Hazırlayan: (Mehmet KARASU)
Vatanı Sattık Bir Pula/ Hıfzı Topuz
Ünlü vatan şairi Namık Kemal’in romanı…Hıfzı Topuz, bu kitapta dönemin ilginç portreleri eşliğinde, Namık Kemal’in yaşamı ve özgürlük mücadelesini ayrıntılarıyla ele alıyor. Ünlü vatan şairimizin mektuplarından ve dostlarının anılarından yola çıkarak, onun özel hayatını ve iç dünyasını gün ışığına çıkarıyor…Namık Kemal’in istibdata karşı yalınkılıç savaşımını, sürgünlerde çektiklerini ve Abdülhamit döneminde sarayla kurduğu yakın ilişkileri bu belgesel romanda bulacaksınız.(Kaynak: neokur.com)
Konuk Yazar: H A T A Y Ü Z E R İ N E
Antakyalı – Hataylı bir yurttaş olarak, en az iki bin yıldır çeşitli ırklardan, çeşitli dinlerden insanların yaşadığı ve çeşitli dillerin konuşulduğu bu coğrafyadaki her olay, beni ilgilendirir. Oralarda benim akrabalarım, arkadaşlarım, sevdiklerim ve de binlerce anım var. Suriye bize komşu bir ülke … Sınırların her iki tarafında, akrabalar, tanıdıklar, iş birliği içindeki insanlar, ticaret bağları, alış-veriş, evlilikler var. Suriye kaynıyor; kimin kimi öldürdüğü belli değil. Alevi – Sünni çatışması deniyor. Bu kolaya kaçan bir yaklaşım. Neden ? Macaristan’da su üzerine Lisansüstü eğitim yaparken ya Ramazan ya da Kurban bayramı idi. Mısırlı, Suriyeli ve Iraklı arkadaşlar vardı. Onların bayramlarını kutladım. Ben dedim, elçiliğe gidip bayramlaşacağım. Sizler gitmiyor musunuz, diye sordum. Mısırlılar dışında, Iraklı ve Suriyelilerden aldığım yanıt şu oldu: Biz Müslüman değiliz … Doğrusu ben Suriye ve Irak’ı silme Müslüman sanıyordum, değilmiş. Sonra birkaç yakınımla arabayla bir Suriye gezim oldu. Yayladağı sınırından girip Lazkiye üzerinden bir haftalık bir Suriye gezmesi … Hama – Humus üzerinden Halep’e giderken, asfalt döşeli geniş yolda sürat yaptım biraz. Bu arada küçük bir çukurdan kaçamadım; sağ ön ve arka jantta ezilme oldu. Halep’te tamirciye gittim. Derdimi İngilizce anlatmaya çalışırken, usta çırağına temiz bir Türkçe ile: Oğlum, şu tekerlekleri çıkar … deyince, şaşırdım biraz. Sonra konuşmaya başladık ustayla. Türkiye’den gitme bir Ermeni imiş. “ Biz evde hep Türkçe konuşuruz !” diye ekledi. Sonra Halep Çarşısı’nda dolaşırken, Türkçe’nin oldukça geçerli olduğunu görmüştüm.
Bir de şu olayı anlatmak isterim. Çarşıda dolaşırken bir adam yolumu kesmişti … Türkçe olarak, beyefendi size kravat satacağım, dükkanıma buyurmaz mısınız ? Hava sıcak olduğu için gömlek vardı üstümde. Hayretle karışık bir gülümseme ile dükkana girdik. İstanbul’dan göçen bir Ermeni ailedenmiş … Gururla : Benim Türkçem İstanbul Türkçesi … diye ekledi. Dayanamayıp sordum. Benim kravat takan biri olduğumu nereden çıkardınız ? Gülerek : Ben kaç yılın satıcısıyım … Sizi yürüyüşünüzden çıkarmasını bilirim … Karşılıklı kahkahalar atmış ve Fransız malı üç kravat almıştım o sevimli Ermeni’ den. Dolaştıkça gördüm ki kuyumcular, saatçiler hep Ermenilerdi ve de hepsi Türkçe biliyordu. Bunları niye anlattım ? Suriye sadece Sünni ve Alevilerden oluşmuyor. Orada önemli sayıda Hristiyan da var. Ve ticaret ağırlıklı olarak Hıristiyanların elinde. Yani Hataylı tüccarların o kimselerle önemli ilişkileri var.
