Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Eşekli Kütüphaneci/ Fakir Baykurt
“Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba ve büyükannelerinin izini sürmek, bir daha buraya dönemeyen akrabalarının yerine bu güzel yerleri gezmek istemiştir. Tesadüfler karşısına yörenin sevilen şahsiyetlerinden “Baba” lakaplı Aziz Güzelgöz’ü çıkarır. Aynı yaşlardaki bu iki genç kısa sürede kaynaşır. Dimitrios, Aziz’in evine konuk olunca, bu büyüleyici diyarda inanılmaz bir adamla tanışır. Aziz’in babası Mustafa Güzelgöz’dür bu kişi; namı diğer Eşekli Kütüphaneci.
Ürgüp’teki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için takılmıştır bu ad ona. Herkes, özellikle de kadınlar, kitap okusun diye yıllarca çırpınmıştır Mustafa Güzelgöz.
Dimitrios ile Eşekli Kütüphaneci arasındaki sevgi köprüsü yöreyi birlikte gezerlerken iyiden iyiye pekişip güçlenir. Bu arada kan kardeşi olan Aziz ile Dimitrios’un aklına, Ürgüp ile Larisa’yı “kardeş şehir” yapma fikri düşmüştür. Ama bu o kadar da kolay olmayacaktır…
Fakir Baykurt’un, klasik anlatımının tüm olanaklarından yararlanarak, gücü yetene, hatta bitene dek, hasta yatağında yazdığı bu son romanında, sevgi, kardeşlik, azim, cesaret gibi duygular yine okuru sarıp sarmalıyor. (Arka kapak yazısı)
Konuk Yazar: Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak/ Zekiye Yüksel
2002-2006 yılları arasında Riyad Uluslar arası Türk okulunda Türkçe ve edebiyat öğretmenliği görevinde bulundum. Bunu bilen, “Suudi Arabistan nasıldı, nasıl yaşadın?” diye mutlaka sorar. “Dört yıla yakın kaldım, bir kez bile tek başına sokağa çıkamadım,” dediğimde “anlayamadım,” diyorlar. Orada yaşamadıysanız anlayamazsınız. En temel gereksinmeniz olan tuzunuz, ekmeğiniz bitecek ve siz bakkala gidip alamayacaksınız. Çünkü şeriata göre tek başına kadının sokakta ne işi vardır?
İnsan yaşamının her alanını belirleyen, her türlü gelişmeye, sanata, bilime karşı; genelde toplumun siyasal, sosyal, kültürel haklarını özelde kadını, yok sayan, evrensel insan değerlerine yabancılaşmış totaliter siyasal İslam’la yani şeriatla yönetilen bir ülke Suudi Arabistan. Şeriatla ilk yüz yüze gelişiniz Ortaçağ Avrupası’ndaki koruma duvarları gibi kilometrelerce uzanan duvarlarla ve demir parmaklı, buzlu camlı açmaya bile uzanamayacağınız küçük pencerelerle olur. Pencereleri, kapıları açabilseniz bile duvarlarla karşılaşırsınız. Çünkü kaldığınız evin, çevrenizdeki evlerin etrafı yüksek duvarlarla çevrilidir. Elinizdeki anahtar da hiçbir işe yaramaz. Başınız örtülü, abayeli (modern çarşaf) olmanıza rağmen kapınızı açıp sokağa çıkamazsınız. Eli sopalı gezen din ve ahlak polisleri sizi korumaktan uzaktır çünkü. Dışarı çıkmak için aile olmanız gerekir.Kadın olarak nedenli aşağılandığınızı, erkeklere karşı güveninizin sarsılıp savunmasız kaldığınızı yaşamak kadar en acı olanı hiçlik duygusuna kapılmanız olur. Tek başına bir kadın bir hiçtir. Sokaksızdır, balkonsuzdur kadın… Balkona çıkıp sokağı, gökyüzünü seyredemezsiniz. Evlere balkon yapmak yasaktır, bu yasak delinse bile bir kadın balkona çıkıp çamaşır bile asamaz. Ayaksız olduğu kadar elsizdir kadın araba kullanmaz. Kadının araba kullanması şeytan işi görülmekle birlikte asıl neden Muhammet döneminde kadının deveye binmesi yasak olmasıdır. Kadına kamu taşıtı yok, özel taksilere binmek de yasak. Kadının tek başına taksiye binmesi ahlaksızlık görüldüğü gibi yabancı kadınlar için de güvenceli de değildir. Kocanız, babanız, oğlunuz yoksa nasıl çıkacaksınız dışarı? Orada en çok özlediğim sokaklardı. Nasıl bir özlemdi bir anlatabilsem. Hangi duygu “hasret gözlerimde mavi/ pencereme elim yetmez kaldıramam peçesini/güneş ülkesinde güneşe yatıramam bedenimi” ya da “suçlu değil Riyad’ın sokakları/suçlu değil ayaklarım yürüyemiyorsam” dedirtebilir ki?
