Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da kültür sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Cin Kubbesi/Nihat Aslanyürek/Kurgu Kültür
Geçtiğimiz hafta, Defne ilçemiz iki büyük değerini kaybetti. Yazar Nihat Aslanyürek ve Yazar Mehmet Ali Akyüz. İki yazarımız da Coronaya yenik düştü.
Cin Kubbesi, Nihat beyin tek romanı. Yer yer yaşamından kesitler sunan yapıt büyük ilgi toplamıştı.
Bence başucunda bulundurulması gereken bir yapıt.
Sayın Mehmet Ali Akyüz’ün “Oysa Nergis Mevsimi Değildi” adlı özgün yapıtıyla ilgili, Sevgili Murat Demirkol’un 14 Kasım tarihli Antakya Gazetesinde bir köşe yazısı mevcut. Öncelikle köşe yazısını, ardından kitabı mutlaka okuyun derim.
Bu romanda geçen öyküler kimi zaman gerçek yaşamdan, kimi zaman efsanelerden beslendi. Kitabın amacı bölgenin kaybolmak üzere olan kültürünü, halk öykülerini, efsanelerini yeni nesle ulaştırmaktır. Nihat Aslanyürek bu kitabıyla unutulmuş bir avuç insanın yüzyıllar boyu değişen egemenlerine hizmet ederek kültürel asimilasyona nasıl uğradıklarını göstermeyi, geçmişlerini onlara hatırlatmayı amaçladı. Roman aynı zamanda doğduğu gün tabiatın, ardından babasının en sonunda da devletin zulmüne uğrayan Yusuf’un hikâyesidir. Roman bize kitapların gömülse de toprakla, ağaçla, çiçekle konuşacağını her dili bildiğini anlatıyor. Kitap inançlarını, efsanelerini konuşmayan ve sürekli gizlemek zorunda oldu-ğunu hisseden bir toplumun hikâyesidir. (Tanıtım Bülteninden)

Konuk Yazar
Edebiyatçılar toprak sahada/C. Hakkı Zariç
Sağdan gelen topa ustaca bir vole vurdu Ülkü Tamer. Gol olacağına o kadar da emindi üstelik ama top gidip direkte patladı. O nasıl vurmaksa, Antepli topa nasıl asılmışsa artık direk önce bir sallandı, sonra bir daha sallandı ve kalecinin üstüne yıkıldı. Kalede Adnan Özyalçıner vardı. Şöyle bir uzandı, gerindi, ne olduğunu anlamaya, yanına koşan arkadaşlarının telaşına anlam vermeye çalıştı, sonra kalkıp oyuna devam etti. Neyse ki bir şeyi yoktu.
Herkes pantolon ve gömlekle çıkardı sahaya ama Adnan Özyalçıner kaleci kazağını giyer, şortunu çeker, tozluğunu takar öyle çıkardı. Onun önünde bek oyuncusu olmak zor işti vesselam; uyarır, hırslanır, terslerdi kötü oynayanı. O gün direk gazisi olmuştu hani, o başka. Şimdiki munis adamın 1960’lardaki haline bakar mısınız?
Bunlar toplaşıp Altunizade’ye futbol oynamaya giderdi. Kemal Özer, Ülkü Tamer, Onat Kutlar, Adnan Özyalçıner… Arada bir Demir Özlü katılırdı onlara, Ferit Öngören, Feridun Metin Aksın, Cemal Süreya ve Edip Cansever katılırdı. Süreyya Kanıpak o günlerin birinde Berfe soyadını almamış mıydı yahu?
Şimdi orda AVM mi dersiniz, metro mu, metrobüs mü?… Köprüden önce son çıkış olarak da biliyoruz Altunizade’yi ama 1960’lı yıllarda bıçkın a’cıların top tepikledikleri bir mahalleydi. Boş alanlardan birini futbol sahasına dönüştürmüştü Mehmet Fuat. Mahallenin çocuklarına orada futbol oynatıyordu. Kitap okutuyordu arada, sanat ve edebiyat meraklılarını yönlendiriyordu bir biçimde. Altınyurt Kulübü, bu mantıkla oluştu. Edebiyat, müzik, tiyatro çalışmaları yapan bir kulübe dönüştü Altınyurt. Mehmet Fuat bir süre sonra voleybol antrenörlüğüne soyundu. Birinci lige taşıdı kulübü hatta. Bir dönem voleybol milli takımının da antrenörü olduğunu bilmeyen mi var Mehmet Fuat’ın?
Bizimkilerin futbola merakı var mıydı bilmiyorum ama bir gün Mehmet Fuat’ın bahçesinde otururlarken, kafa kafaya verip futbol sahasına gitmeye kalktılar. Kaleye şut atmaktı, paslaşmaktı, şurdan burdan derken iyiden iyiye futbola sardırdılar zamanla. Artık neredeyse her hafta maç yapar oldular. Ülkü Tamer ile Kemal Özer’in Beşiktaş maçlarını birlikte izledikleri çok olmuştur hani. Kemal Özer’in koyu bir Beşiktaş taraftarı olduğunu, maçlara gittiğini biliyoruz, arada Ülkü Tamer’i de ayartıp birlikte Dolmabahçe’ye mi, Mithatpaşa’ya mı, İnönü’ye mi gidiyorlardı müphem. Fakat bilmem ne Arena olmadığı açık.
Ülkü Tamer, Kemal Özer ve Adnan Özyalçıner müdavimdi, Altunizade’deki futbol maçlarına mutlaka giderdi bu tayfa. Keşanlı Ali Destanı’nın oynandığı ilk günlerdi. Oyunda rol alan tiyatrocularla edebiyatçılar arasında bir maç tertip edilmişti. Edebiyatçıların kaptanı Orhan Kemal oldu. Tiyatrocular da Haldun Taner’i kaptan seçti ama Bedri Koraman da yandan yandan tiyatroculara kaynamış, onların takımda “konuk oyuncu” olarak forma giymişti.
Edebiyatçılarla tiyatrocular futbol maçı yapar da ilgi olmaz mı? Mahalle sakinleri gelmişti, taraftarlar yerini almıştı ve basının ilgisi de halliceydi icabında. Ses dergisi iki sayfa ayıracaktı bu maçın detayları için, bir gün sonraki gazetelerin çoğunda da haber olacaklardı.
Edebiyatçıların destekçileri bir de pankart hazırlamıştı: “Yürüyün Fazıl’ın aslanları!” yazıyordu pankartta. Fazıl Hüsnü orada mıydı, bilmiyorum ama onlara sorsanız “Fazıl Hüsnü’nün askerleriyiz!” demezlerdi zannımca.(Evrensel)

