşın etkisindeki ülkemizin 1940’lı yıllarına da ışık tutuyor. Yurdumuzda ve uluslararası yarışmalarda birçok birincilik ödülü alan Karartma Geceleri’nin filmi de romanı kadar büyük bir ilgi görmüştür.” (kitapyurdu.com)

Konuk Yazar
Hatay’ın Büyük Bayramı – 23.Temmuz .1939/Sabahattin Yalkın
1934 Antakya doğumlu olduğuma göre Fransız İşgali döneminde doğmuşum.Babamın “Asker Yusuf” (Çapar Yusuf’da derlerdi…) denilen samimi bir arkadaşı vardı.Fransızların lejyon askerlerinden biri idi.Babamla ne konuştuklarını bilmiyorum: Bana, Yusuf emmin seni Fransız kışlasına götürecek; gezdirecek… Sonra buraya geri getirecek… Sanırım 4-5 yaşlarındayım o zaman… Kışla, şimdiki Jandarma kışlası… Asker Yusuf amca beni elimdem tutup Kışla’ya getirdi. Büyük kapıdan içeri girdiğimizi hatırlıyorum.Daha fazlası kafamda resimlenmiyor.İçerde bazı askerlerin bana yakınlık gösterdiğini,ilgilendiğini anımsıyorum.Ancak bazı kapkara askerlerin yakınlaşmaları beni korkutmuş olmalı ki, ağiamaya başladım. Sonra o askerlerden bazıları bana şekerli bir şeyler verdiler.İleri yaşlarda onların çikolata olduğunu öğrenmiştim.Orada ne kadar kaldık hatırlayamıyorum. Ama çıkmadan önce Asker Yusuf amcayla fotoğrafımız nasıl çekilmişse çekilmiş, bir pozumuz var.O fotoyu bulmam şu anda mümkün değil… (Ayvalık’tayım… İstanbul’a dönünce bulmaya çalışacağım… ) Sanırım Fransız Kışlasına,Fransızlar orada iken giren benden başka çocuk olmamıştır.
Bu olaya bir iki ekleme yapacağım. Bir gün babama sormuştum.Sen çete mücadelesinde aktif bir Antakyalı iken, baban Topal Zeki çetelere kurşun hazırlayan biri iken… bu asker Yusuf’la nasıl ahbab oldunuz? Yahu o Yusuf, bizim casusumuz idi oğlum… Kışladan bize haber getirirdi…
Ve aradan kaç yıl geçtikten sonra, İstanbul’da İTÜ’de okurken Aksaray’da Antakyalıların kaldığı bir otelde,bir tanıdığımı ziyarete gitmiştim.Orada Yusuf amcamla karşılaştım. Elini öptüm,o da boynuma sarılıp öpmüştü beni. Hastayım,dedi.Kötü, çaresiz hastalık… Yarın Antakya’ya dönüyorum… Sarıldı boynuma… İkimiz de ağlıyorduk… Evet,Asker Yusuf,Hatay Mücadelesi’nin bilinmeyen kahramanlarından biri idi. Işıklar içinde uyu Yusuf amca…
Bu arada Fransız Dönemi yıllarında yaşadığım ve de çok iyi anımsadığım iki olayı anlatmak istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm haberi… 10.Kasım.1938… Antakya’da evimiz Süveyke inişinde bir çıkmazda idi.(Çıkmazın adı var mı,hatırlayamıyorum.) Dayım oğlu ile
( Mehmet Emin Zorkun…O benden iki yaş büyüktü) Köprü’nün oralarda dolaşıyorduk… Bazı kimselerin ağladını gördük… Mahalleden Nejat abi vardı… O da ağlıyordu… Ona sorduk, niye ağladığını… Ağlayarak, Atamız ölmüş… Atatürk ölmüş… dedi. Baktım,Emin’de ağlıyor… Doğrusu ben olayı pek de kavramış değildim… İlerdeki yılların birinde bir 10 kasım günü, facebook’ta şunları yazmıştım: Ben Mustafa Kemal Atatürk’le bu dünyada dört yıl yaşadım… Bu da bana yeter…