Kadın olarak hiçbir hakka sahip değilsiniz, kimliğiniz bile yokken (resmi işlemlerde adım Zekiye Osman), ama tüketmekte sonsuz özgürsünüz. Aynı zamanda kadının lüks hayat tarzının bir esiri ve bağımlısı haline gelmesi hiç de dine aykırı değildir. Sanatın, (fotoğraf çekmek bile yasak) olmadığı yerde kadına gani gani hak gaspları ve engeller! Şeriat mahkemelerinde, tecavüz ve cinsel tacize uğrayan kadın, hem iffetini koruyamamış, hem de koruyamadığını açıklamış olmakla suçlanır. Mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine eşdeğerdir. Çoğu zaman tecavüz olaylarında bile kadınların tanıklığı geçerli olmaz. Suudi Arabistan, cinsiyet ayrımcılığını, kadını aşağılamayı kurumsallaştırıp, içselleştirmiştir. Kadının siyasete atılması, Suudi ulemasına göre şeytan işidir. Kadının yetersiz ve aklının kısa olduğu yolundaki görüş şeriat hükmüne dayandırılır. Şehirlerarası ve milletlerarası yolculuklara tek başına çıkması yasak olan kadınların otellerde tek başına kalmaları da ahlaka aykırıdır. Kadın, bir erkeğin izni olmadan tedavi için hastaneye bile gidemez, sokakta trafik kazası geçirmiş ya da hastalanmış olsa ona; eşi, oğlu ve babası dışında hiçbir erkek yardım edemez. Birinci dereceden akraba olmayan karşı cinsler bir araya gelirse zina yapmış olurlar. Dil, ayak, göz, kulak, el zinası gibi… O nedenle anaokulundan üniversiteye kadar okullar karma değildir.Suudi Arabistan, kadın hocanın sesine âşık olmasın diye ezanları makamsız okunan ülke… Şeriat ülkesine kadın olarak tek başına yolunuz düşerse en çok özleyeceğiniz olgu sokaklar ve ezan sesidir.
Kısaca; duvarlar arasına kıstırılmışlığın şiddetini, travmasını; balkonsuz binalarda buzlu camlı, demir parmaklıklı pencerenin ardında mahpus Suudi kadınının nasıl bir cehennemde yaşatıldığını gördüm, o cehennemi ben de yaşadım. Yaşamım okul ve modern hapishane dediğim evimden ibaret olacağını, duvarların beni kentten, insanlardan, toplumdan koparacağını, koskoca başkentte yalnızlaştıracağını, insana ve doğaya, en kötüsü de sokaklara yabancılaştıracağını kısa zamanda anladım. Kendime yabancılaşmamak, parçalanmışlıktan kurtulmak için tuttuğum günlükleri kendime saklamayı uygun bulmadım.21. yüzyılda hala Arap erkek egemen köle düzenini kutsayan bu düzeni kadına kurtuluş reçetesi olarak sunan zihniyetin gün geçtikçe ülkemizde güçlenmesinden kaygı duyduğumdan kitaplaştı bu günlükler. “Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak” kitabımda anlattıklarım ulema fetvalarıyla yorumlanan, 10 bin polisiyle uygulanan Suudi şeriat gerçeğidir, fakat 7.yüzyılda Hz. Muhammed’in karısı Ümmü Seleme’nin“ neden tanrı erkeklere hitap eder de kadınlara etmez, kadınların taksiri nedir acep?” sorusundan bu yana eğitimli Suudi kadını da ona dayatılan yazgısını sorgulamaktadır. Bütün dünyada olduğu gibi kadınlar, er geç hiçbir hakkın ilahi güç tarafından verilmediğini öğrenecektir.
