Hazırlayan: Mehmet Özgün
Antakya Kitaplığı: Barış Sofrası/ Cengiz Bektaş
“Cengiz Bektaş, denemelerinde “barış”ı anlatıyor. Ancak yazarın anlattığı soyut bir kavram değil, özlemlere, tanıklıklara dayanan bir birlikte yaşama özlemi. Cengiz Bektaş, kendi çocukluğundan bugüne, ders kitaplarındaki savaş ve düşman kavramını irdeleyerek başlıyor kitabına. Savaşlar yüzünden göçenlerin yaşadıkları özlemlerle, göçlerle yoksullaşan yaşama kültüründen örneklerle noktalıyor. İyi bir ozan olan Cengiz Bektaş, barış kavramını, ayrı dinlerden, ayrı uluslardan toplulukların bir arada yaşadığı Kuzguncuk semtinden tanıklıklarla somutlaştırıyor. Sonra da Ege Denizi’nin iki yanındaki insan ve kültür benzerliğini vurguluyor. Bir barış denizi olabilir bu deniz. Oysa bir korku denizi. Şiirler de yer alıyor kitapta.Yazar, Ege’yi bir ayna gibi kullanarak bize yüzümüzün komşumuza benzediğini gösteriyor. İki kardeş kadar benzer, iki kardeş kadar ayrı bu insanlar barış içinde yaşamalı, silahlara ayrılan para, uygarlığa harcanmalı yargısına vardırıyor okuru.” (Arka kapak yazısı)
Hatay toprakları , antik adıyla Alalah, kazılardan elde edilen bulgulara göre, 10 bin yıllık bir yerleşim bölgesi . Çeşitli ırkların, etnik toplulukların yaşadığı, dinlerin ve dillerin kaynaştığı Antakya kenti , İ.Ö . 300 lü yıllarda İskender’ in komutanlarından Seleukos -1 tarafından eski kentin üstüne kurulmuştur. Asi Irmağı kıyısında kurulan kente, kurucusunun adına Antiokeia adı verilmiş ; şimdiki Antakya burasıdır. O yılların bütün site devletlerinde görüldüğü gibi, ırmak boyunca uzanan Antakya, bir yandan da sırtını dağa dayamış, sonra surlar içine alınarak güvenli bir kent olmuştur.
Eski Greklerden bu yana , nüfusu zaman zaman 700 bine yaklaşan , bitek ve verimli topraklar üzerindeki Antakya , Romalıların yazlık eğlence ve sayfiye yeri , İsevi ‘ lere ilk kez HIRİSTİYAN denilen kent olmuş ve bu dinle ilgili önemli kararların alındığı bir merkez olarak öne çıkmıştır. Tek Tanrılı dinlerin Anadolu ‘ ya yayılmasında tek geçiş yeri üzerinde kurulmuş bulunan Antakya , Haçlı Savaşlarında Kudüs’ ten sonra büyük çarpışmalara ve kıyımlara hedef olmuştur.
Sırasıyla Grek , Roma , Pers , Selçuklu , Osmanlı yönetimlerinden geçen Antakya , şimdi bile Yahudi , Hristiyan , Müslüman , Ermeni , Türk , Arap, Alevi , Türkmen , Çerkez, Rum olarak , birçok törenin uygulandığı, birçok dinin yaşandığı , birçok dilin konuşulduğu bir hoşgörü kenti olarak ayakta durmaktadır .