Hataylılar bu günlerde endişeli bir bekleyiş içinde. Neler oluyor ?
Kimsenin kafası rahat değil. O çok dinli, çok dilli değişik insanları bir arada tutan “Ticaret Çarkı” durmuş … Antakya ve Halep alış-veriş bakımından vurgun yemiş durumda. Bir de sınırdaki Apaydın Kampı …
Suriye’deki çatışmalardan kaçmak zorunda kalan çaresiz siviller, kadın, çoluk-çocuk ve yaşlı insanlar, insani yaklaşım içinde bu kampta misafir tutuluyor. Ancak söylentiler yürek hoplatıcı … Kampta Suriye’den kaçma generallerin, kimliği şüpheli silahlı kimselerin bulunduğu söyleniyor. Batılı ajanlardan söz ediliyor. Eğer kontrol dışı bir durum varsa, bu ciddi bir sorundur. Ve de akla pek çok soruyu da beraberinde getirir.
Hatay özellikli bir ilimiz. İl merkezi Antakya, tarihsel olarak dünyaca ünlü ve önemli bir kent … İpek Yolu’nun son noktalarından biri … Anadolu ile Arabya’yı birbirine bağlayan tek geçit üzerinde … Dünya ile Orta-Doğu’ nun bağlantısı burada başlar. Haçlı Orduları Müslümanların elindeki Kudüs’ ü bahane ederek, Anadolu’yu nerdeyse 200 yıl kadar ( 1096 – 1270 ) kasıp kavurdular; insanları vurdular, kırdılar, öldürdüler… Irzlarına girdiler; mallarını yağmaladılar, çaldılar, çırptılar… Kudüs’ü almanın yolu Antakya’dan geçiyordu. Çok büyük savaşlar yaşandı. Antakya ancak 1098 de düştü. Bir yıl sonra da Kudüs’ü ele geçirdiler. O yıllardaki coğrafyaya bakacak olursak, Hıristiyanların Hac yolu Antakya ve Suriye topraklarından geçiyordu. Hıristiyan hacılar ülkelerinde bu yollarda çok eziyet çektiklerini abartarak yayıyorlardı. Fransa’da Kluni Tarikatı mensupları fanatik Hıristiyanlar, ille de Kudüs’ün Müslümanların elinden kurtarılmasını istiyorlardı. Çok kısa zamanda yüz binlerce taraftar, mal ve mülk heveslisi çapulcular, kontlar, şövalyeler, prensler topladılar. Gümüş zengini Kunta Hora’ lılar (Çek Cumhuriyeti) onları finanse ettiler. Yüz binleri aşan büyük ordular kurdular. Bunların çoğu Selçuklular tarafından telef edildiyse de, sonunda emellerine ulaştılar ve Kudüs Haçlıların ellerine geçti.
Yukarda Antakya özellikli bir il demiştim. Evet, Antakya Hıristiyanlığın açıkça ortaya çıktığı, dillendirildiği, tartışıldığı ve taraftar topladığı, tarihsel önemi olan kutsal bir yerdir. Hz. İsa yanlılarına burada ilk kez “Hıristiyan” denilmeye başlanmıştır. Hıristiyanlığın bir din olarak filizlenip yeşermesi ve İlk İncil’in yazılması bu kentte olmuştur. Hıristiyanların ilk ibadet yeri olan mağara “Dağ Kilisesi” bunun en somut delilidir. (Sen Piyer Kilisesi ) Hıristiyanlarla ilk temas kuran Antakyalılar arasında Habibneccar adlı doğramacı – marangoz saygın bir kişiliğe sahiptir. Ne yazık ki yanlış anlaşılmış ve kızgın Antakyalıların gazabına uğramış, öldürülmüştür. Antakya’daki ilk din şehidi olan Habibneccar adı
daha sonra öldürüldüğü dağa verilmiştir.