Çünkü; “Kadınların tarihi, baskı altına alınışlarının tarihi olduğu kadar, bu baskılara ve eve kapatılmalarına direnmiş olmalarının da tarihidir.”
Haftanın Şiiri
Şiir Böyle Yazıldı
Cengiz Sorlu.
Gün batımında
Şiirine şöyle başladı
“Uzun karanlık bir gece olacak
Şafağın umudu yaşatacak ”
Gecede
Şiirine şöyle devam etti
” uzun karanlık bir geceydi
Gökyüzünde yıldızlar bile yoktu
Yaşatan şafağın umuduydu ”
Şafakta
Şiirini şöyle tamamladı
” Yüreklerin dirilişiydi
Şafağın bu güneşi ”
Kısa Sanat Haberleri
Türkçe’nin büyük şairi Turgut Uyar, 90 yaşında…
İkinci Yeni’nin öncülerinden olan şair Turgut Uyar, bugün 90 yaşına bastı. 4 Ağustos 1927’ta Ankara’da doğan usta şair, ilköğretimi İstanbul’da okudu. Ardından Konya Askeri Okulu, Işıklar Askeri Lisesi ve Askeri Memurlar Okulu’nu bitirip Posof, Terme ve Ankara’da personel subayı olarak görev yaptı.
Uyar, annesinin isteği ile evlenerek, ilk kez baba olma heyecanını 18 yaşında yaşadı. İlk eşinden olan 3 çocuğunu memurluk yaptığı yerlerde büyüttü. 1958’de askerlikten ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kağıt Sanayisi’nin Ankara şubesinde çalışmaya başladı. 1966 yılında eşinden ayrılıp İstanbul’a yerleştiğinde o dönem Cemal Süreya ile ilişkisi bitme aşamasında olan Tomris Uyar ile şiir üzerine mektuplaşmaya başladılar. Bu mektuplaşmalar 1969’da evlilikle sonuçlandı. Tomris Uyar ile evliliklerinden bir erkek çocukları (Hayri Turgut Uyar) oldu.
Ressam, gazeteci ve düşünce insanı Fikret Otyam, pazar günü Hacıbektaş İlçesi’nde anıldı.
NEVŞEHİR, (DHA) – Pazar günü saat 16.00’da Hacıbektaş Çilehane’de mezarı başında düzenlenen anma programı saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı.
Anma konuşmalarının ardından çiçek bırakma, saygı geçişi yapıldı. Anma programında Hacıbektaş Belediyesi tarafından lokma dağıtımı da yapıldı. Program İnsanlık müzesinde Fikret Otyam köşesinin ziyaret edilmesi ile sona erdi.
3. DAĞLARCA ŞİİR ÖDÜLÜ
3. Dağlarca Şiir Ödülü’ne, ilk baskısı 2016 Ağustos – 2017 Ağustos tarihleri arasında yayımlanan yapıtlarla başvurulabilecek. Ödül, yayımlanmış kitaplara verilecek. Başvurular 20 Eylül 2017 tarihinde sona eriyor. Seçici Kurul’da yer alan isimler şunlar: Arife Kalender, Ataol Behramoğlu, Doğan Hızlan, Enver Ercan, Ertan Mısırlı, Haydar Ergülen, Tarık Günersel.
İlk kez 2015’te düzenlenen Dağlarca Şiir Ödülü’nü Şükrü Erbaş “Pervane” ve Ömer Erdem ise “Pas” adlı kitaplarıyla paylaşmışlardı. 2016 yılında ise Adnan Özer “Yol Şarkıları”, Cenk Gündoğdu ise “Harap” adlı kitaplarıyla ödüle değer görülmüştü.
OSMAN BOLULU VEFAT ETTİ
Yazınımızın önemli değerlerinden eğitimci-yazar Osman Bolulu(88), 2 Ağustos 2017 Çarşamba günü Ankara’da vefat etti.
