Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan:  (Mehmet  Karasu) Antakya

Hazırlayan:  (Mehmet  Karasu)

Antakya Kitaplığı – Rus masalları/ Rusçadan Çeviren: Sinem Baklacı

Sinem Baklacı kentimizin yetiştirdiği bir değer. 1986 yılında Defne, Yeşilpınar mahallesi doğumlu. 2009 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. 2009- 2010 Eğitim ve öğretim yılında Rusya St. Petersburg Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde bir yıl süreyle Rus dili eğitimi aldı. 2011’de Tula Lev Tolstoy Devlet Pedagoji Üniversitesi’nin Filoloji Fakültesi’nde lisans eğitimine başladı. Türk masal kahramanı Keloğlan ile  Rus masal kahramanı “İvanov” karakterlerinin karşılaştırıldığı “Türk ve Rus Halk masallarındaki Sembollerin Analizi” adlı tezi hazırlayarak mezun oldu. “Halkları tanımak öncelikle onların sözlü kültürünü tanıyıp özümsemektir. Sözlü halk kültürünün (folklorun) başlıca ürünleri de türküler ve masallardır. Rus halk kültürü özellikle masal türü bakımından olağanüstü zengindir. Büyük Rus şairi Aleksandr Puşkin’in masal uyarlamalarından başlayarak Rus halk masallarının ulusal Rus edebiyatının gelişmesinde çok önemli işlevi olmuştur. Bir başka büyük Rus yazarının, Lev Tolstoy’un da masal türünden yararlanarak özellikle çocuklar için yazdığı masallar, bu türün Rus edebiyatı bakımından önemimin bir başka kanıtıdır. Rus edebiyatı içinde çocuk edebiyatının her zaman çok önemli bir yeri olmuştur. Bu bağlamda da masalların yaratıcı, esinleyici işlevi yeterince açıktır. Bütün bu nedenlerle Rus halk masallarının dilimize kazandırılması bu büyük komşumuzun kültürünü tanımada özel bir öneme sahiptir.

Ataol Behramoğlu (Arka kapak yazısından….)

 

Konuk Yazar – yazmak yaşamak oldu/Alper Akçam

Ortaokul öğrencisiydim sanırım. Yürürken karıncalara basmamayı, tırpan çekmeyi, tütün sarmayı, yürek dolusu gülmeyi öğrendiğim dünya güzeli insan amcam Kerim’le Ambarkaya’daki harostan dönmüştük. O günkü duygularla köydeki kandil ışığında ilk öykü karalamamı yaptığımı anımsıyorum.  Sonrasında düşün dünyama birer kır çiçeği gibi işlenmiş o yayla yaşamı öykülerimde bir bir uç verdi.  Bir yanı yoksulluk, yavan ekmeğe bulunabilirse katılan çeçil peyniri, kesme aşı, bir yanı günlerce süren düğünlerde at binmeler, her akşam çalınan tulumlarla yaylalardaki tezek ışıklarında, çalan tulumla,  el ele kol kola türkülerle işlenen imececi, dayanışmacı bir hayat… Bir gece yarısı, köylü yakınlarım ve arkadaşlarımın gözünde, karanlıktan ve köpeklerden korkan bir şehirli muhallebi çocuğu görünüşünden kurtulabilmek için çıktığım, köyden yaylaya uzarmış dağ başlarından geçen uzun yolculuğumda, sınav başarımı gölgeleyeceği için eve kovaladığım, buna rağmen beni gizlice izleyerek yaşamımı kurtaran Keleş köpeğin öyküsü çocuk öykülerinin kapısını açmıştı. Edebiyat, doğa, duygu ve düşünce dünyasına yürüyen alanlar asıl tercihim olsa da, ailemin isteğini kırmayıp tıp doktoru oldum, üstüne bir de taşra cerrahı olarak onlarca yıl çalışmak zorunda kaldım. Sanırım yedi kez filan ameliyat ettiğim hastalara kendi kanımı verdim; özveri ile çalıştım. Hekimlik yıllarına ait insan ve hastane resimleri Doktor Civanım’ın, aynı yıllarda bir parçası olmaktan onur duyduğum, özel hekimlik zamanı muayenehane saatleri yerine koşarak gittiğim amatör futbolun ve Karabük’teki Kayabaşı kahvehanelerinin insan manzaraları Şalter Kemal’deki öykülerimin esin kaynağı olacaktı… Emeklilik hakkımı alır almaz da edebiyat alanına geçtim; okuyarak ve yazarak yaşamanın hazzıyla, düş kırıklıklarıyla farklı bir dünyayı adımladım. Sabahları 03’e, 04’e kadar inen ve üç dört saatten az sürmeyen okuma saatlerini felsefeden toplumbilime, edebiyat kuramından ekonomi politiğe yaşamın her ânını bir ufuk açma serüvenine dönüştürmeye çalıştım. Öyküyle başlayan yazın serüveni, romana, eleştirel denemeye, mektup türüne, araştırma kitaplarına uzandı. Bir şey yapılacaksa, ya da yaşanacaksa, tüm sesleriyle, tüm renkleriyle ve tüm düşün ufuklarını kapsayarak olmalıydı… Tekin Yayınları’ndan yeni çıkan Dilin Dört Atlısı, üçüncü eleştirel deneme kitabı oldu. Tezcanlı yapımdan, ya edebiyat dünyasında hatırı sayılır bir dayı bulamamış olmam, ya da yazdıklarım bu kadar karşılık bulmayı hak ettiğinden olacak olmalı, epeyce yayınevi değiştirdim… Beşinci baskıyı yapan da oldu, ilk baskısı yıllardır tükenmeyen de…

