Perşembe Mektupları/ Sennur SEZER
Yazılı Kağıt Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Sennur Sezer’in 2010-2014 yılları arasında çeşitli kimselere yazdığı mektupları içeriyor. (Sevda AYDIN)
Uzun yıllardır yazarlara, şairlere, kadınlara ve gençlere bu sayfadan mektuplar yazan Sennur Sezer’in “Mektup”ları yayımlandı. “Perşembe Mektupları” adlı bir derleme; Yazılı Kağıt Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Sezer’in 2010-2014 yılları arasında çeşitli kimselere yazdığı mektupları içeriyor.
Sennur Sezer’in “Perşembe Mektupları”nın okuruyken, çok kısa olmayan bir süredir sayfa editörlüğünü yapan biri oldum. Sennur Sezer’den yayın gününden en az iki gün önce mail kutusuna düşer “Perşembe yazısı”. Bu mektupların ilk okuyanıyım. Böyle bir ayrıcalığa sahip olmak elbette büyük şans. Acemi bir okur olarak, yitirdiğimiz pek çok yazarın, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemal Süreya’nın, Can Yücel’in Kemal Özer’in ve daha nicelerinin Sezer’in anlatımıyla dökülen öyküsünü ilk okuyan olmak kuşkusuz büyük bir fırsat.
DÜNE AİT ANILAR
Tanpınar, Kemal Tahir, Tarancı, Rıfat Ilgaz, Suat Taşaner, Leyla Erbil ve pek çok yazarın, şairin kitaplarına, hayatına, söylediklerine, hayal ettiklerine dair Sezer’in düşüncelerini anlattığı, tespitler yaptığı mektuplar oluyor bunlar. Kimi zaman bu yazar ya da şairlerle dertleşiyor, iç döküyor, yitirdiklerimize olan özlemini anlatıyor satırlarında.
Geçmişin dost sohbetlerini anıyor, onlarla yaşadığı hatıraları döküyor okura. Barış için oluşturulan platformlarda yan yana gelişlerini, sınıf mücadelesi içinde alanlarda bir arada oluşlarını, Türkiye Yazarlar Sendikasının çalışmalarındaki birlikteliklerinden bahsediyor.
Kimi zaman da ülkede olan bitenlere olan öfkesini saklamıyor yazdığı isimlerden. İktidarın kadınlara, gençlere, işçilere, çocuklara, edebiyatçılara, sanatçılara, kitaplara yaşattığı zulme, mektuplarına, “adreslerine” sığınıyor öfkelenerek.
GENÇ YAZARLARA MEKTUP
Genç yazarlara da mektuplarını yazıyor “Sennur Abla”. Cenk Gündoğdu, Gonca Özmen, Gülce Başer, Onur Caymaz, Betül Tarıman yazdıklarıyla Sezer’den mektup alan yazarlar arasında. Sezer’in genç yazar ve şairlerin kitaplarına yönelik eleştirilerinin de olduğu mektuplar, Sezer’in, yazarların neyi, nasıl anlattığıyla ilgili olduğu kadar, diline, edebiyatın ne kazandığına yönelik de bir okumasıdır mektuplar.
‘HAPİSHANE MEKTUPLARI’
Bazen de kendisine gelen mektupları yazar bu köşesinde. Onu en çok etkileyen “Hapishane Mektupları” sanırım. Bu yılın ilk günü aldığı iki mektubu anlatımında böyle bir his bıraktı bende. “Yılın ilk günü iki mektup birden aldım. Birinin zarfından çıkan küçücük resmi kitaplığın üst rafına
yerleştirdim.Yeşili mavisi yaşamayı kışkırtan iki el büyüklüğünde bir şey. Emin Gurban’dan geldi. Kocaeli 2 No’lu F Tipi Cezaevinden. Yeni yıl için .Elbet bir gün dışarıda kucaklaşmak dileğiyle.
İkinci mektup da yine 2 No’lu F Tipi Cezaevindeki Bülent Şamcı’dan geldi, Sincan’dan. Yeni çalışmalarını anlatıyor, Terekemelerle ilgili. Bana sağlığıma dikkat etmemi tembihliyor. Çıktığında Kars’a gideceğiz de. Türkülerde “Taşlı Gala” diye anılan Kars Kalesini gezdirecek bana.