Tekke köyü doğumlu olan Osman Bolulu, 3 Ağustos Perşembe günü Ankara’da kılınan cenaze namazının ardından Ankara Karşıyaka mezarlığına defnedildi.
Ahmet Cemal yaşama veda etti
Edebiyat dünyası Ahmet Cemal’e ağlıyor. Türk edebiyatına yazdığı kitaplar ve yaptığı çevirilerle büyük katkı sağlayan ünlü yazar Ahmet Cemal hayata gözlerini yumdu. Peki Ahmet Cemal kimdir, hastalığı neydi, neden öldü? İşte Ahmet Cemal’in ölümü ile ilgili tüm detaylar…
Türk edebiyatı Ahmet Cemal’den gelen acı haberle sarsıldı. Türkiye’nin önde gelen yazar ve çevirmenlerinden biri olan Ahmet Cemal, 79 yaşında hayatını kaybetti. (Sözcü Gazetesi)
Bir Portre: Ahmet Cemal
Ahmet Cemal (d. 1942, İzmir), Türk yazar ve çevirmen.
Ahmet Cemal, 5 Mart 1942 tarihinde İzmir’de doğdu. İstanbul’da, Moda İlkokulu’ndan sonra Sankt Georg Avusturya Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Aynı fakültede bir süre asistanlık yaptı. İstanbul, Avusturya Kültür Ataşeliği’nde basın danışmanı olarak çalıştı. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu Almanca Bölümü’nde ve Edebiyat Fakültesi Alman Filolojisi Bölümü’nde çeviri dersleri verdi. “Yeni Ufuklar”, “Varlık”, “Yazko Edebiyat”, “Gergedan”, “Argos” ve “Milliyet Sanat” dergilerinde yazdı. Memet Fuat ve Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun davetleri üzerine “Yazko” çeviri dergisini kurdu ve yönetti. Ayrıca Yazko’da genel yayın koordinatörü olarak çalıştı. Anadolu Üniversitesi’nde 19 yıl süreyle, lisans ve lisansüstü düzeyinde olmak üzere, İletişim Bilimleri Fakültesinde Sanat Tarihi, Estetik, Kültür Tarihi, Metin Yazımı ve Metin Çözümleme; Güzel Sanatlar Fakültesinde, Temel Sanat Kavramları; Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nde Dünya Tiyatro Tarihi, Çağdaş Tiyatro ve Tiyatro Estetiği dersleri verdi. İstanbul Üniversitesi ile Mimar Sinan Üniversitesi tiyatro bölümlerinde Dünya Tiyatro Tarihi ve Tiyatro Edebiyatı derslerini üstlendi. Bahçeşehir Üniversitesi’nde 4 yıl boyunca Antik Çağdan günümüze Eleştirel Düşüncenin Tarihi, Estetik ve Genel Sanat Kavramları derslerini verdi.
Ingeborg Bachmann, Walter Benjamin, Bertolt Brecht, Hermann Broch, Elias Canetti, Paul Celan, Ernst Fischer, J.W.v. Goethe, E.H. Gombrich, Friedrich Hölderlin, Franz Kafka, Heinrich von Kleist, Georg Lukacs, Robert Musil, Friedrich Nietzsche, Novalis, Erich Maria Remerque, Rainer Maria Rilke, Friedrich Schiller, Anna Seghers, Manes Sperber, Georg Trakl ve Stefan Zweig’ın çeşitli eserlerini Türkçeye çevirdi.Deneme ve makaleleri “Odak Noktasında Yaşananlar”, “Yaşamdan Çevirdiklerim”, “Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor”, “Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler”, “Aradığımız Tiyatro”, “Oynamak Varken”, “Sanat Üzerine Denemeler”, “İnsana dönmek”, “Giderayak”, “Lanetlenmiş Ağustosböcekleri”, “Okuyan Gençliğe Mektuplar” başlıklarıyla kitaplaştı. Şiirleri “Geçmiş Bir Dua Kitabından” adıyla çıktı. “Kıyıda Yaşamak” adlı bir romanı ve “Dokunmak” adlı bir öykü kitabı, “Ben, Nazım, Yaşarken ve Ölürken” ve “Deliliğe Övgüye Methiye” adlı oyunları var.
