Haftanın Kitabı
Gemerek Nire Bloomington Nire
Hayat Hikayem/ İlhan Başgöz TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI
İlhan Başgöz ( 1921, Sivas – 13 Nisan 2021, Ankara, Türk folklor araştırmacısı ve yazardır.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. Aynı yerde asistanlık yaptı, doktora yaptı. Sonra oradaki görevinden uzaklaştırıldı ve Tokat Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. Ocak 1953’te Türk Ceza Kanunu’nun özellikle solcuların o dönemde hapse düşmesine neden olan 141. maddesine aykırılıktan dolayı tutuklandı ve iki yıl hapiste yattı. 1960’ta ABD’ye gitti. Indiana Üniversitesi’nde öğretim üyesi oldu. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyeliği yaptı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde görev yaptı. Zaman zaman Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlanmıştır.
“Gemerek Nire Bloomington Nire türkülerimizin, manilerimizin, bilmecelerimizin doktoru; hocası Pertev Naili Boratav’ın “Hayatımın ilk övünülecek ve güvenilecek meyvesi” dediği İlhan Başgöz’ün serüvenli hayatının kısa hikâyesi.
Başgöz, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1945’te bitirdi. Pertev Naili Boratav ve Wolfram Eberhard gibi önemli hocaların öğrencisi oldu. Enver Gökçe ile dostluğu fakülte yıllarında başladı ve Gökçe’nin ölümüne dek sımsıkı sürdü. Halk Edebiyatı Kürsüsü’nde asistanken siyasi nedenlerle kürsü kapatılınca Tokat Lisesi’ne sürüldü. Edebiyat öğretmeni olarak iki yıl görev yaptığı Tokat’a pek çok yeniliği taşıdı. Şehrin kültürel ortamını zenginleştirdi. Öğrencilik ve öğretmenlik yaşamı boyunca peşini bırakmayan komünist avına o da yakalandı.”
Konuk Yazar
Bir ömür ve ödül hikâyesi/ Seyyit Nezir
1970’lerden beri Cumhuriyet’in Kültür Sanat sayfası Perşembe günleri yayımlanır. O yıllarda sayfada kitap tanıtımlarını “Okuduğum Kitaplar” köşesinde Hasan İzzettin Dinamo yapardı. Dinamo; şairlik ve romancılığına yansıyan yaşam ve kültür birikimini Kutsal İsyan ve Kutsal Barış adlı 15 ciltlik dev yapıtıyla somutlamış bir isim olarak, özellikle Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) çevresinin çaba ve ilkeleriyle uyumlu, toplumcu gerçekçi yazarların ve cumhuriyetçi sol aydınların güven duyduğu bir isimdi. Benim de Mardin’den İstanbul’a atanır atanmaz yayımladığım Israrla (Nisan 1977) kitabımı, us ve duygunun bileşkesinde yazılmış ustalıklı şiirler diyerek övmüştü. Kendisine MAY Yayınlarında tanışma ziyaretine gittiğimde beni yayınevi sahibi ve yönetmeni, aynı zamanda kayınbiraderi Mehmet Ali Yalçın’la da tanıştırmış ve eklemişti: “İşte sana özgürlüğün ve kavgamızın genç ve yetenekli bir şairi daha…” MAY’ın o yıllarda genç şairlerden de yapıtlar yayımlama yönelimi vardı. “Birazdan Aziz Nesin de burada olacak, seni TYS’ye önerelim” dediler. Gerçekten o gün form doldurup başvuruda bulundum, demeye kalmadan kendimi İzmir Enternasyol Fuarı’nda TYS’nin devasa standında Mehmet H. Doğan ve Özdemir Nutku’yla imza gününde buldum. Şiirlerimi bir solukta okuyan Hülya Nutku, hiç unutmam, imza sonrasında, “şiirlerinde kara mizahla lirizm çok başarılı buluşmuş, epik yönelişler var” demişti.