Bu Kars Kalesi bir zamanlar hapishaneymiş. Türküdeki “Korkarım yâr gelmiye, gözlerim yaşlı kala” sözünün nedeni buymuş. Dedesi bu kaleyle ilgili epey şey anlatmış ona.
Yılın ilk günü iki cezaevinden gelen mektupları hayra yordum. Diledim ki genç ömürleri daha fazla duvarlar ardında geçmesin genç insanların. Bizler de dışarıda olsak da okumanın yazmanın suç oluşunu yaşamayalım daha fazla…” (Yayımlanma tarihi: 04 Ocak 2015)
YAZAR, ANLATIR; ANLATIR, YAZAR
Üretken bir yazın insanı Sennur Sezer. İlk şiiri 1958’de, ilk kitabı Gecekondu 1964 yılında yayımlanan Sezer’in 40’ı aşkın kitapta imzası var. Kitaplarının yanı sıra Evrensel gazetesinde her hafta perşembe ve pazar günleri yazıları yayımlanır, Evrensel Kültür dergisinde resimlere kısa öyküler yazar, Hayat TV’nin “Maksat Muhabbet” programını sunar, konuklarıyla keyifli keyifli muhabbet eder. Haftalık yayımlanan Radikal, Akşam vb. kitap eklerinde sık aralıklarla okuduğu kitapları yazar. Belgesel anlatıları hazırlar.
‘ÇOK SESLİ BİR KORODUR ŞİİR, BİR ORKESTRA’
Sezer’in üretkenliği sıkça ödüllerle onurlandırılmış; 1980 yılında kadınlara yönelik yazıları ve şiirleri için Kadınların Sesi dergisinin 8 Mart Ödülü’nü, 1987’de Bu Resimde Kimler Var adlı kitabıyla Halil Kocagöz Şiir Ödülü’nü, 1988’de “Şiiri alanlara taşıdığı için” Pir Sultan Abdal Dernekleri Edebiyat Ödülü’nü, Kirlenmiş Kağıtlar adlı kitabıyla 2000 Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü kazandı. “Şiire sunduğu emek ve katkıdan dolayı” 2011 BUYAZ (Bursa Yazın ve Sanat Derneği) Dünya Şiir Günü Onur Ödülü’ne, 21 Mart 2012’de PEN Şiir Ödülü’ne değer görüldü. Bu ödülü aldığı yıl Dünya Şiir Günü bildirisini Sennur Sezer yazdı. Sezer, bildiride
“Şiir çağının yankısıdır” diyordu; “Şiir, çağının seslerinin yankısını taşır: Kahkahalar, çığlıklar, ıslıklar… Aşk şarkılarına marşlar karışır, ağıtlara çocuk sesleri. Çok sesli bir korodur şiir, bir orkestra.
Şairler hükümdarlara övgüler yazsalar da bu sesleri şiirin orkestrasına ekleyemezler. Bir yıl geçmeden yıpranır gider o övgülerin kumaşı.
Eskimeyen, yaşamaya övgüdür, adalete, aşka.
Bir de diktatörlere yazılmış alaylar eskimez, bin yıllarca…”
Yazıyı artık sonlandırmak zorundaydım. Çünkü yukarıda dediğim gibi yayın gününden iki gün önce yenisi geldi “Perşembe yazısı”nın. Cavit Nacitarhan’ın dediği gibi “Şiirin Ve Umudun Yorulmaz İğnesi Sennur Sezer”den kim bilir bu kez kime gidecek bir “Perşembe Mektubu”, umarım bunu uzun yıllar boyunca yine ilk okuyan ben olurum.
KONUK YAZAR
İNSAN NE İÇİN YAŞAR/HAYATIN ANLAMI ÜZERİNE BİR DENEME…
Dr. Umut KARASU
İnsan neden yaşar? Hayatın anlamı nedir?
Çoğu zaman cevabını bulamadığımız, kuşkusuz her insana göre farklı cevabı olan bu soru varoluşumuzun temel belirleyenlerden birisi aslında.
