Antakya’da Kültür Sanat

HAFTANIN KİTABI Tarih Sümer’de Başlar/ Samuel Noah Kramer/ Kabalcı Yayınevi İlk yasa sistemi hangi uygarlığa aitti? İlk vergi indirimini hangi uygarlık uyguladı? Ya ilk atasözü, ilk aşk şarkısı, ilk atasözü ve deyimler? Tüm bu soruların yanıtı hiç şüphesiz çiviyazısı denen yazılarını kil tabletlere geçirerek yazılı tarihi başlatan Sümerler olacaktır. Kitabı Mukaddes’te geçen birçok kavramın kökenlerinin […]

HAFTANIN KİTABI
Tarih Sümer’de Başlar/ Samuel Noah Kramer/ Kabalcı Yayınevi
İlk yasa sistemi hangi uygarlığa aitti? İlk vergi indirimini hangi uygarlık uyguladı? Ya ilk atasözü, ilk aşk şarkısı, ilk atasözü ve deyimler? Tüm bu soruların yanıtı hiç şüphesiz çiviyazısı denen yazılarını kil tabletlere geçirerek yazılı tarihi başlatan Sümerler olacaktır. Kitabı Mukaddes’te geçen birçok kavramın kökenlerinin de Sümerlerde olduğunu görmek kafalarımızda soru işaretleri uyandıracaktır. Önde gelen Sümerologlardan Samuel Noah Kramer, Sümerlerin insanlık tarihine katkıda bulundukları 39 alanı, yıllar süren araştırmalar ve binlerce tabletin okunması sonucunda ortaya çıkan bu kitapta topladı. Eğitimden aileye, tarımdan adalete, ahlaktan felsefeye, edebiyattan politikaya “Tarih Sümer’de Başlar.” (Tanıtım Bülteninden)

KONUK YAZAR
TAMMUZ (TEMMUZ) BAYRAMI VE KÖKLERİ/ İhsan KUTLU
Güzel Hatay‘ımızda, yaz ortası coşku ile kutlanan bir BAYRAM var; halk buna ‘Evvel Temmuz Bayramı‘ der. Özellikle Nusayri, Alevi diye nitelenen insanların tümü tarafından yılın en büyük kutlaması sayılan bugüne, ben de birçok insan gibi katıldım; onlarla birlikte eğlendim, rengârenk giysili güzel kızları gıpta ile gözlemledim ve mutluluklarından pay aldım. Ancak bu kutlamanın, bayramın ne olduğunu, niçin olduğunu, nereden geldiğini bir türlü çözemedim. İşin garibi, kutlayan insanlardan, hatta onların en aydını değerli dostlarımdan da bu soruma bir yanıt alamadım. Ancak bu soru kafamdan asla çıkmadı.
Öyle ya, bu kadar insanın katıldığı ve coşkuyla kutlanan bir günün ta derinlere giden bir kökü ve anlamı olmalıydı. Yıllarca bu konu kafamda bir soru işareti olarak çakılı kaldı ve buna doyurucu
bir yanıt aradım. Sonunda bazı sonuçlara vardım ve bunu sizlerle paylaşmayı bir Hataylı olarak görev saydım. (Öncelikle size önerim, Google ‘ye TAMMUZ ya da İSHTAR diye yazarsanız orada bu konuya açıklık getirecek kadar bilgilerle karşılaşırsınız; bu bilgileri yinelemek gereksiz, bunun yerine bu konuyu benim ANLAMA sürecimi anlatmayı yeğliyorum.)
SUMERLER: On yıl önce Bişkek‘te, Ağa Han Üniversitesi‘nde tarih profesörü olan Kırgız Abdurrahman Bey ile tarih üzerinde konuşurken bu alandaki cehaletimizi tüm çıplaklığıyla anlamıştım. İlk saptadığım şey, Sovyet düşmanlığı öylesine bir hal almıştı ki, en fazla Türk tarihi araştırmalarının yapıldığı Sovyetler Birliği‘ndeki Türkolog ve tarihçilerinin bulguları, yazdıkları bile
ülkemizde sansürlenmiş; bizlere ulaşmamıştı. Hocanın bu bulgulardan yola çıkarak anlattıklarından öğrendiklerim, geçen yüzyılın başında bir Rus tarihçi, Sümerler üzerinde araştırma yaparken bu
halkın SAMİ olmadığını fark ediyor; dil incelemesinde bazı KİLİT sözcüklerin Türk dilinde var olduğunu görüyor ve örnek olarak bunlardan 69 sözcüğü yayınlıyor. Kilit sözcük denince, değişmesi çok zor olan adlar, sözcükler… Örneğin; ana, su, gel, git gibi. (Daha sonra Manas Üniversitesinden bir tarihçi Sümer dilindeki bu sözcüklerin 300 civarında olduğunu açıkladı.)