CUMHURİYET’E DOĞAN HIZLAN
İlerleyen dönemde, İstanbul’daki öğretmenliğimin daha ikinci yılıydı ki, Van’a uzaklaştırılıp da çok geçmeden Danıştay kararıyla geri dönünce, Cumhuriyet’te Kültür Sanat sayfası yönetiminin yanı sıra kitap tanıtımlarını da Yayın Raporu başlığıyla Doğan Hızlan’ın üstlendiğini görüp işin aslını astarını öğrenme niyetiyle yine TYS’nin Yönetim Kurulu toplantı gününde MAY’a gittim. Nasıl da karşıladılar… Şairlikle kalmayıp devrimci bir genç aydın olarak benden beklentilerini, Selahattin Hilav’ın övgü sözlerini işitmek beni gerçekten yükümlülük altına sokmuştu. Toplantı saati geldiğinde, “gazeteden ayrıldınız mı?” sorumu, Dinamo, “Cumhuriyet, gençliğimden beri böyledir” deyip babacan ve çilekeş bir iyimserlikle yanıtladı: “Eve de beklerim, geniş konuşuruz.” Dönüp Yalçın’ın kızı Tomurcuk’a seslendi: “Seyyit’e adresimi ve telefonumu yazıver kızım.” Sonra hemen toplantıya geçince, içimi kemiren asıl meseleyi soramadım.
ÖDÜL DEDİĞİN NEDİR
Cumhuriyet’te okuduğum Lions Şiir Ödülü haberi için danışmak istiyordum: Yarışmaya katılmam yerinde olur mu? Gültekin Malkoç’un gözetiminde düzenlenen ödülün Seçiciler Kurulu’nda, Doğan Hızlan’ın yanı sıra Behçet Necatigil, Konur Ertop ve Sabahattin Kudret Aksal da yer alıyordu. Bir gençlik heyecanıyla, şiirlerimi özellikle Necatigil, Ertop ve Aksal’ın okumalarını çok istiyordum. Ödül beklentim yoktu. Ödüle katılmamı isteyen birçok arkadaş varsa da, aman ha! diyenler de az değildi. Arkadaşlardan biri, “Sana zaten ödül vermezler, alacak olan da bellidir, ama söylediğin isimlerin, Doğan Hızlan’ın bile okuması önemlidir. Hem Soljenitsin’in de aldığı Nobel Ödülü çok mu matah?” demesiyle son kararımda etkili oldu. Evde Doğan Hızlan’ın kendi yönettiği Yeni Edebiyat’ta ve başka dergilerde çıkan birkaç yazısına yeniden göz attım; De Yayınevi’nin yayımladığı Memet Fuat’ın Seçtikleri yıllıklarında yer alan yazılarına bir daha baktım, ertesi sabah kitaplarımı verilen adrese PTT’yle gönderdim.
1978’deki ilk ödülü Söz Gibi yapıtıyla Mehmed Kemal almış, Gülgûn ile Nergis için Osman Serhat Erkekli’ye, Israrla kitabı için Seyyit Nezir’e ise özel ödül verilmişti. Ödül; başta Ender Kâmil Boyacı olmak üzere, birçok solcu yazar tarafından epeyi ağır eleştirilip çekiştirilmişti. Ben; törendeki kalabalık şair, yazar ve sanatçıdan oluşan dinleyici topluluğu önünde, Melih Cevdet ve daha nice ustamızın beğeniyle, ayakta alkışladığı ödül konuşmamla eleştirileri yanıtladıktan sonra bu defteri kapatmıştım.
HIZLAN’IN ÖMRÜ ÖDÜLLE GEÇTİ
Geçtiğimiz aylarda “Doğan Hızlan Edebiyat Eleştiri ve İnceleme Ödülü sahibini buldu” başlıklı haber sonrasında, tamam dedim, Türk edebiyatında ödül kurumuna kırk küsur yıldır musallat olup ödüllerin işlevini tüketmek için ne gerektiyse yapan ödüller ombudsmanı, şimdi hepsinin yerine kendininkini koyarak üstüne tüy dikiyor. Haber şöyleydi:
“Kültür sanat portalı Sanat Kritik’in Türkiye’deki edebiyat eleştirisini desteklemek, genç araştırmacıları teşvik etmek amacıyla kurduğu Doğan Hızlan Edebiyat Eleştiri ve İnceleme Ödülü, bugün düzenlenen törenle sahibini buldu.”
Ödülün anlam ve önemi üstüne Doğan Hızlan şöyle diyor:
“Çok iyi bir jüri var. O jüriye çok müteşekkirim. Benim adıma bir ödül düzenlediler. Gençlere yol açma umuduyla yaşadık biz. Zaman zaman içlerinden bu alanda çalışan çok iyi insanlar oluyor. Bu, emek isteyen, zahmet isteyen ve kendini adamak isteyen bir iş. Onun için de seyrek çıkıyor ama seyrek çıkan da iyi ve kaliteli çıkar. Bu işlere bir ömür adanıyor.”
Hızlan’ın ömrünü adadığı edebiyat ve ödül işlerinin neye hizmet ettiği konusunu bu açıklamaların ardından sıcağı sıcağına yazmayı çok istemişken hep ertelemek zorunda kaldım.
