Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Uzun Koşu Anılar/Niyazi Altunya/Cumhuriyet Kitapları

      “Öğretmenliği kendim seçmiş değilim. Seçme şansım da yoktu. Yatılı bir okula girmem önemliydi. Ben okula girdiğimde sekiz kardeşten biriydim. Aile, yatılı olmadıkça tek çocuğu bile okutamazdı. Ama öğretmenliği çok sevdim. Öğretmenlik benim uzun koşumun çıkış noktası oldu. Başa dönsem yine bu mesleği seçerim. Benim için öğretmenlik sadece bir geçim kaynağı değil. Düşünsel ve ruhsal dünyamı besleyen en önemli kaynak. O olmasa örgütçü, yazar, aydın, iyi dost, iyi evlat, iyi kardeş, iyi baba olamazdım. Sonuçta ona çok şey borçluyum.”

(…)

      “Sendika anlayışımın temeli; eğitimcilikle sendikacılığı birbirine feda etmeden yürütmek ve bunlar arasında akılcı bir sentez yapmaktır. Ben ve arkadaşlarım bu konuda iyi anlaştık. Geçmiş örgütçülüğümüz zaman zaman pedagojiyi ideolojiye feda etmişti. Bizim bu yönelimimiz başka iş kollarını da olumlu etkiledi kanısındayım. Masayı yumruklama yerine aklı ve bilgiyi öne çıkardık. Bir de çocukların ve ailelerin haklarının bizimkini öncelediğini hep aklımızda tuttuk. Çünkü, biz onlar için vardık ve çocukların eğitim hakkını, bunun için de öğretmenlerin saygınlığını korumayı temel ilke edindik. Aslında sendikanın gücü buna dayanır. Bugün 25 milyon öğrenci, bunların en az 50 milyonu bulan aile büyüğüne yaslanmak başarımızın en büyük şansıdır. Bugünkü genç sendikacıların da başarı için bu anlayışın peşinden gitmesini tavsiye etmekten kendimi alamıyorum.” (Tanıtım yazısı)

Kardeş Azerbaycan’dan Bir Öykü

Sadakat/ Munavvara Usmanova

                 Tercüme Cihangir Nomozov

      Ben öğrenciydim.

      Beyaz pamuklu bir gömlek giymek gelenek olmuştu.

      İmkanım olmadığı için ucuz gri kumaş alıp “Persil” tozuyla kaynattım.

      Kalınlaşıp beyazlaştıktan sonra arkadaşım Dilorom ve ben ikimiz için bir elbise diktim. Yakası ve etek ucu sarı ipekle süslenmiş elbisemi tüm arkadaşlarım beğendi ve siparişler yağmaya başladı. Elbiseyi gece gündüz diktim.  Ucuz ve güzel bir elbiseyi ortaya çıkarmak çok emek gerektirdi. Pamuk toplamak için etek dikmek, pamuklu ruloları örtmek veya diğer basit işler için kullanılan düz gri kumaştan bir elbise yapmak özellikle zordu. İki aydır geceleri uyumadan eski bir dikiş makinesinde elbise dikerek kazandığım parayla aileme hediyeler aldım.

      Arkadaşımla küçük bir altın takı almak için şehre gittik, seçtiğim takılar bana çok yakıştı.

      Dilorom kendi almış gibi mutlu oldu ve bana sarıldı

      Çantamı karıştırıp cüzdanımı bulamayınca ağladım. Arkadaşım inanamayarak çantamı defalarca salladı. Tezgâhtar da şaşırdı.

      Taktığım küpeleri çıkardım, ben de dışarı fırladım…

      Üç gün başımı kaldırmadan öylece yattım.

      Arayan anneme ve kardeşime tek kelime etmedim.

      Gün boyunca uyumadan yaptığım sıkı çalışma için üzüldüm.

      Final sınavına doğum günümde girdik.

      İyi bir not aldım.

