Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın Kitabı Burası Ulus Dediler – Büyümek İstedim 2/Ali  BALKIZ/Literatür Yayınları       Burası Ulus Dediler, Yazar, Kanat Önderi Ali Balkız’ın Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü kazanan, Büyümek İstedim romanının devamıdır.       Sayın Balkız bir dernek ziyaretinde romanı imzalı olarak hediye etmişti. Kitabı bir solukta okudum ve devamını merakla bekledim. Devamı çıkar çıkmaz da […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı

Burası Ulus Dediler – Büyümek İstedim 2/Ali  BALKIZ/Literatür Yayınları

      Burası Ulus Dediler, Yazar, Kanat Önderi Ali Balkız’ın Fakir Baykurt Roman Ödülü’nü kazanan, Büyümek İstedim romanının devamıdır.

      Sayın Balkız bir dernek ziyaretinde romanı imzalı olarak hediye etmişti. Kitabı bir solukta okudum ve devamını merakla bekledim. Devamı çıkar çıkmaz da kargo ile gönderme inceliğinde bulundu.

Romanı henüz sonuna kadar okumadım ama güzel bir yılbaşı hediyesi olur düşüncesiyle bu özgün tüm okurlarıma tavsiye ediyorum.

      Ali Balkız, Büyümek İstedim adlı ilk romanının devamı ancak ayrı bir roman olarak da okunabilecek olan Burası Ulus Dediler’de yine ele avuca sığmaz Gollik Ali’nin büyüme serüvenini şiirli bir dille anlatıyor.

Bu kez okumak için şehre gelen Gollik Ali ortaokul öğrencisidir ve öğretmen olmak için engelleri, yaşam zorluklarını bir bir aşmaktadır, hem okur hem çalışır; bir yandan da dönemin siyasî-sosyal yapısını anlamaya çalışır.

Ali Balkız büyümekte olan bir yeni yetmeyi karakter olarak romanın eksenine oturtmakla birlikte, 27 Mayıs 1960’ın hemen sonrasının atmosferini, zaman zaman mezhep farklılığının kutuplaştığı bir Anadolu şehrinde, yer yer günümüze de göndermeler yaparak ayrıntılarıyla betimliyor.

      Zamanı çoktu. Bugün iki mahalle dolaştı. Gide gide yolu o meydana çıktı. Kendi de şaşırdı. Bu meydana ben nereden geldim diye. Vakit neredeyse öğlene doğruydu. Heykelin gölgesine oturdu. Camekanını önüne koydu. Parasını vekalan simitlerini, tavuk sütlerini saymaya hesap yapmaya başladı. “Allah etmesin ben bu okulu bitirince hesapçı olacağım öyle mi” diye düşünse de; hesap tutmadı. Yeni baştan… Say say… “Arkadaş tutmuyor hesap, bir şey oldu.” dedi içinden. “Ne oldu? Bir şey işte ama ne…” Sabahtan bu yana girip çıktığı sokakları aklından bir daha bir daha geçirdi. Kime ne sattı ne aldı ne verdi bir daha bir daha bulamadı.

“Galiba, ben bu camekan kolumda oraya buraya müşteri bakarken bir hırsız bu camekanın arkaya düşen kapağını açıp simitlerimi çalmış. Ben şimdi Mürşit Usta’ya nasıl hesap verecem… Zözöğ’e nasıl hesap verecem… Ula arkadaş… Buğdayı tavuğu malı davarı her bir şeyi günler boyu gece gündüz dışardadır köylünün. Kimse kimsenin bir şeyini çalmaz. Şehir demek ki başka… Türkücü boşuna mı diyor; Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime’nin düğününde halay çekelim.” (Tanıtım Bülteninden)

Konuk Yazar

Aydın Ilgaz’ı uğurlarken…Gülsüm CENGİZ

      “Onu yitirdiğimiz için kitap fuarlarında, etkinliklerde dost gülüşünü artık göremeyeceğim için üzgünüm. Ancak Rıfat Ilgaz’ın kitapları yayımlandıkça, okurla buluştukça onu hep aramızda duyumsayacağım” Gülsüm CENGİZ.

      Çınar Yayınlarının adını ilk kez 1986 yılında Sennur Sezer’den duymuştum; “Bu Resimde Kimler Var?” adlı şiir kitabını bana gösterirken… Kitabı imzaladıktan sonra yayınevi hakkında bilgi vermişti. Yayınevini, Rıfat Ilgaz kendi kitaplarını yayımlamak için oğlu Aydın ile birlikte kurmuştu. Ama onun kitaplarının dışında da kitap yayımlanıyordu. Sennur Sezer’in kitabı da bunlardan biriydi.

