Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan (Mehmet Karasu) Antakya

Hazırlayan (Mehmet Karasu)

Antakya Kitaplığı
Yalancı Tanıklar Kahvesi/ Vedat Türkali
Yalancı Tanıklar Kahvesi, konusu içinde bulunduğumuz coğrafyada geçen bir roman.
Vedat Türkali, beş yıl aradan sonra yazdığı bu romanında Türkiye’nin 70’li yıllarına ayna tutuyor. Üniversiteli, sol görüşlü bir gencin gözünden Türk siyasi tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birinin geniş bir panoramasını verirken, barınamadığı bir toplum içinde yolunu çizemeyen Muhsin’in, tutkulu

ilişkilerini de bu zor günlerin öyküsüne katıyor. Kökleri o yıllara dayanan ve günümüzde çokça tartışılan siyasal gelişmeler, sağ-sol çatışmaları, toplumsal güç olarak din ve sendikalaşmalar gibi konuların ve olayların bir nehir gibi aktığı roman, 12 Eylül darbesine doğru giderken, kahramanlarının hayatları üzerinden bir döneme farklı bir bakış açısı getiriyor.
1919 yılında Samsun’da doğan Vedat Türkali, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü’nde tamamladı. Maltepe ve Kuleli askeri liselerinde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1951’de siyasal eylemlerde bulunmakla suçlanarak tutuklandı. Askeri mahkeme tarafından dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yedi yıl sonra koşullu olarak serbest bırakıldı.
Vedat Türkali 1944-1950 yılları arasındaki ağır baskı döneminde devrimci sanat çevrelerinde elden ele gizlice dolaştırılan şiirleriyle, özellikle “İstanbul” şiiri ile tanındı. Şiir uğraşını hapishane yıllarında da sürdürdü. 1958 yılında tahliye olduktan sonra sinema alanında çalıştı. 40’ın üzerinde senaryo yazdı ve üç filmin yönetmenliğini yaptı. Yazdığı dört tiyatro oyunu, ulusal gelenek ve değerlere dayanan özgün, öncü nitelikler taşır. Türkülerle işlenmiş epik yapıdaki 141. Basamak, 1970’de Ankara’da sergilendi. Aynı özellikteki Bu Ölü Kalkacak, 1976 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda sergilenirken yasaklandı. Dallar Yeşil Olmalı, 1985’te yayımlandı. Yazdığı son tiyatro oyunu olan Şeytanın Kaşık Oyunları (2000) deprem konusunu işlemektedir.
Vedat Türkali’nin ilk romanı Bir Gün Tek Başına, 1974 yılında yayımlandı. Aydınlar arası hesaplaşmaya dayanan umutsuz bir aşk romanı niteliğindeki ikinci romanı Mavi Karanlık 1983 tarihini taşır. Üçüncü romanı Yeşilçam Dedikleri Türkiye Türk romanında bir dönüm noktası olarak anılmaktadır. 1990’da yayımlanan Tek Kişilik Ölüm, gerçek kişilere ve gerçek olaylara dayalı bir dönem romanıdır. Takip eden on yıl boyunca Türkiye Komünist Partisi’nin tarihi niteliğindeki, İkinci Dünya Savaşı döneminin siyasal yapısının sergilendiği Güven adlı iki ciltlik romanını kaleme aldı; roman 2005’te yayımlandı. 2004 yılında yayımlanan Kayıp Romanlar adlı romanı ise 90’lı yıllar Türkiye’sini, siyasi sürgünden ülkesine dönen emekli bir doktorun gözünden anlatır. Yalancı Tanıklar Kahvesi (2009), 12 Eylül’e giden süreçte geçer. 2014’te Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan Bitti Bitti Bitmedi adlı romanında ise Türkiye’nin tartışmalı konularından olan Ermeni meselesini mercek altına almıştır. Vedat Türkali’nin düzyazıları, söyleşileri, savunmaları Tüm Yazıları Konuşmaları adı altında, 2001 ve 2014’te iki ayrı cilt halinde yayımlandı. Yazarın Kürt sorunu ile ilgili yazıları da Özgürlük İçin Kürt Yazıları adı altında, 2002 ve 2014’te yine iki ayrı cilt halinde yayımlanmıştır.