      Eşiği geçer geçmez, beni bir demet çiçekle karşılayan arkadaşım Dilorom, elime ışıklı bir kutu tutuşturdu. “Küpelerimiz artık aynı” dedi. Gerçekten aynıydı.

      Evinden gelen parayı bana harcamasına rahatsız oldum ve utandım.

      O güzel küpeyi taktığımdaysa bir çocuk gibi sevindim.

      Sonra eve döndük.

      Aradan yıllar geçti. Başka bir arkadaşımın söylediğine göre Dilorom o gün bir kuyumcuya gidip kendisine bir küpe yaptırıp ve bana da altın bir küpe hediye ettiğini söyledi…

Haftanın Şiiri

Üşüyen Yürek/ Hikmet Güzel

Yürekten gönüle, sevda pınarı

Sevgiyi kuşanıp, taşarak gelmiş.

Şiirin, türkünün, koca çınarı,

Hoşgörü kentine koşarak gelmiş.

Ayı kıskandıran güzel yüzüyle,

Zarif duruşuyla, asil özüyle,

Yüreğe dokunan sazı-sözüyle

Nağme olmuş, ruha akarak gelmiş.

Şiirlerden dize, güzel bakışı,

Ab-ı Hayat olur kalbe akışı

Bahara çevirir, zemheri kışı

Sevi diyarından, coşarak gelmiş.

Güneş gibi yitti, bulut ardına,

Üşüyen bir yürek düştü derdine,

Serap gibi geldi-gitti yurduna,

Bir garip gönüle şaşarak gelmiş.

Canıma kor düştü, yakar kavurur

Kırık yüreğimi boran savurur

Felek sillesini zalimce vurur

BİR ateş BİN dünya yakarak gelmiş.

Haftanın Sanat Gündemi

İstanbul Kitap Fuarı başladı

      Tüm Fuarcılık Yapım AŞ (TÜYAP) tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle düzenlenen 39. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı başladı. Bu yılın onur yazarı Nazlı Eray.

Tüm Fuarcılık Yapım AŞ (TÜYAP) tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle düzenlenen 39. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı başladı. TÜYAP İstanbul Fuar ve Kongre Merkezi’nde kapılarını açan fuar “Kitabın Büyülü Dünyası” temasıyla gerçekleşiyor. Bu yılın onur yazarı ise Nazlı Eray. Fuarda bu yıl fantastik edebiyata, bilim kurguya ve büyülü gerçekçilik akımına odaklanılıyor.

Fuar; panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çocuk etkinliklerinden oluşan 300’e yakın kültür etkinliğine ev sahipliği yapıyor. Düzenlenen etkinlikler ve imza günlerinde 2 bine yakın yazar, okurlarıyla buluşma fırsatı bulabilecek. Girişin öğrenci, öğretmen, çocuk, emekli ve engellilere ücretsiz olduğu fuar, hafta içi 10.00-19.00, hafta sonu 10.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. Fuar, son günü olan 11 Aralık Pazar akşamı 19.00’da sona erecek.

      39. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın açılış konuşmasını Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk yaptı. İki yılın ardından yeniden açılış yapmaktan mutluluk duyduklarını belirten Kocatürk, “İki yıl aradan sonra Kitap Fuarının şehre geri dönüyor olması yaşanan ağır ekonomik koşullara rağmen faaliyetini sürdürme çabasını hiç elden bırakmayan bağımsız yayıncılığımızın tüm bileşenlerini sevindirmekte. Bu sene yayıncılığımızın en zorlu yıllarından birini yaşıyoruz” dedi.