Yunus Nadi Öykü Ödülü, Troya Edebiyat Ödülü ve başka ödüller de aldım. Onlardan çok, kitaplarım ve yazılarım aracılığıyla edindiğim güzel insanların sıcaklığı çekti beni kendine. Ne yazarsam daha çok satar hesabına hiç girmedim; yeri geldi, eleştiri metinlerinde sivri dilli bir tutumla kendi kuyumu da kazdım. Bir aile toplantısında karşılaştığımız bir hanımefendi, “Madem erkenden emekli oldunuz, bari beyaz eşya ticareti yapsaydınız doktor bey,” demişti.

Yaşamın her alanına girmiş, hatta edebiyata kadar uzanmış ticaret zihniyeti yerine insan yüreğine ve ışığa uzanan bir duygu dünyasını yeğlemiş olmamın nedenlerini o hanımefendiye anlatabilmem öyle zordu ki… Etkin hekimliği bırakalı bu yaz tam 17 yıl olacak. Hekim olarak çalışmayı sürdürseydim ya da beyaz eşya ticareti yapmış olsaydım, daha varlıklı, belki daha hatırlı, daha çok sözü dinlenen bir insan olacaktım… 17 yıl önce verdiğim o karardan hiç pişman olmadım. Gerisine okur karar verecek.

Son günlerde beliren bazı sağlık sorunları engel olmazsa 6 Ocak Cuma gününden başlayarak hafta içi 16.00’dan, hafta sonları 13.00’ten sonra Söğütözü’ndeki ATO Kongre Merkezi’nde, Ankara Kitap Fuarı’nda olacağım. Yeni çıkan Dilin Dört Atlısı dışında, önceki kitaplar Eğer, Kiraz, Dillerine Kurban ile Tekin Yayınevi yerleşiminde, Elimde baskısı bulunan diğer kitaplarla Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği yerleşiminde olacağım. Tüm dostları bekliyorum…

Selam olsun okuyarak yazarak yaşamaya ve insanlığı paylaşmaya.