Konuk Yazar
Halk geleneğini yeniden yansıtmak: Cahit Külebi
Erol Ertuğrul/ [email protected]
Cahit Külebi’nin şiirlerinde folkloru kanaviçe olarak kullanmakla yetinmek yerine halk şiirinin duyarlık ve söyleyişini modern şiirin dokularına güçlü bir ustalıkla işlediği görülür.
Geçenlerde dostlarla bir şiir buluşmasında, doğumunun 100. yılı vesilesiyle Cahit Külebi’yi şiirleriyle andık. Hem iç dünyamızı hem dilimizi onun akıcı ve süzülmüş Türkçesiyle yıkadık. Okuyup dinledikçe ustalığını bir daha gördük, şiirlerini dağarcığımızda hep bulundurmamızın yararını yeniden anladık.
Onu gençliğimizde hepimiz “Hikâye” şiiriyle tanıdık. Şu dizelerde ne kadar içten, nasıl da duru bir Türkçe vardır: “Senin dudakların pembe / Ellerin beyaz / Al tut ellerimi bebek / Tut biraz // Benim doğduğum köyleri / Akşamları eşkıyalar basardı / Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem / Konuş biraz // Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin / Benim doğduğum köyler de güzeldi / Sen de anlat doğduğun yerleri / Anlat biraz”.
SAMİ KALSIN, SEN GİT
9 Ocak 1917 yılında doğan Cahit Külebi önce liselerde yazın öğretmenliği yaptı. Antalya Lisesi’nde öğrencisi Sami Karaören ile sonradan arkadaş da olmuştur. Cumhuriyet Gazetesi’nde 32 yıl yazı işleri müdürlüğü yapan Sami Karaören’in bu dönemde Cahit Külebi ile öğretmen – öğrenci ilişkisini çok aşan sıcak bir dostluk kurdular. Külebi yıllarca Türk Dil Kurumu (TDK) Genel Yazmanlığı görevinde bulundu. Sami Karaören de TDK yönetim kurulu üyesidir. Külebi – Karaören dostluğu bu aşamada iyice güçlenir. Külebi, kendisi gibi öğretmen olan Süheyla Hanım’la evli… Ankara’da TDK toplantılarının birisinde Külebi, Karaören’e, “Süheyla ile biraz tartıştık, eve birlikte gidelim” der. Kapıdan girildiğinde Süheyla Hanım koltuğunda arkası kapıya dönük oturmaktadır. Külebi seslenir: “Süheyla, bak sana kimi getirdim.” Süheyla Hanımdan hiç ses yok. “Süheyla, bak sana kimi getirdim.” Yine ses yok. Bu kez, “Süheyla, bak sana Sami’yi getirdim” deyince, bu kez kararlı ve sevecen bir yanıt gelir: “Sami kalsın, sen git!”
ATATÜRK ORATORYOSU
Külebi’nin ilk şiirleri “Nazmi Cahit” adıyla, 1938 yılında Gençlik dergisinde yayınlanır. Sonra sırası ile Varlık Dergisi, Sokak, İnsan, Türk Dili, Yaratış, Kültür Dünyası gibi dergilerde şiirleri yayınlanır. İlk şiir kitabı “Adamın Biri”ni (1946), “Rüzgâr” (1949) izler. Bu şiirlerde, folkloru kanaviçe olarak kullanmakla yetinmek yerine, halk şiirinin duyarlık ve söyleyişini modern şiirin dokularına güçlü bir ustalıkla işlediği görülür. Başta Turgut Uyar olmak üzere birçok şairi etkiler. “Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda” adlı yapıtı, Nevit Kodallı’nın “Atatürk Oratoryosu” çalışmasının temelini oluşturur.
Tüm şiirleri, bir Karacaoğlan şiiri yalınlığında, anlaşılır ve duru bir Türkçeyle yazılmıştır. “Resim” şiirinde sevdiğinin dudaklarını kiraz’a, varlığını ise tarlalarda bulutların gölgesine benzetişi anlatılmaz güzelliktedir: “Sen bir kamış kadar narinsin / Öyle ince ki parmakların / Okşasan kırılır / Öpülsen halsiz düşersin // Sen sabahlar kadar tazesin / Pembesin, beyazsın, yeşilsin / Tarlalarda bulutların gölgesi gibi / Güzelsin // Söğüt ağaçlarının altında / Akan mavi dereler vardır /Akşam rüzgârlarıyla güneş savrulur / Sen de öylesin // Kiraz ağaçları ağzında meyve verir // Karpuz kessem içini görürüm // Hiçbir çiçeğe benzemeyen kokular duysam // Özleminden ölürüm”.
ŞAİRE VE TÜRKÇEYE NAMUS BORCUMUZ
Askerden eşine yazdığı “İzin” şiiri yıllarca dillerden düşmez: “İzin alır gelirsem / Güleceksin sevincinden / Sabahları erken kalkacağız / Sobamızı yakacağız / Saçların güzel olacak tütünümün renginden / Ellerin çay kokacak / Gün doğacak sesinden”.
Cahit Külebi, ölümünden bir süre önce, Cumhurbaşkanlığı Büyük Edebiyat Ödülü’nü aldı (1996). Ertesi yıl da (20 Haziran 1997) yaşamını yitirdi. Hasan Hüseyin, “Haziran’da ölmek zor” der ya, Külebi de Haziran’da ölenlerimizden… Külebi’yi saygı ve sevgiyle anarken, gelen Haziran’da, ölümünün 20. yılı vesilesiyle, onu, Sami Karaören’in da katıldığı güçlü bir buluşmayla anmak, şaire olduğu kadar, Türkçeye karşı da bir namus borcudur.
Öyleyse bu yazıyı onun “Dost” şiiri ile bitirmeli: “Bir gece habersiz bize gel / Merdivenler gıcırdamasın / Öyle yorgunum ki hiç sorma / Sen halimden anlarsın / Sabahlara kadar oturup konuşalım / Kimse duymasın / Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız / Dokunarak uçalım / İnsanlardan buz gibi soğudum / İşte yalnız sen varsın / Öyle halsizim ki hiç sorma / Anlarsın”. (Kaynak: Aydınlık Gazetesi)

