Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Antakya’da Kültür Sanat Hazırlayan:

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Böğürtlen Kışı/Sarah Jİo/Pena Yayınları

İki gündür kentimize kar yağıyor.

Kar yağışını izlemek, insana huzur verir. Yumuşacıktır. Kendisi gibi kalpleri de yumuşatan bir güzellik. Her bir kar tanesinin birbirinden farklı ve ayrı olduğunu izlersiniz.

Türk şiirinin en güzel örnekleri karla ilgilidir. Bu kanıda çok sayıda kitap da yazılmıştır. Bu soğuk kış günlerinde insanın içini ısıtan bir roman önereceğim. Böğrtlen Kışı.

Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel’ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel’ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı…

Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera’yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…

Böğürtlen Kışı aşkı, umudu ve umutsuzluğu derinden anlatan muhteşem bir kitap. Bu öyküyü yüreklerinizden kolay kolay silip atamayacaksınız.

Sarah Jio’nun üçüncü çocuğuna hamileyken, annelik duygusu üzerine yazdığı Böğürtlen Kışı kitabı, çocuğunu kazada kaybeden bir anne ile çocuğu kaçırılan bir annenin yüreğinin derinliklerine götürüyor. Gerçekçi ve güzel bir anlatımla okuyucuların kalbini dağlamayı başaran, bir solukta ve nefes nefese okunacak Böğürtlen Kışı, raflarda yerini aldığı günden bu yana okuyucular ile hızla buluşuyor.

Kitap, yıllar önce gerçekleşen bir olay ile günümüzde yaşanmış başka bir olayın birbiriyle olan benzerliklerini anlatıyor. Bu iki olay örgüsünün çatışma anı, okuyucuları hayranlıkla romanın sürecine kendilerini bırakmasına yetecek bir ustalıkla işlenmesiyle dikkat çekiyor. Böğürtlen Kışı kitabında, hayatın belki de en dokunaklı olaylarından birisi yaşanıyor. Bu duygusal hikaye, bir annenin hayatında yaşayacağı en acı duyguları aktarmakta ve özellikle çocuk sahibi olanların kalbinin derinliklerine dokunuyor. Romanın kahramanı Vera, 3 yaşındaki oğlu Daniel’i her gün evde bırakarak işe gitmek zorunda olan bir anne. Hikayenin başlangıcı ise Vera’nın, oğlunu son kez öptüğünü farkında olmadığı 1933 yılının karlı bir Mayıs akşamına dayanıyor. Her ne kadar oğlunu evde yalnız bırakıp işe gitmekten nefret etse de, hayatlarının devamlılığı için çalışmak zorunda olduğunun bilincinde olan Vera’nın tek umudu ise sabah olduğunda oğluna sarılmanın verdiği huzur. Ancak Vera o sabah eve geldiğinde oğlunun boş yatağı ile karşılaşıyor ve oğlu Daniel’in dışarıya karla oynamak için çıktığını düşünerek, onu aramaya başlıyor. Karların içinde oğlunun çok sevdiği oyuncak ayısını gören Vera’nın, onun kaçırıldığını anlaması uzun sürmüyor. Okuyucu, çocuğunu bulma umuduyla son nefesine kadar çalmadığı kapı kalmayan Vera’nın duygu yüklü hikayesine ise 2013 yılında bebeğini kaybeden genç gazeteci Claire ile tanık olmaya başlıyor. Yaşadığı acı kayıp ile birlikte umutsuz bir hayat yaşamaya başlayan Claire’in, patronundan “Böğürtlen Kışı” adı verilen bir kar fırtınası ile ilgili haber yapması konusunda talimat aldığı gün hayatı değişiyor. Mevsim dışı yağan bu kar fırtınasını araştıran Claire, 80 yıl önce de böyle bir Böğürtlen Kışı olduğunu, bir çocuğun kendi evinden kaçırıldığını ve bulunamadığını öğreniyor. Yaralı bir anne olan Claire, bu olayı daha derinden araştırmaya karar verdiği andan itibaren bulduğu her ipucu ile birlikte Vera’nın hayatına dair sürprizlerle karşılaşıyor.Olay, Daniel’in babası olan ve zengin bir ailede yetişen Charles’ın, bir balıkçının kızı olan Vera’yla olan hikayesiyle başlıyor. Charles’ın paradan başka bir şeye önem vermeyen ailesi, fakir oldukları için Charles’ın Vera ile evlenmesine karşı çıksa da Charles; Vera’nın büyüleyici güzelliğine ve yumuşak kalbine aşık oluyor. Vera ile Charles’ın hikayesinin sonunu merak eden ve Vera’nın oğluna kavuşmuş olacağını düşünen Claire ise beklenmedik bir şekilde karşılaştığı bu hikayenin puzzle parçalarını birleştirmeye başlıyor.Bu serüvende kendi acısıyla da yüzleşen genç gazeteci, hayatına devam etmenin yollarını da farkında olmadan keşfederken, hiç ummadığı sonuçlarla karşılaşmaya devam ediyor.Yazarın, kitabın arka kapağında yazdığı “Canım Daniel’im; Kaybolduğun gün bütün dünyam sona erdi. Seni her kim alıp götürdüyse seninle birlikte hayatımı da çaldı.Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum” cümleleri, okuyanın kalbinde derin bir sızı bırakmaya yetiyor.

