Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
“Memlûkler Döneminde Antakya 1268- 1516”
1960 Antakya doğumlu, Sayın Mehmet Çelik kentimizin büyük bir değeridir.
Ekonomik zorluklar nedeniyle sıkıntılı bir öğrenim yaşamı oldu.
2009 yılında, MKÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi.
Doktora eğitimini 2020 yılında Nevşehir Hacı Bektaşi Veli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı’nda “Memlûkler Döneminde Antakya 1268- 1516” adlı tezi ile tamamladı.
Bilindiği gibi Antakya’nın Memlûkler dönemi az bilinir. O dönemle ilgili kaynaklar da az.
Bu, yapıtı daha özgün kılıyor.
Tanıtım yazısında şöyle diyor:
“Bu çalışmada Anadolu’nun kadim kentlerinden biri olan Antakya’nın 1268-1516 yıları arasındaki tarihinin aydınlatılması amaçlanmıştır. Bu dönemde Antakya Memluk Devleti’nin hâkimiyeti altındadır. Yaklaşık 48 yıl Memluk hâkimiyetinde kalan Antakya, Memluk Devleti’nin
Kuzey sınırında yer alan şehirlerden biri olup Memluk idarî taksimatında Halep naipliğine bağlıydı. Antakya kenti; “Onlar Emiri”, Emiru’l- Aşarat rütbesine haiz bir emir tarafından yönetilirdi. Bu dönemde Antakya, geçmişte yaşanılan parlak günlerine dönemese de hem Şam’ın (Suriye) hem de Mısır’ın emniyetinin sağlanması açısından önemli bir konuma sahipti. Ayrıca Memluk ordusunun Kilikya (Çukurova) ve Anadolu’nun iç bölgelerine yaptığı seferler için jeo-stratejik ehemmiyete sahip “bir şehirdi.
Kuruluşundan itibaren muazzam surları ve müstahkem kalesi, temiz havası, bol suyu ve mimbit toprakları ile dikkat çeken Antakya, Memlûkler zamanında küçük bir İslam kenti hüviyetindedir. Şehir merkezinin nüfusunun tamamı Müslüman olup çoğunluğu Türkmenlerden oluşmaktaydı. Büyük bir surla çevrili olan Antakya’da pek çok çarşı, han, dükkân, medrese, cami, mescit ve hamam vardı. (Arka kapak yazısı)
Konuk Yazar
Çocuk Edebiyatı/Çocukların Ellerinden Tutmaktır/ Ferhat İşlek
İnsan ömrü tarih çağları gibidir. Çocukluk dönemi bu çağların ilkidir. Antik çağdır. Özgür ve doğal bir süreçtir. Bu yüzden hiç bitmesin istenir. Paylaşımcı oyunlar kurulur. Çıkarsız arkadaşlıklar vardır.
Çocuklar ilköğretim yıllarında çevreci olurlar. Kent meclislerinde konuşur gibi ülkeyle, doğa ve barış ile ilgili korkusuzca düşüncelerini her ortamda dile getirirler.
Ne var ki ilerleyen yıllarda sınavlar, sorumluluklar, kaygılar çöküverir omuzlarına. Suskundurlar bu dönemde. Bir ortaçağ ağırlığı çöker üzerlerine. Bu dönem kısa sürse de sonraki açılımlarıyla, iç dünyalarından çıkaracakları nice reformlar, rönesanslar ve coğrafi keşifleri ile kişiliklerini biçimlendireceklerdir. Bu açılımlarla yakalamaya çalıştıkları çağları, kuracakları düşlerle kuracaklardır. Bu yüzden bu dönemde okudukları şiirler, öyküler, romanlar da sağlıklı olmak durumundadır.
Çocuk ve gençlik edebiyatı dediğimiz bu türden ürünler onlara daha geniş bir ufuk kazandırırken, hayatla bağlantı içinde olmalı, yakın çevreden başlayarak, daha yaşanılır bir ülkeyi, dünyayı duyumsatmalıdır.
Eleştirel okumayı sağlayacak, hayatı sorgulayacak eğitim ortamlarında kuşkusuz kitapların önemli bir yeri vardır bu dönemlerde.
Ülkelerin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerde olduğu gibi çocuklar, fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı, normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanabilse, her türlü istismar, ihmal ve sömürüye karşı korunsa ve sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek ortamlardan uzak tutulsalar, çocukluk dönemlerini doyasıya yaşarlar ve büyüdüklerinde toplumun mutluluğuna katkı yapacak üretim içinde olurlar.
