Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Safahat/Mehmet Akif Ersoy/ Dergah Yayınları

Safahat , Mehmet Âkif Ersoy’un 1911-1933 yılları arasında yayımladığı yedi şiir kitabındaki şiirleri bir araya getiren eserdir.

Eser, Türkiye’de en fazla okunan şiir ve fikir kitaplarındandır. İçerdiği şiirlerin konusu dönemin sosyal sorunları, tarihi ve dini konularıdır.

Kelime olarak “Hayatın değişik yüzleri, görünümleri” anlamına gelen Safahat, yedi kitabın da ortak adı olmuştur ancak şairin sadece 1911 yılında yayınlanan ilk şiir kitabı yayımlandığında sırf “Safahat” adını taşımıştır. Şairin daha sonra yayınladığı diğer kitaplar “ikinci kitap”, “üçüncü kitap” olarak adlandırılır ve kendilerine ait alt başlıklar taşırlar. Safahat adı altında bir araya gelmiş kitaplarının alt başlıkları sırasıyla şunlardır: Safahat (1911), Süleymaniye Kürsüsünde (1912), Hakkın Sesleri (1913), Fatih Kürsüsünde (1914), Hatıralar (1917), Asım (1924), Gölgeler (1933).

Safahati meydana getiren eserler o zamana kadar ayrı ayrı basılmakta iken yeni harflerle (Latin alfabesi) basılmaya başladığı 1943 yılından toplu olarak tek bir büyük ciltte basılmıştır.

Eserin Tevfik Fikret’ten izler taşıdığı görülmekle birlikte bağımsız bir edebi kişiliğin ürünü olduğu kabul edilmektedir.

Safahat’in kimi baskılarında Mehmet Akif’in sağlığında kitaplarında yer vermediği bazı şiirleri de eklenmiştir. İstiklâl Marşı ise Safahat’da yer almaz. Şair bunun nedenini marşın Türk milletinin eseri olduğu düşüncesiyle açıklamış ve bu düşüncesini “Onu milletime ve kahraman ordumuza hediye ettim. Zaten o milletin eseridir, milletin malıdır. Ben yalnız gördüğümü yazdım” sözleriyle ifade etmiştir.

İçerdiği kitaplar hakkında

Yedi cildin birinci kitabı olan Safahat, Mehmet Akif’in ilk şiir kitabı olarak 1911’de yayınlanmıştı. Kitap, “Safahat” diye anılan başlıksız bir giriş şiiri ile; bu şiir ise “Oku” kelimesi ile başlar. Manzum hikâye özellikleri taşıyan 44 şiir içerir.

Ayrı bir kitap olarak 1912’de yayımlanmış olan “Süleymâniye Kürsüsünde”, 1002 mısralık tek bir şiirden oluşur. Şairin dostu vaiz Abdürreşid İbrahim’in ağzından yazılmıştır. Mehmet Âkif’in bütün Safahat’a yayılan İslam birliği idealinin şekillendiği kitaptır.

Safahat’in üçüncü kitabı “Hakk’ın Sesleri”, yazıldığı sırada (1913) henüz bitmiş olan Balkan Savaşı’nın acılarıyla yazılmış 10 şiirden oluşur. Sekiz ayet ve bir hadisin açıklaması ile toplumsal sorunlara çare göstermeye çalışır.

İlk defa 1914’te yayımlanmış olan “Fatih Kürsüsünde”, 1692 mısralık tek bir şiirden oluşur. Hakk’ın Sesleri ile aynı konuları işler. İkinci kitapta olduğu gibi tek bir uzun şiirden oluşur.

Safahatin beşinci kitabı “Hatıralar”, 10 şiirden oluşur. Balkan ve I. Dünya Savaşları’nın acılı anıları ile, şairin savaş sırasında yaptığı seyahatlerdeki gözlemleri anlatılır.

Altıncı kitap “Âsım”, karşılıklı konuşma şeklinde yazılmış 2292 mısralık tek bir manzum hikâye içerir. “Çanakkale Şehitleri” adıyla meşhur olan şiir, bu eserin sonunda yer alan bir bölümdür.