Karakterlerin evlat acısını, okuyucunun derinden hissettiği kitapta, aşk, aşk acısı, annelik, şefkat, yalnızlık, çaresizlik gibi bir çok duyguyu bulmak mümkün. Yazar her zamanki gibi karakterlerle empati kurmakta sınır tanımayacağınız, gizemli bir kayboluş hikayesini anlatarak merakla sayfaları çevirmeye iten bir eser sunuyor. Bu hikayeyi okurken kimi zaman soğuğun etkisiyle titreyecek, kimi zaman ise sıcacık duygular hissedeceksiniz. Daha ilk sayfada romanın içine sürükleyen anlatımıyla okuyucuların ilgisini çeken Böğürtlen Kışı fiyatıyla da okuyucuların takdirini kazanmış durumda. (Tanıtım Yazısı)

Konuk Yazar

Sözcüklere dokunduk!/Attila AŞUT

Bu hafta sözcükler arasında kısa bir gezintiye çıkarmak istiyorum sizi.

Gezinirken Türkçe üzerine düşünmeyi de elden bırakmayalım.

Dilimizi ne ölçüde bilinçli kullanıyoruz?

Sözcüklerin yazımında özenli davranıyor muyuz?

Kavramlara, terimlere, deyimlere doğru yaklaşıyor muyuz?

Gelin birkaç örnek üzerinden yanıtlamaya çalışalım bu soruları …

* * *

“İLTİSAK”

AKP’nin yirmi yıllık iktidarı, kültürel geriliğin de simgesi oldu. Bunun en somut göstergesi, dilde geriye gidiş çabalarıdır. Geçmişte ağdalı hukuk dilini yalınlaştırmak için çok uğraştı dilcilerimiz. Ömer Asım Aksoy’un bu konudaki emeği unutulmaz. Onun Resmî Yazışmalar Sözlüğü ve Anayasa Sözlüğü de bu kapsamdaki çalışmalar arasında yer alır.

Gelin görün ki günümüzde korumasız kaldı Türkçemiz. 1960’larda altın çağını yaşayan arı dilimiz, Arapçanın etkisine girdi yeniden.

Harf Devrimi yüzünden “dedelerinin mezar taşını okuyamamaktan” yakınan Osmanlıca sevdalıları, bu iktidar döneminde dilimize sokulmaya çalışılan “musafahalaşma”, “kesret”, “iltisak”, “istikşaf”, “istikşafi” gibi koyu Arapça sözcükleri anlıyorlar mı acaba?

Değerli mizah yazarımız Erdinç Utku, son zamanlarda iktidarın dilinde “terörle bağlantılı” anlamında kullanılan “iltisak” sözcüğünün kökenini araştırmış. İletisinde diyor ki:

“ ‘Terörle iltisaklı’ ile sanırım ‘terörle ilişkili’ demek istiyor İçişleri Bakanlığı. Ancak ‘iltisak’ sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumu’na göre ‘kavuşma, birleşme, bitişme’… Öyleyse bakanların, bakanlıkların doğru Türkçe kullanması gerekmez mi? Ne dersiniz Hocam?”

İnsanları temelsiz, soyut suçlamalarla karalamak için her yola başvuruyor iktidar sözcüleri. Belli ki muhalif aydınları toplum önünde küçük düşürmek için yapıyorlar bunu. Üstelik yanlış sözcükler, kavramlar kullanarak…

Ama Türkiye’de artık olağanlaştı böyle söylemler, kara çalmalar…

***

“AĞBİ”

“Ağa” ve “bey” gibi iki feodal sözcüğü içinde barındıran bileşik bir addır “ağabey”. Bir kimsenin kendinden yaşça büyük erkek kardeşine denir. Ama kardeş olmayan kimseler arasında da saygı ve sevgi seslenişi olarak söylenir. Günlük konuşmada kısaca “abi” diye de kullanılır. Ama sözcüğü “ağbi” diye yazmak yanlıştır. Oysa yaygın biçimde böyle yazanlarla karşılaşıyorum. Yakın arkadaşlarım arasında bile bana “ağbi” diye seslenenler var.

Sözlüklerde ve yazım kılavuzlarında yer almayan yazım biçimlerinden uzak durmak gerekiyor.

