Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Mesut Șenol – Aşk Ölmez / Love Survıves
„Aşk Ölmez / Love Survives (ARTSHOP Yayıncılık, İstanbul, 2013, 112 sayfa) Mesut Șenol’un üçüncü şiir kitabı. Kitabın adı kendisini çok iyi tanımlıyor (”Düşüm ve ırmak / Birlikte dolacak / Onlara eşlik edecek / Her türlü kural tanımayan kahramanlar / Ve ağıta yer olmayacak” – Planlı Düş). Şair, sözlerini, dünyanın yaratılışından ve hatta Adem ile Havva’dan öncesine ait olsa bile yazdığı ya da söylediği sözleri bir şiirselliğe dönüştürüyor (”Adem ile Havva’nın yazgısı belli değil mi”). Bu şiirinde tam bir şiirsel dil var (”Zamanı gelmişse etkili sözler yumuşatır yürekleri / Cennetimsi köşelerde güzelleşir müziğin dili” – Aşk Ölmez). Mesut Şenol’in şiiri sözcüklerin umutsuzluk kuyusuna inmek değildir, onun şiiri duyarlı yüreğinin kendisini ifadesidir (”Gerçekler ruhlarla birlikte dolaşır”) ya da dosdoğru ilan eder olanı biteni (”Yetersiz kalır sözcükler anlatamaz”) ve dinlerken de gözlerin şiiridir onunkisi (”Her yerde iniltiler saklanır”) bir yandan da neredeyse keyif düşkünlüğünü yansıtan bir zevkin şiirine dönüşüverir (”Aynı kaderdir yudum yudum içmek seni / Her yuduma bir lokma bulunacaksa” – Seni Yudumlamak)”.

Konuk Yazar
Halk Diplomasisindeki Gelişmeler…
Mesut Şenol – Araştırmacı/Yazar
Ülkeler arasında yabancı kamuoylarını etkileme yakın zamanlara kadar genellikle klasik diplomasinin konusu olmuştur. Soğuk savaş döneminde batı ve doğu blokları arasında propaganda ve dış kamuoylarını etkileme savaşları devlet ve hükümet yetkililerinin açıklamaları, psikolojik operasyon planları medya, bilim, sanat ve teknoloji alanında karşı tarafı etkileme ve üstünlük arayışları genellikle kamu otoritesinin sıkı denetimi altında yürütülmüştür.
Günümüzde de devletler ve hükümetler merkezi hükümet ve devlet bürokrasi düzeyinde dış ve hatta iç kamuoylarına yönelik her türlü etkileme çabasını kapsayan halk diplomasisi stratejilerini kurumsallaştırmış durumdadır. Radyolar, televizyonlar, sinema filmleri, belgeseller, bilimsel toplantılar, sanatsal etkinlikler ve turizm-tanıtma çabaları, hazırlanan klasik strateji belgelerini ve eylem planlarını sürekli olarak genişletmektedir.
Klasik diplomatların yaptığı klasik ülke tanıtımı artık ikinci boyut diplomasi (Second-Track-Diplomacy) yoluyla ülke tanıtımlarının ve dış kamuoylar nezninde olumlu algılar yaratmanın yukarıda sayılan çok çeşitli alanlar yanında artık işadamlarının ve ekonomik yatırımların da halk diplomasisi denklemine girdiğini göstermektedir.
Ülkelerin Büyükelçilikleri ve dış temsilcilikleri, diplomatik yazışmalar ve görüşmeler dışında faaliyetlerini genişletmiş ve kapılarını medya, bilim, sanat ve iş dünyası temsilcilerine açmıştır.
Halk diplomasisinin günümüzdeki yöneliş eğilimlerinden biri de, iç kamuoylarını etkileme çabalarını neredeyse dış kamuoylarını etkileme çabasıyla eşdeğer bir düzeye gelmiş olmasıdır. Ülkemizde buna verebileceğimiz örnek Avrupa Birliği Bakanlığının hazırladığı “Avrupa Birliği’ne Üyelik Süreci İçinde Türkiye’nin İç ve Dış Kamuoylarıyla İletişim Stratejisi” belgesidir. Küreselleşen dünyada ticaretin, internetin ve kültürel etkileşimin sınır tanımama olgusu halk diplomasisi hedef ve stratejilerinin de, iç ve dış kamuoylarını birlikte göz önüne almayı zorunlu kıldığını göstermektedir.
Halk diplomasisinin iç ve dış kamuoylarını etkileme çabalarında etik bir konunun varlığına dikkat çekmek gerekmektedir. Kamuoylarını etkilemek, onları yanlış bilgilerle yönlendirmek propagandaya dayalı tekniklerle ötekileştirme (biz ve onlar) duygularını güçlendirmek şeklinde yürütülmemelidir.
