Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın Kitabı Ana/Maksim Gorki/Can Yayınları Ana, Maksim Gorki’nin 1906’da Amerika’daki sürgününde yazdığı romandır. 1905’teki Rus Devrimi (1905) öncesindeki Rus işçi sınıfının fakir yaşantısını anlatmaktadır. Ayrıca, kitap Sosyalist Gerçekçilik akımının ilk örneklerindendir. Kitabın ana karakteri olan “Pelage” veya bir başka deyişle “Ana”, kendisini sürekli döven işçi kocasının ölümünden sonra oğlu Pavel ile başbaşa […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Ana/Maksim Gorki/Can Yayınları

Ana, Maksim Gorki’nin 1906’da Amerika’daki sürgününde yazdığı romandır. 1905’teki Rus Devrimi (1905) öncesindeki Rus işçi sınıfının fakir yaşantısını anlatmaktadır. Ayrıca, kitap Sosyalist Gerçekçilik akımının ilk örneklerindendir.

Kitabın ana karakteri olan “Pelage” veya bir başka deyişle “Ana”, kendisini sürekli döven işçi kocasının ölümünden sonra oğlu Pavel ile başbaşa kalır. Bir süre sonra oğlunu, o kasabadaki kavgacı/geçimsiz gençlikten farklı olarak olgun bir kişiliğe bürünürken bulur. Bir süre sonra evleri kitaplarla dolmaya başlayınca Ana, oğlunun gizli yaşantısını merak eder. Pavel, anasını sosyalizm ile ve ezilen işçi/köylü sınıfının burjuvalarla olan çatışmasıyla tanıştırır. Pavel, artık her gün şehirden arkadaşları ile kendi evinde toplanıp sorunu çözmek için uğraşır. Bunun yanında fabrikadaki sefil işçi hayatı üzerine konuşup bildiriler hazırlarlar.

Başta ürkek davranan Ana, bir süre sonra oğlunun bu arkadaşlarıyla içli dışlı olmaya başlar. Artık o da bu yolun doğru olduğunu düşünerek bu yola oğluyla beraber baş koyar. 1905 devriminden önceki bu hazırlıklar işçileri despotizme karşı ayaklandırır ve en sonunda 1905 devrimi patlak verir. Başta köyde çalışmalarını sürdürüp gizlice işçilere ve köylülere bildiri dağıtan Ana, toplulukta etkin bir üye olur. En sonunda oğlu ve onun bazı arkadaşları defalarca hapislere düşer. Ana da kentteki başka bir sosyalist genç olan Nikolay’ın evine yerleşir. Mahkemeye çıkan Pavel ve arkadaşları için sürgün hükmü verildikten sonra, Moskova’ya gidip Pavel’in mahkemede yaptığı savunma konuşmasını dağıtmak için hareket eder. Burada fark edilir ve oğlunun gittiği yoldan gittiği için öldürülür.

Konuk Yazar

Tys 8 Mart Bildirisi/Canan Güllü/Tkdf Başkanı

Türkiye Yazarlar Sendikasının 8 Mart bildirisini Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü kaleme aldı: Bu senenin 8 Mart’ını barış umuduna ve kadın dayanışmasına adıyoruz.

     Türkiye Yazarlar Sendikasının (TYS) bu yılki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bildirisini Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü kaleme aldı.

“8 Mart Demokrasi ve Hak Mücadelemiz” başlığını taşıyan bildiride “Bu senenin 8 Mart’ını barış umuduna ve kadın dayanışmasına adıyor, Ukraynalı kadınları ve direnişlerini selamlıyoruz.” denildi.