Modern öncesi dönemlerde, Din-Tanrı kavramları ile, modern dönemlerde ise dinin yanında, akıl ve bilim ile cevabı aranan bu soru postmodern dünyanın, kültürü öne çıkarıp, Tanrı, bilim, akıl gibi kategorileri değersizleştirmesiyle “anlamsız” ilan edildi.
Oysa “Hayat anlamsızdır, insan ona anlam kattıkça hayatta kendini var edebilir” diyen varoluşçular eğer haklıysa bu durum on yıllardır dünyada en yaygın görülen 5 hastalıktan birisinin neden Depresyon olduğunu açıklamaz mı? Postmodern uygarlığın Prozac bağımlısı insanını tam da bu anlamdan yoksun kalmak acı ve ızdırabın pençesine düşürüyor olamaz mı?
Victor Frankl yıllar boyunca Auschwitz kampında yaşam mücadelesi veren, kızkardeşi dışında tüm yakınlarını Nazilerin katlettiği bir Psikiyatristtir. Franklterapileri sırasında, çeşitli acılar içinde kıvranan insanlara “neden intihar etmiyorsunuz” diye sorar. Kimi insanda çocuk sevgisi,kiminde yetenekler, kiminde korunmaya değer canlı anılar… Bu ince ipliklerden sağlam bir anlam ve sorumluluk örgüsü dokumak yaşam arzusunu güçlendirir. Bu anlamdan yoksunluk ise boşluk hissi yanında, ızdırap, acı içerisinde yaşamı tüketen bir insan çıkarır ortaya.
Bilinenin aksine Franklherşeyden yoksun kalmış, yaşamından başka kaybedecek birşeyi kalmadığını hisseden, acı çeken insanın dahi neler yapabildiğini görür ve o insanların da hayatta bir anlam bulup, kendi hayatlarına değer katabileceklerini düşünür. Zira eğer yaşamda bir amaç varsa, acıda ve ölümde de bir amaç olduğunu savunur. Ama hiçkimse bir başkasına bu amacın ne olduğunu söyleyemez.Herkes bunu kendi bulmak ve bulduğu yanıtın sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.Nietsche’nin dediği gibi: Yaşamak için bir nedeni olan kişi hemen her nasıla dayanabilir.
Yaşama şansı son derece az olan insan dahi yaşamından arta kalanları korumaya yönelik stratejiler geliştirmeye çalışır. Sevilen insanlara ilişkin sıkı sıkıya korunan imgeler, din, keskin bir mizah duygusu aslında pamuk ipliğiyle yaşama bağlı insanın hayata anlam katabilmek için geliştirdiği stratejilerdir sadece.
Hayatın anlamına ait ortak bir amaç arıyorsak eğer bu amaç kuşkusuz mutluluktur. Zira hepimizin peşinden koştuğu, uğruna çaba gösterdiği şey mutluluktur. Ancak mutluluk da son derece muğlak bir kavram değil midir? Hepsi bir yana ya insanoğlu bir başkasına zarar vererek mutlu oluyorsa? Güç, iktidar, para hırsı, şehvet düşkünlüğü gibi insana dair duygular belki de kendi mutluluğunu sağlayabilir ancak tüm bunlar kişinin bu yoldaki ideallerine engel oluşturabilecek her türlü insana şiddet de üretmez mi? İşte tam bu noktada Aristo’nun anlayışına başvurmak gerekiyor. Aristo mutluluğu, yaşam kalitesine eşdeğer bir tanımla ele alır. Ona göre mutluluğa ancak erdemle varılabilir ve erdem herşeyden önce zihinsel bir tutumdan ziyade toplumsal bir pratiktir. Mutluluk sadece bir gönül rahatlığı değil belirli şekillerde davranma eğilimini de kapsayan bir ruhsal durumdur. Bu nedenle “Ludwig Wittgenstein’ın da dediği gibi her insanın ruh görüntüsü vardır ve onun ruh görüntüsünü gözlemek isterseniz onun yaptıklarına bakmalısınız.
Sophokles “Kral Oidipus”adlı eserinde “Hiçkimse ölünceye, sonunda acıdan kurtuluncaya kadar mutlu sayılmaz” der. Bu karamsar yargının ötesine geçen Freud, Hayatın amacını mutluluk, mutluluk kavramını ise hazza indirgeyen anlayışa karşı daha da çarpıcı görüşler ileri sürer.
