Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Hava Kurşun Gibi Ağır/Hıfzı Topuz / Remzi Kitabevi
Dünya şairi Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te dünyaya gelmiş, 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova’da yaşamını yitirmiştir.
“Romantik komünist” ve “romantik devrimci” olarak da tanımlanır. Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yaşamının büyük bir bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir.
“Hava Kurşun Gibi Ağır”, büyük ustanın yaşamını bütün yönleriyle, gerçekçi bir şekilde anlatan önemli bir yapıttır.
Doğumunun 119. yılını kutladığımız Nazım’ı her yönüyle tanımak isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı.
“Nâzım Hikmet’i aşkları, acıları ve tutkularıyla anlatan bir roman…
Nâzım Hikmet’i ve dostlarını yakından tanımış olan Hıfzı Topuz, bu romanda şairin bir yandan uğradığı haksızlıkları, çektiği acıları, yurt özlemini, halkına olan sevgisini, bir yandan da tutkularını, aşklarını, mutluluklarını anlatıyor.
Hava Kurşun Gibi Ağır’ı okurken, 1940’lı yılların karanlığına yeniden tanık olacak, yıllar boyu cezaevlerinde yatan büyük Türk şairinin sönmeyen umudunu, açlık grevindeki direnişini, özgürlüğe kavuşma sevincini, Moskova’daki coşkulu, bazen de fırtınalı günlerinin heyecanını, ölümü bekleyişinin hüznünü onunla paylaşacaksınız.” (Tanıtım yazısı)
Konuk Yazar
“Ölüm sonsuzluktur. Cennet ya da cehennem… Sonsuzluğa devrolur ruh.”
(Kayıp Hayalin Peşinde Öyküsü-Murathan Çarboğa)
DEVRİN DAİM OLSUN ÜSTAD MURATHAN ÇARBOĞA/Güler KALEM
Murathan Çarboğa’yı 10 Ocak Pazar günü sonsuzluğa uğurladık. Devri daim olsun. Yaşadığımızın acı, gün geçtikçe dozunu arttırarak sürüyor. Şaşkınız. Bir hafta geçti. Hiç geçmemiş gibi… Buna alışmak çok zor olacak, çok.
Erken ölümler, zamansız ölümler daha da yaralarmış hele ki… Büyük küçük herkesin sevgisini saygısını kazanmış usta bir edebiyatçıyı kaybettik, en önemlisi abimizi kaybettik biz. Öğrencilerin, okurların, dostların, sevenlerin, ailen… Herkes büyük bir şokta…
Birazdan telefon edeceğim, ”Abi nasılsın, iyi misin, en son ne yazdın, şiir mi, öykü mü,” diye hasbihal edeceğim. O, her zamanki mütevazılığıyla, hoş sohbetiyle telefonun öbür ucunda “Yazmaya devam edeceğiz Güler, başka çaresi yok.” diye cesaretlendirecek beni. Şimdi telefonu elime aldığımda bir boşluğa uzanıyorum. Açıp sosyal medya hesaplarını, eski günleri yad ediyorum. “Abimiz öldü, hocamız öldü.” Bu fikre alışmak çok zaman alacak. Bir boşluğa bakar gibi bakıyorum zamanın kuyusundan içerilere. İçerisi yas, içerisi karanlık… Boşluk…
Karşımda fotoğraflar… Söyleşilerden, törenlerden, imza günlerinden, arkadaşlarla, dost meclislerinde… Adaşın Murathan Mungan’ın dizeleri takılıyor boğazıma, kemik gibi acıtarak, ”Nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata. Öldüğünden haberi yok fotoğraflarının”
Yazdığın şiirler canlanıyor zihnimde. Sonra Anadolu kasabaları, uçsuz bucaksız bahçeler, yorgun yılkı atları, savaşa dur diyen analar, sonra o dilsiz tahta bavul, içinde biriken anılar dolusu öykü kahramanların… Kuyulara fısıldadığın dizeler…
Şimdi hepsi uzak bir hayali heceliyor. Belki bedenen aramızdan ayrıldın ama okuduğumuz her eserde tekrar tekrar canlanıyorsun o uzak hayalde. Yanımızdasın.