Rahmetli Onur Bayraktar tarafından kurulan Stüdyo Drama tiyatro topluluğunda sanat danışmanı ve Prof. Dr. İsmail Ersevim ile birlikte araştırma birimi yöneticisi olarak çalıştı. “Ben, Nazım, Yaşarken ve Ölürken” adlı oyunu aynı topluluk tarafından sergilendi. Dünyaca ünlü tiyatro adamı Mehmet Ulusoy’un isteği üzerine kaleme aldığı “Deliliğe Övgü’ye Methiye” İstanbul Devlet tiyatrosu repertuarına alındı ve provalara başlandı, ancak Mehmet Ulusoy’un ölümü nedeniyle sahnelenemedi. Bu oyun daha sonra Kocaeli Büyükşehir Belediye Tiyatroları Tiyatro Okulu öğrencileri tarafından ve değerli yönetmen Ufuk Aşarı rejisi ile, İzmit’te Süleyman Demirel Kültür Merkezi salonunda büyük bir başarıyla sahnelendi.
1988 yılında Türk kültürüne yaptığı hizmetler nedeniyle, Ahmet Cemal’e Anadolu Üniversitesi Senatosu Tarafından Fahri Doktor unvanı verildi. 2010 yılında Avusturya Cumhurbaşkanı tarafından, Avusturya Federal Cumhuriyeti Altın Liyakat Nişanı ile onurlandırıldı. Aynı yıl, Türkiye Cumhuriyeti ve Federal Almanya Cumhuriyeti tarafından ilk kez düzenlenen ”Tarabya Çeviri Ödülleri” çerçevesinde Almancadan Türkçeye çeviri dalında büyük ödüle layık görüldü. “Lanetlenmiş Ağustosböcekleri” adlı deneme kitabıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2012 Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunun 80. yıl dönümü nedeniyle Dil Derneği tarafından kendisine 80. Dil Bayram Onur Ödülü verildi. 2013 yılında TÜYAP tarafından on sekizincisi düzenlenen İzmir Kitap Fuarının Onur Yazarı seçildi. 2014 yılında ise Hermann Broch’tan yaptığı “Vergilius’un Ölümü” başlıklı roman çevirisi ile, edebi çeviri dalında Avusturya Büyük Devlet Ödülü’ne layık görüldü.
Halen Cumhuriyet gazetesinde ve İleri Haber sitesinde köşe yazarı olan Ahmet Cemal, 2013-2014 akademik yılında Nazım Hikmet Akademisi’nde “Sanatın, Bilimin ve Edebiyatın Toplumsal Tarihi”, “Başlangıçtan Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişmesi” ve “Estetik” başlıklı dersleri verdi. 2014 Haziranında Akademi’den ayrılarak Moda’da öğrencileri ile birlikte Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’ni (ACKA) kurdu.
Yapıtları
Biz Sevmeyi Ne Zaman Unuttuk?/ Önce Şairleri Yaktılar/ Lanetlenmiş Ağustosböcekleri
Bizi Yaşatanlar ve Öldürenler/ Oynamak Varken/ Aradığımız Tiyatro/ Dokunmak
Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor/ Bu Tufandan Sonra Ingeborg Bachmann’dan Seçme Yazılar
Bir Katedral İnşa Etmek/ Kıyıda Yaşamak/ İnsana Dönmek/ Sanat Üzerine Denemeler
Gece mi Tek Gerçeğimiz/ Yaşamdan Çevirdiklerim/ Geçmiş Bir Dua Kitabından
Odak Noktasında Yaşananlar/ Okuyan Gençliğe Mektuplar
Ökuma Önerileri
1.Yalnız Kitap/ Orhan Tüleylioğlu/ um:ag
2.Günlükler/ Erdal Öz/ Can Yayınları
3.Masallar ve Gerçekler Ülkesi: Anadolu/ Ahter Kutadgu- Bülent Demirdurak/ Doğan Kitap
4.Babayani/Zamansız Yazılar/ Nebil Özgentürk/Karakarga
5.Cin Aynası/ Ercan Kesal/ İletişim