HAFTANIN ŞİİRİ
SİZ AŞK’TAN N’ANLARSINIZ BAYIM?
Didem Madak
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum…
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!
Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım
Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı
Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım…
Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı.
Aşk diyorsunuz ya
Ben istemenin Allahını bilirim bayım!
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Balkona yorgun çamaşırlar asmay
Ki uçlarından çile damlardı.
Güneşte nane kurutmayı
Ben acılarımın başını
evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Süt içtim acım hafiflesin diye
Çikolata yedim bir köşeye çekilip
Zehrimi alsın diye
Sizin hiç bilmediğiniz, bilmeyeceğiniz
İlahiler öğrendim.
Siz zehir nedir bilmezsiniz
Zehir aşkı bilir oysa bayım!
Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır.
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!

Haftanın Sanat Gündemi
Milliyet, Haldun Taner Öykü Ödülü’nü sessiz sedasız verdi!
Milliyet’in, gecikmeli Haldun Taner Öykü Ödülü’nü davet yapmadan, sessiz sedasız verdiği, Doğan Hızlan’ın köşesinde yazmasıyla ortaya çıktı.
Her yıl edebiyat, sanat ve medya dünyasından geniş bir davetli grubu önünde takdim edilen Haldun Taner Öykü Ödülü, bu sene Milliyet binasında, sessiz sedasız, Yazar Ömür İklim Demir’e verildi. Milliyet Gazetesinin sahibi Demirören Ailesini temsilen katılanın olmadığı ‘tören’in yapıldığını, Doğan Hızlan, Hürriyet’teki köşesinden duyurdu. 1987’den bu yana Milliyet tarafından verilen Haldun Taner Öykü Ödülü’nün jürisi, Mayıs ayında toplanarak ödülün “Muhtelif Evhamlar Kitabı” adlı eseriyle Ömür İklim Demir’e verilmesini kararlaştırmış, ancak ödül töreninin tarihi açıklanmamıştı.

Şair Didem Madak’ı anlatan belgesel seyirciyle buluştu
2011’de yaşamını yitiren Şair Didem Mabak’ın hayatını anlatan belgesel seyirciyle buluştu.
2011 yılında hayatını kaybeden Şair Didem Madak’ı anlatan “Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak” adlı belgeselin ilk gösterimi, İstanbul Şişli Kent Kültür Merkezinde gerçekleşen gösterimle seyirci ile buluştu.
Yönetmenliğini Hikmet Kerem Özcan’ın üstlendiği yapım Didem Madak’a saygı niteliği taşıyor. Belgeselde, 9’u erkek 1’i kadın 10 sanatçıyla çalışıldı. 4.5 ay süren çekimler sanatçıların rol aldıkları sahnelerde oyunlarının hemen öncesinde veya sonrasında gerçekleşti. Yapım, Defne Yalnız, Musa Uzuner, Bülent Emin Yarar, Yetkin Dikinciler, Levent Üzümcü, Tuncer Salman, Burak Tamdoğan, Lebip Gökhan, Nebil Sayın ve Hakan Özgömeç gibi sanatçıların seslendirdiği Didem Madak şiirlerinin kayıtlarından oluşuyor. Belgesel ise adını, Madak’ın Pulbiber Mahallesi adlı şiirindeki; “Ve tanrının sana gülümsediğini, Tekinsiz bir kesinlikle hissediyorduk. Bir tek senin şiirin bu yüzden son dizesiz kaldı” dizelerinden alıyor.
Fatih Zenginoğlu, okuduğu “Herkes çıkarsın kalbini o çirkin mücevher sandığından ve herkes onu birbirine fırlatsın Tanrım” dizelerden etkilendikten sonra belgesel fikrinin oluştuğunu aktardı (gercekgundem.com)