Yardımsever ve mütevazı yanın feyz aldığım en büyük meziyetlerimdi. Ben bugün öykü yazabiliyorsam, şiir yazabiliyorsam sana borçluyum usta. Kaç arkadaşın dosyasını hazırlayıp, şiirlerini öykülerini gocunmadan büyük bir sabır ve özveriyle okudun, kaç edebiyatçıya el verdin, ışık oldun? Ve ona rağmen küstürüldün, kıymetin bilinmedi.
Gururluydun sen abim, sana yanlış yapıldıysa sessizce kabuğuna çekilirdin. Şimdi onlar kendi vicdan muhasebelerini yapadursunlar, yaşarken sağlığında kadrini kıymetini bilenler, eserlerini unutmayacak.
O eserler ki gizli kalmış elmas niteliğinde. Onları gün ışığına çıkarıp parlatmak, dizelerindeki ölümsüz gücü anmak boynumuzun borcu!
UNUTUŞ ALDANMAKTIR/ Murathan ÇARBOĞA
“Ben seni çoktan unuttum;
Sen de unuttun mu, dön geri bak.”
Cahit KÜLEBİ
Güz, kurumuş bir çiçek gibi
Saçlarında duruyor hâlâ.
Kalbimden çığlık çığlığa
Uçuşan kuşları hatırla.
Gençliğim şimdi bir hayal kadar uzak,
Hangi mevsimde kaldı aşk?
Dön geri bak.
Rüzgarı giyindim, yağmura sarıldım,
Taşlanmış kıssalardan geçtim
Yetim bir aşkla.
Çöllerde kaybettim şaşkın zamanı.
Gözyaşlarımdan kardığım âsâ
Aktı, kumların kadim susuzluğuna.
Kalbim, unutulmuş bir nar gibi
Dalında kuruyor hâlâ.
Sesimden sözcük sözcük
Dökülen gülleri hatırla.
Sevincim şimdi bir serap kadar uzak,
Hangi bahçede soldu aşk?
Dön geri bak.
Dağlara dayandım, suyu çağırdım,
Yalçın kayalıkları deldim
Yaralı bir âhla.
Semada kaybettim simurgun sabrını.
Güllerden sardığım yara
Kondu, kalbimin kara otağına.
Keder, bir nefeslik kelebek gibi
Avcunda titriyor hâlâ.
Şiirimi uğrun uğrun
Terk eden ümidi hatırla.
Vuslat şimdi bir umman kadar uzak,
Hangi suya düştü aşk,
Dön geri bak.
İhaneti tanıdım, kuyulara bağırdım,
Yakup’un gözlerinden baktım
Hasretin karanlığına.
Dağılmış bahçelerde okudum son divânı.
Güzden sökülen elifba
Küle kesti aşkın ve şiirin yokluğunda.
Sen beni çoktan unuttun;
Unutuş aldanmaktır, dön geri bak.
HAFTANIN ŞİİRİ
OTOBİYOGRAFİ/Nazım HİKMET
1902’de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ’dan Havana’ya
Lenin’i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924’de
961’de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52’de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21’den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye’mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.
Haftanın Sanat Gündemi
Nâzım Hikmet, 119. doğum gününde çeşitli etkinlikler anıldı
İyi ki doğmuş Nâzım, (15 Ocak 1902 Selanik. Selanik’te doğanlar da iyi çıkıyor sonunda!) Galatasaray Lisesi ve Heybeliada’da Bahriye Mektebi’nde okumuş. İyi bir eğitim almış, “elitist” olabilirmiş yani! Ama ah o sevdalı başı, ah bu şiirler! Şiir yazmaya o yaşlarda başlamış. Kurtuluş Savaşı’na katılmak için Anadolu derken insanını tanımış, yollarda. Bir de kalbi solda atıyor ya!
Ekim devrimi heyecanlandırıyor onu, SSCB’ye gidip gördükleri daha da heyecanlandırıyor ve şiirine başka bir boyut katıyor. Dönüşte yazdığı şiirler artık hem edebi, hem içerik olarak da daha başka. İyi ki yazmış.