      Aydın Ilgaz’ın adını daha sonra Kemal Özer’den de duydum. Türk Hava Yollarında iyi bir işi olmasına karşın babasına yardımcı olmak için işinden ayrılıp Çınar Yayınlarında çalışmaya başlamıştı. Seçtiği dünya görüşü nedeniyle yıllardır karşı karşıya kaldığı devlet baskısının yanı sıra, yayıncılardan, film yapımcılarından da çok çeken Rıfat Ilgaz’ın sıkıntıları son bulsun diye… Kemal Özer ondan iyilikle söz ederek, Rıfat Ilgaz’ın kitaplarının art arta yayımlandığını, oğlunun onu arabasıyla imza etkinliklerine götürdüğünü söylemiş, “Hayırlı evlat” demişti onun için.

“ASIL ÖNEMSEDİĞİ RIFAT ILGAZ’IN MUTLULUĞUYDU”

      1988’de Demet Yayınlarını kurduktan sonra Türkiye Yayıncılar Birliğinin toplantılarında karşılaştık Aydın Ilgaz’la. Onu tanıyınca anlatılanlardan çok daha fazlası olduğunu gördüm. Zeki, becerikli, girişken, çalışkan, özverili ve hayata karşı sağlam duruşu olan bir insandı. Örgütlenme bilinciyle girdiği Yayıncılar Birliğinde etkin çalışıyordu; genel sekreterlik görevini üstlenmişti. Ama asıl önemsediği Rıfat Ilgaz’ın mutluluğuydu. Rıfat Ilgaz adının sokak, cadde, kültür merkezlerine verilmesi, kitaplarının tanıtılması için girişimlerde bulundu. Onun girişimiyle Rıfat Ilgaz’ın 80. yaş günü 11-19 Aralık 1991’de TYS ve PEN tarafından düzenlenen görkemli etkinliklerle İstanbul, Ankara, İzmir ve Kastamonu’da kutlandı. Söyleşiler, şiir dinletileri, Rıfat Ilgaz karikatürleri sergisi vb. etkinlikler düzenlendi. Kitaplarını yayımlamanın, imza günlerinde okurlarıyla buluşturmanın yanı sıra Rıfat Ilgaz için düzenlenen etkinliklerde etkin görev alarak, yaşamının son döneminde de olsa Rıfat Ilgaz’a yazar şair olmanın sevincini yaşatıyordu. Bunlardan bazılarına ben de tanık olmuştum. 11 Aralık 1991’de The Marmara’da yapılan doğum günü kutlama kokteylinde de, 1992’de Gölcük’teki imza etkinliğinde de…

      Gölcük Belediyesinin düzenlediği 3. Bahar Şenliği’ne çağrılı yazarlardan biriydim. Programda Rıfat Ilgaz’ın adını görünce çok heyecanlanmış ve sevinmiştim, bu büyük yazarı yakından görebileceğim için. Mayıs ayı olduğu için imza etkinlikleri parkta yapılıyordu. Rıfat Ilgaz’ın önünde yeni yayımlanan kitapları serilmişti. Pek çok okur çevresini sarmıştı. Çağrılı yazarlardan biri olan Öner Yağcı’yla gidip selamladık büyük yazarı. Sonra oturup uzun uzun sohbet ettik.

      Rıfat Ilgaz’ın, kitaplarının yayımlanmasından, okurlarla yüz yüze geldiği imza etkinliklerinden, oğlu Aydın’ın kendisini bu etkinliklere getirip götürmesinden çok hoşnut olduğu görülüyordu. Yaşamı hapisler, kovuşturmalar ve baskılarla geçen; kitapları, şiirleri yasaklanan, yıllarca okurlarla buluşturulmayan Rıfat Ilgaz’ı böyle mutlu görmek beni çok sevindirmişti. O gün, daha çok stantla ilgilenen Aydın Ilgaz, zaman zaman yanımıza gelip sohbetimize katıldı. Nisan 1989’da Varlık’ta yayımlanan “Rıfat Ilgaz’ın Çocuk Romanları” yazım için bana teşekkür etti. Rıfat Ilgaz da yazıyı beğendiğini, çocuk kitaplarını önemsediğini söyledi.

