Hazırlayan: (Mehmet Karasu)
Antakya Kitaplığı: Nutuk/Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk tarafından, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 1927’de Ankara’da toplanan İkinci Kurultayı’nda 36 saati aşkın bir sürede ve altı günde okunan tarihi bir hitabedir. Nutuk yalnız geçmiş devrin bir hikayesi olarak geçmişimizi anlatmakla kalmayıp, yakın tarihimize de ışık tutarak milli varlığımızın bugününe de geleceğine de ışık tutabilen bir önem arz etmektedir. Ayrıca Nutuk, toplumu milli birlik ilkesi etrafında bilinçlendirip, milli irade ve milli hakimiyet kavramlarının harekete dönüştürülmesi yoluyla, TBMM’nin kuruluşundan Cumhuriyet’in ilanına kadar uzanan başarılı bir tarihi akışın gerçek hikayesidir.(www.onedio.com)
Konuk Yazar: “Yazmak İçin Yaşamak” Ve/Ya Yaşamak İçin Yazmak/ Ali Günay
Yazma nedenselliği konusunda ünlü, ünsüz çok sayıda yazarın kaleme aldığı yüzlerce hatta binlerce yazı var. Peki, bunların biri, üçü, hatta tümü birden yazma uğraşı içindekilerin tümünün nedenine yanıt olabilir mi? Örneğin, her yazan, Gabriel Garcia Marquez gibi “yazmak için yaşamak”tan söz edebilir, yaşamını yazmaya adadığını öne sürebilir mi? Ya da, yazmayı bırakma kararı aldığı bir sırada tanık olduğu bir haksızlık karşısında, koşa koşa kalem kâğıt alan ve “yazmasaydım deli olacaktım” diyen Sait Faik Abasıyanık’ın duyarlılığı her yazma tutkununda bulunabilir mi?
Müzikte, resimde olduğu gibi, edebiyatta da yetenek, başarının olmazsa olmaz koşullarındandır. Peki, bu gerekli hatta zorunlu koşul başarı için yeterli midir? Değildir, çünkü yetenek, geliştirilebileceği gibi, körel(til)ebilen bir özelliktir. Ötesi, yeteneğin başarı yaratması için öncelikle kullanılması gerekir. Yetmez, o yeteneğin iyi değerlendirilmesi, başka bir deyişle olabildiğince geliştirilmesi ve bilgiyle, gözlemle beslenip deneyimle olgunlaştırılması gerekir. Somutlarsak, her yazma yeteneği olan nasıl edebiyat alanında uğraş vermiyorsa, bu alanda emek veren, daha ötesi, yazın için yaşamından özverilerde bulunan her edebiyat tutkunu yeterli ve/ya eşit yeteneğe sahip olmayabilir. Üstelik en başarılı edebiyat yapıtlarını mutlaka en yetenekli yazarların kotaracağını öne sürmek de pek olası görünmemektedir. Başarıda, yeteneğin yanında, hatta bazen ondan da çok, bilgi, birikim, deneyim, öngörü, duyarlılık, düş gücü, yaratıcılık, sabır, çalışkanlık ve üretkenlik, ortam, dönem, okuyucu eğilimleri, şans gibi bir dizi faktör rol oynar. Başkaları gibi, yazarlar için de bazen coğrafya, bazen tarih, bazen de ikisi bir arada bir tür “kader” sayılabilir.