Safahat’in son kitabı “Gölgeler” ise şairin İstiklal Savaşı yıllarında ve Mısır yıllarında yazdığı 41 şiiri içerir, manzum roman olarak da bilinir. İlk baskısı ayrı bir kitap olarak 1933’te Kahire’de gerçeklemiştir.(Kaynak: Wikipedia)

Konuk Yazar

Yaşam kültürü ararken/Öner YAĞCI

Cumhuriyetin yeni bir ulus, çağdaş bir toplum yaratma yolundaki arayışı, İkinci Dünya Savaşı koşullarında kültür devrimi niteliğindeki dev adımlarla sürdü.

İyi Vatandaş İyi İnsan yetiştirmek için toplumu bilinçlendirme atılımı yaşandı.

Çağdaş insanlık değerleriyle buluşmuş bir toplum oluşturulmaya çalışıldı.

Bunlarla birlikte Atatürk’ün ölümünden sonra cesaretlenen ırkçı ve dinci bağnazlık kendini göstermeye başladı.

1940’lı yılların ortalarında dünya çapındaki Soğuk Savaş koşulları, çok partili yaşama geçişin sancıları ve Amerikan politikalarının yeğlenmesiyle birlikte çağdaş yaşam arayışı adımlarına “dur” dendi.

KIRILMALAR

Toplumsal değişimlere getirdikleri bakışla çağdaş yaşam arayışını sürdüren öncü aydınların da omuz verdiği demokrasi atılımı çağdaş değerlere uygun bir adımdı. Ama Hasan-Âli Yücel’in bakanlık görevinden alınarak yerine aydınlıkçı adımların düşmanı birinin getirilmesi, eski yaşam biçimine teslimiyetten başka bir şey değildi (1946).

Yeni, çağdaş bir yaşam oluşturmak için taşın altına elini koyan birçok aydın hapislik, sürgün, işkence, işsizlik gibi zulümlerle karşı karşıya kaldı ve yeni yaşama kültürü atılımı yarıda kaldı.

Çağdaş bir devletin odaklanması gerekenin kültür politikası oluşturmak olduğu düşüncesiyle yıllar boyu direnen, ömürlerini toplumu bilinçlendirmeye veren aydınlarımız, çağdaş yaşama kültürü arayışını sürdürdü. İnsanı, toplumu, eğitimi, sanatı, dili araştırıp karanlıkları aydınlatmanın savaşımını verdi.

1960’larda yaşanan yeni Aydınlanma dalgasından sonra 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşadık ve 1982 Anayasası’yla bugünlerin bağnazlığına geldik.

BUGÜNÜN KARANLIĞI

Aydınlığımıza “balyoz” gibi inen, aydınlık birikimimizi parça parça eden 12 Mart’ın yıldönümü bugün.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken insanlığın çağdaş değerleriyle örtüşen yaşama kültürümüz karanlığa boğulmak isteniyor.

Çağdaş yaşam kültürü arayışımızın temelinin laiklik olduğu akıldan çıkarılmamalı. 3 Mart Devrim Yasaları yolumuzu gösteriyor.

İnsanlığın yarısı olan kadının eşitliği sağlanmadan ne demokrasi ne özgürlük olur. İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatmak görevdir. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nden insan olan vazgeçmez.

Akdeniz’in sunduğu en eski insandan daha eski olan armağan zeytin. Ağaçların anası, yaşam ağacı, ölmez ağaç, barış ağacı olan zeytinin para hırsına kurban edilmesi, hem tarımımızın yok edilmesi hem de insanlık ve kültür düşmanlığıdır. İzmir İktisat Kongresi (27 Şubat-4 Mart 1923) aydınlatıyor gideceğimiz yolu.

Yasaklar sürüyor: Gece müzik yasağı da yaşam kültürümüze apaçık bir saldırıdır.

Yaşasın, her şeye karşın yaşam hakkının temeli sağlık emekçilerinin 14 Mart’ı.

Yaşasın, cana can katan doktorlarımız.

İNSANLIK KÜLTÜRÜ NEREYE?

Dünyanın gündemi de ağır, kahredici.

Dünyayı kutsal kitaplardaki cehenneme çevirmeye çabalayan bir avuç tarih, coğrafya, kültür, insanlık düşmanı egemen, zenginliklerini çoğaltarak barbarlık olan savaşla bela olmaya devam ediyor.