Hataylılara adadığım ASİ DESTANI adlı şiir kitabımda, beş bölümden oluşan Hatay Şiirleri, Alalah denilen Hatay Topraklarını , onun yüzyıllar içindeki serüvenini , tarihin derinliklerinden günümüze dek taşımaktadır. Bir tür şiirsel şölen… Antakya’nın önemi, Hatay’ın önemi nedendir ? Nerde başlıyor,nereden geliyor. Bunlara kısa kısa değinmek istiyorum :
İlk akla gelen Hatay’ın coğrafik konumu ; yaşam için çok uygun bir iklim … Doğu Akdeniz’in en üst köşesinde, sulak, ılıman bir bölge. Her tür hububat yanında, ekonomik önemi büyük zeytin, pamuk, ipek, çeltik … Yılın 10 ayı günlük güneşlik … Yaşanması kolay bir ortam … Bol yağmur, bol güneş ve çok bitek, verimli topraklar… Ve de çok çalışkan bir halk …
Antakya, Anadolu ile Arabya’ yı birbirine bağlayan, tek geçit üzerinde. Torosların Gülek Boğazı ve Belen Geçiti, Kutsal Topraklara ulaşmanın, Mısır’a Kudüs’e, Kabe’ye gitmenin tek yolu. Hititler buradan geçti … Grekler buradan geçti … İskender buradan geçti… Romalılar buradan geçti… Bizanslılar buradan geçti…Haçlılar buradan geçti … Araplar buradan geçti… Osmanlılar buradan geçti…
Antakya, ikliminin getirdiği zenginlik yanında, çok önemli bir yerleşim bölgesi. Çok tanrılı dinler yanında, Yahudilik yaşanmaktadır. Ayrıca tanrısızlar da rahatça barınabilmektedir. Son Akşam yemeğinden sonra Hz. İsa’ nın öldürülmesi sonunda, İsa’nın yandaşları Antakya’ ya kaçarlar. Bunlar şimdiki Habibneccar Dağı’nda bir mağaraya yerleşirler. ( Dünya’nın ilk kilisesi, Sen Piyer, bu mağaradır. ) Havari Sen Piyer, Antakyalı Habibi-Neccar’ la ilişki kurar. Habibi-Neccar tek tanrılı dinlere sıcak bakan biridir. İsa’nın vaizlerinden etkilenmiştir. Onlara yardımcı olur. Antakyalıların uyarılarına uymayınca öldürülür. Gerçekte Antakya Hıristiyanlığın kişilik bulduğu, ortaya çıktığı ilk kenttir. İlk Hıristiyan sözü de burada kullanılır.
Antakya, hem Greklerin, hem de Romalıların önemli bir kentidir. Zafer kazanan komutanlar, barış dönemlerinde kente yatırımlar yapmışlardır. Yollar, köprüler, spor alanları, çeşmeler, hamamlar, eğlence yerleri … Kent heykellerle donatılmıştır. Varlıklı aileler evlerini mozaiklerle süslemişlerdir. Antakya sanatsal bakımdan sıçrama yapmış, birçok şair, filozof, söylevci ( Hatip ), matematikçi, yontu ustaları, heykeltıraş yetiştirmiştir. Antakya Akademisi ün kazanmıştır. ( İ.S. 300’lü yıllar ) Kent, Olimpiyat Oyunlarına, araba yarışlarına sahne olmuştur. Antakya, Harbiye ( Defne ) ile , Herod Caddesi ( Şimdiki Kurtuluş Caddesi – Dünya’da zeytinyağı çıraları ile aydınlatılan ilk cadde .) ile, birçok görkemli hamamı ile, Romalıların eğlence ve sefahat yerleri olmuştur. Bu yerler Dünya’da ilk turizm etkinlikleri olarak düşünülebilir. Çünkü belli zamanlarda çevre kentlerinden insanlar eğlenmeye Antakya’ya gelmektedir.
Yukarda sıraladığım geçitler, Gülek ve Belen, aynı zamanda acı, ölüm, zulüm de getirmiştir. Bunların en acımasızı 300 yıl süren Haçlı Seferleri döneminde yaşanmıştır. Kudüs’ü almak için ilkin Antakya’nın düşmesi gerekiyordu. Haçlılar ancak 3. seferlerinde Antakya’yı alabildiler (1098). Ve de çok zulüm, çok öldürüm yaptılar.
Antakya’nın bereketli toprakları ve güzel iklimi, insanları hep kendine çekmiştir. Osmanlı döneminde, Hac Ziyareti ve Hacca gideceklerin organizasyonu Antakya’da yapılmaktadır. Kafileler, kılavuzlar, kervan koruyucuları, bunlarla ilgili tüm işlemler bu kentte yapılmaktadır. Hac dönemleri, bol iş, bol kazanç demekti. Antakyalıların ticarete olan yatkınlıkları eğlence düşkünü Roma’dan başlayarak günümüze dek sürmektedir.
Kısa kısa değindiğim bu özellikler çok dilli, çok dinli Antakya’ yı bir hoşgörü kenti yapmıştır. Çocukluğum ve lise yaşamım boyunca, çeşitli öğretilere ve törelere bağlı bu insanlar arasında büyüdüm ve yaşadım. Çeşitli düşünceler arasında kavgasız, dövüşsüz yürümeyi öğrendim. Üniversite’de okurken, Rum ve Yahudilerin yoğun olduğu Tarlabaşı’da bir pansiyonda kalmıştım iki yıl. O iki yıl bana başka bir üniversite eğitimi olmuştu. Arkadaşlarım “ O gavurlar arasında nasıl kalıyorsun “ diye sorduklarında, Antakya’da da o tür insanlar arasında yaşadığımı, bunun benim için normal olduğunu söylerdim. Bu hoşgörü karakterimin bir parçası gibiydi.