Freud’un “Metapsikoloji” kitabındaki “Haz ilkesinin Ötesinde” bölümünde insanlarda 2 temel dürtüden bahseder: “Yaşam dürtüsü” (Eros) ve “Ölüm dürtüsü” (Thanatos). Freud’a göre hazza yönelen,acıdan kaçan, içsel gerilimini tamamen kaldırmaya çalışan insan asında ölüme arzu duyuyordur. Zira tüm bu gerilimlerden ve uyaranlardan arınma hali sadece ölüm esnasında mümkündür.
Terry Eagleton, Freud’un insanoğlunun Thanatos’a yani ölüm dürtüsüne köle oluşuna dair ise farklı anlamlar bulmaya çalışır. Ona göre Freud aslında insanoğluna, uğruna ölmeye hazır olmadığı, hiçbirşey içermeyen bir hayatın verimli olmasının imkansızlığını anlatma çabasındadır. Ya da Freud şunu ima etmektedir: Ölümlülüğümüzün farkında olarak yaşamak; bize, gerçekçi, doğrucu bir anlayışla daha sahici bir yaşam olanağı sunar. Kendi ölümsüzlüğümüze duyduğumuz bilinçdışı bir güven, yıkıcılığımızın temel kaynağını oluşturur.
Binlerce yıldır cevabı aranan ancak cevabı her insan için farklı olan soruyu tekrar soralım: “Hayatın anlamı nedir?”. Hayatın anlamı onu arama yolculuğuna çıkmak ve tüm engellere rağmen kendi hayallerinin izini sürmek , onlar uğruna mücadele etmektir.
Tarih hayatın anlamını arayan nice kahramanların öyküleri ile dolu ve o öyküler bizim de anlam arayışımıza ışık tutuyor. O öyküler “tarihin sonu”, “hayatın anlamı” sorusunun anlamsızlığı gibi iddiaları bize dayatan neoliberal dünyanın postmodern kültürüne karşı bize bir şeyi öğütlüyor: GERÇEKÇİ OL, İMKANSIZI İSTE!
Kaynaklar:
1) Silier Y (2014): Oburluk Çağı, Felsefe ve Politik Psikoloji Denemeleri, Yordam Yayınları
2) Eagleton T (2012): Hayatın Anlamı, Ayrıntı Yayınları
3) Frankl V (2009): İnsanın Anlam Arayışı, Okuyanus Yayınları
4) Freud S (2002): Metapsikoloji, Payel Yayınları
HAFTANIN ŞİİRİ
Hatırına Düşeceğim
Cevher İhsan MİSKİOĞLU
Kopkoyu bir sis içinde bir akşam
Hatırına düşeceğim belki
Bir an ıslayacak yağmur yüzünü
Birden o tatlı demleri hatırlayacaksın
Sonra sıcak yatağında uzun uzun
Ağlayacaksın Ağlayacak.!
Boğazında bir şeyler düğümlenecek
Ah yanımda olsaydı diyeceksin
Tüm yıldızlar gülecek haline Ay’da göz kırpacak
İliklerine işleyecek bensizlik
Kahrolacaksın…!
Bir sigara tüttüreceksin ihtimal
Ufku seyredeceksin saatlerce
Bir rüzgar kopçalayacak yüzünü
Sonra hayalim gelecek karşına
Bir şiirimi mırıldanacaksın
Hıçkıracaksın..!
Gönlünden atamadığın gibi kafandan’da
Silemeyeceksin beni, düşlerine gireceğim her gece
İnce bir hüzün bürüyecek yüzünü
Ve çırılçıplak gerçekleri o zaman
Anlayacaksın..!
Sonra bir şeyler yazmak isteyeceksin
Kafan gibi kaleminde işlemeyecek
Unutmak isteyeceksin herşeyi
Ama unutamayacaksın hiç bir şeyi
Kıvranacaksın.!
HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
15 bin lira ödüllü yarışma
Nitelikli edebiyat çevirilerini desteklemek amacıyla Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talât Sait Halman anısına İKSV tarafından düzenlenen Talât Sait Halman Çeviri Ödülü için başvurular açıldı. 15 bin lira para ödüllü yarışmanın başvuruları 27 Ekim’de sona erecek.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), bu yıl üçüncü kez vereceği Talât Sait Halman Çeviri Ödülü ile güncel kültür-sanat üretimine katkıda bulunmaya devam ediyor. Nitelikli edebiyat çevirilerini desteklemek amacıyla, Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı olan, 2008-2014 yılları arasında İKSV Mütevelliler Kurulu Başkanı olarak görev yapan, üç yıl önce kaybettiğimiz Talât Sait Halman anısına başlatılan Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün 2017 yılı değerlendirmeleri için başvurular açıldı.
Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’yle seçici kurul tarafından belirlenen yapıtın çevirmenine 15 bin TL tutarında nakit desteği sağlanıyor. Başkanlığını yazar Doğan Hızlan’ın yaptığı Talât Sait Halman Çeviri Ödülü Seçici Kurulu, yazar, çevirmen ve eleştirmen Sevin Okyay, çevirmen Ayşe Sarısayın, yazar ve çevirmen Yiğit Bener ve yazar ve çevirmen Kaya Genç’ten oluşuyor. Ödülün sahibi, seçici kurul tarafından Aralık ayında açıklanacak.
Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nün ikincisi, Anna Seghers’in Transit adlı eserinin aynı adlı çevirisiyle Ahmet Arpad layık görülmüştü.
‘Yaşar Kemal Sanat Günleri’ başladı
Adana’da düzenlenen ve Seyhan Belediyesi ile Yaşar Kemal Vakfının birlikteliğinde gerçekleştirilen ‘Yaşar Kemal Sanat Günleri’ başladı.
Adana’da “Yaşar Kemal Sanat Günleri” başladı. Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezinde gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Belediye Başkanı Zeydan Karalar, etkinlik ile ilgi bilgi verdi. Karalar, “Günümüzde yok olmaya yüz tutmuş değerlerimizi, halk kültürünü, Anadolu insanının yaşamını derinden ve en güzel anlatan bir kalemdir Yaşar Kemal bereketli topraklarımızın bize armağanı, sarı sıcak Çukurova’yı dünyaya açan o güzel hikayelerin yaklaşık kırk ayrı dilde okunmasını sağlayan bir kalemdir. Bugün Yaşar Kemal’e dair ne yapsak, ne söylesek eksik kalacak biliyoruz. Ancak onun adına yakışan tüm çalışmaları gönlümüzce ve elimizden geldiğince destekliyoruz. Yaşar Kemal Vakfı ile birlikte yaptığımız bu çalışma da bu bakış açısının bir ürünüdür” diye konuştu.
Attilâ İlhan, Caddebostan’da anılacak
Ünlü şair Attilâ İlhan, 11 Ekim’de Cadebostan’da düzenlenecek etkinlikte anılacak.
Attilâ İlhan, Kadıköy Belediyesi ve Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı iş birliğiyle, 11 Ekim 2017 Çarşamba günü saat 20.00’de Caddebostan Kültür Merkezinde düzenlenecek bir etkinlikle anılacak. 10 Ekim 2005 tarihinde aramızdan ayrılan Şair, Yazar ve Senarist Attilâ İlhan’ın anma gecesinin birinci bölümünde, İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yunus Emre, Attilâ İlhan’ın düşünce; Şair Baki Ayhan T. ise şiir dünyasını değerlendirecek.
Yönetmen Biket İlhan’ın Attilâ İlhan’ın sinemacı kişiliği üzerine yapacağı değerlendirmenin ardından, hayatta iken kendisiyle gerçekleştirdiği uzun bir söyleşisi “Nam-ı Diğer Kaptan / Attilâ İlhan’ı Dinledim” adı ile kitap olarak yayımlanan; aynı zamanda Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri roman jürisinin başkanı olan Yazar Selim İleri de Attilâ İlhan’ın romancı kişiliği üzerine tespitlerini anlatacak.
(EVRENSEL )
Kazuo Ishiguro 2017 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu.
2017 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan isim belli oldu. Heyecanla beklenen 2017 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan isim Kazuo Ishiguro oldu. Nobel Edebiyat Ödülü’nü geçen sene Bob Dylan kazanmıştı. İsveç Nobel Akademisi, Amerikan müzik geleneğinde ‘yeni şiirsel ifadeler yarattığı’ için Bob Dylan’ın Nobel Ödülü’ne layık görüldüğünü açıklamıştı.