Bunları niye söz konusu ediyorum ? Korkum var … Eğer bu gerginliğin arkasında, bu çatışmaların içinde Batılı dediğimiz sözde uygar geçinen Hıristiyanların tezgahı varsa, durum hiç de hafife alınacak gibi görünmüyor. Unutmayalım ki koşullar, tam da Haçlı Seferleri dönemini anımsatıyor. Hristiyanlar her yerde Müslümanları kötülüyor, onlara zorluk çıkarıyorlar. Müslüman’ı Müslüman’a kırdırma uğraşındalar. Filistin, Lübnan, Irak, Afganistan, Pakistan, şimdi de Suriye … Ve de PKK ile uğraşan Türkiye … Yaşananlar Orta-Doğu coğrafyasının, Avrupa, ABD ve İsrail üçlüsünün istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirilmesini gösteriyor. Ve de Avrupa büyük ekonomik sıkıntılara gebe … Yunanistan iflasta, İtalya zorda, İspanya sallanıyor … İngiltere, Avrupa Para Birliği’nden kurtulma telaşında . Avrupa ülkelerinde işsizlik hızla artıyor. Avrupa’nın büyükleri ( Almanya, Fransa, İngiltere ) kurtuluşu Orta-Doğu’da savaş kışkırtıcılığı yaparak silah satmaya bağlamış durumdalar.
Baş patron ABD baş rolünü iyi oynuyor. Onların da silah tüccarlarına verilmiş sözleri var. Son resimlere baktığımızda bu işin en ateşli taraftarları olanlar, olayları umursamazlık içinde seyrediyorlar. Özellikle Birleşmiş Milletler tam seyirci durumunda. ABD Suriye’deki olayları, Nato ile ilgili görmüyor. Hem kışkırtıcı, hem de bulaşmak istemiyor. Sanki Türkiye Nato üyesi değil … Peki, bizim askerimiz niye Afganistan’ da ?
Burada Avrupa’nın acımasızlığına bir iki örnek vermek istiyorum. Haçlı Seferlerinin parasal ihtiyaçlarını karşılayanların başında Kunta Hora’lılar var demiştim. Çek Devleti’nin merkezi Prag’ın 60-70 km. doğusundaki bu kent, o yıllarda gümüş zenginidir. Orada 40 bin insan iskeletinin kemikleriyle süslü bir kilise var. Bir kilise ve 40 bin insanın kemikleri … Kafatasları, kol-bacak kemikleri, kaburga kemikleri vb. Kemiklerle süslenmiş sütunlar, mum yakma yerleri, avizeler …İstif edilmiş halde kafatasları, odun yığınları gibi sıralanmış kol ve bacak kemikleri … Hangi insan öldürdüğü bu insanların kemikleriyle süslü böyle bir yerde Tanrı’ ya dua edebilir, yahut edebilir mi ? Ve de bu kemiklerin Hristiyanlara ait olamayacağı açık olduğuna göre, kimlerin kemikleridir ? Bunları, yüzyıllarca öncesinin Haçlı savaşçılarını bulup onlara mı soracağız ? Biz İstanbul’u aldığımızda ne yaptık ? Ayasofya Kilisesi’nde papazları mı astık ? İstavrozlu duvarları en usta çinicilerimize boyattık, öyle süsledik.
Bir örnek daha : 1992 yılında yani Kristof Kolomb’ un Amerika’ya çıkışının 500. yılında, ABD’ de Cleveland kentindeydim. Gazete manşetleri şöyleydi: Kolomb bir kaşif mi, yoksa bir cani mi ? Çünkü 50 bin yerlinin ölümüne neden olmuştu. Niye ? Buralardan götürecekleri altınları İspanya Kraliçesi’ne sunacaklar ve cennetten yer kazanacaklardı. Kazanıp kazanmadıklarını bilmiyorum, ancak suçsuz yerlileri acımasızca öldürdüklerini tarih saptamış durumda… ( 1492 de yerli sayısı 250 bin kadar; 1508 de bu sayı 60 bin civarında.)