Savaşlar genellikle kandır, zulümdür. Orduların sadece savaşkanlar olarak düşünülmesi eksik olur. Savaşkanlar yanında, orduda çeşitli mesleklerden insanlar da yer alırdı. Aşçısından, köprücüsüne, hekiminden berberine, demircisine, çeşit çeşit hünerli kimseler… Din adamları, arazi uzmanları, çeşitli mesleklerden kişiler, eğlence insanları, gezginci fahişeler … Bunlar orduların peşi sıra gider, sanatlarını sürdürürlerdi. Kentlerin yerli halkı, bu yeni gelenlerden çok şey öğrenirlerdi. Bu bilgilenmeyi doğal karşılamak gerekir. Sanılır ki insanlar ne öğrenirse okullarda öğrenirler. Gerçekte insanlar, çok şeyi Doğa’dan, gökten, güneşten, topraktan …yaşam akışı içinde öğrenirler. Bir de insanın, insandan öğrendikleri var. Ancak bana göre Dünya’da en büyük okul, insanın kendisidir; Ve insan en çok kendi kendinden öğrenir. Bunun sonucu bu yörenin insanları uyanık kişilerdir. Antakyalılar öğrenmeye meraklıdırlar. Hünerli kimselere saygılıdırlar. Bir Antakyalı olarak gururluyum ve de iyi bir yurttaş olarak kalmaya, yaşamaya kararlıyım. Antakya’yı hep sevdim, hep seveceğim. TANIĞIM GÜNEŞ…
Haftanın Şiiri
Antakyalı Şair Mehmet Guneş’e saygıyla
Ay gülüm
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm
Diyecektim ki gülüm;
Mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi… Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız.
Anlatılması zor, ifadesi güç.
Sevdim
Mevsimlerden baharı sevdim
Baharda karları
Karları delen kardeleni sevdim
Ben hep seni sevdim
Ağlayan kayayı
Onu besleyen gözleri sevdim
Kıvrımlarla süzüle süzüle
Akıp gidişini sevdim
Ben yanl
Sana borcum olsun
Bir ışık süzüldü gözlerimin ferine
Bir damla yaş dökülüverdi dudaklarıma
Yalnızlığım mı haram sen mi kollarıma
Seriliverir yaz sıcağında üşümüş yüreğime
HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Sanatla ilgilenmek çocuklarda stresi azaltıyor.
Ekonomik şartları iyi olmayan ailelerden gelen çocuklarda, okul müfredatına dahil olan sanatsal aktivitelerle ilgilenmek, stres seviyelerini düşürüyor.West Chester ve Delaware Üniversitesinden bilim insanlarının yürüttükleri araştırmanın sonuçları, sanatın, çocukların fizyolojik gelişimi üzerinde yoksulluğun yarattığı güçlü etkiyi yatıştırabilme özelliğini ortaya koydu.Yoksulluk, çocukları fiziksel, duygusal ve sosyal açıdan kötü etkiliyor. Çünkü bu çocukların, maruz kaldıkları durum neticesinde, kronik olarak yüksek stres seviyeleriyle başa çıkmaları gerekebiliyor.
West Chester Üniversitesi psikoloji profesörü Eleanor Brown tarafından yürütülen araştırmaya göre, dans, müzik veya görsel sanatlar gibi sanatsal aktiviteler içeren programlara katılım, çocukların stres seviyeleri üzerinde olumlu değişimler yapabilir. Sanatın iyileştirici etkisi bilimsel bir gerçek Duygu Karahan’ın Sanatatak’ta yer alan haberine göre, araştırma Philadelphia’da bir okul öncesi eğitim kurumunda ekonomik durumları iyi olmayan 3 ila 5 yaş arası 310 çocuk örneklem alınarak gerçekleştirildi. Sanatla iç içe geçmiş bir program uygulayarak çocukları okul çağına hazırlayan bu kurumun öğrencileri, sertifikalı sanat eğitmenlerinin gözetiminde her gün birden fazla sanat dalıyla ilgileniyor. Sanat dersleriyle hedeflenen sadece çocukların sanatsal yeteneklerini geliştirmek değil elbette. Okuma yazma, matematik veya dil gibi bazı genel becerileri de geliştirme amacı taşıyor.
Araştırma için rastgele seçilen çocuklardan okuldan önce ve sonra tükürük örnekleri alan ekip, bu örneklerde kortizol seviyesini ölçtüğünde; sanat derslerinden sonra kortizol yani stres seviyesinin düştüğünü gözlemlendi. (gercekgundem.com)
Usta edebiyat yazarı ve gazetemizin yazarı Refik Durbaş’ın, ilk gençlik yıllarını ve o yıllarının geçtiği İzmir’i anlattığı kitabı Anılarımın Kardeşi İzmir Sözcükler yayınlarından çıktı.