İnsanlığın yarattığı değerlerin, ortak kültür ürünü olduğu bilincini yok ederek kendilerini yöneten ilkelliğe teslim olan çağdaşlığın uygar(!) temsilcileri, savaşı protesto etmek için insanlık kültürünü silmeye çalışıyor.

Kültür insanlığın eseridir. Her çeşit zorbalığa karşı olan sanat ve sanatçı, savaşın nedeni değil düşmanıdır. Kendilerini çağdaş kültürün doğal mirasçısı sayanların vardığı yer, tek sözcükle düşündürücüdür.

Atatürk’ün önermesi, yol gösterici olmalı insanlığa:

“Dünya insanları kapitalizmin açgözlülüğü ve hırsından arınmış olarak yetiştirilmelidir.” (Cumhuriyet)

Haftanın Şiiri

Çanakkale Şehitlerine/Mehmet Akif Ersoy

  Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünya’da eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya –

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde – gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

Varsa gelmiş, açılıp mahpesi, yahud kafesi!

Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer

Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer!

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,

Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;

Sade bir hadise var ortada: vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela..

Hani tauna da züldür bu rezil istila.

Ah, o yirminci asır yok mu, o mahluk-u asil,

Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle sefil.

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına,

Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına.

Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz..

Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz!

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,

Öyle müthiş ki: eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı,

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin,

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağamın yaktığı: yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer..

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak

Boşanır sırtlara, vadilere sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,

Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını durmuş da açık sinelere,

Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler.

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından,

Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?

Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır indirilir mevki-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkif edemez sun’-u beşer;

Bu göğüslerse Hüda’nin ebedi serhaddi

“O benim sun’-u bediim onu çiğnetme!” dedi.

Asım’ın nesli.. diyordum ya.. nesilmiş gerçek,

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek!

Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar..

O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.

Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor; *

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki  kanın kurtarıyor Tevhid’i..

Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi..

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab..

Seni ancak ebediyyetler eder istiab.

“Bu taşındır” diyerek Kabe’ yi diksem başına,

Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına.

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan

Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana..

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki,  son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili Sultanı Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran..

Sen ki, İslamı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki asara gömülsen, taşacaksın.. Heyhat!

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat..

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber

Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber…

Haftanın Sanat Gündemi

“Altın Defne Genç Şiir Ödülü 2021” Emmrullah Alp’in oldu

Şair, Yayıncı Enver Arcan’ın anısını yaşatmak amacıyla Aalen Anakya Kültür Derneği olarak düzenlemekte olduğumuz “Altın Defne Genç Şiir Ödülü 2021” Emmrullah Alp’in “Gez Göz Menekşe” adlı dosyasına verildi.

Jürinin gerekçesi şöyle: “Yaşadığı coğrafyadan ve toplumsal bilinçten beslenen lirik söyleyişle, şair ‘ben’ ile ‘biz’ (ben ve diğerleri) dengesini gözeterek; yerel motifleri şiirin evrensel değerine yalın bir dille yerleştirdiği ve şiir bütünlüğüne, kendi özgünlüğünü yansıtmasındaki başarısından ötürü Altın Defne Genç Şiir Ödülü’ne değer görülmüştür.”

Sevgili Emrullah Alp’i içtenlikle kutluyoruz.

Ataol Behramoğlu’ndan Rusya Devlet Başkanı Putin’e açık mektup

Şair Ataol Behramoğlu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e savaşı durdurması için açık mektup yazdı. Mektupta, “Büyük Sovyet-Rus şairlerini Türkçeye kazandırmış bir Türk şairi; dilinizin, edebiyatınızın, kültürünüzün bir dostu olarak sizden bu acılara bir an bile gecikmeksizin son verilmesini, yaraların sarılmasına başlanmasını, yurtlarını terk eden ve etmekte olan Ukrayna yurttaşlarına ülkelerine dönme ve ülkelerinde kalma güvencesinin inandırıcılıkla verilmesini sağlamanızı bekliyorum ve önemle talep ediyorum” ifadeleri yer aldı.

Ataol Behramoğlu’ndan Rusya Devlet Başkanı Putin’e açık mektup

Şair ve edebiyatçı Ataol Behramoğlu, Ukrayna topraklarına yönelik işgal operasyonu gerçekleştiren Rusya’nın Devlet Başkanı Vladimir Putin’e açık mektup yazdı.

