Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Bağımsızlığa Giden Yolda Sancak’tan Hatay Devleti’ne

Yerel Basın Ve Faaliyetleri/Olcay Özkaya Duman

      Sancak/Hatay’da yerel basın ve faaliyetleri, özellikle 1918 yılı sonrasında yaşanan tarihsel sürecin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Burada basın, bir kalem mücadelesi olarak bölgenin entelektüel birikimini ortaya koymuştur. Bölgenin önce Fransızlar tarafından işgale uğraması ve daha sonra manda yönetimine tabi tutulması yerel ölçekte basın faaliyetine olan ihtiyacı doğurmuştur. Basın, halkın yaşanan olaylardan haberdar edilmesi ve Sancak/Hatay’la ilgili önemli konularda bilinçlendirilmesinin yanı sıra bağımsızlık istencinin geliştirilmesi ve mücadele ruhunun güçlendirilmesinin sağlanması gibi önemli görevler üstlenmiştir. Bunun yanı sıra 1936’da Fransa’nın Suriye’ye bağımsızlık vereceğini bildirmesi üzerine taraflar arasında gerginleşen siyasal ilişkiler, Türkiye’nin, dolayısıyla Atatürk’ün Sancak/Hatay Meselesine yönelik tavrını iç ve dış basında açığa çıkarmasına olanak sağlamıştır.

      Atatürk’ün Sancak/Hatay’ın bağımsızlığı konusuna göstermiş olduğu ilgi Suriye ve Fransa kamuoyunda tepkilere yol açınca söz konusu durum Milletler Cemiyeti’ne ulaştırılmıştır. Tüm siyasal baskılara rağmen Sancak/Hatay halkının, Türkiye’nin desteği ile basın üzerinden yürüttüğü fikir mücadelesi, bağımsızlık ve daha sonra Türkiye’ye katılım yolunda atılmış önemli adımlar olmuştur. Bu süreçte basın “Milli” ve “Muhalif” kanat olmak üzere iki kutba bölünmüştür. Milli kanat, Türkiye’nin desteği ile Sancak/Hatay halkının bağımsızlık yönünde teşkilatlanmasını, bölgede Türk kültürünün yaşamasını ve geliştirilmesini, halkın birlik ve beraberliğini devam

ettirmeyi amaçlamıştır. Muhalif kanat ise başta Suriye Hükümeti olmak üzere, manda idaresi yani Fransa’nın desteğini görmüş, daha çok Arap ve Fransız kültürünün varlık ve nüfuzunu sağlamak yönünde faaliyet göstermiştir.

      Basın; Türkiye, Fransa ve Suriye ekseninde Sancak/Hatay’ın bağımsızlık ve Türkiye’ye iltihak mücadelelerine yönelik bu şekilde “üç siyasi tarzın” gücü ve varlığını yansıtmasında önemli bir araç olmuştur. Yerel basının, farklı cephelerde birbirlerine karşı yürüttükleri farklılaşan yayın politikaları ve faaliyetlerinin zaman zaman kesintiye uğratılmış olsa da genel olarak süreklilik gösteren, belli bir kadro ile aynı ortak amaçlar çerçevesinde sürdürülmüş, entelektüel bir fikir ve yazın mücadelesi olarak değerlendirilebileceği kanaatindeyiz.

      Bu çalışma ile Sancak/Hatay’ın öncelikle bağımsızlık, daha sonra Türkiye’ye katılım mücadelesinde önemli bir yere sahip olan, yerel ölçekte basın üzerinden yürütülen entelektüel çaba ve girişimlerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Eser, bu çabanın planlı ve genel olarak süreklilik gösteren bir biçimde yürütüldüğünü vurgulayarak, basının Sancak/Hatay’ın entelektüel birikiminin önemli bir göstergesi olduğuna da dikkat çekmektedir. Ayrıca eserde basının’ Sancak/Hatay’ın sosyo-kültürel yapısına yaklaşımı ve siyasal meselelere karşı tutumu irdelenerek toplum üzerindeki etkisi ve rolü değerlendirilmiştir. Bu yolla basının, Sancak/Hatay savaşının yerel ölçekte belirleyici gücü olduğu ve Hatay’ın kaderini tayin etmekte önemli roller üstlendiği anlaşılmaktadır. Sancak/Hatay’ın entelektüel kadrosunun basın üzerinden yürüttüğü çaba uzun vadede başarıyla