O gün orada daha yakından tanışıp dost olduk. Çınar Yayınları da Cağaloğlu’daydı, benim kurucularından biri olduğum Demet Yayıncılık da… Ya yolda karşılaşırdık ya da ara sıra telefonla konuşurduk. Rıfat Ilgaz da haftada bir yayınevine geliyordu Aydın Ilgaz’la birlikte. Aydın Ilgaz, edebiyat dünyasında yazarların ve şairlerin beğenisini kazanmıştı. Elbette bunda, Rıfat Ilgaz’ın oğlu olmasının, onun kitaplarını ve kendisine gösterdiği özenin etkisi vardı; ancak bana göre bu daha çok Aydın Ilgaz’ın kişiliğinden kaynaklanıyordu. Saygılı ve incelikli bir insandı. Mart 1993’te Cumhuriyet Kitap’ta yayımlanan Rıfat Ilgaz’ın şiirleri üzerine yazdığım “Önce Şiirde Sevdi Kavgayı” başlıklı yazım nedeniyle de arayıp teşekkür etmişti.

“RIFAT ILGAZ’IN KİTAPLARINI YAŞATMAYI GÖREV BİLDİ”

      Rıfat Ilgaz, 1993’teki Sivas Madımak Kıyımı’nın ardından üzüntüden öldükten sonra onu, kitaplarını yaşatmayı görev bildi kendine. Fuarlara, okul etkinliklerine katıldı kitaplarla. Çocuklara babasıyla ilgili anılarını anlattı. Bunları yazmaya başladığını bir rastlantı sonucu öğrendim. Boğaz’daki Mutlu Çocuk Kuzguncuk kitabımı yazdığım günlerde, internet aracılığıyla onun “Kuzguncuklu Bir Çocuk” başlıklı anılarını okudum. Güzel bir anlatımı vardı. Rıfat Ilgaz’ın Kuzguncuk’ta yaşamış olduğunu bilmiyordum. Yaşamak, ama ne yaşamak… Aydın Ilgaz’ın anlatımına göre, polis tarafından aranan Rıfat Ilgaz bir gün Kuzguncuk’taki evin kapısını çalar. “Böylece evde gizlenen babamla yaşam başlamıştı. Dışarıda, sivil polisler gelip gitme olacak mı diye evi kontrol ederlerken, babam Öğretmen Rıfat Ilgaz bize ders çalıştırıyordu. Eve bir gelen olursa kapılar kapatılıyor, tüberküloz hastası babam ses duyulmasın diye içeride yastığı yüzüne kapatarak öksürebiliyordu. Arada kontrol amacıyla eve Rıfat Ilgaz imzalı telgraflar geliyor, annem Rikkat Hanım da sanki babamın nerede olduğunu merak ediyormuş gibi izlene izlene postanelere gidip kocasını arıyordu. Evimize mahkemeler ve diğer konulardaki haberleri Can Yücel getiriyordu.”

      Aydın Ilgaz’ın birkaç sayfayı aşan metnini çok beğenmiştim. Kitabıma almak istediğimi söyleyince hemen kabul etti. “Sen bunları tamamlayıp kitap yap,” dedim. “Çalışıyorum, yazıyorum,” dedi. Sonra bu durum aramızda hep bir şaka konusu olarak sürüp gitti. “Kitap ne zaman çıkıyor?”, “Bakalım, hangimizin kitabı daha önce çıkacak?” Kitap o dönemde çıkmadı, ama Aydın Ilgaz, Rıfat Ilgaz’ın yaşamı ve yapıtları üzerine düzenlenen sempozyum, toplantı, radyo ve televizyon programlarına katılıp babasıyla ilgili anılarını anlattı hep. Bunlardan biri de Hayat televizyonundaki programdı. Onu ve eşi Yazar Nilgün Ilgaz’ı Hayat televizyonundaki Yaşamda Adım Adım adlı programıma davet etmiştim. Hiç nazlanmadan kabul etti ve saatinde geldiler Kocamustafapaşa’taki stüdyoya. Geldiklerini duyurduklarında karşılamaya çıktım ve yemekhaneye davet ettim. Bunu duyunca kocaman gülümseyerek, “Oh, dünya varmış, evimize geldik,” dedi. Onun bu sözü beni çok sevindirmişti. Yemekhaneye giderken açıkladı. Bizden önce havuz medyasından büyük bir kanala davetliymiş, kimse ilgilenmemiş, “Aç mısın, tok musun?” diye sormamış, bir bardak su bile vermemişler. İnsani bir yaklaşım duyumsamamış. Ben de “Ee, burası bizim, halkın, emekçilerin televizyonu Hayat” dedim. Hep birlikte neşe içinde yemeklerimizi yedikten sonra program için stüdyoya girdik. Çocukların eğitim ve yaşamlarını ele alan programımızın başlığı “Rıfat Ilgaz’ın Çocukları”ydı. Hem büyük yazarın çocuk kitaplarını hem de oğlunun, gelininin, torunlarının gözündeki yazarı konuştuk program boyunca. Çocuk ve gençlik kitapları yazarı olan Nilgün Ilgaz’ın da büyük katkısı oldu programa. Program o kadar ilgi çekmişti ki, canlı yayında süreyi aştık, yine de telefonlar susmadı. Programın bitiminde yönetim odasındaki gençler, yönetmen ve kameramanlar çevresini sarıp “Çok güzeldi, bitmesini hiç istemedik” dediler.