Haftanın Şiiri
Ben Orhan Veli/ Orhan Veli Kanık
Ben Orhan Veli
“Yazık oldu Süleyman Efendiye”
Mısra-i meşhurunun mübdii (*)..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.

Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne ile babadan dünyaya geldim.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet (*).
Ne İngiliz Kralı kadar
Mütevazıyım,
Ne de Bay Celâl Bayar’ın
Ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.

Yayan dolaşırım,
Mütenekkiren (*) seyahat ederim.
Oktay Rifat’la Melih Cevdet’tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.

Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım “ehemmiyetsiz”
Sadece üdeba arasındadır.

Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var
Hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer…

(*) mübdii – yaratıcısı, icat eden
(*) nübüvvet – nebilik, savacılık, peygamberlik
(*) mütenekkiren – kendini tanıtmadan

Haftanın sanat gündemi
Türkiye Yazarlar Sendikası: Mehmet Çetin bir ışık gibi yaşadı
TYS, kanser tedavisi gördüğü hastanede 65 yaşında yaşamını yitiren şair-yazar Mehmet Çetin’in ardından mesaj yayımladı.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), kanser tedavisi gördüğü hastanede 65 yaşında yaşamını yitiren şair-yazar Mehmet Çetin’in ardından mesaj yayımladı.
“Mehmet Çetin’e Veda” başlıklı TYS açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Mehmet Çetin ilk ve orta öğreniminden sonra Bursa İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinde devam ettiği öğrenimi 1981 yılında politik gerekçelerle tutuklandığı için yarıda kaldı ve memleketin çeşitli hapishanelerinde 8 yıl tutuklu kaldı. 1970’li yılların başında ilk şiirleri ve hikayeleri yayımlandı. İçeride zamanı şiir ve hikaye yazarak geçiren Mehmet Çetin zaman içerisinde ürünlerini Yaba, Kunduz Düşleri, Ütopiya, Evrensel Kültür gibi dergilerde yayımladı.
Arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Piya Kitaplığı’nda 150’nin üzerinde kitap edebiyatımıza kazandırıldı. Yazdığı bazı oyunlar Hollanda’da sahnelendi. Bir Ağızdan başlıklı kitabı 1988 Enver Gökçe Şiir Birincilik Ödülü, Asmin adlı öyküsü Güneş Gazetesi Öykü Birincilik Ödülü kazandı. Şiirleri Rusça, Hollandaca, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İngilizceye çevrildi. Rüzgâr ve Gül İklimi, Bir Ağızdan, Hatıradır Yak Bu Fotoğrafı, Aşkkıran, Ölüm Kitabı, Kekemece adını verdiği şiir kitapları, Asmin adında öykü kitabı ve Eylül Çiçekleri adlı derleme kitabı bulunmaktadır.”
Memleketin karanlığına ışık niyetine şiirler yazdığı ve bir ışık gibi yaşadığı belirtilen açıklamada “Uzun zamandır tedavi gördüğü hastanenin yoğun bakımında hayata veda ederken de bir dağın doruğunda ay ışığına hatıra fotoğraf bırakmadığını kim iddia edebilir ki… Ailesi, dostları, okurları ve yoldaşları onu Dersim’de, doğduğu topraklara emanet edecek… Işıklar içinde uyu Mehmet Çetin.”
Çetin’in cenazesi Perşembe günü Ovacık’ta, saat 14.00’de defnedildi. (Evrensel)