Geçen yıl Bakü‘ye ikinci kez gittiğimde gördüm ki Azerbaycan kendi tarihini yeni baştan yazmış ve retorik yerine bilimsel bir yola koyulmuş. Yani tarihiyle yüzleşmiş! Onlara göre, Sümerler ve sonra Akadlar, Albanlar Azerbaycan tarihinin başlangıç noktası. Bizde Hititler kabul edilir ama aslında, kanım o ki bizim için de Sümerler başlangıç sayılmalı çünkü dünyanın ilk büyük uygarlığı onlardır ve Irak‘ın güneyine ARAL gölü çevresinden geldikleri kabul ediliyor.
Türkleri uygarlık düşmanı gösteren Batılı ve İslam tarihçilerine karşı Abdurrahman beyin yanıtı şu: “Uygarlık üç bulgu ile başlar; Yazı – Madenlerin işlenmesi, yani sanayi ve Din. Bu üçünün de başlangıç noktası Sümerlerdir.”
Sümerlerin tabiat, tarım ve bereket tanrısı DAMU-ZİT‘tir.
Daha sonra bu tanrı Akadlara, Babilon‘a geçiyor TAMMUZ adını alıyor. Oradan eski Grek (Yunan) ve Roma‘ya başka adlarla transferini ayrıntılarıyla yazmaya bu sayfa yeterli değil. Tammuz‘ un eşinin adı ise tanrıça İŞTAR olup Tammuz, yılın altı ayını yer altında ve diğer yarısını ise yer üstünde geçiriyor. Yani her yılın belli bir gününde ölüyor ve sonra belli bir gününde yeniden diriliyor. Bu dirilişi kutlamak için büyük Şölenler veriliyor, kutlamalar ve ritüeller düzenleniyor. Bu diriliş gününe TAMMUZ diyorlar ve daha sonra bu dirilişin geçtiği günün ayı adını bundan alıyor.
(Avrupa ve Afrika adları eski Yunan mitolojisinden; ASYA adı ise portodur olan AS‘lara Kuzeylilerin verdiği addan geliyor. Yani AS‘YA Türklerin yurdu anlamına geliyor. Bunu da
Sovyet tarihçileri yazıyor…)
Aslında mevsimlere, doğaya bakmak bile insan topluluklarının yarattığı inançların, sembollerin, fetihlerin nereden geldiğini anlamaya yeterlidir, sanırım. Sonbaharda ürünler alınmış olur,
bitkiler sararır, yapraklarını döker; ilkbaharda yeniden bitkiler uyanır ve doğamız yeni bir yaşama bağlar.
Orta Asya‘da Türk topluluklarının da en büyük bayramı on binlerce yıldır bu kurala uygun olarak NEVRUZ‘ dur; bunu da iki kez Kırgız diyarında yaşadım ve nasıl büyük bir coşkuyla kutladıklarını gördüm.
Temmuz Bayramı, ürünlerin alınmasına DENK düşerken Nevruz baharın başlangıcına denk düşer. Ama her ikisi de aynı kökten, yani insanların ve toplulukların DOĞA ile ilişkisinden doğar. Daha sonra bunlara dinsel ve benzeri anlamlar yüklenmesi bu gerçeği değiştirmez. HIDIRELLEZ ise TAMMUZ Bayramı‘nın başka bir görüntüsü olmak yanında aynı zamanda dinsel anlam verilmiş biçimidir. Samandağ’ında MUSA Türbesi‘ni ziyaret ettiğinizde Hızır ve İlyas peygamberlerin orada buluştuğunu ve o günün Hıdır-Elles (Hızır, ölümsüz peygamberin adı, Elias ise Tevrat ve İncil‘de Elips olarak anılan, Kur‘an‘da ise İlyas adındaki peygamberin adıdır) günü olduğunu okursunuz.