Yazma nedensellikleri arasında “parasal kazanç” ereğini saymak, öyle sanıyorum ki yalnızca edebiyat alanında uğraş verenleri değil, nitelikli okurları bile -acı acı- güldürecek bir sav olur. Gerçi, yazarak geçim bile sağlayamayanların yanında devede kulak da olsa, dünyada -ve ülkemizde- yazdıklarıyla yüksek sayılabilecek gelir elde edenlerin sayısı görmezden gelinemeyecek ölçüdedir ve bu sayı yayıncılık sektörü büyüdükçe artmayı da sürdürecektir. Bunların arasında kuşkusuz, yazınsal değeri yüksek, nitelikli yapıtlarıyla öne çıkan yazarlar da vardır, ticari değeri kuşku götürmez, buna karşılık edebi değeri tartışmalı hatta edebiyat dışılığı öne sürülebilir eserleriyle ünlenen ve zenginleşen yazarlar da. Bu noktada şöyle bir ayrım ve kesinleme yapmak yanlış olmaz sanırım: Birinci gruptaki yazarlar için parasal kazanç ve olası ün, bir yazma nedeni, dolayısıyla bir amaç değil, yazma başarısının bir sonucu ve ödülüdür. Kazanç özendirici bir rol oynayabilir. Ancak, amaç nitelikli edebiyat, temel dürtü ise “yazma tutkusu”dur. İkinci gruptakiler için benzer şeyler söylenebilir mi? Bu kesimde genellikle kazanç bir hedef, bir amaçtır. Bu bağlamda edebiyat da, hedefe varma yolunda bir araç, eser ise tasarlanmış bir ticari üründür sanki. Edebi değeri en azından öncelikli kaygı değildir ve tümüyle rastlantıya bırakılmıştır. Sonuç olarak burada parasal kazanç (ve kuşkusuz ünlenme, toplumsal konumunu yükseltme vs.) temel yazma nedenlerinin başında gelmekte gibidir. Başka bir söyleyişle, yazma tutkusu yerini “para ve ün tutkusu”na bırakmıştır.
Yukarıda belirttiklerim ile çeşitli yazarların yazma nedensellikleri arasında yer alan başka birçok dürtü ve/ya gerekçeden farklı farklı biri veya birkaçı birçok yazarda çakışabilir. Ancak hiçbiri tek başına, tümünü kapsayacak bir “ortak payda” oluşturma özelliği gösterir gibi değildir. Bu çeşitlilik içinde tartışmasız “ortak payda” olarak öne sürülebilecek tek güçlü itki “yazma tutkusu” gibi görünmektedir. Edebiyat dünyasında ezici bir çoğunluk oluşturan bir kesimi, yayımlatma, dağıtım ve satış güçlüklerine karşın hiçbir karşılık beklemeksizin özveride bulunmaya, yaşamın birçok zevkinden yoksun kalmaya ve yazmanın türlü sıkıntılarına katlanmaya gönüllü kılan şey olsa olsa -edebiyatla başı hoş olmayanların “hastalık” diyebileceği- bu “tutku” olabilir ancak. Yeteneği, donanımı ve/ya başarısı yeterli olmasa da, birçok “hevesli” kişinin yılmadan, usanmadan yazma ısrarını da, bazılarının kazançlı işini veya toplumda değer gören mesleğini bırakarak edebiyata yönelmesini de ancak bu “iflah olmaz tutku” ile açıklamak olasıdır. Zorunlu nedenlerle heveslerini emekli olduktan sonraya erteleyenlerin geç yaşta yazıya yönelmelerini de…
Kuramcıların, eleştirmenlerin edebiyatı bir ormana benzetmeleri sıkça karşılaşılan bir yaklaşımdır ve bu, kanımca birçok bakımdan geçerli bir benzetmedir. Bu benzetmeden yola çıkarsak, ormanın yalnızca dev ağaçlardan oluşmadığını, onların yanında çeşit çeşit, boy boy başka ağaçlar, sarmaşıklar, çalılar ve otsu bitkilerle birlikte orman oluşturduklarını, birbirlerine gereksinim duyduklarını ve birbirlerini beslediklerini söyleyebiliriz. Ağaçların büyüklüğü, öncelikle türlerine, sonra bulundukları coğrafyaya, coğrafyalarının iklimine, ana besin kaynağı toprak, su ve güneşin durumuna bağlıdır. Ancak, ister tropikal orman, ister Akdeniz makileri veya bozkırın çalılarından oluşan bir topluluk olsun tümünün ortak özelliği aynı boylarda olmayan çeşitli bitkiler barındırmalarıdır. Bu bitkiler için, edebiyat “ormanı”ında uğraş verenlerin “yazma tutkusu”na karşılık gelen ortak payda “yaşama tutkusu” gibi görünmektedir. Otundan dev ağacına, ormandaki her bir bitki var gücüyle, ortak topraktan, su ve güneşten yararlanma, büyüme ve yaşama tutunma çabasındadır. Ancak her birinin erişebildiği “büyüklük” türüne ve koşullarına özgüdür.