Güllü’nün TYS adına yazdığı bildiri şöyle:

Bu 8 Mart’ı yanı başımızdaki savaşın karanlığı altında kutluyoruz. Suriye’den Yemen’e, Filistin’den Afganistan’a kadınların, çocukların ve sivillerin kanlarının döküldüğü coğrafyalara Ukrayna da eklendi. Bu senenin 8 Mart’ını barış umuduna ve kadın dayanışmasına adıyor, Ukraynalı kadınları ve direnişlerini selamlıyoruz.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ HUKUKSUZCA FESHEDİLDİ”

2021 senesi, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca feshedildiği, Türkiye’nin evrensel hukuk değerleri ile bağının kopartılması için koşar adımlarla çabalayan bir cenahın kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere en temel haklarına açıkça savaş açtığı bir sene oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, IV. İnsan Hakları Eylem Planı ve iktidar tarafından köpürtülen kadının nafaka hakkı tartışmaları ile birlikte değerIendirilmelidir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshi neticesi artan kadın cinayetlerine ve ev içi şiddete rağmen koruyucu ve önleyici tedbirler rafa kaldırılmış, IV. İnsan Hakları Eylem Planı gibi göstermelik önlemler ile kadınlar şiddet döngüsüne terk edilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin tüm toplumsal muhalefete rağmen fesih kararı kadınların yaşama hakkına açıktan bir saldırıdır. Mesele siyasi iktidarın, sözleşmenin temsil ettiği şiddetsiz ve eşit yaşama hakkını, kadınların, çocukların ve LGBTIQ+’ların elinden alma kavgasıdır. Bundan cesaret alan erkek şiddeti, günden güne artan sistematik bir vahşetle her yerde. Bu siyasi iradeden güç bulan erkekler kadınları vahşice öldürüyor, kadınları sokakta taciz ediyor, kadınları siyasetten siliyor, kadınlara tecavüz ediyor, kadınların kürtaj hakkına müdahale ediyor, kız çocuklarını okula göndermeyip zorla evlendiriyor, kadınların emeğini sömürüyor, çocukları tarikat yurtlarında istismar ediyor. Nihayetinde ise bu erkeklere hiçbir şey olmuyor, erkek yargı tarafından cezasızlıkla neredeyse ödüllendiriliyor.

“ŞİDDETSİZ VE ÖZGÜR BİR YAŞAM MÜMKÜN”

TKDF olarak 40 seneyi aşkın zamandır sürdürdüğümüz kadının insan hakkı mücadelesinde çok zor zamanlara tanıklık ettik, ediyoruz. Ancak her şeye rağmen umutluyuz; çünkü Türkiye kadın hareketi kararlılık ile örülü bir gelenekten geliyor ve kadınlar mücadeleden vazgeçmiyor. Kadın hareketi, kadına yönelik şiddete, tüm ayrımcı tutum ve uygulamalara karşı onurlu ve mücadeleci duruşuyla bu ülkenin umududur. Aynı zamanda dünyanın dört bir yanından erkek egemen zihniyete karşı yükselen kadın mücadelesi ve dayanışması bize şiddetsiz ve özgür bir yaşamın kadınlar için mümkün olduğunu müjdeliyor. Zor, fakat dayanışma ile mümkün.

Bu 8 Mart’ta da İstanbul Sözleşmesi’ne ve 6284 sayılı yasaya saldıran erkek zihniyete karşı kadın özgürlüğünde ısrarcı olacağımızı ve mücadeleye devam edeceğimizi bir kez daha beyan ediyoruz. Patriyarkaya, kadın cinayetlerine, trans cinayetlerine, homofobiye, transfobiye, kadının ücretli-ücretsiz emek sömürüsüne, yoksulluğa, tacize, tecavüze, hayatın her alanında eşitsizliğe karşı mücadelenin sembolü olan 8 Mart Kadınlar Günü’nü coşkuyla kutluyor, herkesi eşitlik için, insanca yaşam için, daha demokratik bir ülke için kadın dayanışmasını ve mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz. Demokrasi ve hak mücadelemiz için 8 Mart’ta kadınlar sokağa!