      Kocatürk Türkiye Yayıncılar Birliği’nin taleplerini şöyle sıraladı:

      Halk Kütüphanelerine kitap alımlarının bütçesinin artırarak okurumuzun kitaba erişiminin kolaylaştırması

      Kağıt endüstrimizin tekrar ayağa kaldırılması için gerekli tedbirlerin alınması

      Kağıt endüstrisinin kurulacağı zamana kadar kağıtta sübvansiyon uygulanması

      Yayıncıların KDV alacaklarının bir kereliğe mahsus ödenmesi

      Milli Eğitim bakanlığının başlattığı her okula bir kütüphane kampanyası çerçevesinde bağış kitaplar yerine bütçe ayrılarak okul kütüphanelerine kitap alımının yapılması

      Yerel yönetimlerin de Halk kütüphanelerine benzer şekilde kütüphanelere kurması ve bütçe ayırarak kitap alınması

      5846 sayılı Fikir ve Sanat Esreleri Kanunun güncellenmesi,

      Sektörün beklediği Yazılı Kültürü Koruma Kanunun bir an önce çıkarılması gerekir.

YASAKLARA DEĞİL KİTAPLARA İHTİYACIMIZ VAR

      Kitap yasaklarından bahseden Kocatürk, “Ülkemizde her geçen gün daha çok kitap okurlardan koparılıyor, saklanıyor, erişilmez kılınıyor. Kitapların içerikleri nedeniyle yayınevlerine, yazarlara, çevirmenlere, matbaalara soruşturma ve davalar açılıyor. Kitap toplatma, yasaklama ya da poşete sokma kararları hızla artıyor. Oysa kitaplar da, onlara emek verenler de önemlidir. Kitap, insanlığın kültür mirasının, nesiller arası ve toplumlar arası aktarımını sağlayan evrensel bir üründür. Kültürlere, farklılıklara, çeşitliliğe ve düşüncelere erişimin temeli kitaba ulaşabilmektir. Merak ettiğimiz, ilgilendiğimiz, okumak istediğimiz her konuda kitaplara erişmek, yasalarla korunan hakkımızdır. Okuldan kütüphaneye, kitapçıdan üniversiteye aradığımız her noktada kitaplara erişebilmeliyiz. Hiçbir kurum ya da kişi, kitap seçme ve okuma hakkımızı elimizden alamaz. Yazarların kurgularına, sanatçıların görsel anlatımına, dilin zenginliklerine yasak getirilemez, müdahale edilemez. Kitap suç aleti değildir, kitap okumak kimseye zarar vermez” diye konuştu.

Felsefeci ve yazar Prof. Dr. Önay Sözer hayatını kaybetti

      Felsefeci ve yazar Prof. Dr. Önay Sözer hayatını kaybetti. Sözer, İstanbul Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerindendi.

      Felsefeci ve yazar Prof. Dr. Önay Sözer 86 yaşında hayatını kaybetti. Sözer, İstanbul Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerindendi.

      Alman ve Fransız üniversitelerinde Hegel diyalektiği ve fenomenoloji, ontoloji alanlarında dersler verdi. Sanat felsefesi ve psikanaliz üzerine yoğunlaştı. Sözer, Uluslararası Hegel Derneği Yönetim Kurulu Üyesi’ydi.

Yazın yaşamına a dergisi ile atılan Önay Sözer, Öteki (1981, Yazko Roman Ödülü), Jacques Derrida ile Birlikte Pera Peras Poros (1999, deneme), İsis’in Düğümü (2004, roman), Sonradan Yaşamak (2009, roman), Piri Reis’in Kayıp Adası (2014, roman), Sanat “Görünendeki Görünmeyen” (2019, deneme), Sarsılanlar (2020, roman) gibi birçok eser yazdı.  Kendi konularında, aralarında 29. Uluslararası Hegel Kongresi olmak üzere çeşitli uluslararası kongreler düzenledi. Felsefe yazılarının çoğu Almancadır. Adına hazırlanan Bir Arada adlı Festschrift’e (armağan kitap) Giorgio Agamben, Bernard Waldenfels, Andreas Grosmann gibi dünya çapında felsefeciler katkıda bulundu.

      Sözer, felsefeye yaptığı çok sayıda çeviriyle de katkı sundu.