Atatürk’ün, “Kırk asırlık Türk yurdu – Esir kalamaz Hatay! “ sözleri, O’nun
hastalık günlerinin baş derdi olarak gördüğü Hatay’ı kurtarma çalışmalarının özeti gibidir.Suriye’de görevli olduğu süre içinde Antakya ile ilgili ciddi çalışmaları olmuştur.Bir Alevi arkadaşımın dedesinden, Mustafa Kemal’in Antakya’ya geldiğini,sonra Süveydiye‘de o zamanın önemli şeyhleri ile görüştüğünü dinlemiştim.(Bunun araştırılması benden çok tarihçilere düşer.) Atatürk’ün yaşamı ile ilgili çok yazı,kitap okudum. Bir Osmanlı subayı olan Mustafa Kemal nerede görev almışsa oralarda ciddi incelemeler yapmıştır. Bu yapısı, sonraki yıllarda Kurtuluş Savaşı’mızdaki başarılarının en önemli nedenlerinden biridir bence. Anadolu’yu,Anadolu insanını ondan daha iyi bilen bir başka komutan göstermemiz mümkün mü bilmiyorum. Mustafa Kemal hiçbir işini şansa bırakmamıştır. Sonucunun ne olacağını bilemediği hiçbir girişimi gösterilemez.Hatay konusunda olduğu gibi… Büyüklerimden dinlediğim önemli bir sözü daha var. “Hatay’ı İsviçre yapacağım!”
Ben Türk Ordusu’nun Hatay’a girişini (Şükrü Kanatlı komutasında) hatırlamıyorum. Ama Fransızların kamyonlarla Antakya’dan ayrılışlarını yaşadım. Bütün Antakyalılar kadınlı erkekli,çoluk çocuk Köprübaşı’na yığılmıştı.Anne annem beni omzuna bindirmişti.Köprü’nün Ulucami’ye bakan başında,Asi’nin kıyısında üç dört dükkan vardı.O dükkanlardan biri mülebbes (Badem şekeri) satardı.Herhalde bir kuru yemişçi idi.Asi kenarından geçen yol yoktu. O yolda biri Camlı Kahve iki kahve hatırlıyorum…( Koyuncu Yusuf’un kahvesi diye kalmış kafamda) Fransız askerleri kamyonlar içinde Saray Caddesi’nden gelerek,önümüzden geçtiler,Reyhaniye yoluna devam ettiler.Bu ne kadar sürdü hatırlayamıyorum.Kafamda kalan tek resim şu idi:Kamyonlarda ağlayan askerler vardı… Sebebini çözebilmiş değilim…Sonra anneannemle Fransız Kışlasına gittiğimizi anımsıyorum.Antakyalı kadınlar Kışlayı baştan başa yıkamışlar…Sularda zehir olabilir diye bir söylenti kalmış kafamda,ama tam net değil…
İstanbul’da okurken,Aksaray’da Hatay Yurdu’nda kalıyordum.Komutan Şükrü Kanatlı’nın vefat haberi geldi.Protokolda Hataylılara özel yer ayrılmıştı.Hepimiz tıraş olmuş,en temiz elbiselerimizi giymiş, ayakkabılarımızı boyatmıştık.O gün Yurttaki bütün Hataylılar o cenazeye katıldık. Büyük askerin tabutunu şükran duyguları içinde taşıdık. Işıklar içinde uyusun…
Hataylıların Büyük Bayramını yürekten kutlarım…

Haftanın Şiiri
Aydın Mısın?/ Rıfat Ilgaz
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun

Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol

Tam çağı ise başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol

Vedat Günyol 5. Deneme Yarışması için başvurular alınmaya başlandı.
Kartal Belediyesi, çevirmen, eleştirmen, öğretmen, yayıncı ve yazar Vedat Günyol anısına düzenlediği deneme yarışmasının 5’incisini gerçekleştiriyor.
Başta edebiyat alanına giren sorunlar olmak üzere toplumsal yaşam içinde insanı ilgilendiren hemen her konuya eğilen “Yazarların Cumhurbaşkanı” Vedat Günyol’u gelecek kuşaklara tanıtmak ve deneme alanındaki çalışmaları desteklemek amacıyla düzenlenen “Vedat Günyol Deneme Ödülü” tüm yazarları bekliyor.
Türkiye Yazarlar Sendikası, Kırmızı Kedi Yayınevi, Cumhuriyet Gazetesi ve İstanbul Atatürk Lisesi Mezunları Vakfı’nın da destek verdiği “Vedat Günyol Deneme Ödülü”ne katılmak isteyen yazarlar için 6 Temmuz’da başlayan başvurular, 15 Kasım 2020’ye kadar devam edecek. Seçici kurulda; Adem Uçar, Adnan Özyalçıner, Aykut Küçükkaya, Celal Ülgen, Rengin Cemiloğlu, Tahir Şilkan ve Uğur Kökden’in yer aldığı yarışmada ödül alan eser, bir kitap olabilecek hacim ve biçimde olması halinde yayımlanacak ve birinci olan yazar 7 bin 500 TL ile ödüllendirilecek. Ayrıca Jüri Özel Ödülü; 3 bin TL ve Genç Deneme Yazarı Ödülü olan 3 bin TL de sahiplerini bulacak. 7 Mart 2021 Pazar günü düzenlenecek törenle ödüller, sahiplerine verilecek.
Başvuru Adresi:
Ebru Şahin (Kartal Belediyesi
Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü)
Yukarı Mah. Belediye Cd. No: 6 Kartal / İstanbul

Seyhan Erözçelik İlk Kitap Şiir Ödülü Son Katılım Tarihi 15 Ağustos
Yaşadığımız malum süreç nedeniyle bu yıl katılım süresi 15 Ağustos’a kadar uzatılmıştır. Katılım şartlarında bir değişiklik yoktur. Sonuçların açıklanması Eylül ayında yapılacaktır. Ödül töreni ise her zamanki gibi İstanbul Kitap Fuarı’nda gerçekleştirilecektir.
Posta ve kargo işlemlerinde yaşanan aksaklıklar için özür diler, katılımcıların eserlerini aşağıdaki yeni adrese yollamalarını rica ederiz.
Dr. Hilal Karahan,
Pendik Bölge Hastanesi
Doğu Mah. Nevbahar Sokak No:1
34890, Pendik-İSTANBUL

Koronavirüsten insanlığa baktım
Yazar Haluk Şahin’in ‘Güzel Mavrella’ kitabı dün yayımlandı. Şahin kitabı için, “Koronavirüs bana bir çerçeve verdi. O çerçevenin içinden insanlığa baktım” diye konuşuyor (MUSTAFA DERMANLI)
Gazeteci, televizyoncu ve akademisyen olarak da tanınan Haluk Şahin’in yeni romanı “Güzel Mavrella” yarın çıkıyor. Bozcaada’ya gelen koronavirüslü iki Çinli turist sonrasında adanın karantina altına alınmasını konu edinen roman, hikâyesi ile okuyucuyu adanın sokaklarında ve bağları arasında dolaştırırken adalı karakterleri de satırlara taşıyor. Tüm dünyayı diken üstünde yaşamaya sevk eden bir virüsün adada yaşattığı hisler, ana karakter Erkan ve Jülide’nin ilişkileri, karşı komşumuz Midilli’deki mültecilerin yaşamına dokunan kısımlar romanda ön plana çıkarken, kurgusal akışın yanı sıra esinlenilen karakterler, gerçek insanlar ve adalıların bizzat yaşadığı büyülü doğa gerçekliğini aktaran betimlemeler ile bu hibrit roman yaşanmakta olanı anlatan bir fotoğraf karesi adeta. (Birgün)
“Bozcaada Mendirek Yayınları” tarafından daha yeni çıkan roman sonrası kitabın yazarı Haluk Şahin ile bir röportaj gerçekleştirdik.