 

Haftanın Sanat Gündemi

Yılın ilk kitap fuarı Adana’da

ÇUFAŞ Çukurova Fuarcılık AŞ, Adana Valiliği ve Adana Büyükşehir Belediyesi desteği ile TÜYAP Adana Fuarcılık AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği beraberinde hazırlanan Çukurova Kitap Fuarı, 7 Ocak’ta başladı. ÇUFAŞ Çukurova Fuarcılık AŞ, Adana Valiliği ve Adana Büyükşehir Belediyesi desteği ile TÜYAP Adana Fuarcılık AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği beraberinde hazırlanan Çukurova Kitap Fuarı, 7 Ocak’ta başlıyor. TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde açılan fuar 15 Ocak 2017 tarihine kadar sürecek… Çukurova Kitap Fuarı, 10. yılında çok sayıda yazarı konuk etmeye hazırlanıyor. Programda panel, söyleşi ve çocuk etkinliklerinden oluşan 70 kültür etkinliğine 300 yazar katılıyor. Dokuz gün süresince pek çok değerli yazar, şair ve akademisyeni okurlarıyla buluşturacak olan kitap fuarında şair ve romancı Fahri Erdinç doğumunun 100. yılında Broy Yayınevi’nın düzenlediği etkinlikle anılırken, Şair Ahmed Arif için doğumunun 90. yılında Metis Yayınları ve TÜYAP tarafından söyleşi düzenleniyor. İthaki Yayınlarının düzenlediği söyleşide Fatoş Güney, Yılmaz Güney’in edebiyatını, yaşam ve sinemasını anlatırken; gazetemiz yazarı, sosyal tarihçi, örgütçü ve eylemci edebiyat adamı Demirtaş Ceyhun, Sis Çanı – Broy Yayınevi’nin düzenlediği etkinlikte yazar ve akademisyenlerce tartışılacak…

Kitapseverler; fuarla ilgili en güncel haberleri, konuk yazarları, ulaşım bilgilerini, etkinlikleri ve imza günlerini www.cukurovakitapfuari.com sitesinden ve facebook/cukurovakitap, twitter/kitapfuari ve instagram/kitapfuari hesaplarından takip edebilecek; ayrıntılı etkinlik programı ve imza günleri listesine TÜYAP web sitesinin Etkinlik Takvimi sekmesinden ulaşabilecek… Girişin ücretsiz olduğu Çukurova 10. Kitap Fuarı, her gün saat 10.00-20.00 arasında ziyarete açık olacak. Fuar son günde ise 19.00’da kapanacak.

 

Şiire Yeni Ödül

Nilüfer Belediyesi Kütüphaneleri, şiire katkı sunmak amacıyla Mehmet H. Doğan ödülü düzenliyor. Nilüfer Belediyesi Kütüphaneleri, Türkçede yayımlanmış şiir eleştirilerinin önemine dikkat çekmek, Türk şiirine katkı sunmak amacıyla Mehmet H. Doğan Ödülü düzenliyor. Orhan Alkaya, Metin Celal, Gültekin Emre, Haydar Ergülen ve Orhan Tekelioğlu’dan oluşan Seçici Kurul, 2016 yılında yayımlanmış şiir eleştirisi  ve incelemelerini değerlendirecek. Mehmet H. Doğan Ödülü töreni, 28 Mart 2017’de gerçekleştirilecek törende sahibini bulacak. (evrensel kültür servisi)

 

Fakir Baykurt Öykü Yarışması başlıyor

“Herkesin Bir Öyküsü Vardır” sloganı ile başlayacak olan Fakir Baykurt Öykü Yarışması, üç kategoride düzenlenecek. Ortaokul, lise ve yetişkinler olmak üzere üç grubu kapsayan yarışmaya, her aday tek öyküyle katılabilecek. Son başvuru tarihi 03 Mart 2017 olan yarışmada, derece alan öykülere ödülleri 12-13-14 Mayıs’ta Kireçburnu Haydar Aliyev Parkı’nda düzenlenecek olan 6.Sarıyer Edebiyat Günleri’nde verilecek.