Haftanın Şiiri

Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım/DİDEM MADAK

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Alt katında uyumayı bir ranzanın

Üst katında çocukluğum…

Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden

Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.

Aşk diyorsunuz,

limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!

Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca

Havı dökülmüş yerlerine yüzümün

Büyük bir aşk yamadım

Hayır

Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım

Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı

Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım…

Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.

Aşk diyorsunuz ya

Ben istemenin Allahını bilirim bayım!

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Balkona yorgun çamaşırlar asmay

Ki uçlarından çile damlardı.

Güneşte nane kurutmayı

Ben acılarımın başını

evcimen telaşlarla okşadım bayım.

Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.

İnsan kaybolmayı ister mi?

Ben işte istedim bayım.

Uzaklara gittim

Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin

Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!

Süt içtim acım hafiflesin diye

Çikolata yedim bir köşeye çekilip

Zehrimi alsın diye

Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz

İlahiler öğrendim.

Siz zehir nedir bilmezsiniz

Zehir aşkı bilir oysa bayım!

Ben işte miraç gecelerinde

Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,

Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,

Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin

Bir şiir aradım.

Geçen üç yıl boyunca

Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.

Ülkem olmayan ülkemi

Kayboluşumu aradım.

Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Bir ters bir yüz kazaklar ördüm

Haroşa bir hayat bırakmak için.

Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım

Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.

Annem

Ki beyaz bir kadındır.

Ölüsünü şiirle yıkadım.

Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım

Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.

Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca

Acının ortasında acısız olmayı,

Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.

Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.

Aşk diyorsunuz ya,

İşte orda durun bayım

Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım

Kendimin ucunda

Öyle ıslak,

Öyle kötü kokan,

Yırtık ve perişan.

Siz aşkı ne bilirsiniz bayım

Aşkı aşk bilir yalnız!

Haftanın Sanat Gündemi

Kartal’da “6.Vedat Günyol Deneme Ödülü” sonuçları açıklandı

Kartal’da “6.Vedat Günyol Deneme Ödülü” sonuçları açıklandıİSTANBUL Kartal Belediyesi, çevirmen, eleştirmen, öğretmen, yayıncı ve yazar Vedat Günyol anısına düzenlediği deneme yarışmasının “6. Vedat Günyol Deneme Ödül Sonuçları” yürütme kurulu tarafından açıklandı.

Kartal’da “6. Vedat Günyol Deneme Ödülü” sonuçları açıklandı

İSTANBUL Kartal Belediyesi, çevirmen, eleştirmen, öğretmen, yayıncı ve yazar Vedat Günyol anısına düzenlediği deneme yarışmasının “6. Vedat Günyol Deneme Ödül Sonuçları” yürütme kurulu tarafından açıklandı.

Kartal’da deneme türünün edebiyatımızda özgün ve seçkin yazarlarından Vedat Günyol’un anısını yaşatmak, onu yeni kuşaklara tanıtmak üzere Kartal Belediyesi öncülüğünde Türkiye Yazarlar Sendikası Türkiye PEN Yazarlar Derneği, Cumhuriyet Gazetesi, Kırmızı Kedi Yayınevi ve İstanbul Atatürk Lisesi Mezunları Vakfı’nın desteğiyle düzenlenen “6. Vedat Günyol Deneme Ödülleri” sonuçları yürütme kurulu tarafından açıklandı. 14 Kasım 2021 tarihinde yarışmaya 43 katılımcının katıldığı belirlendi.

Deneme ödülüne “Kanun Hükmünde Yalnızlıklar” eser seçildi

Seçici kurulun etik, poetik duyarlılığını aktüel, politik sorumlularla ilişkili biçimde ortaya koyabilme cesareti gösterebildiği ve Vedat Güngör, yazın ve düşünce geleneğinin aydınlık iyimser çizgisine önemli katkılarda bulunduğu için Vedat Günyol deneme ödülüne “Kanun Hükmünde Yalnızlıklar” başlıklı doyasıyla Mazlum Çetinkaya uygun görüldü.