Yaşadığımız çağda önem taşıyan çocuk giysisi, çocuk beslenmesi, çocuk parkları, çocuk oyuncaklarının yanında çocuk edebiyatı özel bir yere sahiptir. Bu edebiyat türü öncelikle eğitim açısında değerlendirilmektedir. Çünkü geliştirmek-yetiştirmek istenilen bir bireydir çocuk.
O halde kitaplar onların duygusal-fiziksel-zihinsel gelişimlerine sağlıklı katkılar sunmalıdır. Öyküde, şiirde içerik buna göre düşünülmelidir.
Kemalettin Tuğcu’yu bir tarafa bırakacak olursak geçmişte, özellikle Ömer Seyfettin’de kendini gösteren, çocukları günün siyasal ve sosyal olaylarına karşı erken uyandırma kaygıları yanında, günümüzün çocuk edebiyatı yazarları daha çok, düzenli yaşamak, geleceğe ilişkin düş kurdurmak, doğru ve yanlışı ayırt etmek gibi çocukların her anlamda sağlıklı gelişimini önde tutmaktadırlar.
Bu ise günümüzün çağdaş eğitim anlayışına paralel bir anlayış… Çünkü çocuk edebiyatı yazarlarının büyük bir bölümü aynı zamanda eğitimci. Sınıflarda öğretmenlik yapmış kişiler. Olaya eğitimbilimi açısından yaklaşmaları doğal.
Bu yaklaşıma göre ister şiir olsun ister öykü, çocukları kitaptan soğutmamalı, onları birer kitap dostu yapmalıdır.
Bu yüzden çocuk kitapları, dış yüzeyinden, kullanılan dil ve sunuş biçimine kadar iyi tasarlanıyor. Ve ele alınan konuların, çocuklarda, güven duygusunu geliştirmeye, ulusal değerlere ve demokratik anlayışa uygun olmasına ayrı bir özen gösteriliyor.
Dildeki incelik, resimlerdeki titizlik ve kapak tasarımına kadar tamamen çocuğun çağına uygun düşündüğümüz bu ürünlerin ortaya çıkmasında yazar dostların giderek daha çok duyarlılık gösterdiklerini gözlemliyoruz.
Özellikle İzmir’den tanıdığım Muzaffer İzgü, Hidayet Karakuş, Hüseyin yurttaş, Savaş ünlü, Sezer Odabaşıoğlu,Tacim Çiçek, Mevlüt Kaplan, Ekrem Güneş bunlardan bazıları.
Atila Er ise, daha çok şiir ile emek veriyor bu alana.
“İlknur Büyümek İstemiyor “adını verdiği kitapta topladığı şiirlerini, gerekli özeni göstererek bir araya getirmiş. ( İlknur Büyümek İstemiyor/Atila ER-Babıali kitaplığı/2011)
Kitaptaki bütün şiirler İlknur’un seslenişi gibi. Sıcak, içten ve duru dilli.
“Dostluk” adını verdiği şiirde;
-az sonra bitecek bu yolculuk/aileme kavuşacağım/
martılar, balıklar ve ben/anılara karışacağım…-derken,
“Ömür aralığından” şiirinde de;
-gel zaman git zaman büyüdük/hepimiz bir yerlere savrulduk/ne o çocukluk sevdalarımız kaldı/ne de domateslerin tadı-diyor.
Aslında İlknur’un toplumla, düzenle, kendisine sağlanacak olası ortamla ilgili korku, kaygı, sevinç, umut geliştirdiği görülür. Daha şimdiden hayatın elinden kayıp gitmekte olduğunu düşünürken, var olan ahlak önemli ölçüde davranışlarını etkilemektedir. Bunların yanında güçlü bir sorgulama gücüyle hayatı avuçlamak istemektedir.
Bir şairin yüreği eğer çocuk çığlığı olursa böyle oluyor demek ki…
Geçtiğimiz yıl Atila er 1990–2011 yılları arasında yayınlanmış şiir kitaplarını tek bir kitapta topladı (Babıali Kitaplığı Yayınları–2011).Sura adını verdiği toplu şiirlerini inceleyerek şiirdeki yolculuk öyküsünü ve buradaki çocuk yüreğini kolayca çözümlemek mümkün.
HİÇ SOKAK, YÜZÜ GRİ, FRİDA KAKTÜS ÇİÇEĞİM, SANA DOKUNDUĞUM ZAMAN,TÜRKÜLERDEKİ EYLÜL KARDEŞLİĞİ, ZİNDAN GÜLÜ, KURŞUN SOĞUKLARI, DÜŞ YORGUNU aynı kitabın sayfalarında bir kez daha gülümsüyor okuyuculara.
Bir şiir kitabına hayat ne denli yansıtılmışsa, o denli içten olmaktadır. Ve tüm renklerin canlandığını bir çalışma olarak çıkar karşımıza.