Durbaş, yeni eserine dair şunları söyledi:
İlk gençliğimi İzmir’de yaşadım. Canımdan çok sevdiğim annem İzmirli’ydi. Annemin hemen hemen bütün akrabası da, onun kardeşi ve abisi, dayım ve teyzem, onların çocukları ve torunları da bugün İzmir’de yaşamakta… Hatta annemin teyzesi ve dayılarının çocukları, benim uzak ve yakın akrabalarım da… İlkokulu, ortaokulu, liseyi İzmir’de okudum.
Onun melteminde uçurtma uçurdum.
İlk şiirlerimi onun imbatında yazdım.
İlk aşkımın adını onun rüzgârında ezberime aldım.
İzmir, aşkımdı çünkü benim.
İzmir biten değil, anıları sürekli tazeleyen bir kent…
Okur, daha çok 60’lı yılların İzmiri’ni bulacaktır bu kitapta.
Anılarımın Kardeşi İzmir, ilk gençliğimin bir kişisel tarihi…
Avrupa’dan Ataol Behramoğlu kararı
Şair Ataol Behramoğlu’na UNESCO’yla bağıntılı Avrupa Bilim, Sanat ve Edebiyat Akademisi ‘Avrupa şiirindeki seçkin yeri ve bu şiire yaptığı katkı’ nedeniyle akademi üyeliği verdi.
Şair Ataol Behramoğlu’na UNESCO’yla bağıntılı Avrupa Bilim, Sanat ve Edebiyat Akademisi (Academié Européenne des Sciences, Arts&Lettres/AESAL) ‘Avrupa şiirindeki seçkin yeri ve bu şiire yaptığı katkı’ nedeniyle akademi üyeliği verdi.
Behramoğlu, Fransa’da düzenlenen törenle üyelik belgesini aldı. Fransa’daki akademinin kurucusu ve daimi genel sekreteri Nicole Lemaire d’Agaggio tarafından takdim edilen ödülü alan şair Ataol Behramoğlu yaptığı konuşmada, “Kararınızdan onur duydum. Fakat ülkemde adaletsizlikler sona ermeden ve dünyaya barış gelmeden mutlu olmamı beklemeyin” dedi. (Odatv.com)
Kadıköy “Kayıkhane” mekanında 11 Şubat Pazar günü saat 17:00’da onlarca sanatçı yan yana gelecek…
“Yeryüzü Sanatçılar Topluluğu”nun düzenlediği etkinlikte ödüller de sahiplerini bulacak. “Sanatın rövanşı ve Mustafa Kemal Atatürk aşkı sanat ödülleri buluşması” saat 17:00’da başlayacak.
Etkinliğin duyurusunda şu ifadelere yer verildi.
“Uzun zamandır yurdun kalbinde olan sanatçıların emek tuğlaları tarih yazıyor, tarih içinde akıyor. Hatta, bütün sıkıntılara rağmen sanatından vazgeçmeyen kahramanlar yaratıyordu. Şimdi; onların şarkısı, şiiri, resmi, tiyatrosu, heykeli, sineması, fotoğrafı, dansı yeniden çoğalsın diye ‘Yeryüzü Sanatçılar Topluluğu’ olarak bu buluşmanın bahçesine ve sahnesine çıkıyoruz. İstanbul’un görkemli ve erdemli semti Moda kıyılarında yeryüzü saatine aşkını katanların kurduğu o yürekli, o ışığın insanlarının içinde Kayıkhane aynasında şenleneceğiz, umudun alkışı köprü kurarken, hem ödüle yakın hayatları selamlayıp, hem de yaşam notalarımızla tarih yazacağız.
İşte o merhaba sayfası ve üretenlerin rotasına sen de katıl…” (Odatv.com)
Mustafa Öneş anılıyor
Geçen yıl ocak ayının ortasında yitirdiğimiz eleştirmen Mustafa Öneş için dostları bir anma toplantısı düzenliyor.