Ama şiirleri ve düşünceleri ona sadece beğeni ve ün olarak değil, soruşturmalar, mahkemeler olarak geri dönmeye başlamış. Orduyu isyana teşvikten 28 yıl ceza yemiş! Acılar, hapishaneler, tutsaklıklar birbirini takip etmiş. İyi ki acılar çekmiş, pişmiş! Bu ülke, sanatçısının, aydınının, düşünen insanının, gencinin, çocuğunun, kadınının, yaşlısının kıymetini mi bilmiş ki şair Nâzım’ın kıymetini bilsin? Sürüm sürüm süründürmüş şairini.
İstanbul, Bursa, yatırmış. Ama o hapishane koşullarında bile şiirini yazmış, âşık olmuş, parmaklıkların arasından güneşe bakmış, resim yapmış; bir ressam, bir hikâyeci çıkarmış koğuş arkadaşlarından! Var olmuş! İnsanını tanımış yollarda, koğuşlarda, sokaklarda.
İnsanını yazmış “Memleketimden İnsan Manzaraları” destanında! Yazdıkça şiirleri uçup gitmiş parmaklıkların arasından. Sınırların bile ötesine ulaşmış Nâzım’ın şiirleri, ünü ve çektikleri. Sonunda hapisten çıkarmışlar bir afla ama başına daha kötü şeyler gelecek korkusuyla Tarabya önlerinden bindiği bir küçük motorla başlayan kaçışı onu memleket özlemi, sürgün yaşamına yollamış, kanlı canlı kalmasının diyeti olarak! Her yıl denize açıldığı o rıhtımdan karanfiller bırakılıyor suya. Nâzım’ın yaşamı SSCB’de, Avrupa’da devam eder ama vatan hasretiyle. 1951’de Türk vatandaşlığından çıkarılır, kitapları yasaktır.
Emin Karaca’ya Veda
Türkiye Yazarlar Sendikası’nın eski genel sekreteri, araştırmacı-gazeteci, yazar Emin Karaca, korona salgınında yaşamını yitirdi. Emin Karaca, 1949 Denizli doğumluydu. Gençlik yıllarından itibaren devrimci mücadele içerisinde yer almıştı. 1970’li yıllarda Kavel Kablo Fabrikasında çalışan Emin Karaca, 1968’den beri gazetecilik yapıyordu. Sürekli basın kartı sahibiydi. Kılı kırk yaran araştırmacılardandı.1968 yılında Hikmet Kıvılcımlı’nın içinde ve başında bulunduğu “İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği” içerisinde yer almış, 1970 yılında ikinci kez çıkan “Sosyalist Gazetesi”nde çalışmıştı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi olarak elli yılı aşan bir gazetecilik deneyimine sahipti. Köşe yazısı dalında 1993 yılı Musa Anter Gazetecilik Yarışması’nda birincilik, 2001 yılında “Cevdet Kudret Araştırma-İnceleme”, 2006 yılında “Ayşenur Zarakolu Düşünce Özgürlüğü” ödülleri başta olmak üzere pek çok ödül almıştı. Emin Karaca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayın organı “Bizim Gazete”de yazmayı sürdürüyordu.
Titiz araştırmacılığının ürünü olan kitapları arasında; Cumhuriyet Olayı (1995), Milliyet olayı (1995),Türk Basınında Kalem Kavgaları (1998), Sintinenin Dibinde (2000), Sevdalınız Komünisttir: Nâzım Hikmet’in Siyasal Yaşamı (2001), Sosyalizm Yolunda İnadın ve Direncin Adı: Kıvılcımlı (2001), 12 Eylül’ün Arka Bahçesinde (2001), Ağrı Eteklerinde İsyan (2003), Aydın Doğan (2003), Eski Tüfeklerin Sonbaharı (2004), Kaybolan Babıali’nin Ardından (2004), 150’likler (2004), Nâzım Hikmet Şiirinde Gizli Tarih (2005), Vedat Türkali Ansiklopedisi (2006) Birinci Mecliste Muhalifler (2008), Unutulmuş Sosyalist Esat Adil (2008), Tepeden Tırnağa Nâzım (2010), Nâzım Hikmet’in Aşkları (2010), Vaaay Kitabın Başına Gelenler (2012)Türk Edebiyatında Kavga (2017), Türk Edebiyatında Unutulmayan Kavgalar (2019) sayılabilir.