Çocuk edebiyatı yazarları bunları kimi kez bir düşünceyle, kimi kez coşku katarak, ama çoğu kez birçok yönüyle birlikte içinde yaşattıkları çocuk yüreklerinden ele alırlar. Yani saflıktan, mutlak sevgiden, umuttan, gelecekten yana…
Atila Er de şiirlerinde, kimi kez ağdalı bulutlar düşse de usuna, gerek bireysel gerekse toplumsal düğümleri buradan bakarak çözümlüyor.
Ten gezgini bir şair Hiç sokak’tan başlayıp, denizlerin en mavisinde, yiğit mahir çocukları alarak yüreğine yıllara ve yollara vuruyor dizelerini.
Yüzleşme adını verdiği şiirde “Bir gül kokusuna, neler vermezdim bir mavi deniz seyretmeye “diyor. Ve ekliyor. İnsanım, yetim bir dal kadar özgürlüğüm.”
Atila Er’ in şiirlerinde yalnızca kardeşliği, özlemleri, özgürlüğü değil; gül rengi aşkları, nice gönül bahçesindeki hüznü, sevinci, kavuşmaları, ayrılıkları, gidip gördüğü kentleri, soluklandığı parkları, kıyıları ve anıları en içten seslenişlilerle paylaşmak mümkün.
Çocukluğa dair tüm oyunları, yaşayarak büyümeyi, sabahlara yeniden doğmayı, mutluluk resimlerini, martıları, balıkların dostluklarını, pırıltılı yıldızları, sihirli kutuda kilitlenen savaşları, dünyaya gerekli olan barışı ve huzuru dile hakim bir şairden, üstelik çocuk yüreğinden okumak ayrı bir tat veriyor bizlere.
Çocuk edebiyatı alanında üretim yapan günümüz yazarları çocuklarda yeni ufuklar açarak, düşleterek, dillerini geliştirerek gelişmelerine önemli katkı sağlıyorlar.
Çocukların ellerinden tutarak yakalamaya çalıştıkları çağlara ulaştırıyorlar onları.
Haftanın Şiiri
Dağlar/ Sabahattin Ali
Başım dağ saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.
Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.
Yârimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Elleri bana gönderin:
Benim meskenim dağlardır.
Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa:
Benim meskenim dağlardır.
Haftanın Sanat Gündemi
Halkın sanatçısı Yılmaz Güney 84 yaşında
Türkiye sinemasının “Çirkin Kralı” Yılmaz Güney 84. doğum gününde anılıyor. Çalışmalarıyla Türkiye’yi derinden etkileyen Güney, eserleri ve devrimci kişiliğiyle halkının gönlünde yaşıyor.
Sinema oyuncusu, yönetmen, senarist ve yazar Yılmaz Güney’in 84’üncü doğum günü. Adana’nın Yenice köyünde 1 Nisan 1937’de yoksul bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelen Güney, Türkiye sinemasının en önemli isimlerinden oldu. Sinema anlayışına yeni bir yön veren Güney’in, lise yıllarında edebiyat alanında belli savları vardı. Liseyi bitirdiği sıralarda arkadaşlarıyla Püren ve Doruk dergilerini çıkardı. Ankara’daki üniversite öğrenimini yarıda bırakıp yaşamını İstanbul’da sürdürmek istedi ama asıl amaç edebiyat ve sinema idi.
Kameranın karşısına ilk kez 1959 yılında “Bu vatanın çocukları” filminde geçen Güney, bu filminde sadece oyuncu değil senaryo yazarı olarak katkılarını sundu. Güney, 1966’da “At avrat silah” filminde ilk kez yönetmen koltuğuna oturdu. Oyuncu, yapımcı, yönetmen ve senaryo yazarlığını üstlendiği “Seyit Han” filmiyle 1968’de Adana Altın Koza Şenliği’ne katılan Güney, “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü aldı. Ayrıca Seyit Han, Güney’in ilk reji denemesi yaptığı film oldu. Bir Çirkin Adam ile 1970’te Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Film ödülü alan Güney, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında da ödül kazandı. 1971’de Ağıt, Acı ve Umutsuzlar olmak üzere üç filmi birden Adana Altın Koza Film şenliğinde dereceye girdi. Umut filmiyle Grenoble Film Şenliğinde Büyük Jüri Özel Ödülü’ne de layık görülen Güney’in, Türk Sinema Derneği’nin 1971-1972 yılları en iyi 10 film sıralamasında “En İyi Film” seçilen Ağıt adlı filmi 1972’de Venedik’te Türkiye’yi temsil eden ilk film olma özelliğini taşıyor. (Evrensel)
Sabahattin Ali’nin Edremit’teki evi hizmete açılıyor
Edremit Belediyesi Sabahattin Ali’nin 103 yıl önce Edremit’te yaşadığı evi bir anı evine dönüştürerek 2 Nisan Cuma günü edebiyatseverlerin hizmetine sunmaya hazırlanıyor. 2 ve 3 Nisan’da yapılacak etkinliklere, kızı Filiz Ali’nin yanı sıra Ahmet Ümit ve Ataol Behramoğlu gibi edebiyatın önemli isimleri de konuşmacı olarak katılacak.