Sözer yaşamını felsefeci eşi Gabriella Baptist ile yaşadığı Roma’da sürdürüyordu. (Evrensel)

Şair Rüştü Onur anıldı

      Devrek Belediye Başkanı Çetin Bozkurt, Devrekli Şair Rüştü Onur’u ölümünün 80. yıldönümünde andı. Devrek Belediyesi dün Devrek Cumhuriyet Alanı’ndaki büst önünde anma töreni düzenledi.

Onur’un ardında bir kitaplık şiir, öykü ve mektup bıraktığını ve edebiyat dünyasında hak ettiği yeri aldığını belirten Bozkurt, “Rüştü Onur, kısacık ömrüne az sayıdaki ama kendine özgü tekniği ve üslubu olan şiirleri sığdırmış, ‘Garip akımının önemli temsilcilerinden biri olarak edebiyat tarihimizde yerini almıştır” dedi. (Cumhuriyet)

Vatan şairi Namık Kemal’in 134. ölüm yıldönümü

      Bugün Türk Edebiyatı’nın ve siyasi düşün dünyasının önemli isimlerinden “Vatan Şairi” Namık Kemal’in ölümünün 134. yılı. Kaleme aldığı yazı, şiir ve tiyatro oyunları ile vatan ve özgürlük bilincinin

gelişmesine katkı sunan Namık Kemal, Atatürk’ün fikir dünyasında önemli bir yer tutmakta. Uzmanlar, Namık Kemal’in vatan olgusunu ve Atatürk’e etkisini Cumhuriyet’e yorumladı.

      Ortaya koyduğu ölümsüz eserlerle vatan, özgürlük ve hürriyet kavramlarının filizlenmesinde önemli bir rol oynayan Namık Kemal, bundan 134 yıl önce bugün 2 Aralık 1888’de yaşamını yitirdi.

      “Türk coğrafyasında çağdaş vatan kavramının yaratıcısı ve vatan sevgisi ile hürriyet görüşlerini yayması açısından önemli bir yere sahip olan Namık Kemal’in en çok etkilediği kişilerin başında, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk gelmektedir” diyen Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, “Atatürk; Namık Kemal’in sadece ‘Vatan ve hürriyet’ kavramlarından değil ‘milliyet, medeniyet, aile ve hukuk’ kavramlarından da etkilenmiştir” ifadelerini kullandı.

ATATÜRK KÜRSÜDEN YANIT VERDİ

Atatürk’ün Namık Kemal’i içselleştirmesinin en somut örneklerinden birisinin, Namık Kemal’in “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini; Yok mudur kurtaracak baht-ı kara mâderini?” sözlerine 1921’de Meclis kürsüsünden “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini” diyerek yanıtlaması olduğunu söyledi.

Elmacı ayrıca, Atatürk’ün Namık Kemal ile ilgili günlüklerine “Sultan Hamit devri idi. Kemal Bey’in kitaplarını okuyorduk. Takibat sıkı idi. Ekseriyetle ancak koğuşta yattıktan sonra okumak imkânını buluyorduk. Bu gibi vatanperverane eserleri okuyanlara karşı takibat yapılması, işlerin içinde bir berbatlık bulunduğunu ortaya koyuyordu” cümleleriyle not düştüğünü belirtti.

YURTTAŞ OLMAYI ANLATTI

“Namık Kemal vatanı, coğrafik sınırlarla belirlenmiş bir alan olarak görmemiş, vatan kavramına insanları, kültürlerini, alışkanlıklarını, tarihlerini, haklarını da katmıştır” diyen Dr. Abdullah Kehale, “Yüzyıllar boyunca dini kalıplar çerçevesinde kendini var eden kaderci bireyler için bu tanım oldukça çarpıcıdır” ifadelerini kullandı. “Kul olmaktan öte bir özelliği olmadığına inanan Osmanlı toplumuna birey, yurttaş olmayı anlatmanın, Namık Kemal’in şiirlerle, edebiyatla ulaşmak istediği bir erek olduğuna dikkat çeken Kehale, “Fransız ihtilali ile yeni tanışılan  eşitlik, özgürlük gibi kavramları dinsel prangalardan kurtarıp Osmanlı toplumuna sunmada Auguste Comte tarafından ortaya atılan pozitivizm, Namık Kemal başta olmak üzere Osmanlı son dönem aydınlarına çok cazip gelmişti” dedi. (Cumhuriyet)