“HER DAİM GÜLER YÜZLÜ BİR İNSANDI”

      Aydın Ilgaz, girdiği her yerde ilgiyi üstüne çeken hoşsohbet, içten, alçak gönüllü, her daim güler yüzlü bir insandı. TÜYAP’ın İstanbul dışındaki fuarlarda, katıldığımız etkinliklerde aynı otelde kalır, diğer katılımcılarla ortak sofrada buluşurduk. Bu buluşmalar Aydın Ilgaz ve eşi Nilgün Ilgaz’la daha da yakınlaşmamızı sağladı. Katılımcılarından biri olduğum Fethiye Kitap Günleri’ne Çınar Yayınları olarak eşi Yazar Nilgün Ilgaz ve oğlu Anıl ile birlikte gelmişlerdi. Gerek stantta gerekse yemek sırasındaki sohbetleri, güler yüzü hâlâ aklımda. İçtenliği, babasının dünya görüşüyle örtüşen düşünceleri ve tutarlı yaşamı onun geniş kesimlerce kabul görmesini sağladı; Rıfat Ilgaz’ın oğlu olarak değil, Aydın Ilgaz olarak…

      Rıfat Ilgaz, yaşamı boyunca emekçiler için yazdı, kalemini emekçilerin daha güzel bir dünya kurma mücadelesine sundu. Yaşadığı sürece çok acı çekti, hapsedildi, Sınıf adlı kitabı yargılandı, yasaklandı. Yönetenlerin, iktidar odaklarının hedefinde oldu. Emekçiler yaşadığı sürede de yaşamdan ayrıldıktan sonra da onun yapıtlarına ilgi gösterdiler… Hababam Sınıfı’nın, şiir, roman ve çocuk kitaplarının gördüğü ilgi bize bunu gösteriyor. Yaşamının son yıllarında halkın bu yoğun ilgisini görüp yaşadı ve biz bunu Aydın Ilgaz’ın özverili, sorumlu, bilinçli çalışmalarına borçluyuz. Onu yitirdiğimiz için, kitap fuarlarında, etkinliklerde onun dost gülüşünü artık göremeyeceğim için üzgünüm. Ancak Rıfat Ilgaz’ın kitapları yayımlandıkça, okurlarıyla buluştukça onu hep aramızda duyumsayacağım. (Evrensel)

HAFTANIN ŞİİRİ

Yılbaşı Ağacı/ Nazım Hikmet

Bir yılbaşı ağacı karlı bir meydanda Estonya türküleri söylüyor

Telli pullu upuzun bir yılbaşı ağacı

Sen kırmızı sırça topun içindesin

Saçların saman sarısı kirpiklerin mavi

Onu oraya ben astım seni içine koyup

Ak boynun uzundur yuvarlaktır

Kuşkularım kaygılarım sözlerim umutlarım ve okşayışlarımla koydum seni sırça topun içine

Bütün yılbaşı ağaçlarına, bütün ağaçlara, bütün balkonlara, pencerelere, çivilere, hasretlere astım kırmızı sırça topu seni içine koyup

Bağışla beni öleceğim seni bırakıp orda

HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ

Sanat Vakfı Anadolu Ödülleri

      Baksı Kültür Sanat Vakfı, son yıllarda Anadolu’da bu alanda etkili olan başka kurum ve kişileri cesaretlendirecek bir ödül vermeye başladı. “Üretim sürecinde Anadolu’nun kültürel zenginliğini kucaklayan, ondan ilham alan, yenileyen ve dönüştüren kurum ve projeleri’ hedefleyen Anadolu Ödülleri, çift yıllarda kurumlara tek yıllarda kişilere veriliyor.

