Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Pencere Köprü ve Ötesi/İlhan İrem/ Truva Yayınları

Müzisyen olmasaydı…Türkiye belki de bir edebiyatçıyı uğurluyor olacaktı. Kimbilir…

İŞTE  KİTAPLARI

Pencere… Köprü… Ve Ötesi… (Öykü / 1985)

Uzaklarda Biri Var (Denemeler / 1987)

Katastrof (Şiirler / 1990)

Delirium (Denemeler / 1994)

Millenium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri (Denemeler / 1998)

Siyah Kuğunun Şarkısı (Senfonik Şiir /2007)

Güneş Ülkesinin Karanlık İnsanları (Denemeler / 2014)

İnsan kalmayı seçtim

“Dünyaya, doğaya, insana yapılan zulümlere, haksızlıklara sessiz kalan… Çevre, kültür, tarih katliamlarına seyirci kalan herkes suç ortağıdır.”

İlhan İrem, 1955 senesinde dünyaya geldi.

1973 Yılında, besteci, söz yazarı, yorumcu olarak müzik dünyasına girdi.

Yalnızca kendi yapıtlarını seslendirmeyi sürdürerek kendine özgü bir ekol oluşturdu.

Seksenli yıllarda öykülerini besteleyerek kurguladığı uzun soluklu müzik yapıtlarıyla,

Senfonik Rock tarzında çalışmalara yöneldi.

Aynı yıllarda yazı çalışmalarına başlayan sanatçı,

Bugüne kadar, hikayelerini, denemelerini, şiirlerini içeren altı kitap yayımladı.

Soyut resim çalışmaları yapan İlhan İrem, kişisel resim sergileri açıyor.

Bir çok ödüle, yedi altın plağa sahip olan sanatçı,

çizgi dışı, evrensel anlatımıyla, bugüne kadar on single, yirmi dört uzunçalar yayımlamıştır…

“Çağdaş bir  ozan” olarak kabul edilen İlhan İrem, eserlerine yansıttığı,

mistik, metafizik, doğaüstü, tasavvuf çağrışımlarla, çok özel izleyici kitlesine sahiptir.

Sanatçının tüm üretimleri, duygularını yitirmiş sanal dünyaya ve karanlıklara alternatif olarak,

“ışık ve sevgiyle” felsefesinde şekillenen bir evrensel sevgi ve yeniçağ  öğretisinin  izlerini taşımaktadır.

Konuk Yazar

Ulusal Edebiyat İçerisinde Antakya Edebiyatının Yeri/İsmail Cem Doğru

Edebiyat Kenti Olmak Nedir?

Edebiyat tartışmaları içinde toplumsal fayda meselesinin her dönem gündemde kalması önemli… Bu konunun gündem oluşturmayı başarabileceği dönemlerin çok uzağında olduğumuzun farkında olsak da ısrar etmekte yarar görüyorum.

Edebiyatın topluma ve bireye ne yararı var? Bu sorunun yanıtını ararken Kemal Tahir’in yalın ve etkili sözleriyle aradığımız cevaba ulaştığımızı görüyoruz: “Edebiyat Açlığı gideremez ama insanlara neden aç olduklarını gösterebilir.” Başka bir değişle edebiyat, yaşamı yönetmek isteyen enerjiden yaşama sevinci yaratmanın ışığı olabilir. Bu enerjiden yaşamı yönetmek isteyen bir toplum yaratmanın da bir süreç ve ortak bellek oluşturma sürecinin kaynağı da edebiyattır. Bu anlamda tek başına bunu yapmak isteyen birey için aynı zamanda toplumla yaşamayı engelleyen bir probleme de dönüşebilir edebiyat ve sanat.

Bu durumun bir sıkıntıya dönüşmemesi için edebiyata ait bileşenlerin ve ortak paydaların işlevini incelemek oldukça önemli. Toplumun en önemli ortak paydası insan öğesi ve insanları birleştiren ya da bazen ayıran toplanma alanları… Kentleri evlerden ayırmayan her ortak paydanın içinde bellek ve dil dünyanın her yerinde evi sokağa, sokağı da kente bağlar.

Bizi yaşadığımız toprakların bir parçası haline getiren ve hayata bağlayan sanatın ihtiyaç duyduğu geçiş yollarını belirleyen etmenleri incelemeliyiz. Kaldı ki diğer sanatlarla kıyaslandığı zaman kişiyi edilgen olmaktan uzaklaştırabilecek en önemli alanın edebiyat olduğunu iddia etmek için sebepler bulmak mümkün… Ama bu durum gidip onu bulunduğu yerden almak gibi bir zorunluluğu da beraberinde getiriyor. Bunun süreklilik içerebilmesi de üretim süreçlerine eklenmekten geçiyor. Dolayısıyla edebiyatta hem bir tüketiciye hem de bir üreticiye dönüşmek oldukça önemli…

Bu anlamda kent kültürü içinde üretime ve tüketime yönelik etmenleri kısaca incelemek yararlı olacaktır.