Hatay sıkıntılı bir bekleyiş içinde. Ne var ki, asıl korkulacak durum, Hatay’ın kaosa sürüklenmesi … Kaos içinde, dağdaki Sen Piyer Kilise’sinin, yani bu kutsal yerin korunmasında sorunlar yaşanabilir. Hele Haçlı ruhu yukarda verdiğim örneklerde olduğu gibi ortaya çıkarsa …
Sevgili Hataylılar, hemşerilerim, kentdeşlerim, hısım-akrabalarım …
Sünni, Alevi, Nusayri, Yahudi, Hristiyan, Arap kardeşlerim … Biz yüzlerce yıldır bu topraklarda bir arada yaşamayı öğrenmiş kimseleriz. Barış, kardeşlik, sevgi ve saygı içinde geçinmeye gönüllü insanlarız. Hataylılar kavgayı asla sevmezler … Doğanın verdiği zengin topraklar, bu gök, bu güneş, bu su bizim paylaştığımız yaşam zeginliklenrimizdir. Hataylılar iyi yurttaştırlar, devletlerine saygılı insanlardır. Askere seve seve gider, vergisini seve seve verirler. Çok dinlilik içinde bile olsalar, birbirlerinin kutsallarına içten saygı gösterirler. Herkes herkesin bayramını içtenlikle kutlar, kucaklaşırlar. Cenazelerine el verirler. Gidin Şeyh Hıdır türbesine … Her Hataylı orada tevafını yapar, duasını eder. Çok tartışmalı günlerden geçiyoruz; olsun. Sağduyuyu elden bırakmayalım. Her zamanki gibi, hangi dili konuşsak da, hangi dinden ya da mezhepten olsak da, rengimize bakmadan sımsıkı sarılalım birbirimize. Provakatörler cirit atsa da onlara kanmayalım. Güven içinde vakur ve dik duralım.
Haftanın Şiiri
BİTKİ OLACAKSAM / AZİZ NESİN
Bitki Olacaksam
Çayır çimen olayım
Aman baldıran değil
Yol altında kalacaksam
Gelin arabaları geçsin üstümden
Çelik paletler değil
Üstümde çocuklar koşuşsun
Ne kaçan ne kovalayan
Askerler değil
Kerpiç yapacaksanız beni
Okullarda kullanın
Ceza evlerinde değil
Soluğum tükenmez de kalırsa
Islık öttürsünler
Aman ha düdük değil
Kalem yapın beni kalem
Şiirler yazın sevgi üstüne
Ölüm kararı değil
Ölünce yaşamalıyım
defne yapraklarında
Sakın ola ki
Silahlarda değil.
HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Umberto Eco’nun son kitabı Türkiye’de de raflarda
Dünyaca ünlü yazar, eleştirmen ve düşünür Umberto Eco’nun son anlarına kadar üzerinde çalışmayı sürdürdüğü ve ölümünden bir hafta sonra çıkan kitabı,”Budalalıktan Deliliğe: Pape Satan Aleppe” Türkiye’de de okurlarla buluştu.
Geçtiğimiz yıl 84 yaşında hayatını kaybeden ve ‘Gülün Adı’, ‘Foucault’nun Sarkacı’ gibi eserleriyle tanınan Eco, Ortaçağ felsefesinden göstergebilime ve günümüz kültürüne yönelik eleştiri ve makaleleriyle de tanınıyordu. Umberto Eco’nun son anlarına kadar üstünde çalışmayı sürdürdüğü ve ölümünden bir hafta sonra çıkan kitabı, ‘Budalalıktan Deliliğe: Pape Satan Aleppe’ yazarın okurlara vedası olarak değerlendirildi. Yayımlanır yayımlanmaz bir günde 75 bin kopya satan kitap, Eco’nun 2000-2015 yılları arasında L´Espresso dergisine yazdığı yazılardan bir derleme.
Türk dünyası kütüphaneler birliği kuruluyor
Milli Kütüphane Genel Müdürü Toman, Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Akraba Toplulukları Milli Kütüphaneler Birliği’nin kurulma aşamasına geldiğini, birliğin kurulma-sıyla ilgili nihai belgenin sonbaharda Ankara’da imzalanmasının beklendiğini söyledi. Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan “Okuyan Dünyada Okuyan Millet” temalı Uluslararası Kütüphaneciler sempozyumuna katılan Milli Kütüphane Genel Müdürü Zülfi Toman, sempozyum çerçevesinde Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Akraba Toplulukları Milli Kütüphane başkanlarıyla bir araya geleceklerini belirterek, görüşmede Türk Dili Konuşan Ülkeler ve Akraba Toplulukları Milli Kütüphaneler Birliği’nin kurulması konusunun ele alınacağını söyledi.