 

Ankara Kitap Fuarı 6-15 Ocak tarihleri arasında

2017 yılının ilk kitap fuarı, Eylül Fuarcılık organizasyonu ile 6-15 Ocak tarihleri arasında ATO Congresium’da kapılarını açacak. 10 gün boyunca ünlü yazar, şair ve gazetecilerin yaklaşık 450 etkinliğiyle renklenecek fuarda, Türkiye’nin en büyük yayınevleri büyük indirimlerle kitaplarını sergileyecek. Fuarın açılışında ayrıca Ankara’da kültüre sanata ve edebiyata emek vermiş isimlere Avrasya Yazarlar Birliği ortaklığı ile teşekkür plaketi verilecek. Kitap Fuarları Proje Koordinatörü Metin Karausta, Edebiyat Haber’e yaptığı açıklamada, geçen yıl 300 bin ziyaretçinin ilgi gösterdiği Ankara Kitap Fuarı’nın bu yılki onur yazarının, edebiyatımızın ünlü ismi Ahmet Ümit olduğunu belirtti.

Misafir Ülke : Fuarın bu sene ki konuk ülkesi Kazakistan. Kazakistan’dan gelecek yayınevleri ve yazarlar Kazakistan kültür ve edebiyatı ile ilgili eserleri tanıtacak.

Sahaf Festivali: İstanbul ve Ankara başta olmak üzere tüm Türkiye’den 250 yayınevinin katılacağı fuarda Sahaf Festivali’nin bulunduğu bir bölüm olacak. Bu bölümde 25 sahaf ürünlerini sergileyecek.

İmza etkinliği yapacak ünlü yazarlardan bazıları: Yılmaz Özdil, İlker Başbuğ, Ahmet Şimşirgil, Ahmet Ümit, Emrah Serbes, İsmail Saymaz, Ataol Behramoğlu, Saygı Öztürk, Enver Aysever, Büşra Yılmaz, Hasan Ali Toptaş, Sinan Meydan, Muzaffer İzgü, Osman Pamukoğlu, Nermin Şakracı, Murathan Mungan…

 

Yazar ve eleştirmen John Berger yaşamını yitirdi

İngiliz yazar, sanat eleştirmeni John Berger, 90 yaşında yaşamını yitirdi.1926 Londra doğumlu Berger, İngilizce yazan en etkili sanat eleştirmenlerinden biri olarak biliniyor, çok sayıda senaryo, roman ve belgesel metni de bulunuyordu.

Berger’ın Metis Yayınları’ndan çıkan Görme Biçimleri’nin (1986) yanı sıra, Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı (1988), Düğüne (1997), AlainTanner ile birlikte yazdığı 2000 Yılında 25 Yaşına Basacak Olan Yunus (1997), Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar (1999) ve Fotokopiler (1999) adlı kitaplarıyla, özellikle görsellik üzerine denemelerini bir araya getiren O Ana Adanmış (1988) adlı seçkisi Türkçe’de yayımlanmıştı.

john Berger Kimdir?

John Berger (5 Kasım 1926, Londra-2 Ocak 2017) İngiliz yazar, sanat eleştirmeni. G. isimli romanı 1972’de Man Booker Ödülü’nü kazanmıştır. John Berger, mesleki kariyerine ressam olarak başladı. 1940’lı yılların sonlarına doğru Londra’da birçok sergiye katıldı. 1948-1955 yılları arasında sanat eleştirmenliğinin yanı sıra, resim dersleri de verdi. İngilizce yazan en etkili sanat eleştirmenlerinden biri olarak tanınır.

 