Sonuçlanmış, Sancak/Hatay’ın bağımsızlığı ve Türkiye’ye iltihakına önemli katkı sağlamıştır. Eserin okuyucuya ve Hatay tarihini araştıranlara ışık tutması dileğiyle. (Arka kapak yazısı)

Konuk Yazar

Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak/Zekiye Yüksel

      2002-2006 yılları arasında Riyad Uluslararası Türk okulunda Türkçe ve edebiyat öğretmenliği görevinde bulundum. Bunu bilen, “Suudi Arabistan nasıldı, nasıl yaşadın?” diye mutlaka sorar. “Dört yıla yakın kaldım, bir kez bile tek başına sokağa çıkamadım,” dediğimde “anlayamadım,” diyorlar. Orada yaşamadıysanız anlayamazsınız. En temel gereksinmeniz olan tuzunuz, ekmeğiniz bitecek ve siz bakkala gidip alamayacaksınız. Çünkü şeriata göre tek başına kadının sokakta ne işi vardır?

      İnsan yaşamının her alanını belirleyen, her türlü gelişmeye, sanata, bilime karşı; genelde toplumun siyasal, sosyal, kültürel haklarını özelde kadını, yok sayan, evrensel insan değerlerine yabancılaşmış totaliter siyasal İslam’la yani şeriatla yönetilen bir ülke Suudi Arabistan. Şeriatla ilk yüz yüze gelişiniz Ortaçağ Avrupa’sındaki koruma duvarları gibi kilometrelerce uzanan duvarlarla ve demir parmaklı, buzlu camlı açmaya bile uzanamayacağınız küçük pencerelerle olur. Pencereleri, kapıları açabilseniz bile duvarlarla karşılaşırsınız. Çünkü kaldığınız evin, çevrenizdeki evlerin etrafı yüksek duvarlarla çevrilidir. Elinizdeki anahtar da hiçbir işe yaramaz. Başınız örtülü, abayeli (modern çarşaf) olmanıza rağmen kapınızı açıp sokağa çıkamazsınız. Eli sopalı gezen din ve ahlak polisleri sizi korumaktan uzaktır çünkü. Dışarı çıkmak için aile olmanız gerekir. Kadın olarak nedenli aşağılandığınızı, erkeklere karşı güveninizin sarsılıp savunmasız kaldığınızı yaşamak kadar en acı olanı hiçlik duygusuna kapılmanız olur. Tek başına bir kadın bir hiçtir. Sokaksızdır, balkonsuzdur kadın… Balkona çıkıp sokağı, gökyüzünü seyredemezsiniz. Evlere balkon yapmak yasaktır, bu yasak delinse bile bir kadın balkona çıkıp çamaşır bile asamaz. Ayaksız olduğu kadar elsizdir kadın araba kullanmaz. Kadının araba kullanması şeytan işi görülmekle birlikte asıl neden Muhammet döneminde kadının deveye binmesi yasak olmasıdır. Kadına kamu taşıtı yok, özel taksilere binmek de yasak. Kadının tek başına taksiye binmesi ahlaksızlık görüldüğü gibi yabancı kadınlar için de güvenceli değildir. Kocanız, babanız, oğlunuz yoksa nasıl çıkacaksınız dışarı? Orada en çok özlediğim sokaklardı. Nasıl bir özlemdi bir anlatabilsem. Hangi duygu “hasret gözlerimde mavi/ pencereme elim yetmez kaldıramam peçesini/güneş ülkesinde güneşe yatıramam bedenimi” ya da “suçlu değil Riyad’ın sokakları/suçlu değil ayaklarım yürüyemiyorsam” dedirtebilir ki?