O gün de topluluklar tarafından binlerce yıl kutlanan baharın başlangıcı sayılan gündür. Yani Temmuz ya da Nevruz‘un başka bir görüntüsüdür.
Türk-İslam sentezi‘ denilen ve 12 Eylül Cuntasının RESMİ İDEOLOJİ ilan ettiği hastalığın toplumumuzda hangi güzel değerleri sildiğine dair KANIT bulmak oldukça kolay. Söz gelimi;
Atatürk HİTİT ve SÜMER adına sahip çıkma yanında onları yüceltirken adlarına bankalar kurarken, üniversitelerde kürsüler oluştururken, güya onun izleyicileri olduğunu dünyaya ilan eden Cuntacılar, darbeciler ve onların OLUŞTURDUĞU Türk- İslam sentezcileri – günümüz İslamcıları, o iki uygarlığın adlarını silmek için neler neler yapmadılar! Ankara‘ya Hitit Güneşi‘ nin dikilmesini bile engellediler!
12 Mart zorbaları ise bu güzel ve anlamlı TEMMUZ bayramını bile yasaklamıştı, bunu da yaşadım; daha sonrakilerin Nevruz’u yasaklamaları gibi. İslam‘ın en özgürlükçü olduğu 8-10.yüzyılda Arap yazarlarının ballandıra ballandıra yazdıkları, övdükleri ve bölgedeki tüm topluluklarca kutlanan bu bayram, özbeöz bir Sümer, yani bir proto -TÜRK bayramıdır ve her halka ve kesime aittir.
(Bugün ise İslam – Arap, Kürt ve biraz da Türk biçimini alan RESMİ ideolojiye göre bir KÂFİR bayramıdır ve yeryüzünden silinmelidir.)
Türk ve Türkçülük çığırtkanlarının dün olduğu gibi günümüzde de anlamadıkları, farkında olmadan söylediklerinin tam tersini yaptıkları ve bir türlü anlamak istemedikleri bazı gerçeklerden biri de budur. NOBEL edebiyat ödülünün geçenlerde Latin Amerikalı yazar Llosa‘ya verilmesi bende bu yazıyı yazma duygusu uyardı. Diyebilirim ki bizim mutlaka okumamız, örnek almamız gereken
EDEBİYAT; Paz, Neruda, Cortazer, Borges, Marquez, Mistral, Asturies ve Llosa gibi yazarlar elinde yükselen Magic Realizm ve Total Roman diye adlandırılan bu akım olmalı. Çünkü bizim toplumumuzu anlatmaya en elverişli AKIMLAR, yol, yöntem ve teknikler burada gizlidir. Batıperest olmaya gerek yok! Biz dünya kültürüne kendi rengimizi ve tadımızı katabiliriz. Ayrıca Latin Amerika yazarlarının her biri Nobel’i kendi kalemlerinin gücüyle aldılar. Son on yılda Nobel alan yazarların romanlarını, şiirlerini yan yana koyup bir kıyaslama yaparsanız bu gerçeği kolayca görürsünüz.
Yeni NOBEL Komitesi sekreteri, öncesinden çok daha doğru karar verdiğini böylece göstermiş oldu.
Latin Amerikalı yazarlar, TEMMUZ bayramı, kutlaması benzeri, Maya-Aztek ve Anka tarihini, dilini, dinini, inancını, geleneklerini vb. roman ve şiire soktuğu için büyüktür. Çünkü halk için bunlar yaşayan gerçeklerdir ama sanki bir rüya gibidir. İnsanların bilinçaltında ise kök salmıştır.