Halk diplomasisi hükümet ve devlet kurumları yanında artık toplumdaki diğer aktörlerin ve hatta yerine göre tek tek kişilerin varlıklarını hissettirebildiği bir alan olma yönünde gelişim göstermektedir.
Dolayısıyla halk diplomasisinin etkin aktörleri arasında yerel yönetimler, büyük şirketler, üniversiteler, çatı sivil toplum kuruluşları haydi haydi girmiş durumdadır. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Brüksel’de “İstanbul Merkezi” açması buna örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca ülkemizdeki bazı siyasi partilerin bile şimdi dünyanın önemli merkezlerinde temsilciliklerinin olduğunu biliyoruz.
Günümüzde halk diplomasisi çalışmalarının markalaşma ve özellikle ülke markalaşması (nation-branding) kavram ve stratejileriyle bağı ve ilişkisi iyice artmış bulunmaktadır. Güney Afrika, İrlanda ve Singapur, geçmişte üzerlerine yapışmış olumsuz imajları (Güney Afrika için “ırk ayrımcısı”, İrlanda için “yoksul ve inatçı”, Singapur için “katı ve tavizsiz” gibi) neredeyse tamamen tersine çevirecek mekanizmaları geliştirip, uygulayıp yeni olumlu algılar yarattıklarına tanık oluyoruz.
Bu bağlamda Güney Afrika’nın modeline baktığımızda, ülkenin her sektördeki maddi ve manevi tüm varlıklarının envaterini çıkardıklarını, özel sektör, kamu ve üniversite ile yerel yönetimlerin ve uzmanların katılımıyla her bir alt sektör için geliştirdikleri “Marka Mimarisi”nin en üst çatı ülke mottosunu yarattıklarını, bütün sektörlerin birbiriyle bağlantılı mottolarının uygulanmasının de bir çevrim düzeni içinde denetlendiğini anlıyoruz.
Böylesi sistemli ve bütün sektörlerin güç ve işbirliği yaptığı bir modelin ülkemizde hem ulusal çapta hem de yerel düzeyde modelleştirilmesine büyük ihtiyaç vardır.
Sonuçta ister ülke markalaşması isterse bir kentin markalaşması olsun, yapılması gereken işin özü aynıdır. Markalaşmayı oturtmadan halk diplomasisini başarıya ulaştırmak oldukça güçtür. Palyetif ve birbirinden kopuk kalan çabalarla ülke tanıtımının ve halk diplomasisinin cılız ve yetersiz kalacağına kuşku yoktur.
Güney Afrika’nın marka mimarisini oluştururken bütün sektörlerin en güçlü yanlarının bileşenlerini aldığını, bu bağlamda sporu ve iş kurmadaki girişkenliği ve yenilikçiliği ortak paydaya koyup, “HER ŞEYİYLE GÜÇLÜ VE CAPCANLI GÜNEY AFRİKA” sloganını geliştirmesi boşuna değildir. Yine aynı ülkenin bu enerjik ve güçlü olmayı yansıtan bir araç olarak, olimpiyatlarda VUVUZULA denen gürültülü ses çıkaran aleti bütün dünyaya duyurması, akıllı bir stratejinin uygulaması değil de nedir?
Televizyon dizileri ve sinemaları alanında ülkemizin hem ekonomik hem de kültürel tanıtım açısından ne büyük avantajlar sağladığına, olumsuz sıfatlarla anılan önyargılı algıların nasıl takdir duygularını da çağrıştıran olumlu değerlendirmelere dönüştüğünü sanırım hepimiz duyuyor, öğreniyoruz.
Bilim, kültür, sanat, müzik, tiyatro, halk dansları, el sanatları vb. zenginliklerimizin de ulusal ve yerel düzeyde desteklenip, etkili bir şekilde uluslararası kamuoyunun dikkatine ve tüketimine sunulmasının yollarını bulmak, bu tür etkinlikleri ciddi bir şekilde yürüten kişi ve kuruluşlara kamudan ve iş dünyası gibi diğer aktörlerden arka çıkılmasını sağlamak zorundayız….

Sevda Kanadında Şiir…/Mustafa AKYÜREK
Yaşadığımız atlasta şiir anılacak…
Gerçi şiir yaralıdır. Adorno’nun kefaretini yaşıyor, her şeye karşın. Çağımızın Autschwitz’lerinde bedenine bulaşan kömür karalarını silkeleyip duruyor. İs kokularını mersin ağacı duldalarında toprağa gömüyor.Geriye yalnızca körpe sözcükler kalacak. O sözcükler ki, yeşil alanlara akıp çayırlar şenlenecek. Dizelerse birer avuç yürek iksiri yüklenip kızıl göllerde kulaç atacaklar. Suda oluşan halkalar birken bin olacak ve belki sayıya vurulamayacak kadar çoğalacaklardır. Çoğala çoğala havza genişleyecek, kıyı dövülüp duracaktır.