Edremit Belediyesi Sabahattin Ali’nin 103 yıl önce Edremit’te yaşadığı evi bir anı evine dönüştürdü.
2 Nisan Cuma günü edebiyatseverlerin hizmetine sunulacak anı evi için etkinliklere Adnan Özyalçıner, Ahmet Özer, Ahmet Ümit, Ali Kocatepe, Ataol Behramoğlu, Aydın İleri, Aysun Kocatepe, Filiz Ali, Nebil Özgentürk, Necdet Saraç, Öner Yağcı ve Serhan Asker katılacak.
Kütüphanelerden en fazla ödünç alınan kitap 2020’de de Kürk Mantolu Madonna oldu
Türk Kütüphaneciler Derneği’nin üniversite kütüphanelerinden aldığı istatistiki bilgilere göre, 2020 yılında Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’ romanı üniversite kütüphanelerden en çok ödünç alınan kitap oldu. Böylelikle son bir kaç yılın tercihi değişmemiş oldu.
Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal, 57. Kütüphane Haftası’nda bazı istatistikleri açıkladı.
Ajans Bizim’e konuşan Kartal, 2020 yılında Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’ romanının üniversite kütüphanelerden en çok ödünç alınan kitap olduğunu söyledi. Kartal, son bir kaç yıldır bu tercihin değişmediğine dikkat çekiyor. Yazarın telif haklarının düşmesine rağmen büyük ilginin devam ettiğini anlatan Kartal, “Teliften düştüğü için Sabahattin Ali’nin eserleri birçok yayınevi tarafından basılıyor, ucuza bir fiyatla satışı var, hatta bazı market raflarında bile var. Buna rağmen, üniversitelerde ödünç alınıp birinci sıraya oturması çok ilginç,” dedi. (Birgün)
Yazar Sabahattin Ali, ölümünün 73. yıl dönümünde Edremit’te anıldı
Gazeteci, yazar ve eğitimci Sabahattin Ali, 73. ölüm yıl dönümünde uzun yıllar yaşadığı Balıkesir’in Edremit ilçesinde düzenlenen etkinliklerle anıldı.
Sabahattin Ali için Edremit Belediyesince organize edilen anma etkinliği, ilçenin Hekimzade Mahallesi’ndeki yazarın adının verildiği sokakta yaşadığı evin önünde gerçekleştirildi.
Sabahattin Ali’nin ilçede uzun yıllar yaşadığı ev, ilçe belediyesi tarafından restore ettirildi.
Yazarın 73. ölüm yıl dönümünde ziyarete açılan evde, yazara ait çok sayıda kişisel eşya ve fotoğraflar yer alıyor.
Sabahattin Ali Anı Evi’nin açılış kurdelesini yazarın kızı Prof. Dr. Filiz Ali, Edremit Belediye Başkanı Selman Hasan Arslan birlikte kesti.
Açılışta bir konuşma yapan Arslan, yazarın bundan 113 yıl önce ailesiyle Edremit’e yerleştiğini, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği evin yeniden restore edilerek anı evi olarak hizmete açıldığını söyledi.
Filiz Ali de babasından ve anılarından bahsederken duygusal anlar yaşadı ve gözyaşlarını tutamayarak konuşmasını yarıda kesti.
Prof. Dr. Ali açılış öncesi AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Şu anda Edremit’teki babamın ana ocağı, baba ocağı evdeyiz. Çok güzel bir onarım yapıldı. Çok güzel bir anı evi gerçekleştirildi. Hem babam adına hem de ailemiz adına çok mutluyum. Edremit Belediyesinin böyle bir armağan verdiği için çok teşekkür ederiz.” diye konuştu.
Açılışın ardından Sabahattin Ali Anı Evi, yazarın kızı ve davetliler tarafından gezildi.
Ne Okusak?
1.Veba Geceleri/ Orhan Pamuk/ Yapı Kredi
2.Parsel Parsel/ Murat Ağırel/ Kırmızı Kedi
3.Yakın Tarihin Gerçekleri/ İlber Ortaylı/ Kronik
4.Sessizz Şampiyon/ Kemal Ateş/H2O Kitap
5.Orhan Kemal’in Adana’sı/M. Nevzat Hız/ Everest