      Kadın olarak hiçbir hakka sahip değilsiniz, kimliğiniz bile yokken (resmi işlemlerde adım Zekiye Osman), ama tüketmekte sonsuz özgürsünüz. Aynı zamanda kadının lüks hayat tarzının bir esiri ve bağımlısı haline gelmesi hiç de dine aykırı değildir. Sanatın, (fotoğraf çekmek bile yasak) olmadığı yerde kadına gani gani hak gaspları ve engeller! Şeriat mahkemelerinde, tecavüz ve cinsel tacize uğrayan kadın, hem iffetini koruyamamış, hem de koruyamadığını açıklamış olmakla suçlanır. Mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine eşdeğerdir. Çoğu zaman tecavüz olaylarında bile kadınların tanıklığı geçerli olmaz. Suudi Arabistan, cinsiyet ayrımcılığını, kadını aşağılamayı kurumsallaştırıp, içselleştirmiştir. Kadının siyasete atılması, Suudi ulemasına göre şeytan işidir. Kadının yetersiz ve aklının kısa olduğu yolundaki görüş şeriat hükmüne dayandırılır. Şehirlerarası ve milletlerarası yolculuklara tek başına çıkması yasak olan kadınların otellerde tek başına kalmaları da ahlaka aykırıdır. Kadın, bir erkeğin izni olmadan tedavi için hastaneye bile gidemez, sokakta trafik kazası geçirmiş ya da hastalanmış olsa ona; eşi, oğlu ve babası dışında hiçbir erkek yardım edemez. Birinci dereceden akraba olmayan karşı cinsler bir araya gelirse zina yapmış olurlar. Dil, ayak, göz, kulak, el zinası gibi… O nedenle anaokulundan üniversiteye kadar okullar karma değildir. Suudi Arabistan, kadın hocanın sesine âşık olmasın diye ezanları makamsız okunan ülke… Şeriat ülkesine kadın olarak tek başına yolunuz düşerse en çok özleyeceğiniz olgu sokaklar ve ezan sesidir.

      Kısaca; duvarlar arasına kıstırılmışlığın şiddetini, travmasını; balkonsuz binalarda buzlu camlı, demir parmaklıklı pencerenin ardında mahpus Suudi kadınının nasıl bir cehennemde yaşatıldığını gördüm, o cehennemi ben de yaşadım. Yaşamım okul ve modern hapishane dediğim evimden ibaret olacağını, duvarların beni kentten, insanlardan, toplumdan koparacağını, koskoca başkentte yalnızlaştıracağını, insana ve doğaya, en kötüsü de sokaklara yabancılaştıracağını kısa zamanda anladım. Kendime yabancılaşmamak, parçalanmışlıktan kurtulmak için tuttuğum günlükleri kendime saklamayı uygun bulmadım. 21. yüzyılda hâlâ Arap erkek egemen köle düzenini kutsayan bu düzeni kadına kurtuluş reçetesi olarak sunan zihniyetin gün geçtikçe ülkemizde güçlenmesinden kaygı duyduğumdan kitaplaştı bu günlükler. “Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak” kitabımda anlattıklarım ulema fetvalarıyla yorumlanan, 10 bin polisiyle uygulanan Suudi şeriat gerçeğidir, fakat 7. yüzyıl da Hz. Muhammed’in karısı Ümmü Seleme’nin “neden tanrı erkeklere hitap eder de kadınlara etmez, kadınların taksiri nedir acep?” sorusundan bu yana eğitimli Suudi kadını da ona dayatılan yazgısını sorgulamaktadır. Bütün dünyada olduğu gibi kadınlar, er geç hiçbir hakkın ilahi güç tarafından verilmediğini öğrenecektir.