Aslı Erdoğan’a Frankofon Kadın Yazarlar Parlamentosu onur üyeliği verildi
Frankofon Kadın Yazarlar Parlamentosu, Aslı Erdoğan’a onur üyeliği verdi: “Kendisi sürgünde bile rahat bırakılmazken, Parlamento Aslı Erdoğan’a onur üyeliği verme kararı almıştır”
Frankofon Kadın Yazarlar Parlamentosu, yazar Aslı Erdoğan’la dayanışma için Erdoğan’a onur üyeliği verilmesini kararlaştırdı.
Frankofon Kadın Yazarlar Parlamentosu’ndan yapılan açıklamada, “Özgürlük, eşitlik, kadınlık” başlıklı manifestoyla yola çıktığı belirtildi. Parlamentonun yazarların ruhsal ya da fiziksel bütünlüğünün zarar gördüğü durumlarda, bu kişilerin maruz kaldıkları tehditlere karşı ses çıkarmayı, insan hak ve özgürlüklerinin saldırı altında olduğu yerlerde kadın ve erkeklerin özgürlüklerini ve haklarını korumayı amaçladığı ifade edildi.
Yazar Aslı Erdoğan hakkında, 14 Şubat 2020’de İstanbul 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından beraat kararı verildiği, karara savcının itiraz ettiği hatırlatılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Aslı Erdoğan, çağdaş Türkiye edebiyatının önemli isimlerinden biridir ve uzun yıllardır insan hakları mücadelesinin içindedir. Frankofon Kadın Yazarlar Parlamentosu, Aslı Erdoğan ile dayanışma içinde olduğunu ifade eder. Kendisi sürgünde bile rahat bırakılmazken, Parlamento Aslı Erdoğan’a onur üyeliği verme kararı almıştır.” (gazeteduvar)