Mektupta NATO ve ABD’nin neler yaptığını bildiğini kaydeden Behramoğlu, “Fakat bütün bunlara karşın, ülkenizin ve kültürünüzün dostu, hiçbir vicdan sahibi, akıldan ve sağduyudan yoksun olmayan kişi, bunca acıya yol açan bu müdahaleyi doğru bulamaz, onaylayamaz” dedi.

MEKTUBUN TAMAMI

Sayın Vladimir Vladimiroviç Putin,

Rusya Devlet Başkanı,

2007 yılında Moskova-Kremlin’de Puşkin Madalyası törenindeki karşılaşmamızı bilmem hatırlar mısınız?

Törenden önceki yemek henüz başlamamışken , büyük salonun ortasındaki masanıza gelmiş, Puşkin madalyasına değer görülen Türk şairi olarak kendimi tanıtmış, adınıza imzaladığım Puşkin’den şiir çevirileri kitabımı size takdim etmiştim.

Karşılıklı bir kaç nezaket cümlesinden çok benim için unutulmaz olan, masanıza gelen kişiyi ayağa kalkarak karşılamanız ve öylece de uğurlamanız olmuştur.

Sayın Vladimir Putin,

Rus edebiyatı üzerine kitaplarım, yazılarım, çeviri ürünlerim ve akademisyen kimliğimle Büyük Rus kültürünün ve edebiyatının Türkiye’de tanıtımına sevgiyle, onurla emek vermiş; başta Puşkin ve Lermontov’unkiler olmak üzere büyük Rus şairlerinin şiirlerinin Rusça’dan Türkçeye kitap oylumunda ilk çevirmeni olmuş, uluslar arası Puşkin madalyasını onurla taşıyan bir Türk şairi olarak, devlet başkanı olduğunuz Rusya’nın özbeöz kardeşi Ukrayna’ya pek çok ölüme ve tarifsiz acıya yol açan müdahalesini çok büyük bir kederle ve kaygıyla izliyorum.

Müdahaleye yol açan başlıca nedenlerin kuşkusuz bilgisine ve bilincine sahibim.

Nato’nun ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı bloğunun, Sovyetler Birliği dağılmış ve Varşova Paktı ortadan kalkmışken, bu kez Rusya’yı siyasal ve ekonomik hasım olarak düşmanlık hedefine koymuş olduğunu; kışkırtıcı eylemler ve girişimlerle ülkenizi yıpratmaya, güçten düşürmeye çalıştıklarını biliyor ve görüyorum.

Ukrayna müdahalesi vesilesi ile de Rusya’ya, Rus kültürüne; Lev Tolstoy, Fyodor Dostoyevski gibi evrensel edebiyatın onur doruklarındaki Rus yazarlarına, Pyotr Çaykovski gibi büyük, duygu dolu, hümanist bir yaratıcıya , ülke dışında çalışan Rus sanatçılara yapılan kabalıkları, insanlık kültüründen nasibini alamamış saygısızlıkları, üzüntüyle, teessüfle kınıyorum, ayıplıyorum.

Fakat bütün bunlara karşın, ülkenizin ve kültürünüzün dostu, hiçbir vicdan sahibi, akıldan ve sağduyudan yoksun olmayan kişi, bunca acıya yol açan bu müdahaleyi doğru bulamaz, onaylayamaz.

Sayın Vladimir Putin,

Çok yıllar önce Moskova Devlet Üniversitesinde Rus Edebiyatı konusunda yüksek lisans öğrenimi görmekte olan bir gençken, bir akşam üstü odamdan çıkmış, tam o sırada gerçekten de gökten ipek dökülür gibi yağmaya başlayan karın üzerinden bale yaparcasına ve hayaller içinde geçip giden bir genç kızın verdiği esinle odama döndüğümde “Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar” adlı şiirimi yazmıştım…

Günlerdir Kiev’e ve çevresine yağan, böyle bir kar değil ne yazık ki.

Tıpkı İkinci Dünya savaşında, ülkeniz Nazi işgali altındayken, kanla karışarak yağan bir kar bu.