Çünkü; “Kadınların tarihi, baskı altına alınışlarının tarihi olduğu kadar, bu baskılara ve eve kapatılmalarına direnmiş olmalarının da tarihidir.”

Haftanın Şiiri

Olmaca/ Ali YÜCE

Ben çocuk olsaydım eğer 

Kav çakmak satardım

Bulut amcalara

Pamuk şekeri alırdım yerine

Patlamış mısır alırdım

Ben çiçek olsaydım eğer

Hiç saksı giymezdim ayağıma

Ödünç kanat alırdım

Güvercin teyzemden

Barış uçardım üstünüze

Ben ırmak olsaydım eğer

Altıma saklamazdım ayaklarımı

Öyle yaklaşmazdım denize

Düşmana yaklaşır gibi

Sürüne sürüne

Ben tüfek olsaydım eğer

Patlamazdım kimsenin üstüne

Bir tetiğimden utanırdım

Bir de eğri parmağından

İnsan amcaların

Haftanın Sanat Gündemi

77. Yunus Nadi Ödülleri sahiplerini buldu

Gazetemizin kurucusu adına verilen Yunus Nadi Ödülleri’nin kazananları belirlendi. Seçici kurullar 333 yapıtı değerlendirerek 6 dalda 6 yapıta ödül verdi.

2022 Yunus Nadi Ödülleri’nin kazananları açıklandı. Bu yıl 77’ncisi düzenlenen yarışmada, seçici kurullar tarafından, zorlu bir değerlendirme sürecinin ardından 6 dalda 6 çalışma ödüle değer bulundu.

Öykü dalında 77, roman dalında 106, şiir dalında 94, sosyal bilimler araştırması dalında 20, karikatür dalında 28, fotoğraf dalında 8 olmak üzere toplam 333 yapıtın değerlendirildiği 77’nci Yunus Nadi Ödülleri’ni kazananlar şu isimler oldu:

“Roman” dalında Belgin Bıyıkoğlu, “Öykü” dalında Kâmil Erdem, “Sosyal Bilimler Araştırması” dalında Prof. Dr. Mustafa Aktar, “Karikatür” dalında Birol Çün, “Şiir” dalında Tuğrul Tanyol ve Güray Öz. 77’nci Yunus Nadi Ödülleri ödül töreniyle ilgili bilgilendirme, önümüzdeki günlerde gazetemizden yapılacak.

ROMAN

Roman dalında, Konur Ertop, Asuman Kafaoğlu Büke, Zeynep Aliye, Öner Yağcı, Gamze Akdemir’den oluşan seçici kurul tarafından ödülün Belgin Bıyıkoğlu’nun “Dünya Döner Renkler Kalır” adlı kitabına verilmesi kararlaştırıldı.

ÖYKÜ

“Öykü” dalında, Hikmet Altınkaynak, Sezer Ateş Ayvaz, Seval Şahin, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Murat Yalçın’dan oluşan seçici kurul ödül, Kâmil Erdem’in “Yok Yolcu” adlı yapıtını değer gördü.

SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMASI

Seçici kurulu Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Örsan Kunter Öymen, Prof. Dr. Barış Doster, Prof. Dr. Şaduman Halıcı ve Osman Selim Kocahanoğlu’ndan oluşan “Sosyal Bilimler Araştırması” ödülünü bu yıl, Mustafa Aktar’ın “Rasathane ile Bilimde Yüz Elli Yıl” kitabı aldı.

KARİKATÜR

Metin Peker, Kamil Masaracı, Muhittin Köroğlu, Zafer Temoçin, Akdağ Saydut ve Murat Sayın’dan oluşan seçici kurul bu yıl “Karikatür” dalındaki ödülü Birol Çün’ün yapıtına verdi.

ŞİİR

“Şiir” dalında Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Turgay Fişekçi, Eray Canberk ve Hüseyin Yurttaş’tan oluşan seçici kurul, ödülü Tuğrul Tanyol’un “Gidilmemiş Bir Yol” ve Güray Öz’ün “Dinleyin Size Bir Şey Söylüyorum” kitapları arasında paylaştırdı.