      Anadolu Ödülleri Edebiyat kategorisinde Yapı Kredi Yayınları, Edebiyat Alana Katkı Ödülü Varlık Yayınları’nın oldu.

Ketebe Yayınları, Kemal Tahir Külliyatı’nı okuyucuyla buluşturdu

      Kemal Tahir’in külliyatı “1890-1945 Türkiye” ve “1890-1945 Türkiye/Taşra” düzenlemesiyle Ketebe Yayınları tarafından yayımlandı. Harun Tan’ın kapak tasarımını yaptığı külliyat, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıda tanıtıldı.

      Türk modernleşmesi odaklı okuma önerisinde ‘Göl İnsanları’ adlı öykü kitabı ile farklı bir döneme odaklanması nedeniyle ‘Devlet Ana’ kitapları dizilerin dışında değerlendirildi. Külliyatın ilk dizisinde ‘Bir Mülkiyet Kalesi’, ‘Yorgun Savaşçı’, ‘Esir Şehrin İnsanları’, ‘Esir Şehrin Mahpusu’, ‘Kurt Kanunu’, ‘Yol Ayrımı’ ve ‘Bozkırdaki Çekirdek’ adlı eserler sunulurken, ikinci dizide ise ‘Yediçınar Yaylası’, ‘Köyün Kamburu’, ‘Büyük Mal’, ‘Rahmet Yolları Kesti’, ‘Sağırdere’, ‘Körduman’ ve ‘Kelleci Memet’ romanları yer aldı.

      Yazarın daha önce yayımlanmamış mektupları, notları ve yazara dair incelemelerle hatıratlar da ayrı başlıklarla okuyucuya sunuldu.

‘KEMAL TAHİR BİZİM İÇİN UZUN VE VERİMLİ BİR YOLCULUKTU’

      Ketebe Yayınları Yayın Yönetmeni Furkan Çalışkan, projeye katkıda bulunanlara teşekkür ederek, “Bizim için Kemal Tahir, uzun ve verimli bir yolculuktu. Şahsım adına ben bir okuldan mezun olmuş gibi hissettim Kemal Tahir’i çalışmaya başladıktan sonra. Kemal Tahir gibi bir ismin yayın süreci diğer kitaplar gibi olmuyor, bir plan, program ve vizyon gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

      Çalışkan, kurdukları ekiple uzun süredir yayınevinde çalıştıklarını ve çalışmalarının bundan sonra da devam edeceğini belirterek, “Bugün sadece bir başlangıç. 16 kitapla bir başlangıç yapmak istedik” dedi.

‘KEMAL TAHİR, KÖY ROMANCISI DEĞİLDİR, TAŞRA ROMANCISI HİÇ DEĞİLDİR’

      Kitapların önsözünü kaleme alan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Coşkun da külliyatla ilgili yapılan ve yapılacak çalışmaları anlattı. Yazarın hayatına, içinde bulunduğu sosyal yapıya ve dönemine ilişkin değerlendirmede bulunan Coşkun, Kemal Tahir’in roman ve hikâyelerinin köy romanlarına hapsedilemeyeceğini söyledi.

      Külliyatın 2 dizi olarak hazırlandığını ve farklı alanlara odaklandığını dile getiren Coşkun, şöyle konuştu:

      “Türk modernleşmesinin bütün kırılmalarına, geri çekilişlerine, düşüşlerine, çıkışlarına, bunun Anadolu’ya yansımasına, kasabaya, köye, kıra, şehre, siyasetin oradaki temsillerine ve ilişkilerine odaklanan metinlerdir. Dolayısıyla Kemal Tahir bu anlamda köy romancısı değildir, taşra romancısı hiç değildir.” (Gazete Duvar)

Çukurova Öykü Ödülü Sahiplerini Buldu…

      Yeni Adana Gazetesi, Çukurova Belediyesi işbirliğiyle yaşama geçirilen, “Göç ve Göçmenlik” konulu, Çukurova Öykü Ödülü’nün 2022 yılı sahipleri belli oldu.

“Yurda Dönüş” adlı öyküsüyle Sofya Kurban birincilik, “Karpuzlu Sakız” adlı öyküsüyle  İ. Usame Yöndem ikincilik, “Bilinmeyen Bilinmeyen” adlı öyküsüyle Erkan Damar üçüncülük ödülünü almaya hak kazandı.

Ödüller 14-22 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirilecek Çukurova Kitap Fuarı’nda, “Göç ve Göçmenlik” konulu panelin ardından sahiplerine takdim edilecek.