Vedat Günyol Juri Özel Ödülü “Devinimler” isimli yapıta seçildi

Kitaplarla, yazarların sözleriyle yaşama yeni bir renk, yeni bir boyut kattığı, yazmanın insanı teklikten çokluğa, çığlıktan kahkahaya ulaştıracağının bilincini yalın bir dil, etkili bir anlatımla yansıttığı için Şafak Baba Pala’nın “Devinimler” adlı yapıtına Vedat Günyol Juri Özel Ödülü verildi.(İHA)

Bir Portre

Nezihe Muhiddin/Kadın Hakları Savunucusu, Yazar

Doğum,1889,İstanbul/ Ölüm,10 Şubat, 1958,İstanbul

Yazar, kadın hakları savunucusu (D. 1889, Kandilli / İstanbul – Ö. 10 Şubat 1958, İstanbul). Savcılık ve ceza hakimliği yapmış olan Muhiddin Bey ile Zehra Hanım’ın kızıdır. Zamanın geleneklerine uygun olarak evde özel öğretmenlerden ders alarak eğitildi. Farsça ve Arapçanın yanı sıra Almanca ve Fransızca öğrendi. Çocukluğu II. Abdülhamit döneminde geçti. Çalışma hayatına yirmi yaşında, Kız İdadi Mektebi (Kız Lisesi) ile Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu)’ta fen bilgisi öğretmeni olarak başladı, İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi Müdürü olarak yaklaşık 1912 yılına kadar eğitimcilik yaptı.

Aynı yaşlarda “Sabah” ve “İkdam” gibi gazetelerde sosyoloji, psikoloji, pedagoji üzerine yazıları yazmaya başladı. Yine aynı yıllarda gazete ve dergilerde kadın eğitimi üzerine ve “terbiyeyi tedrisat” hakkında makaleleri yayımlandı. Osmanlı Türk Hanımları Esirgeme Derneği’nin kuruluşunda (1912) yer aldı ve ilk yıllarda Kâtib-i Umumiliğini (Genel Sekreterlik) üstlendi. Osmanlı kadın edebiyatının önemli yazarlarından ve kadın hakları hareketinin önderlerinden olan Nezihe Muhiddin, adını ilk kez 1912’de verdiği iktisat konferanslarıyla duyurdu. Yazar olduğu kadar bir kadın eylemci olarak da dikkat çekti. Dönemine göre oldukça ileri söylemiyle Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri kadın yazarları arasında öne çıktı. 

Öyküleri ile edebiyat ve sanat üzerine yazıları Edebiyat-ı Umumiye Mecmuası’nda (1918) yayımlandı. Yazıları ayrıca Kadın Yolu (1925-26), Resimli Şark (1932-33), Boğaziçi (1937-38) dergilerinde yer aldı.  Cumhuriyet’i ‘kadın hakları için uygun bir zemin’ olarak gördüğünden, Haziran 1923’te, daha Cumhuriyet ilân edilmeden kadınlara oy hakkı ve siyasal haklar talebiyle Kadınlar Halk Fırkası’nı kurdu. 1925’te Kadın Yolu dergisinin yayın yönetmenliğini üstlendi. İlk gençlik yıllarında edindiği kadınlık durumuna karşı duyarlılığını yaşamı boyunca sürdürdü. İkinci Meşrutiyet (1908)’ten Cumhuriyet yıllarına kadar mücadeleyi bırakmayarak bir düşünür, eylemci, yazar, Osmanlı-Türk kadın hakları savunucusu oldu. Kurucusu olduğu Kadınlar Halk Fırkası’nın programında kadınların milletvekili, hatta asker olabileceği hükmü bile vardı. Ancak dönemin hükümeti programdaki talepleri aşırı bulduğundan partiye izin vermedi. Bunun üzerine, talepleri daraltarak 1924’te Türk Kadınlar Birliği (TKB)’ni kurdu ve mücadelesini dernekte sürdürdü.