Özetlersek; geçmiş, tarih ölmüş, bitmiş, yok olmuş bir dönemim adı değildir: o vardır ve değişik görüntüler altında halkın bir gerçeğidir. Soyut değil somut bir gerçektir. İlişkilerde, bilinçaltında, konuşmalarda ve törenlerde bu gerçek kendini gösterir. Şair Hüseyin FERHAD‘ın ‘Cennet diye Bir Yer‘ adlı – kendisi deneme diyor- kitabını okuduğumda her sayfasında Latin Amerikalı yazarları anımsadım. Öncelikle, dili ŞAİR dili, şiir kokuyor; ikincisi sır ve büyü dolu. Üçüncüsü, denemeden çok bende bir roman duygusu uyandırdı ve o tadı aldım. Son olarak; batılıların avant garde dedikleri bir üslup. Ve elbette ne eleştirmenlerin ne de basın olduğunu söyleyen gazetelerin ve onların maaşı astronomik olan edebiyat yolunda kalem sallayanların adını bile anmadıkları bir kitap…
Oysa bu kitabı okuduğunuzda koskoca bir dünyayla, evrenle ve şaşırtıcı tip ve olaylarla karşılaşıyor, duygu ve düşünce dünyanızın genişlediğini, zenginleştiğini fark ediyorsunuz.
Bizim de Latin Amerika kadar malzememiz ve zenginliğimiz var; yeter ki bunların farkına varalım ve işlemesini bilelim.
GÖREV: şimdi tüm HATAY‘ ın değerli aydınlarına, tüm ilerici, demokrat insanlara ve halka düşen ödev bu anlamlı günü, HATAY GÜNÜ olarak hep birlikte kutlamak; dostluğumuzu, kardeşliğimizi pekiştirmek ve bu güzel günü tüm toplumumuza hediye etmektir. Bu güzel günümüzde HATAY KÜLTÜRÜ‘nün çiçeklerini derebilirsek ancak, ileriye, uygarlığa doğru gidebiliriz.
Şimdiden TAMMUZ (Temmuz) bayramınız kutlu olsun!

HAFTANIN ŞİİRİ
AKLIN YOLU KAÇ/ Neslihan Kanuncu Seçkin
Say-a-madım, ay-a-madım,
Dökülüp bitmeyen yaprakların
İnleyen namelerinde.
İlkbahar ile yazın yol ayrımındayız.
Zeytin dallarının isyanında
Defne tohumunun ağıdında,
Kalbimize attıkları kesiklerle
Ha halarla, zılgıtlarla
Asi Nehri’nin direnişindeyiz.
İnsanlar sarılmadan, sevişmeden
Zihnindeki maskelerle
Zemheri bir kışa teslim oldu, olacak.
Eksikleriyle, eksilen değerleriyle
Kışa, bahara, yaza
Uyanacak.
İşte asıl soru burada sorulacak
Ne aldı benden, senden, ondan, neler bırakacak?
Neler öğrendim, neler değişti
Alışamadığım yaşamımda.
Peki, daha
Kaç yanlış kaç doğruyu götürecek.
Ölen kalem, yanan saz, yiten canlar
Yakılan düşünceler, yarınlarımız..
Bekliyoruz, doğru cevap kimden gelecek….
Yıllar geçti, kalan sağlara sorum.
Daha kaç fırtına kopacak?

Hani ya,
Sevgiydi bizi birbirimize tutan
Saygıydı, huzurun kapısını aralayan.
Cehalet ile bencillik arasına sıkıştı
Namus
Yastığa başını koyamaz, kalemini kıran
Kibriti çakanlaradır son sözüm
Birbirini tutmalı ikisi der, özüm.
Özüm, sözüm..
Bire inanana, anlayana…
“Bu dünya hepimizin, paylaşılabilir”
“Bu dünya hepimizin, paylaşılabilir”
Sert cümle
Tek satırlık şiir
Tırnak içinde bir roman
Önemi ne zaman,
Nerede kavranacak
Butura uğrayan halksa, kim hulk edecek
Sopası olmayan gücü, hangi zihin anlayacak?
Karanlık onar onar çoğalırken
Aydınlık birer birer eksilmeyecek.
Bu kez de biz yakacağız meşaleyi
Şiirlerimizle, söyleşilerimizle
Harf harf, hece hece, mısra mısra
Dörtlüklerle ışıyacağız
Mahlası insanlık olan.

HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Fakir Baykurt Roman Ödülü Ali Balkız’a verildi
2021 Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü “Büyümek İstedim” isimli dosyası ile eski Alevi ve Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız kazandı.