Bu sabah, Üvercinka’nın genç ve değerli yazarlarından Cem Bayındır’dan gelen bir PDF belgesiyle silkindim: Bayındır, 12 Eylül’den bir gün önce Cumhuriyet’te yayımlanan 11.09.80 günlü yazısını göndermiş Doğan Hızlan’ın. Bayındır’a müteşekkirim. Hızlan; kırk yıldır edebiyatımızı götürmeyi üstlendiği yeri, darbenin hemen arifesindeki yazısında resmen ilan ediyor. 12 Eylül sabahı ve sonrasında cuntayla yaşanan korkunç sürecin getirdiği can güvenliği telaşıyla atladığımız bu meydan okumayı masaya yatırmak zorunlu görev oldu. (Aydınlık)
HAFTANIN ŞİİRİ
ONLAR/Nazım HİKMET
Onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için :
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
……………………….
“…
Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : “Üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı
Haftanın Sanat Gündemi
Oktay Akbal’ı anıyoruz
Türk edebiyatının usta isimlerinden, ödünsüz Atatürkçü, gazetemiz yazarı Oktay Akbal, yedi yıl önce bugün yaşama veda etti. Akbal, adına düzenlenen ödül töreninde, bugün Muğla Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nde anılacak.
Gazetemizde uzun yıllar boyunca Evet/Hayır adlı köşenin yazarlığını yapan Oktay Akbal, yedi yıl önce bugün aramızdan ayrıldı. Akbal, 1944 ve 1946 yılları arasında Vakit gazetesinde eleştiriler ve tanıtma yazıları yazdı. Büyük Doğu dergisinde her hafta Dünya Fikir Sanat Hareketleri sütununu yazdı. 1951 ve 1956 yılları arasında Vatan gazetesinde, düzeltmen, sekreter ve yazıişleri müdürü olarak görev aldı. 1956 yılında da köşe yazarlığına başladı. 1985 yılından itibaren Hürriyet gazetesi için köşe yazarlığı yapan Akbal, daha sonra Milliyet gazetesinde çalıştı. Türk edebiyatının usta yazarlarından Akbal, uzun yıllar gazetemizde köşe yazdı. Akbal’ın son yazısı, gazetemizde 23 Mart 2014’te, “Huzur” başlığı ile yayımlandı. Akbal’ın, 1939 ve 1940 yıllarında Yeni Sabah ve İkdam gazetelerinde çevirileri ve öyküleri yayımlandı.
ÖDÜLÜ BUGÜN (28. 08.2022) VERİLİYOR
Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl düzenlediği Oktay Akbal Edebiyat Ödülü yarışması bu sene de sahibini buldu. Oktay Akbal’ın adını yaşatmak için düzenlenen yarışma sonucunda ödülün sahibi “Yok Çünkü Telafisi” adlı romanıyla gazeteci, yazar Zeynep Göğüş oldu. Ödül töreni bugün Türkan Saylan Çağdaş Yaşam Merkezi’nde yapılacak. Daha önce de Yunus Nadi Roman Ödülü’nü “Işık Ülkesi’nden” adlı kitabıyla alan Göğüş’ün “Zeytin Kuşu”, “Oğluma Avrupa Mektupları: Deneme”, “Bir Avrupa Rüyası” ve “Yok Çünkü Telafisi” adlarıyla altı kitabı bulunuyor. (Cumhuriyet)
Diyarbakır Kitap Fuarı 3 yıl aradan sonra gerçekleşiyor
3 yıl aradan sonra 16-25 Eylül 2022 tarihleri arasında ALZ Diyarbakır Mezopotamya Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan Diyarbakır-Mezopotamya Kitap Fuarı’nın hazırlıkları başladı.
Bu sene ilk kez 10 gün sürecek olan kitap fuarı, üç yıl aradan sonra yeniden okurla buluşacak. Bölgenin en önemli kültürel etkinliklerinden biri olan Mezopotamya Kitap Fuarı, sekizinci kez kapılarını açacak. On gün süresince onlarca yazar, 200’e yakın yayınevinin katılımı ile söyleşi, panel ve etkinliklerle dolu bir programla okurlarının karşısına çıkacak.
Eylül ayının ilk haftasında etkinlik programı ve imza günleriyle birlikte katılımcı yayınevlerinin listesi açıklanacak.