Dernek, kadınların seçme – seçilme hakkının olmadığı ilk seçimlerde inadına Nezihe Muhiddin’i aday gösterdi. Camilerde kadın konferansları düzenlenmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvurdu. Ancak bütün bu girişimleri reddedildi. O dönemki yönetimin sözcülüğünü yapan bazı gazeteler; “Havva’nın kızları Meclis’e girip yılın manto modasını tartışacak” diyerek mücadelesiyle alay etti. TKB, oy hakkı alamayınca seçime bir feminist erkek adayla katılma kararı aldı, ancak gösterilen aday da alaylara dayanamayınca adaysız kaldılar. Dönemin hükümeti TKB’yi kapatma kararı aldı. Böylece Nezihe Muhiddin’in adının üzeri çizilmiş oldu. Onun ısrarla talep ettiği kadınlara seçme ve seçilme hakları ancak 1934 yılında tanınabildi.      

Nezihe Muhiddin’in ilk romanı olan Şebab-ı Tebah (Harcanan Gençlik) 1911 yılında yayımlandıktan sonra üç yüz kadar öykü, piyes, operet ve senaryoya imza atan yazarın Osmanlı yaşamını konu alan romanlarında konak ailesi ve eski gelenekler, şiddetin kaynağı olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca cinselliği de roman ve öykülerine sokmaktaki cesur tavrıyla dikkat çekmiştir. Prof. Dr. Nükhet Sirman bu konuda şöyle demektedir: “Nezihe Muhiddin’in romanlarında cinsellik, yaşamın sıradan bir parçasıdır. (…) aşklar akıllı uslu evliliklere dönüşmez, küçük maceralar korkunç sonuçlar doğurur.”  Milliyetçilikle feminizm onun romanlarında iç içedir. Kahramanları, yaşadıkları dönemin koşullarını kusursuz biçimde yansıtmaktır. Kadın karakterler aracılığıyla Muhiddin’in feminist düşünce yapısından belirgin izler öne çıkmaktadır. Feminizm anlayışı son derece pragmatisttir. Feminizm anlayışının odağında vatandaşlık statüsü yatar: “Türk kadınının gayesi, Türk vatandaşı olmaktır” diyen yazar, kadın hakları konusunda kendisini ricacı olarak hissetmez. Kadınlara karşı da öğretici bir dil kullanır. Onun kadın kahramanları her yönden eğitilmelidir.     

  Nezihe Muhiddin, 1958 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde yalnızlık içinde öldü.  Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından 1929 yılında Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi’ne atanan ve bu okuldan emekliye ayrılan Nezihe Muhiddin’in tüm eserleri dört ciltte toplanarak son yıllarda Kitap Yayınevi’nin başlattığı “Mor Çatı Dizisi” arasında basıldı.  

ESERLERİ:

Şebab-ı Tebah (1911), Benliğim Benimdir (1929), Türk Kadını (1931), Güzellik Kraliçesi (1931), Bozkurt (1934), İstanbul’da Bir Landru (1934), Ateş Böcekleri (1936), Bir Aşk Böyle Bitti (1939), Çıplak Model (1943), İzmir Çocuğu (1943), Avare Kadın (1943), Bir Yaz Gecesiydi (1943), Çıngıraklı Yılan (1943), Kalbim Senindir (1943), Sabah Oluyor (1944), Gene Geleceksin (1944), Sus Kalbim Sus (1844).

Okuma Önerileri

  1. Kendine Ait Bir Oda /Virginia Woolf/Kırmızı Kedi
  2. Vurun Kahpeye/  Halide Edip Adıvar/Can Yayınları
  3. Tırpan/ Fakir Baykurt/Litaratür Yayınları
  4. Siyah Süt/ Elif Şafak/Doğan Kitap
  5. Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim/ Maya Angelou/Everest Yayınları
Exit mobile version