Genç Edebiyat

Ezilen Bir Düşün Kokusuydu Annem

Bir şarkı dörtlüğündeki uyakların notalarla hayranlık uyandıran dansını andırıyordu buğulu gözleri. Elleri soğuktan çatlamış, çatlaklarına acıları sızmıştı. Dudağının yanındaki küçük uçuk tek kusuruydu. Hiçbir şey kusursuz değildi sonuçta; ne onun orantısız yüzü, ne de içtiği sigara dumanının havada dağılımı. Küçük bir kız çocuğu gibi oturduğunu düşünüp ayağa kalktı. Yerden bir sopa aldı ve havaya kaldırıp en parlak yıldıza değdirdi. Sonra  başka bir yıldıza değdirdi ve sonra baska bir yıldıza. Başını yere eğip derin bir nefes aldı ve uçsuz bucaksız karanlığa baktığında ise yıldızlardan çıkan silüetin annesine ait olduğunu farketti. İlk dokunduğu yıldıza dokundu ve annesi bir ışık kümesi halinde yeryüzündeydi. Dudaklarının üstündeki beni, dolgun kaşları ve biçimli burnuyla bayram sabahlarını andıracak şekilde gülümsüyordu. Gerçeklik payını ölçmeye çalışırmış gibi annesine elini uzattı kız. Işık kümesine doğru adımlamaya başladı. Önce gözlerini kapadı ve elini annesinin ipekten farksız saçlarına değdirdi. Bir anda papatyalar açmaya başlamıştı koyu kestane saçlarından. Ardından ellerine dokundu ve bakımlı tırnakları birer papatyaya dönüştü. Annesinin eteğine dokundu ve etek yavaşça bir papatyaya dönüştü. Başını kaldırdığında annesi yoktu ve bir bahçedeydi; toprağında papatya olan. Sonra bir çocuk oynadığı topuyla ezdi ve geçti, acımasızca. O anda etrafa annesinin o herkesi büyüleyen kokusu dağıldı. Kız bilmiyordu ama papatyalar öldükten sonra kokardı.     -Hacer Alkan-

 

Gazeteci ve Yazar  Refik Erduran 88 Yaşında Hayatını Kaybetti.

Erduran yaşamı boyunca pek çok gazetede köşe yazarlığı yaptı, bazı dergilerin çıkarılmasına da katkıda bulundu. Refik Erduran şair Nazım Hikmet’in yurt dışına kaçmasına yardım eden isim olarak da biliniyor.

Gazeteci ve Tiyatro yazarı Refik Erduran 88 yaşında hayatını kaybetti. Erduran yaşamı boyunca pek çok gazetede köşe yazarlığı yaptı, bazı dergilerin çıkarılmasına da katkıda bulundu.

Refik Erduran kimdir?

Refik Erduran Kökleri Karamanoğulları Beyliği’ne dayanan bir aileden gelir. Dedesi, ağır ceza reisi Ahmet Erduran, babası asker ve avukat Hüsamettin Ahmet Bey’dir. Annesi ise Türkiye’de ilk resimli dergiyi çıkaran Maarifçi Mustafa Refik Bey’in kızı Refika Hanım’dır. Çiftin ikinci çocuğu olan Refik Erduran, 13 Şubat 1928’de İstanbul’da dünyaya gelmiştir.

Nazım Hikmet’i Kaçırdı!

Refik Erduran, Türkiye’ye döndükten sonra Nazım Hikmet’i hapisten kaçırma planları yaptı ancak buna gerek kalmadı çünkü 28 yıllık mahkumiyet kararı ile hapse girmiş olan ve 13 yıldır hapis yatan Nazım Hikmet’in geri kalan cezası, şairin af yasası kapsamına alınması için yürütülen büyük kampanyanın ve yaptığı açlık grevinin ardından affedildi ve şair 15 Temmuz 1950 günü özgür bırakıldı. Ne var ki Nazım Hikmet, 1951 yılında askere çağrılmış ve askerde öldürülme tehlikesi ortaya çıkmıştı. Bu dönemde şairin baba bir anne ayrı kızkardeşi Melda Hanım ile nişanlanan Erduran, artık akrabalık ilişkisi de olan Nazım’ı yurtdışına kaçırma fikrini öne sürdü ve kendisinin kullandığı bir sürat motoruyla Nazım’ın İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e geçmesine, Karadeniz’de seyreden Romanya bandıralı bir gemiye binerek Türkiye’den ayrılmasına yardımcı oldu.

Erduran’ın bu olayda oynadığı rol, uzun süre sır olarak saklandı. Olayla ilgili suç dosyası “kaçıranı meçhul” olarak kapandı. Nazım Hikmet, 1961 yılında yazdığı Otobiyografi adlı şiirde kaçışından -Refik Erduran’dan adını anmadan- şu dizeyle bahsetmiştir : “951`de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm ölümün üstüne” Kore Savaşı Erduran, askerliğini Kore Savaşı sırasında Türk Tugayı’nda yedek subay olarak yaptı. Savaşta tercümanlık yapan Erduran, Türk tugayına gönüllü olarak katılmıştı.