2020 Mühür Kitaplığı Şiir Ödülü Sonuçlandı
Mühür Kitaplığı 2020 Şiir Ödülü, sahibini buldu. Ön elemeden sonra jüriye gönderilen 18 dosya arasından Mem Tenetî’nin, ‘The Elements’ adlı dosyası oybirliğiyle ödüle layık görüldü. Ödül yönetmeliği gereği anılan dosya, Mühür Kitaplığı Yayınevi tarafından kitaplaştırılacak. Şiir ödülünün sahibi Mem Tenetî, Ağrı’da yaşamakta olup; şiir ve sinema üzerine uğraş veriyor.
2020 Mühür Kitaplığı Şiir Ödülü’nün jürisinde; Süreyya Berfe, Murat Batmankaya, Özlem Tezcan Dertsiz, Serap Erdoğan, İsmail Cem Doğru ve Mustafa Fırat bulunuyor.

2.Neşet Tınaztepe Öykü Yarışması Sonuçlandı
2017 yılında vefat eden, Çifteler Köy Enstitüsü mezunu, Öğretmen, öykü-roman yazarı Neşet Tınaztepe adını yaşatmak ve tanıtmak amacıyla Eskişehir Sanat Derneği tarafından düzenlenen öykü yarışması sonuçlandı.
Yarışmaya 233 öykü katılmıştır. Ayten Özkan, Münevver İzgi, Şükran Kara, Tayfun Ak, Mehmet Sadık Bozkurt’un oluşturduğu seçici kurul değerlendirdiği yarışmada
Birincilik Ödülü: “Kızamık Şekeri” öyküsü ile Kastamonu- İnebolu’dan Özlem Keskin
İkincilik Ödülü: “Her Şey Döner” öyküsü ile İzmir-Urla’dan Şebnem Barık Özköroğlu
Üçüncülük Ödülü: “Son Durak” öyküsü ile Eskişehir’den Dilek Üstündağ
Mansiyon: “Kafe Bahar” öyküsü ile Konya’dan Ümit Polat
Mansiyon: “Durak” öyküsü ile Kütahya’dan Nihan Özebeoğlu
Mansiyon: “Hormonlu Duygular” öyküsü ile İstanbul’dan Suzan Kuyumcu
Jüri Özel Ödülü: “Yeşil Umut” öyküsü ile İstanbul’dan Turgut Deryal
Tınaztepe Ailesi Özel Ödülü: “Kırık Aynanın Sır(r)ı” öyküsü ile Ankara’dan Ahmet Rıfat İlhan
Eskişehir Sanat Derneği Özel Ödülü: “Ağaç” öyküsü ile Ankara’dan A.Caner Kahvecioğlu