Benzetmeyi sürdürürsek, “tür” -bire bir örtüşme de- “yetenek” olarak ele alınabilir. Her bir bitkinin erişebileceği maksimum büyüklük öncelikle türüne bağlıdır. Ancak aynı türden bitkilerin farklı iklimlerde, hatta aynı ormanda bile eşit büyüklükte olmadıkları gözlemlenebilir. Veya tür olarak çok daha fazla büyüklüğe erişme yeteneği olan bir ağacın olumsuz koşullarda güdük kaldığı, çok elverişli ortamda yetişen, tür olarak ondan küçük kalması beklenen bir başka ağacın onu geçebildiği durumlar da az değildir. Ormanlara zarar veren veya yarar sağlayan insan etmenini (ki bu edebiyat ormanı için de geçerlidir) bir kenara koyarsak, edebiyattaki ortama karşılık gelen topraktan; bilgi, deneyim, birikim gibi donanımı oluşturan unsurlara karşılık gelen su ve güneşten yararlanma, büyümeyi destekleyen diğer faktörlerdendir.
Son olarak, belirli bir zaman diliminde bazı ağaçların daha büyüklerin gölgesinde kalması, daha da küçüklerin sık ormanda görünür olmaktan çıkması da olasıdır. İleride büyük ağaçlardan bazılarının kuruması, bunun sonucunda gün(eş) ışığına kavuşanların hızla serpilip onları yerini alması ve/ya küçüklerden bazılarının görünürlük kazanması, çiçeklenip meyveye durması da her zaman rastlanabilen gelişmelerdendir. Bunun gibi, edebiyatta bir dönem gözde olanların bir başka dönemde unutuluşa kalması, yaşarken dışlanan, tutunamayan ve/ya değeri bilin(e)meyenlerin daha sonra keşfedilip hak ettikleri değere kavuşması, zaman içinde bunlar arasında yer değiştirmeler olması da edebiyat tarihinde çokça görülmektedir. “Tarih de kaderdir” sözü ile belirtilmek istenen de budur. Bu bağlamda, yazarlar ve yapıtları için kimi tartışmalı, kimi dönemsel olan “başarı ölçütleri” de zaman içinde değişkenlik göstermektedir. Başarı (büyüklük) ölçütleri içinde tek değişken olmayanı “kalıcılık”, kalıcılığın günümüzdeki ölçütü ise “yüzyılları, hatta çağları aşmış olmak” gibi görünmektedir. Zaman akışı içinde iklim değişiklikleri ağaçların büyüklüklerini değiştirip yeniden ve yeniden şekillendirirken yalnızca asırlıkları etkileyemez, bunlar, büyüklükleri ve yücelikleri ile etkilemeyi, imrendirmeyi ve kıskandırmayı sürdürürler.
Sonuç olarak, edebiyat alanında uğraş verenler için böylesi bir “orman kanunu”nda var olmaya çalışmanın temel güdüsü “yazma tutkusu” olsa gerektir. Başka bir deyişle, bu konuda, akademik dille “anahtar sözcük” yazma tutkusudur. Yazarların kaderi ise, çeşitli karmaşık etmenler altında zaman içinde belirlenir.
“Yazma tutkusu” ile edebiyat ormanına dalanların kimileri “yazmak için yaşar” kimileri ise “yaşamak için yazar.”
Haftanın Şiiri
Mustafa Kemal/ Cahit Külebi
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Sel’am durdu kayığı, çapari, takası
Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından, bir duman
Duman değildi bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil!
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.
Selâm vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz’in halini bir görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar.