Bir Portre
Rıfat Ilgaz
Tam adı Mehmet Rıfat Ilgaz olan usta yazar, 7 Mayıs 1911’de Kastamonu’da dünyaya geldi. İlk ve orta okul eğitimini Kastamonu’da tamamlayan Ilgaz, yatılı olarak öğrenim gördüğü Muallim Mektebi’nden 1930 yılında mezun oldu.
Şiir yazmaya öğrencilik yıllarında başlayan Ilgaz, 1936’da Gazi Eğitim Enstitüsünde edebiyat eğitimi de alarak, 6 yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Gümüşova’da ilkokul öğretmenliği yaptı.
Ilgaz, daha sonra İstanbul’a tayin olarak Karagümrük Ortaokulunda ve Nişantaşı Lisesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı.
RIFAT ILGAZ’IN YAZI HAYATI
İlk şiiri “Sevgilimin Mezarında”yı 15 yaşında kaleme alan Rıfat Ilgaz’ın eserleri 1940’da “Çığır”, “Oluş”, “Ulus”, “Güneş”, “Yücel”, “Varlık”, “Hamle” ve “Yeni İnsanlık” gibi birçok dergide yayımlandı.
Felsefe eğitimi de alan Ilgaz, yine 1940’lı yıllarda Hasan Tanrıkut, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel’le tanıştı. Ömer Faruk Toprak ile 1942’de “Yürüyüş Dergisi”ni çıkaran Ilgaz, bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik Abasıyanık, Cahit Irgat, İbrahim Abdülkadir Meriçboyu, Nâzım Hikmet gibi şairlerle birlikte çalıştı.
Ilgaz’ın ilk şiir kitabı “Yarenlik” ise 1943’te edebiyatseverlerle buluşurken, 1944’te yazdığı “Sınıf” adlı şiir kitabından dolayı 6 ay hapis cezası aldı. Serbest bırakıldıktan sonra da öğretmenlik yapmaya devam etmek isteyen Ilgaz, 1946’da öğretmenlikten ayrılmak zorunda kaldı ve gazetecilik yapmaya başladı.
Yazılarında ve yaşamında toplumcu gerçekçi bir çizgi devam ettirmeye çalışan Ilgaz’ın 1953’te yazdığı “Devam” adlı kitabı da toplatıldı. Yazıları ve şiirleri nedeniyle kovuşturmaya tabi tutulan Ilgaz, yaklaşık 5 buçuk yıl mahkumiyet alsa da hem hastalığından dolayı hem af kapsamına girdiği için cezasının bir kısmını yattı.
Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve Esat Adil gibi isimlerle “Gerçek Gazetesi”ni, sonrasında ise “Yığın Dergisi”ni çıkarırken, “Markopaşa” adlı mizah dergisinde de yazı işleri müdürlüğü yaptı. Necati Sözen’in sahibi olduğu “Adembaba” dergisinde 1952’de yazmaya başlayan usta yazar, o dönemde popüler olan “Dolmuş”, “Külah” ve “Taş” gibi mizah dergilerinde yazıları yayımlandı.
RIFAT ILGAZ VE HABABAM SINIFI
Ilgaz, aynı zamanda 1952-1960 yılları arasında Tan gazetesinde düzeltmen, dizgici ve röportaj yazarı olarak çalıştı. Daha sonra Dolmuş Dergisi’nde “Stepne” takma adıyla “Hababam Sınıfı”, “Bizim Koğuş” ve “Don Kişot” eserlerini dizi olarak yayınladı.
Asıl ününü, 1959’da Türkiye’deki eğitim sistemini eleştirmek amacıyla hazırladığı “Hababam Sınıfı” adlı kitapla kazanan Rıfat Ilgaz’ın bu romanı 1966’da oyunlaştırılarak Ulvi Uraz Tiyatro Topluluğu tarafından sahnelendi.
Aynı oyun yine 1969’da İstanbul Tiyatrosu’nda sahneye koyuldu ve Ertem Eğilmez’in yönetmenliğinde 1975 yılında beyaz perdeye aktarıldı.
“Vatan”, “Demokrat İzmir”, “Yeni Gün”, “Yeni Ulus” gazeteleri ile “Akbaba” dergisinde de yazılar yazan Ilgaz, sonra Sınıf Yayınları’nı kurdu ve kendi kitaplarını buradan yayımladı. Basın Şeref Kartı’nı ise 1970’de alan Ilgaz, 1974’te emekli oldu ve doğum yeri olan Cide’ye yerleşti.
12 Eylül 1980 darbesinde de gözaltına alınan Ilgaz, “Yıldız Karayel” adlı eseriyle 1982’de Madaralı Roman ve Orhan Kemal Roman ödüllerini, “Ocak Katırı Alagöz” ile de 1987’de Ömer Faruk Toprak Şiir ödülünü aldı.
Ömrü boyunca roman, hikaye, anı, tiyatro ve çocuk şiirleri alanında birçok eser veren Rıfat Ilgaz, Sivas Madıkmak katliamında Asım Bezirci’nin ölümüne duyduğu derin üzüntü üzerine 7 Temmuz 1993’te İstanbul’da vefat etti, Zincirlikuyu mezarlığına defnedildi. (Evrensel)

NE OKUSAK?
1.Sahi Kitap
2.Hayvan Çiftliği/George Orwell/Can Yayınları
3.Unutkan Aşk/ Nermin Bezmen/Doğan Kitap
4.Koşmasaydım Yazamazdım/Haruki Murakami/ Doğan Kitap
5.Bir Nefes Gibi/Ferzan Özpetek/ can Yayınları