Tüketime Yönelik Edinimler

-Satılan süresiz yayın (kitap) sayısı

-Satılan süreli yayın (dergi) sayı

-Kitapevi sayısı

-Düzenlenen uluslararası etkinlik sayısı

-Kentin aldığı edebiyat turizmi

-Kentin sahip olduğu edebiyat müzesi sayısı

-Kentin sahip olduğu edebiyat niteliklerine ulaşma kolaylığı

-Kütüphane sayısına ve bu kütüphanelerin kullanılma şekli: Devlet eliyle kurulmuş kütüphane dışında kütüphanelerin varlığı…

Üretime Yönelik Edinimler

-Yayımlanan dergi sayısı

-Yayımlanan tematik kitap sayısı

-Ulusal edebiyata konu olabilecek tarihi olayların tarihsel öyküsünü önemseyen ve bunu antropolojik öyküye dönüştürecek dış faktörler

-Ulusal edebiyata konu olabilecek tarihi karakterleri içselleştirmiş şehir toplumu ve şehir dışı meraklı yapı.

-Güncel olarak dünyanın eksenini meşgul eden olaylardaki konumu öne çıkarabilecek öykülerde kentin öne çıkması

Bir şehrin tüm dünyada benzer hisler uyandırması üretime ve tüketime yönelik edinimlerin eşgüdüm içinde çalıştırılmasıyla gerçekleşebilecek bir durum. Bunu pek çok edebiyat eserinde hissetmek mümkün… Victor Hugo Sefiller ile Paris’i sanata sahip çıkmak konusunda görevlendirir adeta… Benzer etkiyi Charles Dickens, Dostoyevski Gogol Andre Belıy James Joyce Ulysses gibi yazarlarda da görmekteyiz. Bir kenti betimlerken o kenti hayatı boyunca görmeyenlerde bile taraftarlık etkisi yaratan şey edebiyatın kendisidir. Bu yüzden Petersburg görülmek istenen kentler arasında ilk sıralardaki yerini yitirmez. Paris seyahati her zaman için önemli bir ödüldür. Sanki Londra’nın varoş mahallesi yokmuş gibi bir algıyı başka nasıl oluşturabilirsiniz ki?

Bir kentin edebiyata ait olup olmamasını öyle üstün körü geçilebilecek bir konu olmaktan çıkaracak çok daha önemli gerekçeler de bulmak mümkün olabilir. En azından kendi ülkenizin herhangi bir ilinde, herhangi bir kütüphaneden bir şehre dair aradığınız soruların cevabını bulamıyorsanız o şehrin sanattan beslendiğini de sanatı beslediğini de iddia etmek gülünç olacaktır.

Antakya’da Edebiyat:

Bir kenti edebiyat coğrafyası içinde konuşlandırmanın koşullarını sıraladıktan sonra bu koşullara Antakya açısından bakmak da kolaylaşıyor. Antakya’ya bakınca güç odaklarına, sanat çevrelerine ve kitlelere kızmak için çok önemli gerekçeler karşımıza çıkıyor.

Antakya açısından kentin yazın karnesinin doyurucu olduğunu söylemenin imkânı yok ne yazık ki. Birkaç sayıdan öteye geçemeyen edebiyat dergileri, kütüphane sayısının sınırlı olması, kaynaklara ulaşma zorlukları, ulusal anlamda yayıncılık yapan bir yapının bulunmayışı bize yeterince fikir veriyor. Olumsuzluklar içeren tespitlerin sayısı arttırılabilir.

İdeolojik bakış açısı dünyanın her yerinde yaygın bir tutum olduğu için devlet kanalıyla bir şeyler yapılmasını ummak hayalcilikten öteye geçmez. Ama onca kültürel zenginliğin derlenip ulusal yayına katılamamış olmasını yalnızca devletin ihmaliyle açıklayamayız. Ya da ana dilinde öğrendiği öyküleri, türküleri, söylenceleri, efsaneleri ve unutulmaya yüz tutmuş onca ayrıntıyı kaderine terk etmeyi devlet yardımı olmaması mazur gösteremez.