2022 Turgut Özakman İlk Roman Yarışması Sonuçlandı

      Edebiyatımıza yeni isimler kazandırmak amacıyla daha önce roman türünde bir kitabı yayımlanmamış yazarlara açık olarak düzenlediğimiz yarışmaya, 94 yazar ilk romanlarıyla katıldı. Çimen Günay-Erkol, Hidayet Karakuş, Şule Tüzül, Hürer Ebeoğlu ve Mesut Örs’ten oluşan seçici kurulun değerlendirmeleri sonucunda birinciliğe Devridaim isimli dosyasıyla Ezgi Tanergeç değer görüldü.

      Yarışmaya gönderdikleri eserleriyle değer katan yazarların hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyor, birinciliği kazanan Ezgi Tanergeç’i tebrik ediyoruz.

TGC 46. Sedat Simavi Ödülleri açıklandı

      Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Kurucu Başkanı adına 46 yıldır düzenlenen Sedat Simavi Ödülleri’ne bu yıl değer görülen gazeteci, edebiyat, spor ve bilim insanları belli oldu.

      Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) 2022 Sedat Simavi Ödülleri’ne değer görülen gazeteci, karikatürist, edebiyat, spor ve bilim insanlarına verilecek ödüller açıklandı. 11 Aralık 1953’de yaşamını yitiren TGC Kurucu Başkanı Sedat Simavi adına 46 yıldan bu yana sürdürülen ödüller; gazetecilik, televizyon, radyo, karikatür, edebiyat, sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık bilimleri ve spor dallarında veriliyor.  Ödül Töreni’nin tarihi ve yeri daha sonra paylaşılacak. 2022 Sedat Simavi Ödülleri’ne değer görülen isimler ve eserleri şöyle:

GAZETECİLİK ÖDÜLÜ:

      Murat Ağırel/Yeniçağ Gazetesi’nde 1-2-3-4-5-6-7 ve 8 Mayıs 2022 tarihlerinde yayımlanan “Uyuşturucu kıskacında Türkiye” başlıklı yazı dizisi nedeniyle ödüle değer görüldü.

Seçici Kurul ayrıca, Eylem Nazlıer’i Evrensel Gazetesi’nde 16 Ağustos 2022 tarihinde yayımlanan “Yaşadıklarımı dikkate alsalardı Beyza hayatta olabilirdi!: Beyza’nın katili, başka bir çocuğu daha istismar etmiş” başlıklı haberi nedeniyle övgüye değer buldu.

      RADYO ÖDÜLÜ/Seçici Kurul, yarışmaya başvuran eserler içerisinde bu yıl Yönetmelik şartlarına uygun ödüle değer radyo programı olmadığına karar verdi.

Seçici Kurul ayrıca, Didem Karakelle Sayın’ı TRT Radyo 1’de 2 Eylül 2022 tarihinde yayınlanan  “Dünya Mirası: Tryo Antik Kenti” adlı programı nedeniyle övgüye değer gördü.

      TELEVİZYON ÖDÜLÜ/Yeşim Karacaoğlu – Mehmet Akif Balıkçıoğlu

      FOX TV’de 23 Eylül 2022 tarihinde yayınlanan “Kaş Yaparken Göz Çıkardılar” adlı ortak haber programı nedeniyle ödüle değer görüldü.

Seçici Kurul ayrıca, Gülçin Hacıevliyagil Ayçe-Mustafa Kemal Kiruk’u Habertürk TV’de 24 Ağustos 2022 tarihinde yayınlanan “İzmir’de “Az Hasarlı Kiralık” adlı ortak haber programı nedeniyle övgüye değer buldu.