Deniz atları, yeşil başlı ördekler Eftelya yurdunda halaya duracaklar. Ve, ve uzak diyarlardan Nesimi seslenecek. Dilimize pelesenk olmuş sözleri yankılanacak birer birer…
‘Nesimi’ye sormuşlar yar ile hoş musun?
Hoş olayım olmayayım yar benimdir kime ne?’
Doğrusu bu değil mi? Bu değil mi kitabın yazdığı, dudağın okuduğu? Yalan mıydı iki kişinin örtülü sevdası? Dumanlanınca belki sevdanın ateşi, etrafa yayılır çoğu zaman aşkın kokusu.
Ama, kalabalıklardan uzak şairler kimi zaman yaprağın hasretine, çiçeğin kokusuna uzak diyarlarda develere hendek atlatırlar. Her zamankinden daha bir iştahla suya, dallara ve gövdelere tutunmak ümidiyle vahalara doğru yol alırlar…
Hiçbiri bu kesif karanlıklara aldanıp Nedim dediğince;
‘Gidelim serv-i revanım yürü Sadabad’e
Gülelim oynayalım kam alalım dünyadan’
dizeleri dökülmeyecek ağızlarınlarından. ‘Kam’ almak bir yana, yürek harelerinde saçılan ışıklar onlara eşlik edecekler, boylu boyunca yolların.
Yollar ırak olsa da, şairin yüreği bir serçe hüznünce titrek, bir kartal gözyaşı kadar kanlı olur.
Bütün bunlara karşın yine de Hayyam’a sığınma saati gelir;
‘Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz;
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa olacak değil miyiz?’
Döndüm durdum çevrende sevgili…Kimi zaman da bir bedende boy attığımız, aynı kadehe el sürdüğümüz olmuştur. İki başın bir yastıkta rüyalar devşirdikleri olmuştur.
Bütün bunları gözleyen Neruda ise şunları söyler: ‘Kim öldürebilir ki şiiri? Kedi gibi yedi canlıdır. İşkence ederler, sürgüne gönderirler. Sonunda tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek yeniden ortaya çıkar.’
Diyorum ki, şair sevdalıdır, avaredir…
Avarelik onun yaşadığı havza, sevda da gıdası.

Haftanın Şiiri
Özür Dilerim Aylan/Androulla Shati
Özür dilerim
seni hayatta tutamadığım,
denizin yutmasına engel olamadığım için.
Hayalleri için özür dilerim
seni büyürken görmeyi arzulayanannenin.
Okul bahçesinde hiç yankılanmayacak
çocuk kahkahaların için özür dilerim.
Binlerce kezözür dilerim,
yüzbinlerce insanı kaçış yoluna sürükleyen
bu deli savaşı durdurmayı,
hayatımın önceliği haline getirmediğim için.
Kırmızı tişörtlü, minik ayakkabılıküçük Aylan’ım,
adımlarını atacağın
barış yolu olamadığım için
affedebilecek misin beni?
Özür dilerim durduramadığım için
sandalınızı alabora eden fırtınayı.
Özür dilerim acılı anne
yalvaran ağlayışını duymadığım için.
Ağzım sizden esirgediğim yemekle dolu,
kulaklarım tüketim ağrı kesicisi ile tıkanıktı.
Göğsüm yağmalanmıştı, boştu;
Kalbim bir diskoda dans ediyordu,
bana unutmayı,
ağıtları ve iç çekişleri duymamayı,
beceriksizliğimin dehşetini hissetmemeyi
öğrettikleri bir ritimde.
Senden o kadar çok şey esirgeyen
benim özgürlüğümün barbarlığını affet.
Özür dilerim aynı şekilde yemeye,
uyumaya, hayal kurmaya,
senin hayallerin üzerinde günahkarca yürümeye
devam ettiğim için.
Ama bil ki, sen o minicik yüreğinin büyüklüğü ile
beni affetsen bile,
ben kendimi affedemem.
Özür dilerim
AYLAN.
Translated into Turkish
by Katia Kayadelen Zotou

Haftanın Sanat Gündemi
Aşık Veysel, ‘Dostlar Beni Hatırlasın’ etkinliği ile anılacak
Türk müziğinin önemli isimleri, ‘Dostlar Beni Hatırlasın’ etkinliğinde Aşık Veysel’in sevilen eserlerini CRR Konser Salonu’nda seslendirecek
Burcu Güneş, Aysun Güntekin ve Cengiz Özkan, ‘Dostlar Beni Hatırlasın’ etkinliğinde Aşık Veysel’in sevilen eserlerini CRR Konser Salonu’nda seslendirecek.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş ve Biletix’in katkılarıyla düzenlenecek etkinlik, 20 Mart Salı günü saat 20:00’da Cemal Reşit Rey konser salonunda yapılacak.