Asıl yanıt uygulamalarda saklı. En yakın örnek olması açısından hatırlatmakta yarar olabilir. Sözünü ettiğimiz bu tür bir mücadeleyi veren Samandağlı şair Yuşa Arış’ın yalnız bırakılmasının tüm bu soruların cevabı anlamına geleceği de aşikâr. 

Antakya’nın edebiyat kenti olmak için çok önemli gerekçeleri var ve şehir bunları tarihin bilindiği ilk günden bu yana koynunda bir borç gibi taşıyor. Antakya’da edebiyatçı kitap okuyup eserini yazmakla yetinmeyi kendine bile açıklayamaz.

Haftanın Şiiri

Aşk ve Zaman /Salim DİYAP

söylenecek söz söylenmeli elbet,

bitmeli de her şarkı tadında.

yad etmek ne çare

giden gitmiştir bir kez,

her gönül kendini yad eder aşk helezonunda.

sevgilerse herkes için biriktirir,

aşklara büyür

sarıp sarmalar.

sürüp gider böylece çocukların aşklara büyümesi

ve yüreklerin demlenmesi ay ışığında…

ne kavimler büyüdü aşka yüz süren,

düşen yıldızlara yol gösteren

ne yürekler terk etti yorgun bedenlerimizi…

geçmişten sevdalara adanmış yürekler

gelip yokladığında kapılarımızı

göz göze gelme korkusuydu

cevabını bilmediğimiz soruydu

yanıtsız çığlıkların yankısı bir savaş alnında

ayaklarımızın dibinde sürünen bir ihanet arzusuydu

kindi

yalandı

beynimiz ve yüreğimize dadandı

bizi gönülsüzce zamanın önüne katan

nedensiz bir ceylan göçüydü…

sinsi

kahpe ve yalan

aşka galip bir ucube şimdi zaman

Haftanın Sanat Gündemi

Cemal Süreya Kız Kulesi’nde anılıyor

Cemal Süreya’nın doğum gününde şiirseverler Kız Kulesi’nde buluşuyor.

Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği (CSKSD), modern şiirimizin büyük ustalarından Cemal Süreya’yı doğum gününde anma etkinliğini, geçen yıl aldığı bir kararla 90. yaşından başlayarak Kızkulesi’nde sürdürmeyi seçmişti. CSKSD kayıtlarına göre 28 Temmuz’da dünyaya gelen şairin 2021’den başlayarak Kızkulesi’nde anılması dernek yönetimince kararlaştırılmıştı. Bugün saat 10:30’da Kızkulesi’nde yapılacak buluşmada, etkinlik akışı CSKSD Başkan Yardımcısı Aydan Ay’ın yönetim ve sunumuyla yürütülecek. Modern Türk Şiirinde Cemal Süreya’nın yeri ve öncülüğü vurgulanacak olan etkinlikte, şairin yurtsever geleneği yansıtan şiir ve düşünceleri örneklenecek, yurttaş bilincinin yükseltilmesinde şiirin ve tüm sanatların işlevi anımsatılacak. (Aydınlık)

Burhaniye Kitap Fuarı’nda Ayşe Kulin’e yoğun ilgi

Burhaniye Belediye Başkanı Ali Kemal Deveciler çok başarılı işler yapan bir başkan. Kiminle konuştuysam onun yaptıklarını anlattılar.

Sinan Karahan’ın koordinatörlüğünde düzenlenen kitap fuarında ülkenin en önemli yazarları kültür sanat insanları söyleşiler gösteriler konferanslar veriyorlar. Yazarlar çok rahat biçimde kitaplarını imzalıyorlar. Ören’de çok güzel bir mekânda yayınevleri için çok güzel stantlar yapılmış.

Ayşe Kulin önceki gün hem kitaplarını imzaladı, hem de söyleşi yaptı. Bu seksenlik yüce gönüllü kadını saygıyla izledim.

Upuzun iki sıralı imza için bekleyenlerden izin istedi, kalktı, konferans alanına gitti söyleşisini yaptı, tekrar geldi ve imzaya devam etti.

Saat 23.00’e kadar hiç ara vermeden imzaya devam etti.