Genç Edebiyat: Yalnızlığın Resmi /Doğa Karaçay
Yalnızlık huzur verir kimi zaman. Kimi zaman anlık ayrılık kararlarımızın ve öfkelerimizin kaçış yolu olur. Kimi zaman da bir resim kadar çok şey anlatır bize. Resimde gizli o binlerce güzel ayrıntı kadar derin bir histir yalnızlık. İçinizdeki keşfedilmemiş okyanusları gün yüzüne çıkartır. İşte size hiç bilmediğiniz yönlerinizi gösterdiği için artık siz yalnızlığı elinizde mumla ararsınız. O sizi bulunca oflayıp pufladığınız yalnızlığa bakın. Bugün ressamlığa özenmiş, huzur verici yanını resme dökmeyi planlıyor. Resmi çizerken elleri titriyor, beyaz saçlarından yanağına doğru terler akıyor. Tatlı bir telaş içinde misafirlerini bekliyor. Ellerinde çiçek çikolata geliyorlar sırayla. Güneş tüm güzelliğiyle çarşaf gibi olan denize yansımış durumda. Sazlıklar biri gelse de derdini anlatsa dercesine suya doğru eğilmiş, kuşlar düğüne gelmişçesine şakımayı bekliyor. Koyu yarıya bölen o uzun, sudaki çit ufuk çizgisine imrenerek bakıyor. Onun kadar ince ama sonsuzluğa uzanan, bir o kadar da göz alıcı olsaydım diye düşünüyor. Başı gözükmeyen, çürümeye yüz tutmuş tahta iskele ise iki aşığın, yalnız bir amcanın, uçurtması uçmuş bir çocuğun, yavrusu elinden alınmış bir köpeğin yalnızlık ve huzur durağı olmayı bekliyor. Size yalnızlığı anlattığımı sanmayın sakın. Sadece baktıkça huzur bulacağınız bir resim yaptım. Diyeceğim o ki; size yalnızlığı anlatamam ama resmini çizebilirim.
Doğa Karaçay
Sanatta Geçen Hafta
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri:
Tarih: Prof. Dr. İlber Ortaylı
Müzik: Göksel Baktagir
Sinema: Yavuz Turgul
Geleneksel Sanatlar: Ali Toy
Resim: Selahattin Kara
Vefa Ödülü: Nurettin Topçu
2017 Enver Gökçe Şiir Ödülleri belli oldu
Türk edebiyatında iz bırakan Sosyalist, gerçekçi büyük şair ve kültür insanı Enver Gökçe adına KAR dergisinin sürdürdüğü şiir ödülleri belli oldu.
Ataşehir belediyesi desteği ile düzenlenen Enver Gökçe Şiir Ödülü bu yıl dosya dalında Lokman Kurucu’ nun ‘’ Ne Güzel Suçtur Öfke ‘’ ve Nisa Leyla’nın ‘’Hayal Divanı’’ dosyalarına verildi.
Metin Cengiz, Yusuf Alper, Hayrettin Geçkin, Niyazi Yaşar ve Leyla Şahin’den oluşan seçici kurul kitap dalındaki ödülleri Ejder Demir’in ; ‘’Acil Durum Çağrısı’’ ve Cafer Yıldırım’ın ‘’Şehirden Bir Nisan’’ adlı kitaplarına verirken, jüri özel ödülleri kitap dalında ; Hüseyin Aslan’ın ‘’Suyun Kalbi’’ adlı kitabına, dosya dalında Fesih Vural’ın ‘’Şiirin Eksik Masal’’ na verildi.
Ödüller, 11- 12 Kasım 2017’de Ataşehir Cemal Süreya Salonu’ndaki karikatür- resim sergileri, Enver Gökçe Sempozyumu ve şiir- müzik etkinliğinden sonra verilecektir.
Metin Altıok Şiir Ödülü için başvurular başladı…
Bu yıl 10’uncusu düzenlencek olan Metin Altıok Şiir Ödülü için başvurular başladı.
Kırmızı Kedi Yayınevi yayımladığı bir açıklamayla başvuruların Yayınevi’nin Gümüşsuyu’ndaki merkezine yapılabileceğini duyurdu.