EDEBİYAT ÖDÜLÜ/Selçuk Altun

“Kitap İçin 5” adlı eseriyle ödüle değer bulundu.

Bir Portre: Rüştü Onur

      3 Ağustos 1920 tarihinde Devrek’te dünyaya geldi. Babası bir köy öğretmeni olan Mehmet Emin Onur, annesi Fikriye Hanım’dır [1] Ailenin en büyük çocuğu olan Rüştü Onur’un Hüseyin ve Saffet adında iki erkek kardeşi vardır. İlk öğrenimini 1933’te Devrek’te tamamladıktan sonra Kastamonu’da başladığı ortaöğrenimini Zonguldak’ta Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi’nde sürdürdü. Vereme yakalandığı için 1938’de öğrenimine bir yıl ara vermek zorunda kaldı; ertesi yıl tekrar okula başlasa da artık okul havasından uzaklaştığı için öğrenimine devam edemedi. Okulu bıraktı ve “Maliye Varidat Memur Muavini” olarak Ereğli Kömür İşletmeleri’nde çalışmaya başladı.

      Hastalığının şiddetlendiği 1941-1942 yıllarını iş ve hastane arasında geçiren Onur, Zonguldak M. Çelikel Lisesi’nde bir sene öğretmenlik yapan Behçet Necatigil ve yakın arkadaşı şair Muzaffer Tayyip Uslu ile birlikte Zonguldak’ta çıkan dergi ve gazetelerde ve İstanbul’da yayımlanan Değirmen mecmuasında şiir ve yazılar yayımladı. Sağlığı kötüleşince İstanbul’a giderek Heybeliada’daki Sanatoryumda tedavi gördü. İstanbul-Zonguldak seferlerini yapan Anafartalar Vapuru’nda Mediha Sessiz ile tanıştı. Mediha Sessiz Kandilli Lisesi’ni bitirdiği yıl Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın açtığı memuriyet sınavını kazanarak burada bir süre memurluk yaptı.Karabük’te aniden rahatsızlaşan Sessiz’in hastalığının ne olduğu belirlenemeyince İstanbul’a gitti ve Heybeliada Sanatoryumu’nda tedavi gördü. Taburcu edildi fakat hastalığı iyice arttı. Beşiktaşlı doktor Ahmet bey hastalığının karın zarı iltihabı teşhisi koydu ama iş işten geçmişti. Bu süre içinde Rüştü ile evlenen Mediha Sessiz, çok geçmeden yaşamını yitirdi. Bunun üzerine Rüştü Onur’un da hastalığı arttı ve ağırlaştı. Nitekim Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokak’taki evinde 2 Aralık 1942’de yaşamını yitirdi. Ortaköy Mezarlığı’na defnedildi. (Wikipedia)

DAVET/Rüştü ONUR

                  I

Sen açabilirsin kapımı

Benden habersiz.

Ve odama

Kendi odan gibi girebilirsin.

İstersen yatağıma

Benim gibi uzan boylu boyunca

İstersen bir cıgara yak tabakamdan.

                   II

Odamın duvarlarında

Zengin resimler arama.

Beyaz duvarlardaki

Kargacık burgacık resimleri o çizdi.

Ve ben son şiirimi

Odamın buğulu camlarına yazdım.

                            III

Kitaplarım şeker sandığında

Kendi kitapların gibi aç

Yolculuk canını sıkarsa eğer

İster götür onları beraberinde.

Bana yalnız

Yasağımın altındaki

Şiir kitabını bırak. /Rüştü Onur

Okuma Önerileri

1.Antakya’da Üç Kadın/Figen Doğruel Cilli/Herdem Kitap

2.Yalan Dünyanın Yalancıları/ Sevgi Özel/Kırmızı Kedi

3.Sonsuz Günbatımı/Furu/Kırmızı Kedi

4.Nefaset Lokantası/Tuğba Doğan/Yapı Kredi

5.Cumhuriyet Yolunda İz Bırakanlar/ Tuba Eemlek/ Halk Kitabevi