* * *

“SÜRGİT”

Öz Türkçe yazılıp konuşulmasını sevgiyle karşılıyorum da ah bir de o sözcükleri yerli yerinde ve doğru kullanabilsek!

Ahmet Göksan’ın bir yazısında “sürgit” sözcüğü şöyle kullanılmış:

“Karşımızdaki unsur aradan geçen süreye karşın 20 Temmuz 1974 tarihinin sorgulanmasını sürgit ediyor. (…) 23 Ocak 2022 seçiminin hazırlıkları sürgit edilirken sorunlar ve yaşanan sıkıntıların dillendirilmesi Türkün Türke söylemine dönüşmüş durumda. “ (“Kıbrıs’taki Kritik Eşik”, Cumhuriyet, 8 Ocak 2022).

“Sürgit” sözcüğünün Arapça karşılığı “ilelebet”tir. Anlamı ise “sonsuza dek” demektir. Dilimizde “uzatmak, sürdürüp durmak” anlamında “sürgit yapmak” diye bir deyim bulunsa da “sürgit etmek” biçiminde bir kullanımı daha önce hiç duymadım. Bunun yerine “sürdürmek” sözcüğünü kullanmak bana daha doğru geliyor.

Kuzey Kıbrıs’ın ana muhalefet partisi CTP’nin eski genel başkanlarından Özker Özgür, öz Türkçe yanlısı bir siyasetçiydi. O, yazılarında ve konuşmalarında “statüko” yerine “sürerdurum” sözcüğünü kullanırdı. Ne ki TDK’nin Türkçe Sözlük’üne girmeyi başaramadı henüz bu sözcük… (BirGün)

Haftanın Şiiri

Kar/ Ahmet Muhip Dranas

Kardır yağan üstümüze geceden,

Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,

Ormanın uğultusuyla birlikte

Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,

Unutulmuş güzel şarkılar için

Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,

Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan

Sesin nerde kaldı, kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram…

Buğulandıkça yüzü her aynanın

Beyaz dokusunda bu saf rüyanın

Göğe uzanır – tek, tenha – bir kamış

Sırf unutmak için, unutmak ey kış!

Büyük yalnızlığını dünyanın.

Haftanın Sanat Gündemi

Çevirmenlere Çağırı

Uluslararası  Edebi Çeviri Atölyeleri.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca, Türkçe’nin yazı dili birikiminin dünya dillerine, bu dillerde üretilen edebiyat eserlerinin ise Türkçe’ye daha nitelikli çevirilerle ulaştırılması, edebiyat çevirmenlerinin özendirilmesi ve ülkeler arası kültürel alışverişin yoğunlaşmasına katkı sağlanması amacıyla 2006 yılından bu yana Uluslararası Edebi Çeviri Atölyeleri (ILTW) düzenlenmektedir. Bu çerçevede İstanbul Yayıncılık Haftasıyla (Publishist) eş zamanlı olarak 7-11 Mart 2022 tarihleri arasında İspanyolca, İtalyanca, Macarca dillerine yönelik çeviri atölyeleri düzenlenecektir.

Edebi çeviri yapan çevirmenlerin katılacağı atölye çalışmaları boyunca, alanında uzman çevirmen ve akademisyenlerden oluşan moderatörler kılavuzluğunda çevirmenlerin üzerinde çalıştıkları metinlerin tüm katılımcılar tarafından derinlemesine incelenmesi hedeflenmektedir. Bu kapsamda, 7-11 Mart 2022 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek ve 5 gün sürecek Türkçe-İspanyolca/İtalyanca/Macarca Çeviri Atölyelerine katılmaya hak kazanan çevirmenlerin ulaşım, konaklama ve ağırlama giderleri Bakanlık tarafından karşılanacaktır. (https://iltw.ktb.gov.tr/)

21. ‘Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Yarışması’ başladı.

Osmangazi Belediyesi’nin edebiyat dünyasının usta isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar anısına bu yıl 21’incisini düzenlediği ‘Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Yarışması’ başladı.

Osmangazi Belediyesi tarafından 2001 yılından bu yana her yıl geleneksel olarak düzenlenen Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Yarışması’nın başvuruları başladı. Türkiye’nin en uzun soluklu edebiyat yarışması olma özelliğine sahip olan yarışmanın başlama duyurusu, Panorama 1326 Bursa Fetih Müzesi’nde düzenlenen basın toplantısı ile yapıldı.

YARIŞMA DENEME DALINDA DÜZENLENECEK

Programın açılış konuşmasını yapan Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Yarışması’nın tüm dünyada önemli bir etki yarattığını söyledi. Başkan Dündar, “Ahmet Hamdi Tanpınar, bıraktığı eserlerle sadece edebiyatseverleri değil, bugün severek okuduğumuz birçok yazarı etkilemiştir. Onların bakış açılarını şekillendiren Tanpınar, 20 yıldır Osmangazi’de yeni ufuklar açıyor. 20 yılda; Türk edebiyatına şiir, hikaye, makale, roman ve araştırma-inceleme dallarında birçok eser kazandırdık. Yarışmamızı, bu yıl deneme dalında gerçekleştiriyoruz. Önümüzdeki yıllarda tiyatro oyun metni dalında da yarışmamızı düzenleyeceğiz” dedi.