Eluard, Şiirin Dolambaçlı Yolları’nda şöyle der:

“Sevmenin ateşi dingin suyun üstüne düşer yakmadan tutuşturmak için. Eti elde etmek kolaya kaçmak demektir, onu herkesin kılmak demektir. Sevmek ve sevilmeyi istemek, gözü kara doğanın önüne geçmek, yaratıya giden en kestirme yolu seçmek demektir. Sen sensin, ben benim, ama sen ve ben, önüne geçilemez bir biçimde, biz denen şey olacağız… Zevkin zincirine vurulup can verirken aşkın çekimiyle yeniden canlanıp yeniden doğmuş gibi oluruz. Ve böylelikle, dinsel baskıların koyduğu engelleri, haçın o soğuk düz çizgilerinin koyduğu engelleri, ölümden yaşama giden uçurumların üstünden aşar gideriz… Sevmek ve sevilmek çocuksu gizler, kutsal gizlerdir. Kendime yakın bulduğumu sevecek, kendimi sevdireceğim, ömrümü uzatacağım böylelikle. Erkek ve kadın bu yolla güçlerini ve güçsüzlüklerini tanırlar, şu üç aynada aydınlanırlar: üreme aynası, toplumsal ayna ve düşünsel ayna. Üretim ve yine üretim, sevgi ve dostluk, düşünme ve düşündüğünü uygulama.

…Tutkunun çekiminin ulaşamadığı yer yoktur. Mutlu mutsuz aşk diye bir şey yoktur, platonik aşk, yaşanmış aşk, işe yaramaz aşk, zorunlu aşk diye bir şey de yoktur. Ölümün ve yaşamın habercisi, evrimin yaratıcısı olan aşk vardır ve dünyanın “çehresi” onunla değişir hiç durmadan. Kalıcı aşk vardır, gelip geçici aşklar vardır. Yaşayan her varlık sevmek zorundadır. Ve bu kaçınılmaz zorunluluk aşkın her biçimine hayranlık duymamızı gerektirir. Yaşamı yaşanmaya değer kılan tek duygu budur.

Tanpınar Ödülleri sahiplerini buldu

Osmangazi Belediyesi’nin edebiyat dünyasının usta isimlerinden Ahmet Hamdi Tanpınar anısına bu yıl 21’incisini düzenlediği Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Yarışması’nda dereceye girenlere ödülleri verildi.

Osmangazi Belediyesi tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Türkiye’nin en uzun soluklu edebiyat yarışmasının ödül töreni, Panorama 1326 Bursa Fetih Müzesi’nde gerçekleşti. Bu yıl deneme dalında düzenlenen yarışmaya Bursa’nın yanı sıra yurdun dört bir yanından toplam 257 eser katılım gösterdi.

İlk elemeler ardından yapılan değerlendirme sonunda “Safalar Getirdiler” isimli eseriyle İstanbul’dan Talip Kurşun birincilik, “Miskin Yunus Dinler Sözü” eseriyle Ankara’dan Veysel Gökberk Manga ikincilik, “Düşlerle Koşturan Bir Buket Çiçek Yolcusu” isimli eseriyle İstanbul’dan Mehtap Bayam İlhan üçüncülük derecesi elde etti. Mansiyon ödüllerini ise “Hız Medeniyeti” isimli eseriyle Bursa’dan Fatih Şener, “Genç Ölmek Adlı Bir Prelüt” isimli eseriyle Gaziantep’ten Turan Gündüz ve “Ruhun Köşe Kapmaca Oyunu” isimli eseriyle Kocaeli’den Oğuzhan Okuyucu kazandı. (edebiyathaber.net)

EDES Edebiyat Eserlerini Destek Projesi

2022 yılı İkinci Dönem Başvuruları

Bakanlık, proje kapsamında “ilk eser” niteliği taşıyan edebiyat eserlerini yayımlayacak yayınevlerine destek sağlanmaktadır. Yayımcı, başvuru yapılacak ay içinde en fazla 3 eser için müracaat edebilmektedir. Destek verilen yayımcı, sağlanan desteğin yüzde 35’ini yazara ödemekle yükümlüdür.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca yürütülen Edebiyat Eserlerini Destek Projesi 2022 yılı ikinci dönem başvurularının 1-31 Ağustos 2022 tarihlerinde yapılacağı bildirilmiştir.

Gazeteci ve Yazar Suat Derviş, ölümünün ellinci yılında mezarı  başında anılıyor.

Gazeteci ve Yazar Suat Derviş, ölümünün ellinci yılında mezarı  başında anılıyor. Sanat Kritik ve İthaki Yayınları’nın ortaklaşa düzenlediği etkinlik ve anmalar dizisi  kapsamında, yarın saat 11.00’de, Feriköy Mezarlığı’nın ana girişinde buluşulacak ve Suat Derviş’in mezarı ziyaret edilecek.

SUAT DERVİŞ KİMDİR?