Çiğli Belediyesi tarafından, Türk Edebiyatı’nın duayen isimlerinden Fakir Baykurt adına düzenlenen Roman Ödülü sonuçlandı. Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen 2021 Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü “Büyümek İstedim” isimli dosyası ile eski Alevi ve Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız kazandı.
Son başvuruların 05 Mart 2021 tarihinde yapıldığı 2021 Roman Ödülü’ne 46 dosya katıldı. Dosyalar ilk olarak; Oğuz Tümbaş, Handan Gökçek, Handan Tan ve Turan Ali Çağlar’dan oluşan Ön Seçici Kurul tarafından incelendi. Ön Seçici Kurulun elemesinden geçen dosyalar, Roman Ödülü’nün Seçici Kurulu olan; Adnan Binyazar, Bahri Karaduman, Hidayet Karakuş, Işık Baykurt ve Öner Yağcı tarafından değerlendirilerek ödülü kazanan dosya belirlendi. 2021 Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü Seçici Kurul’un oybirliği ile Ali Balkız’ın dosyası “Büyümek İstedim” romanı kazandı. (ANKA)
Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri başlıyor
Öykü, Roman Yazarı, Devrimci Öğretmen Dursun Akçam’ın anısını yaşatmak adına Ardahan’da gerçekleştirilen Dursun Akçam Kültür Sanat Günleri, 9-11 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek.
Dursun Akçam Kültür Sanat Günleri, bu yıl 9-11 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek. Öykü, Roman Yazarı, Devrimci Öğretmen Dursun Akçam’ın anısını yaşatmak adına Ardahan’da gerçekleştirilen festivalde sergi, söyleşi, panel ve konserlerin olduğu birçok etkinlik organize edilecek. 3 gün sürecek etkinliklere Dursun Akçam Kültür Merkezi ev sahipliği yapacak. Festival halka açık ve ücretsiz olarak gerçekleştirilecek. (Ardahan/EVRENSEL)
Türkçe’ye katkıya uluslararası Yunus ödülü
Yunus Emre Enstitüsü, Türk kültürünü Türkçe’yle dünyaya tanıtan kişi, kurum ve kuruluşlarla bu uğurda üretilen eserlere ödül verecek
Yunus Emre Enstitüsü (YEE) Türk kültürünü Türkçe olarak dünyaya tanıtan kişileri ve eserleri gün yüzüne çıkarmak amacıyla bir ödül düzenlediğini açıkladı. “Türkçe ve Türk Kültürüne Uluslararası Katkı Ödülleri” başlıklı ödül için başvurular alınmaya başladı. Enstitü, başvuruların 15 ekime kadar kabul edileceğini, ödül töreninin ise 15 kasımda yapılacağını bildirdi. Açıklamaya göre toplam 70 bin dolarlık ödül, hak kazanan kişi, kurum ve kuruluşlar arasında paylaştırılacak.
Ödül için değerlendirmeye alınacak eserler ve faaliyet türleri şöyle sıralandı: Türk dili, edebiyatı, tarihi, kültürü, sanatı ve düşüncesi sahasında bilimsel yayınlar, telif eserler, çeviri eserler, sanat eserleri, dijital ortamda üretilmiş ürün ve faaliyetler ile farkındalık oluşturmaya yönelik özgün faaliyetler. YEE Türk Kültür Merkezleri ve yurtdışı temsilcilikleri ile dünyanın herhangi bir yerinde Türkçe ve Türk kültürüne dair çalışmalarına şahit olunan kişi, kurum, kuruluş ve STK’ler, söz konusu ödüller için aday gösterebilecek. Türkçe ve Türk kültürüyle ilgili çalışması bulunan kişi, kurum ve kuruluşlar da ödüller için aday olabilecek.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) bu yılı “Yunus Emre Yılı” ve Cumhurbaşkanlığı da “Bizim Yunus Yılı” ilan etmişti. (Aydınlık)
NE OKUSAK?
1. Alayına İsyan/ Mine Söğüt/ Can Yayınları
2. Söylenmemiş Sözler/ İclal Aydın/ Artemis
3. Feminizm Kendi Arasında/ Aksu Bora/ İletişim
4. Üçten Geriye/ Şahin Ünal/ Epsilon
5. Başarabiliriz/ Ece Güner Toprak/ Doğan Kitap

Exit mobile version