Etkinlik kapsamında Aşık Veysel’in kendi sesinden şiir dinletisi de olacak. (Aydınlık)

Ceyhun Atuf Kansu’dan Behçet Aysan’a Şiir Akşamı
Ankara Tabip Odası’nın düzenlediği “Ceyhun Atuf Kansu’dan Behçet Aysan’a Şiir Akşamı” etkinliğinde, şiirler coşkuyla okundu, yüreklere dokunan türküler hep bir ağızdan söylendi
Ankara Tabip Odası 14 Mart “Tıp Bayramı” etkinlikleri kapsamında, “Ceyhun Atuf Kansu’dan Behçet Aysan’a Şiir Akşamı” isimli bir etkinlik düzenledi. Ankara Tabip Odası’nda düzenlenen etkinlikte, Ceyhun Atuf Kansu’nun kızı Dr. Bahar Gökler, oğlu Işık Kansu, Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan’ın yanı sıra Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri, hekimler ve tıp öğrencileri de yer aldı.
“Ceyhun Atuf Kansu’dan Behçet Aysan’a Şiir Akşamı” isimli etkinlikte şiirler okundu, türküler hep bir ağızdan söylenKansu’nun 100. yaş etkinlikleri
Etkinlikte ilk sözü alan Dr. Bahar Gökler, bir çocuk hekimi ve şair olan babası Kansu’nun çocukluğuna değindi. Gökler, babası Kansu’nun çocukluk ve gençlik döneminden izler taşıyan şiirlerini okudu.
Kansu’nun oğlu Işık Kansu ise babasının 100’üncü yaş günü kapsamında yapacakları etkinlikleri şu şekilde sıraladı:
“Dergilerde yayımlanmamış çok sayıda yazısı, denemesi ve şiiri var. Hatta hiç kitap olarak yayımlanmamış öykülerini, dergilerini taradık.Yaklaşık 2 bine yakın yazısı çıktı. Onlar içerisinden seçmeler yapacağız. Babamın hemen ölümünden sonra İş Bankası tarafından yapılan toplu şiirlerinin baskı için çalışmalarımız sürüyor. Hem Ankara hem İstanbul’da babamın şiirlerinden esinlenilerek yapılan resim sergisi düşünüyoruz. Bu konuda yaklaşık 30 sanatçıdan onay aldık.İstanbul ve Ankara’da sergi açmayı düşünüyoruz. Fotoğraf ve karikatür sergisi de olacak. TÜYAP istanbul Fuarında da özel bir etkinlik planlıyoruz. Babamın benim çektiğim filmini yeniden yaşama geçirdik, babamın sesinden de yaşam öyküsü var onları da dijitale aktardık. Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi bütün sesleri ve görüntüleri sanal yolla aktardı bir belgesel hazırlıyoruz. Çeşitli etkinliklerde gösterilecek. Babamın şiirlerinden yola çıkarak beste yarışması düzenleyeceğiz. TTB ile hekimlik toplantısı da düzenlemeyi öngörüyoruz. Ayrıca İstanbul ve Ankara da iki ayrı üniversitede şiir sempozyumları düzenlemek için de çabalarımız sürüyor. Şiir ödülleri de devam edecek.”

Aysan’ın katledilmesinin 25’inci yıl etkinlikleri
Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan da, babasının şiirlerini okudu. Babası Behçet Aysan’ın Sivas Madımak Oteli’nde katledilişinin 25’inci yılı sebebiyle çeşitli etkinlikler düzenleneceğini söyleyen Aysan,
“Bir defaya mahsus olmak üzere Behçet Aysan şiir ödülünü, Metin Altıok şiir ödülü ile ortak gerçekleştireceğiz. Temmuz’un başında Cemil Topuzlu’yu istedik, verirlerse açık havada bir etkinlik planlıyoruz. Haziran başında da Ada Müzik’ten Behçet Aysan’ın şiirlerinden oluşan şarkılar albümü çıkacak. Bu albümde Aykut Güneri’nin bestesini Zuhal Olcay yorumlayacak, Fazıl Say, İbrahim Yazıcı, Boğaziçi Caz Korosu, Çağan Irmak, Kardeş Türküler, Birsen Tezer, Erkan Uğur, Yaşar gibi çok sayıda önemli isim yer alıyor” diye konuştu.(BURCU CANSU-BİRGÜN)