Ülkenizin, insanınızın o yıllarda yaşamış olduğu tarifsiz acıları dile getiren Tvardovski, Surkov, İsakovski ve kişisel olarak da dostluğunu kazanmış olma onurunu yaşadığım Simonov gibi büyük Sovyet-Rus şairlerini Türkçeye kazandırmış bir Türk şairi; dilinizin, edebiyatınızın, kültürünüzün bir dostu olarak sizden bu acılara bir an bile gecikmeksizin son verilmesini, yaraların sarılmasına başlanmasını, yurtlarını terk eden ve etmekte olan Ukrayna yurttaşlarına ülkelerine dönme ve ülkelerinde kalma güvencesinin inandırıcılıkla verilmesini sağlamanızı bekliyorum ve önemle talep ediyorum.

Bunları başarmanız geri adım değil, ülkenizin, Rusya’nın büyük-hümanist edebiyatına, sanatına, kültürüne; nice acılardan geçmiş büyük ve barış sever halkınıza karşı göreviniz, gönül borcunuz olacaktır…

Ataol Behramoğlu, İstanbul, 13.03.2022

Asya-Afrika Yazarlar Birliği LOTUS,

Avrupa HOMEROS Ödülleri ve PUŞKİN MADALYASI sahibi

6. Cumba Edebiyat Yarışması 2022

Cumba Kültür Sanat Platformu Öykü ve Şiir dalında 6. Cumba Edebiyat Yarışması düzenliyor.

Yarışmamız öykü ve şiir dalında düzenlenmektedir.

Eserlerde konu sınırlaması yoktur.

16 Yaş üzeri herkes katılabilir.

Gönderilen eserlerin daha önce herhangi bir yarışmada ilk üç dereceye girmemiş olması, Times New Roman karakterinde, 12 punto ölçüsünde ve A4 boyutunda Word sayfası şeklinde yazılmış ve Şiirde en fazla 3, öyküde en fazla 5 Word sayfası olması gerekmektedir.

Yarışmacılar her iki dal için de eser gönderebilir.

Eserin üzerinde ve/veya herhangi bir yerinde, yarışmacının kimlik bilgilerine dair bir ibare ya da rumuz, mahlas vb. gibi yarışmacının kimliğini belirtici işaretleme/isimlendirme yer almayacaktır.

Yarışmacılar öz yaşamlarını, telefon numaralarını, adreslerini, eser ismini ve rumuzlarını ayrı bir Word sayfasına yazacaktır.

Yarışmacılar eserlerini ve öz yaşam dosyalarını aynı E-Postada aşağıdaki E-Posta adresimize 6. Cumba Edebiyat Yarışması konu başlığı ile göndereceklerdir.

Yarışmaya gönderilen eserler yarışma komite başkanı tarafından jüri üyelerine yine E-Posta kanalıyla gönderilecek, değerlendirmeler yine aynı yolla alınacaktır.

Yarışmaya Cumba Kültür Sanat Platformu’nun yönetim kurulu üyeleri ile bunların birinci derece yakınları katılamazlar. Sonuçlar neticesinde böyle bir durumla karşılaşıldığında, o yarışmacı ve eseri dereceye girmiş olsa dahi derecesi iptal edilecek ve kendisinden bir sonra gelen yarışmacı o yarışmacının derecesine sahip olacaktır.

Yarışmada ilk beş dereceye giren eserler ve sahipleri 15 EYLÜL 2022 tarihinde açıklanacaktır.

Yarışmanın son başvuru tarihi, 20 HAZİRAN 2022’dir.

Yarışmanın ödül töreni (salgın koşulları el verdiği taktirde) 23 EYLÜL 2022 Cuma günü Üsküdar Altunizade Kültür Merkezi’nde yapılacaktır.

Gönderilen eserlerin hukuki ve bilimsel sorumluluğu eser sahibine aittir.

Yarışmaya eser gönderenler bu şartnamede belirtilmiş hususları kabul etmiş sayılır.

Okuma Önerileri

  1. Suç  Ve Ceza/Dostoyevski/Antik Kitap
  2. Ana/Maksim Gorki/Antik Kitap
  3. Savaş Ve Barış/L. Tolstoy/İş Bankası
  4. Ana Karenina/Tolstoy/ İş Bankası
  5. Genç Bir Doktorun Anıları/ Mihail Bulgakov/ İş Bankası