Notos en önemli 100 çeviriyi seçti
Notos Dergisi, her yıl düzenlediği geleneksel yıllık soruşturmalarının on birincisini açıkladı. Bu yılki soruşturmanın konusu: En Önemli 100 Çeviri.
Edebiyat Dergisi Notos, her yıl farklı bir konuda düzenlediği geleneksel yıllık soruşturmalarının on birincisinin sonuçlarını Şubat-Mart, 62. sayısında açıkladı. Bu yıl ki soruşturmanın konusu: En Önemli 100 Çeviri.
Yayımcılık dünyamızda her yıl daha çok kitap yayımlanıyor. Bunların bir çoğu öteki dillerde yayımlanan kitapların çevirileri. Yayımlanan kitapların yarıdan çoğunu onlar oluşturuyor. Notos’un 11. soruşturması, 279 yazar ve çevirmenin yer aldığı önemli bir kamuoyunun seçimlerini yansıtıyor. Semih Gümüş, yazısında çevirinin önemini şöyle anlatıyor:
“Ülkemizde yayımlanan kitapların yüzde 51’inden çoğunun çeviri oluşu yüzünden. Devlet tarafından yayımlananların dışında, bir yılda bağımsız yayımcıların yayımladığı kitapların sayısının yaklaşık 50 bin olduğu düşünülürse, demek 25 binden çok çeviri kitap yayımlanıyor. Dile kolay. Peki bu kitapları kimler çeviriyor, bu bir soru.”

CEM AKAŞ’IN KURMACA DÜNYASI
Notos’un bu sayısında Cem Akaş ile kapsamlı bir söyleşi yer alıyor. Cem Akaş alışagelmiş biçimlerin dışında bir kurmaca dünyası yaratmayı amaçlıyor. (EVRENSEL KÜLTÜR SERVİSİ) .
Radikal Kitap, Hürriyet Kitap Sanat adıyla yoluna devam ediyor.
Son 15 yıldır edebiyat sahnesinde varlığını sürdüren ve bağlı bulunduğu Radikal Gazetesinin kapanmasıyla Hürriyet’le birlikte yayın hayatına devam eden Radikal Kitap, Hürriyet Kitap & Sanat adıyla raflarda yerini alıyor.
Hürriyet Kitap & Sanat, Hürriyet Gazetesi ile beraber tüm Türkiye’de dağıtılacak. Sanat sayfaları Serhan Bali, Sevin Okyay, Cem Erciyes, Ayşegül Sönmez, Murat Özer gibi isimlerin kaleminden çıkacak ve caz, klasik müzik, plastik sanatlar, mimari, sinema ve tiyatro yazılarına yer verecek.
Ekin kitap içeriği ise Radikal Kitap okurlarının yakından tanıdığı kalemlerle yoluna devam edecek. Doğan Hızlan, Selim İleri, Semih Gümüş, Ömer Türkeş, Ömer Erdem, Kemal Varol, Yücel Kayıran, Efnan Atmaca, Elif Türkölmez yazılarıyla bu kez Hürriyet Kitap & Sanat’ta olacak. Ayrıca konuk yazarların yazıları da okurla buluşmayı sürdürecek.
(Birgün Gazetesi)

Şiir Saati bu sefer Prizren’deydi
Atatürk şiir saati, Kosova’nın Türk öğrenci sayısı en yüksek olan Kurila İlköğretim Okulu’nda gerçekleşti. KOSOVA Türk Yazarlar Derneği ve Doğru Yol Türk Kültür ve Sanat Derneği Nazım Hikmet Edebiyat Kolu’nun ortaklaşa düzenledikleri Atatürk şiir saati, Kosova’nın Türk öğrenci sayısı en yüksek olan Kurila İlköğretim Okulu’nda gerçekleşti.
Yaklaşık 2 yıldır Kosova’nın değişik şehirleri olmak üzere Makedonya, Karadağ ve Arnavutluk’ta düzenlenen şiir saati, Prizren’deki Kurila İlköğretim Okulu’nda gerçekleşti. Şiir saatinde öğrencilerin Atatürk’e hitaben okudukları şiirler büyük ilgi gördü.
Kosova Türk Yazarlar Derneği ve Doğru Yol Türk Kültür ve Sanat Derneği Nazım Hikmet Edebiyat Kolu üyeleri, Şiir saati törenlerinin değişik okullarda devam edeceğini vurguladı. (t24.com)