Hafta başından itibaren Nobel Tıp Ödülü, Nobel Fizik Ödülü, Nobel Kimya Ödülü’nün sahiplerini ve bugün de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazananı açıklandı. 6 Ekim Cuma günü Nobel Barış Ödülü’nü kazanan isim açıklanacak.
2017 Nobel Tıp Ödülü, 2 Ekim’de ABD’li bilim insanları Jeffrey Hall, Michael Rosbash ve Michael Young’a verildi.
Emeğin ve direncin şairi Sennur Sezer’i, aramızdan ayrılışının ikinci yılında, Kadıköy Akademi Kitabevi’nde düzenlenecek bir törenle anıldı.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve Manos Kitap’ın birlikte düzenlediği anma etkinliğinde açılış konuşmasını sendikamızın Genel Başkanı Mustafa Köz’ün yapacak. Sennur Sezer’in hayat arkadaşı Adnan Özyalçıner ve yayınevine adına konuşmacıların yanı sıra Sennur Sezer’in şiirleri katılımcı şair, yazar ve konuklar tarafından seslendirildi.
BİR PORTRE
Talât Sait Halman
1931 yılında İstanbul’da doğan Talât Sait Halman, 1951’de Robert Koleji’ni bitirdikten sonra, yüksek lisansını 1954 yılında Columbia Üniversitesi’nde tamamladı. Otuz yıl ABD’de Columbia, Princeton, Pennsylvania Üniversiteleri’nde öğretim üyeliği yaptı. 10 yıl boyunca New York Üniversitesi’nde profesör ve Yakın Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölüm Başkanı olarak çalıştı. 1998 yılında Bilkent Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı Bölümü’nü ve Merkezi’ni kurdu ve yönetti. Bilkent Üniversitesi’nde, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı.
Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı ve ilk Kültür İşleri Büyükelçisi olan Halman, Birleşmiş Milletler’de baş delege yardımcılığı ve ABD PEN Derneği yönetim kurulu üyeliği görevlerini yürüttü. Dört yıl boyunca UNESCO yönetim kurulu üyeliği yaptı. 2003 yılından itibaren UNICEF Türkiye Milli Komitesi’nin başkanlığını ve 2008 yılında itibaren İKSV Mütevelliler Kurulu başkanlığını, 5 Aralık 2014’teki vefatına dek sürdürdü.
Türkçe ve İngilizce telif ve çeviri 75 kitap ile 3000’i aşkın makale, inceleme ve deneme, 5000 üzerinde şiir çevirisi yayımlayan Halman’ın, klasik ve modern Türk edebiyatının başlıca eserlerinden örneklerin yer aldığı 30 civarında İngilizce kitabı bulunuyor. İlk İngilizce bilimsel Türk edebiyatı dergisi olan Journal of Turkish Literature’ın baş editörlüğünü yapan Halman’ın kitaplarından bazıları, Almanca, Çince, Farsça, Fransızca, Hintçe, İbranice, İspanyolca, Rusça ve Urduca dillerine çevrildi. Kendi şiirlerinden oluşan iki İngilizce kitabı bulunan Halman’ın toplu şiirleri, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan Ümit Harmanı başlığıyla çıktı. Shakespeare’in tüm sonelerini Türkçeye çeviren Halman’ın vefatında önceki son kitap yayını William Shakespeare: Aşk ve Anlatı Şiirleri’dir. Bu dört bin dizelik kitapla Shakespeare’in tüm eserleri Türkçeye kazandırılmış oldu.
Aldığı ödüller arasında Boğaziçi ve Ankara Üniversiteleri’nden onursal doktora, UNESCO Madalyası, Columbia Üniversitesi “Thornton Wilder” Çeviri Armağanı, “ABD’deki En Başarılı Türk Üniversite Öğretim Üyesi Armağanı”, TÜBA’nın ve TC Dışişleri Bakanlığı’nın Üstün Hizmet Ödülü bulunuyor. Halman ayrıca, Kraliçe Elizabeth tarafından verilen “Sir” unvanı karşılığı olan “Knight Grand Cross, G.B.E., The Most Excellent Order of the British Empire” payesi sahibi.