FOTOĞRAF

Seçici Kurulu, İsa Çelik, Coşkun Aral, Garbis Özatay, İbrahim Yıldız ve Dr. Ersin Turan’dan oluşan “Fotoğraf” dalında aday yapıtlar arasında oy çoğunluğu sağlanamadığından, bu yıl bu dalda ödül verilmemiştir. (Cumhuriyet)

Emin Özdemir Ödülü Verilemiyor

      1 Eylül 2017’de yitirdiğimiz Harf ve Dil Devrimlerinin ödünsüz savunucusu olan Emin Özdemir’i dilci, yazıncı ve devrimci kişiliğiyle yaşatmak; düşüncesini, yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak; dil duyarlığını, dil ve yazın öğretimine getirdiği çağdaş anlayışı unutturmamak amacıyla Özdemir Ailesi ile Dil Derneği’nce düzenlenen “Dil Derneği Emin Özdemir Ödülü” her yıl Harf Devriminin yıldönümünde bir gazeteciye sunuluyordu. Fikret Bila, Faruk Bildirici, Nursun Erel, Prof. Dr. Korkmaz Alemdar ile (aile adına) Prof. Dr. Özlem Özdemir Kumbasar’dan oluşan seçici kurulumuz ve ödülün koşulları duyurulmuştu. 2022’de de ödül bir “gazeteci” kitabına sunulacaktı; ödüle beş yapıt aday oldu; aday yapıtlar uzun süre duyurulan koşullara uymadığından bu yıl Dil Derneği Emin Özdemir Ödülü verilemiyor. Kuşkusuz bu ödül de öteki ödüllerimiz gibi Emin Özdemir’in anısıyla birlikte yaşatılacaktır.

      Dil Derneği ile Çankaya Belediyesinin ortak etkinliğinde 1 Kasım 2022 Salı günü, saat 18.00’de Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezinde Harf Devriminin 94’üncü yılı kutlanacak; törende pek çok cumhuriyetçi genç ve gazeteci yetiştiren Emin Özdemir anılacak. Türkçenin ödünsüz savaşımcısı, görkemli Dilci-Yazar Emin Özdemir’i özlemle anıyoruz.

‘Halikarnas Balıkçısı’ ölümünün 49. yılında Bodrum’da anıldı

Cevat Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı, ölümünün 49. yılında çok sevdiği Bodrum’da sade bir törenle anıldı.

Ebedi istirahatgahı Gönültepe’de, Bodrum Belediyesi tarafından düzenlenen anma etkinliğine Bodrum Kaymakamı Bilgehan Bayar, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, Balıkçı’nın torunu Sibel Kabaağaçlı ile aile üyeleri, eğitimciler, öğrenciler, basın mensupları ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Gazeteci, Yazar, Ressam, Şair, Rehber, Araştırmacı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın her yıl öğrenciler ve vatandaşların katılımıyla gerçekleşen anma töreninde konuşan Başkan Aras, “İnsan ömrü bir kelebek kadar, önemli olan bu ömre neler sığdırdığımız. Cevat Şakir’in de ömrü öyleydi ama tarih boyunca yaşamış insanlardan belki de çok daha fazla şey sığdırdı ömrüne. Ben Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı bir yazar, gazeteci, karikatürist ya da ressam olarak değil de bir filozof olarak adlandırıyorum. Özellikle antik çağ filozofları gibi görüyorum. O dünyaya güzellik katmak için yaratılmış insanlardan bir tanesi.” dedi.

Nurer Uğurlu’yu Yitirdik

“…Bu karlı yeşile niçin gelmiştim /Belki bir masal bir sevda demiştim / Gördüm sanki sırma saçlı bir peri /Ki rivayet böyledir Nuh’tan beri / Bu karlı yeşile niçin gelmiştim” (Ağrı)

Şair, yayıncı ve araştırmacı yazar Nurer Uğurlu’yu 6 Ekim 2022’de yitirdik.