Adaylar, 3 Kasım 2017 tarihine kadar 2016 yılı içerisinde yayımlanmış şiir kitaplarıyla (8 kopya olarak) başvurabilecekler. Ödülün takdim yeri ve tarihinin ise daha sonra açıklanacağı duyuruldu.
Ödül’ün seçiçi kurulundaki isimler şu şekilde: Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Doğan Hızlan, Eray Canberk, Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Şükrü Erbaş
Âşık Veysel doğum gününde anıldı
15 yıl önce hayatını kaybeden ve Cumhuriyet döneminin en önemli ozanlardan Âşık Mahzuni Şerif doğum gününde anıldı.
Maltepe Belediyesi’nin “Cumhuriyet Benim” festivali kapsamında, Karadeniz müziğinin sevilen isimlerinden Zeynep Başkan, Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde sahne aldı. Cumhuriyet’in kuruluşunun 94. yıldönümünde, Maltepe Belediyesi’nin düzenlediği “Cumhuriyet Benim” festivalinde sahne almaktan mutluluk duyduğunu söyleyen Başkan, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları anısına Çanakkale Türküsü’nü seslendirdi. Konserde, ünlü halk ozanı Âşık Veysel’in doğumunun 123. yıldönümü anısına, “Uzun İnce Bir Yoldayım” ve “Güzelliğin On Para Etmez” türkülerini seslendiren Başkan, dinleyicilere müzik ziyafeti çekti.
Bir anma da Âşık Mahzuni’ye
Maltepe Belediyesi, bundan 15 yıl önce hayatını kaybeden ve Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği en önemli ozanlardan biri olan Âşık Mahzuni Şerif’i, “Cumhuriyet Benim Festivali” kapsamında bu akşam anacak. Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde saat 20.00’de birçok sanatçının katılımıyla başlayacak anma programında, CHP Parti Meclisi (PM) Üyesi gazeteci Ali Öztunç’un âşığın biyografisi içeren “Devr-i Mahzuni” isimli kitabının da tanıtımı yapılacak.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihini İyi Anlamak İçin Okunması Gereken 10 Kitap
1. Tek Adam -Mustafa Kemal – Şevket Süreyya Aydemir
2. Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu – Andrew Mango
3. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi – Erik Jan Zürcher
4. İttihatçılıktan Kemalizme – Feroz Ahmed
5. Milli Mücadelede İttihatçılık 1905-1926 – Erik Jan Zürcher
6. Nutuk
7. Türkiye’de Devlet ve Sınıflar – Çağlar Keyde
8. Türkiye’de Milli İktisat – Zafer Toprak
9. Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı (1923-2023) – İlber Ortaylı, İsmail Küçükkaya
10. Temellerin Duruşması – Ahmet Kabaklı
Belleğimizdeki Kadınlar/Adalet Ağaoğlu
Adalet Ağaoğlu (d. Nallıhan, Ankaɾa, 1929), daha çok ɾoman ve öykü tüɾündeki eseɾleɾiyle tanınan yazaɾ. 20. yüzyıl Tüɾk edebiyatının en önemli ɾomancılaɾından biɾi kabul ediliɾ. Tüɾkiye’nin değişik dönemleɾini ve bu dönemleɾin insan hayatlaɾına etkisini inceleyen eseɾleɾ veɾmiştiɾ. Romanlaɾı dışında hikaye, oyun, deneme, anı tüɾünde eseɾleɾ veɾiɾ.
13 Ekim 1929’da Nallıhan’da dünyaya geldi. Babası, kumaş tüccaɾı Hafız Mustafa Sümeɾ’diɾ. Döɾt çocuklu biɾ ailenin ikinci çocuğu ve tek kızıdıɾ. Кaɾdeşleɾi Dɾ. Cazip Sümeɾ (1925-1975), oyun yazaɾı, oyuncu Güneɾ Sümeɾ (1936-1977) ve işadamı Ayhan Sümeɾ (1930)’diɾ.