SON KATILIM TARİHİ 08 NİSAN 2022

Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ve Anadolu’dan ilham alan kültür projelerinin ödüllendirildiği Anadolu Ödülleri sahiplerini buldu.

– Baksı Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen ve Anadolu’dan ilham alan kültür projelerinin ödüllendirildiği Anadolu Ödülleri sahiplerini buldu.

Ana sponsorluğunu Doğan Holding’in, sponsorluğunu Kurukahveci Mehmet Efendi’nin üstlendiği yarışmanın ödül töreni, Hilton İstanbul Bosphorus’ta düzenlendi.

Törenin açılışında konuşan Baksı Kültür Sanat Vakfı ve Müzesi kurucusu sanatçı ve akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, Anadolu’nun insanlık için bir barış kaynağı olduğunu söyledi.

Koçan, sanatın ve kültürün de insanlık barışı için önemine değinerek, “Bugüne kadar Anadolu’da üretmiş ve Anadolu için kendini adamış bütün geçmişi selamlamak istiyorum. Onlara müteşekkirliğimi bildirmek istiyorum. Onlar olmadan ben bugün bu cümleleri kurabilme şansıma erişemezdim.” dedi.

“Anadolu’nun ortak kimliğimiz olduğu düşüncesiyle yola çıktık”

Sanatçıları “geleceği arayan insanlar” olarak tanımladığını ifade eden Koçan, geleceği gelenekte arayanları teşvik etmek için bu yarışmayı düzenlediklerini dile getirdi.

Koçan, insanın anlam arayışına Anadolu’nun büyük katkı sağlayacağına dikkati çekerek, “Anadolu’nun ortak kimliğimiz olduğu düşüncesiyle yola çıktık. Geçen yıl 5 ana dalda ödüller verdik. Bu sene de ‘Geçmişi Selamlamak’ başlığını kullandık. Aslında geçmişi selamlarken hep geleceği selamlarız.” ifadelerini kullandı.

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Begüm Doğan Faralyalı, Anadolu’nun bereketli topraklarının uygarlığın beşiği olduğuna işaret ederek, “Anadolu birçok farklı kültür ve kimliğe ev sahipliği yapmış ve bunun sonucunda insana ait nice güzelliği ortak değerimize dönüştürmüştür. Bu değerler insanlar tarafından sahiplenilmiş ve bugün hepimizin özü ve parçası haline gelmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.

Faralyalı, Anadolu’ya sahip çıkmanın önemini de vurgulayarak, bu yıldan itibaren Anadolu Ödülleri kapsamında onur ödülü olarak “Doğan Değer Ödülü” verileceğini açıkladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ise Anadolu’nun farklı renkleri bir araya getiren bir coğrafya olduğuna vurgu yaparak, “Anadolu Ödülleri önemli bir iz. Düzenleyenlere teşekkür ediyoruz. Anadolu’nun muhteşem kültürüne ve mirasına karşı kayıtsız kalmayanlara da teşekkür etmek istiyorum.” şeklinde konuştu.

Ödüller çiftli yıllarda kurumlara, tekli yıllarda kişilere verilecek (İSTANBUL (AA)

Yazar, yayıncı Aydın İleri vefat etti.

Aydın İleri 25 Aralık 2021 den beri Covid-19 dan hastanede yatıyordu. 29 Aralıktan beri yoğun bakımdaydı.

Ailesine, dostlarına, kütüphanecilik camiasına başsağlığı ve sabır diliyoruz. Cenazesi 23 Ocak Pazar günü Maltepe Gülsuyu Cem Evinden saat 14.00 te kaldırılacak.

Aydın İleri 1977 yılında Kadıköy’de doğdu.

1998 -2002 yılları arasında İ.Ü Edebiyat Fakültesinde Kütüphanecilik Anabilim dalında lisans eğitimini, 2011 yılında M.Ü Bilgi ve Belge Yönetimi Yüksek Lisans eğitimini başarıyla tamamladı.

OKUMA ÖNERİLERİ

1.Kar Masalları/Feridun Andaç/ Doğan Kitap

2.Kar Kokusu/Ahmet Ümit/ YKY

3.Noel’de Cinayet/  Agatha Christie/Altın Kitaplar

4.Bir Kış Günü Öğleden Sonra/Marguerite Duras/Can Yayınalrı

5.Karla Karışık Kış Öyküleri Seçkisi/ Neslihan Önderoğlu -Alakarga Yayınları