Türkçenin öncü öğretmeni sonsuzluğa uğurlandı
Öğretmen, yazar, Türkçe öncüsü Ali Dündar’ı sonsuzluğa uğurladık. Dündar, 2003’te Türkçeyi En iyi Kullanan Yazar seçildi. Kemal Ateş, Dündar’ın Anadolu’daki Türkçeyi yazı diline taşıdığını belirtti.
Cumhuriyet’in aydın ocağı Köy Enstitüleri’nden mezun olan Dündar, yaşamını Türkçe’ye ve Atatürk devrimlerine adadı. Birçok yayın organında yazılar yazdı, Türkçe’nin korunması ve gelişmesi için çalıştı. 2003’te Türk Dili Dergisi tarafından Türkçeyi En iyi Kullanan Yazar olarak ilan edildi.
Kuruculuğunu yaptığı Dil Derneği, Dündar için şunları kaydetti: ”Derneğimizin kurucusu üyesi değerli öğretmenimiz Ali Dündar’ı yitirdik. Ali Dündar, Pazarören Köy Enstitüsü’nü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirip uzun yıllar pek çok çocuk ve genci Atatürkçü düşünceyle buluşturan, Dil Devriminin ışığındaki Türkçeyle hiç ödün vermediği cumhuriyetin değerlerini öğreten sevgili öğretmenimizi saygıyla anıyor, ailesine, yakınlarına direnme gücü diliyoruz.”
Türkçemizin büyük öğretmeni Dündar, Karşıyaka Gömütleği’nde toprağa verildi.

En vefakâr yazarlarımızdan, bir tür ‘edebiyat arkeoloğu’ Selim İleri
En vefakâr yazarlarımızdan, bir tür ‘edebiyat arkeoloğu’ Selim İleri olan Selim İleri bu kez Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Türk edebiyatının bu en kıymetli yazarının hayatını, eserlerini, kişilerini alıp bir roman yaratmış. Tanpınar hem yaşarken değer verilmeyen eserleriyle hem de yaşamöyküsü ve kişiliğiyle ‘Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun’un konusu olmuş. Roman, kahramanlarından Tanpınar’a, Tanpınar’dan eserlerinin kahramanlarına uzanıyor.
Selim İleri en vefakâr yazarlarımızdan biri, belki de birincisidir. Bir edebiyat arkeoloğu gibi sabırla Türk edebiyatının derinliklerine iner. Unutulmuş, unutturulmuş yazarlarımızı bulur, onları ve değerli eserlerini anımsatır. Bu işi de görev icabı, bir kereye mahsus yapmaz. Onlarla derinden bağlar kurar. Türk edebiyatının değerlerine dikkati çekecek yazılar, kitaplar yazar. Hatta bu yazarlardan bazıları öykülerine, romanlarına kahraman olur.
Selim İleri son eseri ‘Yaşadınız Öldünüz, Bir Anlamı Olmalı Bunun’da yaşarken sükût suikastına uğrayan, günümüzde ise en çok okunan, hakkında yazılan yazarlardan olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ı kitabının kahramanı yapmış. (Hürriyet/ Kitap Sanat)

Bir Portre
Orhan Veli Kanık (1914 – 1950)
13 Nisan 1914 yılında İstanbul’da doğan Orhan Veli, 1932 yılında Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi. Daha sonra 1935’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı, Ankara’ya giderek PTT Umum Müdürlüğü’nde çalıştı (1936-1942), Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’na memur oldu (1945), oradan ayrılınca (1947) Yaprak Dergisi’ni çıkardı (1 Ocak 1949’dan 15 Haziran 1950’ye kadar 28 sayı çıktı, Son Yaprak adlı özel bir sayı ölümü üzerine arkadaşları tarafından çıkarıldı). 14 Kasım 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü ve Rumelihisarı Mezarlığı’na gömüldü. Kişiliğini belli eden ilk şiirlerini arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’le birlikte Varlık Dergisi’nde yayımlamaya başladı, büyük bir ilgi gördü; sağlığında kendinden çok bahsettiren şair oldu. Şiiri bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtararak, daha kısa daha basit bir şekle soktu; yalın bir halk dili kullandı, gündelik sözlerle zaman zaman, büyük yergi ve espriden faydalanarak, gündelik yaşantılar üzerine yazdı.

Okuma Önerileri
1.Deli Tarla/ Şermin Yaşar/ Doğan Kitap
2.Çer-Çöp Öteberi Denemeleri/Haydar Ergülen/Karakarga
3.Bir Hikaye/ Boris Pasternak/Turkuaz
4.Osman/Ayfer Tunç/ Can Yayınları
5.Hayata Dön/ Gülseren Budaycıoğlu/ Remzi

Bizi Kucaklayan Dergiler
1.Yaşam Sanat/Ekim-Kasım 2020/ Sayı 49
2.Şehir/Kasım-Aralık 2020/ Sayı 145
3.Sincan İstasyonu/ Kasım Aralık 2020/ Sayı 110
4.Yeni E/Ekim 2020/Sayı 48
5.İnsancıl/Ekim, Kasım 2020/ Sayı 363-364
6.Çayyolu/Eylül-Ekim2020/ Sayı 2