İlköğɾenimini Nallıhan’da tamamladıktan sonɾa 1938’de ailesi ile biɾlikte Ankaɾa’ya yeɾleşti. Oɾtaöğɾenimini Ankaɾa Kız Lisesi’nde tamamladıktan sonɾa 1950 yılında Ankaɾa Üniveɾsitesi Dil ve Taɾih-Coğɾafya Fakültesi’nin Fɾansız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
Edebiyata ilgisi lise yaşamında şiiɾleɾle başladı, kısa biɾ süɾe sonɾa oyun yazaɾlığına yöneldi. sozkimin.com İlk defa 1946’da Ulus gazetesinde tiyatɾo eleştiɾileɾi yayımlayaɾak yazaɾlığa başladı. 1948-50 aɾasında Кaynak Deɾgisi’nde şiiɾleɾi yayımlandı.
1951-1970 yıllaɾı aɾasında TRT’de çeşitli göɾevleɾde bulundu. Ankaɾa Radyosu’nda göɾeve başladığı yıl ilk ɾadyo oyunu olan “Aşk Şaɾkısı’nı” yazdı. Radyo’da göɾev yaρaɾken tiyatɾo oyuncusu ve yönetmen döɾt aɾkadaşı (Кaɾtal Tibet, Üneɾ İlseveɾ, Çetin Köɾoğlu, Nuɾ Sabuncu) ile biɾlikte Ankaɾa’nın ilk özel tiyatɾosu olan “Meydan Sahnesi”‘ni kuɾdu. Meydan Sahne Deɾgisi’ni çıkaɾdı. 1953 yılında tiyatɾo konusunda göɾgü ve bilgisin aɾttıɾmak üzeɾe Paɾis’e gitti. 1953’te Sevim Uzungöɾen’le biɾlikte yazdığı ‘Biɾ Piyes Yazalım’ tiyatɾo oyunu aynı yıl Ankaɾa’da sahnelendi. 1954 yılında mühendis Halim Ağaoğlu ile evlenen sanatçı, ilk ɾomanını yazana kadaɾ oyun yazaɾlığını süɾdüɾdü. Üst üste yazdığı oyunlaɾla altmışlı ve yetmişli yıllaɾın önde gelen oyun yazaɾlaɾından oldu. TRT’nin özeɾkliğine el konulması geɾekçesiyle TRT Radyo Daiɾesi Başkanlığı’ndan 1970 ‘te istifa eden sanatçı o taɾihten bu yana yazaɾlıktan başka biɾ işle uğɾaşmadı. Edebiyat yaşamının bazı dönemleɾinde “Remüs Tealada” ve “Paɾkeɾ Quinck” gibi takma adlaɾ kullanmıştıɾ.
İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973’te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi(1979) ve Hayır (1989) adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül kazandı. Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanları yayınlanır yayınlanmaz, ikinci romanı olan Fikrimin İnce Gülü, dördüncü basımında toplatıldı[3]. “Fikrimin İnce Gülü’ romanı hakkında, “askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)” suçlamasıyla hakkında 1981 yılında dava açılan Ağaoğlu, iki yıl süren davanın ardından aklandı. Düğün Gecesi’ ise soruşturma aşamasında kaldı. Dönemin üç önemli roman ödülüne layık görülmüş olan Bir Düğün Gecesi adlı roman iςin ayrıca Aldous Huxley’den aşırma olduğu suçlaması ortaya atıldı ve uzun tartışmalara sebep oldu.
Öykü kitaρları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Fazla Yakın’la oyun yazarlığına döndü. 1983 yılından beri İstanbul’da yaşayan Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.
Adalet Ağaoğlu’ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003’te Adalet Ağaoğlu’nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İςini Tanır adı ile basıldı.
1996’da ciddi bir trafik kazası geςiren ve iki yıl hastande yatan Adalet Ağaoğlu[6] iςin Can Yücel’in söylediği “Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın” sözü, Feridun Andaç’ın Adalet Ağaoğlu ile yaρtığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitaρ, 2006’da basıldı.(Kaynak: www.sozkimin.com)