Çocuğunuzu kitap kurdu yapmak için 23 tüyo
Uzun bir tatil çocukları bekliyor. Ebeveynlere de çocuğa nasıl kitap okutabilirim tasası düşüyor. İşte çocuklara kitap okumayı sevdirecek hatta onları kitap kurduna çevirecek 23 öneri101
Çocuklara okumayı sevdirmek aslında o kadar da zor değil. Biraz çaba gösterin ve sabırlı olun yeter. Gazete Habertürk’te yer alan Sema Ereren’in haberine göre, okumayı sevmeyen çocuğun kalmaması için 23 püf nokta!
1- Evdeki kütüphanenizde çocuğunuzun ilgi alanına ve yaşına uygun kitaplar ön planda olsun.
2- Sadece yazılanları okumak sıkıcı olabilir. Bazen çocuğunuzla beraber kitabın sayfalarını çevirin varsa resimlerini incelemek için vakit ayırın.
3- Kitap okumayı sevdirene dek her kitap bitirdiğinde ödüllendirin.
4- Çocuğunuzun kitap okuduğu alan konforlu olsun ve kendini güvende hissettirsin. Sevdiği eşyalar etrafında olsun.
5- Çocuğunuza düzenli olarak yeni kitaplar alın. Güncel kitaplardan geri kalmaması için elindekileri bitirmesi için beraber bir tarih belirleyin. Kitapları mutlaka birlikte seçin. Onlara sürpriz yapıp kitap alın.
6- Canı sıkılıyorsa zaman zaman kitabını oyuncağına ya da size okusun. Okumayı sökmüş olsa da siz de ona kitap okuyun.
7- Daha sık göz atmak istedikleri kütüphanede çocuğunuzun göz hizasında olsun. Çocuğunuzun raftan kitap almak için özel bir çaba sarf etmesi gerekmesin.
8- Kitap okumayı asla bir cezaya dönüştürmeyin.
9- Yaz boyunca okuyacağı kitapların planını yapın, çocuğunuzla beraber ortaya bir hedef koyun. Bunu bir çizelgeye dökün.
10- Çocuğunuzla beraber okuma saati yapın. Bu okuma saatleri zaman zaman dışarıda da olsun.
11- Çocuğunuz okumasını bitirdikten sonra ona serbest zaman bırakın
12- Okuduğunuz kitaplarla ilgili sohbet başlatın, okuduklarınızdan birbirinize söz edin.
13- Beraber kütüphanelere gidin. Bir yere gidiyorsanız yanınıza kitaplarınızı alın
14- Çocuğunuzun yaşına uygun dergileri düzenli olarak alın hatta abone olun. Kütüphanenizde bu dergilerin de arşivi olsun.
15- Çocuğunuzun okuduğu kitabın bir filmi varsa beraber izleyin.
16- Evde okuma yaptığınız oda karanlık olmasın. Çocuğunuz orayı sınıf gibi görmesin Kütüphane rafları renkli ve erişilebilir olsun
17- Çocuğunuza baskı yapmaktan kaçının ve onların değişen ilgilerine göre yeni kitaplar almayı ihmal etmeyin.
18- Kütüphanenin olduğu odada okuma köşesi yapın ve buranın onlara ait olduğunu hissettirin.
19- Kütüphanenizde kitapları kategorize edin. Adeta okullardaki kütüphaneler gibi kitapları numaralandırın.
20- Ailenizde okuduğunuz kitaplarla ilgili yuvarlak masa konuşmaları yapın.
21- Evin sadece kütüphanenin durduğu odasında değil çeşitli alanlarında, çocuğunuzun elinin altında sürekli kitaplar, dergiler olsun. Hatta farklı odalara kitap rafı koyun.
22- Çocuğunuzun dijital ortamdan da kitabı olsun. Normal kitap okumaktan sıkıldığında devreye e-kitaplar girsin. Gözleri yorulduğunda sesli kitaplar da kurtarıcı olabilir.
23- Çocuğunuzun arkadaşlarıyla okuma günleri düzenleyin. Bu okuma partilerine siz ev sahipliği yapın.
OKUMA ÖNERİLERİ
1.Amida, Eğer Sana Gelemezsem/ Özcan Karabulut/ Can Yayınları
2.2001: Eski Türkiye’nin Son Yılı/Mirgün Cabas/ Can Yayınları
3.Edebiyatın Sınırlarında/Laurent Mignon/ Evrensel Yayınları