Mezopotamya Kitap Fuarı 16-24 Eylül tarihleri arasında sabah 10:00 akşam 19:00, son gün (25 Eylül 2022) ise akşam 18:30’a kadar ziyaret edilebilecek. Kaynak: GazeteDuvaR
Hasan İzzettin Dinamo’nun kütüphanesi açılıyor
25 Ağustos Perşembe 2022 09:18 – Son Güncelleme:25.08.2022 11:11
Hürriyet köşe yazarı Doğan Hızlan bu haftaki yazısında, yazar Hasan İzzettin Dinamo’yu ele aldı.
Türk yazar Hasan İzzettin Dinamo’nun kütüphanesinin açılacağını yazan Doğan Hızlan, “Hasan İzzettin Dinamo kütüphanesi açılacak” başlıklı yazı kaleme aldı.
Doğan Hızlan’ın köşe yazısındaki ilgili bölüm şu şekilde:
“Hasan İzzettin Dinamo’nun ‘Kutsal İsyan’ı, Kurtuluş Savaşı’nı merak eden herkesin okuduğu ve okuması gereken bir kitap.
Semtlerde açılan kütüphaneler kitabı yakınımıza getirdiği için önemli bir girişim.
Şimdi onun adına da bir kütüphane açılıyor Pendik’te, Batı Mah. Erol Kaya Cad. No.95 adresinde. 1800 metrekare alanda 250 kişilik kapasitesi var.
Dinamo’yu yakından tanıdım, onunla yapılmış uzun bir röportajım da kitabımda yer aldı. (Odatv.com)
Değerlerimiz
Rıza Polat Akkoyunlu
Şair. 1911 yılında Antakya’da dünyaya geldi. 1970’te Antakya’da yaşama veda etti. İlk ve orta öğrenimini Adana, Konya ve Balıkesir’de tamamladı. Yeterlilik sınavıyla Türkçe öğretmeni oldu. DTCF Türkoloji Bölümü’nde üç yıl okudu. Uzun yıllar çeşitli liselerde edebiyat öğretmeni olarak çalıştıktan sonra kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Edebiyat çalışmalarını ise ölümüne kadar sürdürdü.
ESERLERİ
Şiir:
Bir Yangının Külleri, Zonguldak: Karaelmas B., [1936?] (Rıza Polat [Öztürk ?] imzasıyla)
Bir Yayda Altı Ok,
Bende Kalan Mektuplar, Ank.: Sanat B., 1950
Güneyde Bahar, Ank.: Yeni Desen Mtb., [1955?]
Güneyden Geliyorum, Ank.: Yeni Mtb., 1960
BENDE KALAN MEKTUPLAR I
Sen ey
Yirmi dört baharımın en güzel süsü
Sen ey
Mutlu günlerimin mutlu türküsü
Sen ey
İlk yaz akşamları kadar güzel çocuk
Sen ey
Altın gözlerinin hisli dünyasında
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen ey
Çıplak bir hançer gibi boylu boyunca
Gönlümde yatan
Sen ey
Her şeyim olan her şey:
Son mektubunda
Söz verdin, tut diyorsun
Unuttum, unut diyorsun…
Unutmak mı?
Ne mümkün seni unutmak…
Güneş tekrar doğmayı unutabilirmi hiç?
Gönül ferman dinler söz tutabilirmi hiç?
Sen ey
Yirmidört baharımın en güzel süsü,
Sen ey
Mutlu günlerimin mutlu türküsü,
Sen ey
Her şeyim olan her şey….
(1 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ İÇİN)
BARIŞ/Yannis RITSOS
Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi
ter damlalarıyla alnında…
barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye;
gökyüzünün, renklerinden uzaklaşmış çanlarıyla
bayram günlerini çalan gözlerimizde.
Barış budur işte.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, ışık! Işık! – diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi;
barış budur işte.
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağında acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.
Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine, yarın yeni bir dünya
kuracağız demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.
Ölüm çok az yer tuttuğu için yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın…
barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU
Yaz İçin Okuma Önerileri
1. Muhteşem Gatsby – F. Scott Fitzgerald- Engin Yayınevi
2. Çavdar Tarlasında Çocuklar – J.D. Salinger- YKY
3. Gazap Üzümleri – John Steinbeck- Sel Yayıncılık
4. Bülbülü Öldürmek – Harper Lee- Sel Yayıncılık
5. Renklerden Moru – Alice Walker- Doğan Kitap
6. Ulysses – James Joyce- YKY
7. Sevilen – Toni MorrisoN- Sel Yayıncılık
8. Sineklerin Tanrısı – William Golding- İş Bankası
9. 1984 – George Orwell- Cn Yayınları
10. Ses ve Öfke – William Faulkner-YKY