Geçen yıl ocak ayının ortasında yitirdiğimiz eleştirmen Mustafa Öneş için dostları bir anma toplantısı düzenliyor. 3 Şubat Cumartesi günü saat 15:00’te Bostancı’da Hatay Restoran’da yapılacak toplantının konuşmacıları Egemen Berköz, Necati Tosuner, Tülay Ferah, Ertan Mısırlı ve Nalan Çelik. 1935 yılında Giresun’da doğan Mustafa Öneş İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Uzun yıllar büyük ağabeyi Hasan Basri’nin işini sürdürerek kitap dağıtımcılığı yaptı. Edebiyata şiirle başladı, ama yazdığı ilk yazıyla (Nâzım Hikmet üzerine) 1967 Yeni Dergi Eleştiri Ödülü’nü kazandı. Edebiyat dergilerinde eleştiriler yazdı, genç şairlere yol gösterdi. Yazdığı yazıların çok azını kitaplaştırabildi: Şiir-Şair Yazıları (1996), Şiir Kuşatması (2006) ve Şiirsiz (2011). Öneş, son olarak şiirlerini yayımlamıştı: Tekne Kazıntısı (Tülay Ferah’la birlikte, 2013). Öneş’in dergilerde kalmış ve hiç yayımlanmamış yazıları ilgi bekliyor.
Mustafa Öneş Anması’na tüm dostları, sevenleri çağrılıdır.(Cumhuriyet)
Ankara Kitap Fuarı, 16 Şubat Cuma günü 12. kez kapılarını açmaya hazırlanıyor. Fuarın bu yılki Onur Konuğu, sinema eleştirmeni ve yazarı Atilla Dorsay olacak.
Milli Eğitim Bakanlığı, KOSGEB, İLESAM ve Avrasya Yazarlar Birliği işbirliğiyle gerçekleştirilecek olan 12. Ankara Kitap Fuar’ı 16-26 Şubat 2018 tarihleri arasında ATO Congresium’da 12’inci kez düzenlenecek.
300’ü aşkın yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılacağı fuarda, on gün süresince söyleşi, panel, şiir dinletileri ve çocuk aktiviteleriyle birlikte binden fazla etkinlik gerçekleştirilecek.
Ankara Sahaf Festivali ile birlikte düzenlenecek olan fuarda 22 sahaf da hazır bulunacak.
TARİHTE BU HAFTA
1.Öykü ve roman yazarı Kerime Nadir doğdu. (5 Şubat 1917)
2. Söz yazarı ve tiyatro oyuncusu Aysel Gürel doğdu (7 Şubat 1929)
3. Ünlü yazar Thomas Berhard doğdu (9 Şubat 1931)
4. Oyun yazarı, şair, tiyatro yönetmeni Berolt Brecht doğdu (10 Şubat 1898)
OKUMA ÖNERİLERİ
1.Alleben Öyküleri/ Ülkü Tamer/ Yapı Kredi
2.Alemdağda Var Bir Yılan/ Sait Faik/ Yapı Kredi
3.Çiçekler Korunağı/ Burhan Günel/ Can Yayınları
Belleğimizdeki Yazarlar: Burhan Günel
Antakya’da doğdu. Konya Erkek Lisesini ve Hava Harp Okulunu bitirdi (1967). 1989’da binbaşı rütbesindeyken kendi isteğiyle emekli oldu. 1980’de Kerem Yayınlarını kurdu. 1986-1997 arasında Karşı Edebiyat dergisini çıkardı (113 sayı).
İlk hikâyesi Cumhuriyet gazetesinin sanat ekinde çıktı (1971). Yazı ve hikâyeleri Güney, Yansıma, Türk Dili, Varlık, Oluşum gibi dergilerde görüldü.
Şiirleri: Sonsuz ve Gizli (1999). Hikâyeleri: Sevgi Bağı (1974), Başka Bir Yaz (1980), Dünyanın En Güzel Kadını (1983), Nergis (1985), Bisiklet Günleri (1987), Fayton (1988), Evet Aşk (1990), Ateşi Seçtim (1993), Karanfil ve Hançer (1994), Çiçekler Korunağı (1999), Kar Düşleri (2000), Uzun Yol Sürücücü (2001), Taraça (2005). Romanları: Ökse (1972), Umut Zamanı (1974), Yağmurla Giden (1976), Aksayan (1980), Acının Askerleri (1981), Kalanlar ve Gidenler (1982), Ve O Güzel Kadının Çocukları (1985), Eski Desenler (1986), Yasak Odası (1987), Baraka (1991), Ateş Uykusu (1997), Bütün Zamanlar (2002), Ateş ve Kuğu (2004). Deneme ve tenkitleri: Benzer Romanlar (1896), Karşı Yazılar (1994). Günlüğü: Günlerden (1994). Çocuk kitapları: Evcilik Oyunu (1973), Ağlama Bebeğim (1976), Dost Eller (1980), Sevinç Dolu Bir Akşam (1983), Kayısı Ağacı (1987), Güvercinler (1990), Kelebek Uçar Gider (1990), Züleyha (1990), Penceredeki Çocuk (1991). (yasamoykusu.om)