1903 yılında İstanbul’da doğdu. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde gazeteciliğe başlayan Suat Derviş, ülkenin öncü gazetecilerinden biri ve döneminin en üretken yazarlarındandı. Fosforlu Cevriye romanıyla geniş kesimler tarafından tanınan Suat Derviş, komünist olmasından kaynaklı eserlerini bastırmakta, okuyucularıyla buluşmakta zorluk yaşadı. Derviş, kırktan fazla tefrika roman yüzlerce öykü ve röportaj yazmasına rağmen sağlığında bunların kitaplaşmasını göremedi. Toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının usta kalemlerinden Suat Derviş 1972’de hayata gözlerini yumdu. (Evrensel)

Değerlerimiz: Kemal Sülker/ gazeteci, yazar, sendikacı

25 Kasım 1919 tarihinde Antakya’da doğdu. Antakya’da ilk ve orta öğretimini tamamladı. İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi. 1938 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kayıt oldu. İki yıl sonra Edebiyat Fakültesi’ne geçti.

1943 yılında Tan gazetesinde gazeteciliğe başladı. Hakkında kovuşturmalar açıldı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nın verdiği kararla Konya’da yaşamaya mecbur edildi. Ardından aldığı izinle Antakya’ya gitti.

1947 yılında İstanbul’a dönmesinden sonra Gece Postası, İkdam ve Son Telgraf gibi gazetelerde görev aldı. Gece Postası gazetesinde işçi sayfası kısmını düzenledi. 1951-1952 yılları arasında İşçi Hakkı adlı gazeteyi çıkardı. Tan gazetesinde yazı işleri müdürlüğü görevinde bulundu (1956-1957). Kemal Ilıcak’la beraber Türkiye Birlik adındaki gazeteyi kurdu (1961-62). Yeni Edebiyat, Yürüyüş, Barış, Yurt ve Dünya, Gün, Yeryüzü, Forum, Sosyal Adalet, Eylem, Ant, Emek, Ortam, Vatan, Cumhuriyet gibi kurumlarda araştırma ve edebiyatla ilgili yazıları yayınlandı. Asım Sarp ve Okur imzalarını da kullandı.

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-İş) kuruluş çalışmalarına katıldı. Türk-İş ve benzeri sendikalarda danışman olarak görev aldı. 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) girdi. Bu partide genel sekreterlik görevinde bulundu.

1967 yılında ise Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kuruluş çalışmalarına katıldı. 1968’de yapılan genel kurulda genel sekreterlik görevine getirildi. Bu görevden ayrılmasının ardından aktif sendikacılık yaşamına son verdi.

Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucularındandır. 2 Aralık 1995 tarihinde vefat etti. Kabri Tuzla Mezarlığı’ndadır.

Eserleri:

Türkiye Sendikacılık Tarihi (1955)/Dünyada ve Türkiye’de İşçi Sınıfının Doğuşu (1966)

Dünyada ve Türkiye’de İşçi Sınıfı (1966)/Dünyada ve Bizde Sendikacılık (1966)

100 Soruda Türkiye’de İşçi Hareketleri (1968)/Nâzım Hikmet’in Polemikleri (1968)

Sabahattin Ali Dosyası (1968)/Sendikalar ve Politika (1975)/Şair Nâzım Hikmet (1975)

Nâzım Hikmet’in Gerçek Yaşamı (1976)/Türkiye’de Grev Hakkı ve Grevler (1976)

İki Konfederasyon: Türk-İş ve DİSK (1976)/Nâzım Hikmet’in Sahte Dostları (1976)

15- 16 Haziran Türkiyeyi Sarsan İki Uzun Gün (1980)/Anılara Yolculuk (1983)

Savaş Yıllarında Bir Sürgün (1986)/Nazım Hikmet Dosyası (biyografi.net)

Behçet Aysan’ı doğum gününde, “Sevmeyi Unutanlar İçin” adlı şiirini okuyarak anıyoruz.

Sevmeyi Unutanlar İçin/Behçet AYSAN

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler 

yalan her şey gibi 

aşklarınız da.

yaşamı ölüm 

diye anlatıyorlar size 

yalanı gerçek diye.

ne leylakların 

    tomurundan 

haberiniz var

ne önünüzden 

kara bir tabut 

gibi geçen geceden.

sevmeyi unutmuşsunuz kardeşler 

yalan aşklarınız 

da.

Okuma Önerileri

1.Tarihin Kıskandığı Lider/ Naim Babüroğlu/İnkılap Kitabevi

2.Kemalyeri/ Naim Babüroğlu/ Asi Kitap

3.Cumhuriyetin Sonbaharı/ Naim Babüroğlu/ Asi Kitap

4.Bir Devletin Çöküşü/ Naim Babüroğlu/ Asi Kitap

5.22 Gün 22 Gece Sakarya/ Naim Babüroğlu/ İnkılap Kitabevi