Bir Portre: Ali Balkız

      Öykü yazarı. 9 Mart 1945, Eğricek köyü / Kangal / Sivas doğumlu. İlkokulu 1960 yılında köyünde bitirdi, aynı yıl ailesiyle birlikte Malatya’ya göç etti. Malatya Ticaret Lisesi (1966), Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu (1970) mezunu. Çeşitli ticaret liselerinde meslek dersleri öğretmenliği (1970-80) yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesine karşı çıktığı için, sıkıyönetim mahkemelerince beş yıla mahkûm edilerek cezaevine (1981-83) konuldu. Cezası bittikten sonra bir şirkette yöneticilik (1984-89) yaptı ve sonrasında kendi kurduğu işletmesini yönetti. Türkiye Yazarlar  Sendikası, 68’liler Vakfı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (Genel Başkanı), İnsan Hakları Derneği, Aşık Veysel Derneği üyesidir.

      Edebiyat çalışmalarına 1986 yılında başladı. İlk öyküsü (Güller Kitaplara), 1986’da Varlık dergisinde yer almıştı. Sonraki yıllarda öyküleri ve diğer yazılarını Varlık, Damar, Evrensel Kültür, İnsancıl, Karşı, Kıyı, Pir Sultan Abdal, Nefes, Türk Dili dergileri ile Cumhuriyet, Siyah Beyaz, Evrensel gazetelerinde yayımladı. 1987’de Öykü Demeti dosyası ile TAYAD ödülünde mansiyon, aynı yıl Güller Kitaplara kitabıyla Akademi Kitabevi ödülünde mansiyon aldı. Yaşam Bir An’lar Toplamıdır adlı kitabı ile de 1991’de Ömer Seyfettin Öykü Ödülünü, 1997-98 PEN Yazarlar Derneği Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini, 1998 Haldun Taner Öykü Ödülü ikinciliğini kazandı.

      “Ali Balkız, doğayla bütünleşen, yaşamı ve insanları doğayla kucaklaştıran, kaynaştıran öykülerin yazarıdır. Öykülere egemen olan hiç beklenilmeyen biçimlerdeki bitişler ve yazarın hemen her öyküye kattığı, gizli gizli yedirdiği alaysamalar özgünlüğünü çoğaltıyor. İlk kitaplarındaki öykülerde geri planda: kalan doğa-insan ilişkisi ve betimlemeler son kitaplara doğru artık öyküye iyice egemen olmuş bir duruma geliyor. Bu özellikle de Ali Balkız öykücülüğünün kendine özgü damarı yakaladığının ve kimliğine kavuştuğunun göstergesi oluyor. Doğayı anlatırken, doğanın bağrında yaşayan ya da o doğa parçasına ait olan insanların ilişkileri ve yaşadıkları anlar, çelişkilerinin sergilenmesi  öykülerin ortak paydasını oluşturuyor. Bu temelde yükselen öykülerde yitirilen değerlerin geçit yaptığına tanıklık ediyoruz. Bu değerler kimi kez siyasal  olabileceği gibi, insani ilişkilerdeki tükenmişlik ve doğanın aynı biçimde yitirilişi de olabiliyor. Bu tükenmişlikle yitmişliğin  edebiyat diliyle anlatılışı Ali Balkız öykücülüğünün başarısını  ortaya koyuyor: Balkız, yine de her öyküsüne kattığı iyimserlik, umut, sevgi ve güzellikle sanatçı olmanın hakkını veriyor.” (Hüseyin Atabaş)

ESERLERİ:

      ÖYKÜ: Güller Kitaplara (1988), Dolmuşta Bir Kadın (1990), Karadeniz Dağ Kartalı (1991), Karın Altı Kardelen (1993), Yaşam Bir An’lar Toplamıdır (1995), Bütün Ülke Yeşil Vadi (1997), Dil Bağı (1999).

      İNCELEME-ARAŞTIRMA: Sivas’tan Sydney’e Pir Sultan (1994), Pir Sultan’da Birlik Mücadelesi (2002). (www.biyografya.com)

Okuma Önerileri

1.Cebimdeki Ekmek Kırıntıları/Ercan Kesal/Kronik

2.İşim Gücüm Budur Benim/Bülent Eczacıbaşı/YKY

3.Babamın Bağlaması/ Kemal Varol/Everest Yayınları

4.Bavula Sığmayan/Nermin Yıldırım/Hep Kitap

5.Tatlı Bir Eylül/Demir Özlü/YKY

Exit mobile version