1940 yılında Adana’da doğan Nurer Uğurlu, 1958 yılında Mersin Lisesinden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine başladı, ancak eğitimini tamamlamadı. İlk şiiri Adana’da “Salkım” adlı dergide 1955 yılında yayımlanan Nurer Uğurlu’nun sonraki yıllarda tarih bilinciyle, gerçekçi ve toplumcu yaklaşımla yazdığı şiirlerin yanı sıra tarih ile sanat arasında köprüler kuran araştırma-inceleme yazıları dergi ve gazetelerden ilgiyle okundu. Nurer Uğurlu, kurucusu olduğu GE-DA Yayın Dağıtım Şirketinin ve yayınevlerinin yöneticiliğini yaptı.

Masal (1964), Türkiye’nin Mavisi (1981), Anadolu’nun Türküsü (1984), Yazıtlar (1988), Rüzgârdan Rüzgâra (1993), Mor Beyaz Arası (1998) adlarını taşıyan şiir kitapları, anı-roman türünde Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi (1972) adlı yapıtı, Sürekli Bir İlkbahar (1987) ve Divan Bahçesi (1992) adlarını taşıyan, şiir ustalarını konu alan deneme türünde kitapları ve Her Aşkın Bir Hikâyesi (2003) adlı öykü kitabı başlıca edebi yapıtlarıdır. Ayrıca, araştırma-inceleme türünde pek çok kitap yazan Nurer Uğurlu, liseler için tarih ve edebiyat kitapları da hazırladı.

Nurer Uğurlu’nun yakınları başta olmak üzere tüm dostlarına, yazar ve yayıncı arkadaşlarına Türkiye Yazarlar Sendikası olarak başsağlığı dileriz. (TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI YÖNETİM KURULU)

Bir Portre            

Kamil Akdoğan

Şair, mühendis. 25 Ekim 1964, Ankara doğumlu. İlköğrenimini Etlik İlkokulu’nda, ortaokulu Etlik Ortaokulunda, Liseyi Etlik Lisesinde tamamladı. 1990 yılında Ortadoğu Tek­nik Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Bölümünü Uygulamalı Mekanik Mühendisi olarak bitirdi. Bir süre bilgisayar programcısı ve teknik ressam, daha sonra bir inşaat şirketinin mekanik bölümünde mühendis olarak görev yaptı. ODTÜ Mezunlar Derneğinin çıkardığı aylık bültenin basın yayın kurulunda ve aynı derneğin Sivil Toplum Komisyonu’nda görevler aldı. Hayatını ve çalışmalarını Ankara’da sürdürdü. Tülay Akdoğan’la evlidir.

 “Çok Özel Bir Buluşma” adlı ilk öyküsü Amik dergisinin Eylül-Ekim 2004 tarihli sayısında yer aldı. Üniversite yıllarından itibaren yazdığı öykü, şiir ve yazılar Amik, Andız, Berfin Bahar, Çağla, Güney, Onaltı Kırkbeş, Sesleniş, Yoğunluk gibi çeşitli dergi ve gazetelerde yer aldı Tülün Ardındaki Ay (2008) adlı bir şiir kitabı yayımlandı.

HAKKINDA: Ali Gündüz / Türk Şairleri Antolojisi (5 cilt, 2008), Anayurt gazetesi (6 Nisan 2008).

Okuma Önerileri

1.Atatürk ve Türkçenin Işığı/cemil Kılıç/ YKY

2.Uzak Dağlar Ve Hatıralar/Orhan Pamuk/ YKY

3.Güneş Giderken/ Necati Tosuner/ İş Bankası

4.Masumiyet İstasyonu/Deniz Zeyrek/Sözcü Kitabevi

5.Sahte Sultan/Mahfi Eğilmez/Remzi Kitabevi