Yaşamı boyunca örgütlü bir insan olan eski genel sekreterimiz Emin Karaca’yı özgürlük ve demokrasi mücadelesine katkısıyla unutmayacağız. (TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI YÖNETİM KURULU)
Gülten Akın şiir dinletisi online yapılacak
Modern şiirin güçlü kalemi Gülten Akın’ın şiirlerini, “Kestim Kara Saçlarımı” başlıklı online dinletide Tilbe Saran, Hümay Güldağ ve Aslı Yılmaz seslendirecek.
İş Sanat’ın gelenekselleşmiş dinleti serisinin bu ayki konuğu, Türk şiirinde iz bırakan kadın şairlerin başında gelen Gülten Akın olacak. Modern şiirin güçlü kalemi Akın’ın şiirlerini, “Kestim Kara Saçlarımı” başlıklı dinletide Tilbe Saran, Hümay Güldağ ve Aslı Yılmaz seslendirecek. İlk dönem şiirlerinde doğa, aşk, ayrılık, yalnızlık, özlem temalarına ağırlık veren, daha sonrasında ise toplumsal konulara yönelen Gülten Akın’ın şiirlerinden derlenen program 18 Ocak akşamı saat 20.30’da yayımlanacak. (Evrensel)
UNESCO, 2021 yılını resmen ‘Hacı Bektaş Veli Yılı’ ilan etti
UNESCO, 2021 yılı Hacı Bektaş Veli’nin Vefatının 750. Yıl Dönümü, Yunus Emre’nin Vefatının 700. Yıl Dönümü ve Ahi Evran’ın Doğumunun 850. Yıl Dönümü ile ilgili açıklamada bulundu. 05 Ocak 2021 Salı 20:30 633 0A + A – Yazdır UNESCO 40. Genel Konferans kararıyla 2021 yılı için ülkemizin önerisi Azerbaycan, İran İslam Cumhuriyeti, Kuzey Makedonya ve Romanya’nın desteğiyle Hacı Bektaş Veli’nin Vefatının 750. Yıl Dönümü; Azerbaycan, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya ve Özbekistan’ın desteğiyle Yunus Emre’nin Vefatının 700. Yıl Dönümü; Kuzey Makedonya ve Romanya’nın desteğiyle İran ve Azerbaycan ile ortak dosya olarak Ahi Evran’ın Doğumunun 850. Yıl Dönümü UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri Programına alındı. Böylelikle Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Ahi Evran 2021 yılında tüm dünyada UNESCO ile ilişkili olarak çeşitli etkinliklerle anılacak.
Bektaşi düşüncesi 14. yüzyıldan günümüze değin barışçı, hümanist, toplumcu düşünce olma özelliğini sürdürmüştür. Önerdiği dünya görüşü ayrıksı ve bağnaz dünya görüşünden uzaktır. Vahdet-i Vücut felsefesine dayanan ve tüm insanlığın tek kaynaktan yaratıldığı ilkesini getirip dil, din, ırk, mezhep ayrımını reddeden Alevi- Bektaşi dünya görüşü bilimsel verilere dayanarak tekrar incelenmelidir.
Ne Okusak?
1.Yeryüzü Olayları/ Uğur Pişmanlık/ Aratos Yayınları
2.Kemalizmin Centilmen Devrimcisi/ A. Taner Kışlalı/ Halk Kitabevi
3.Madalyonun İçi/ Gülseren Budaycıoğlu/ Remzi Kitabevi
4.2021 Var Olmak/Zeynep Turan/ İnkılap Kitabevi
5.Umut Yolu/Engin Tonguç/İş Bankası Yayınları