Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Tiyatronun Cadısı/ Macide Tanır
Macide Tanır, 1922 yılında doğmuştur. Erenköy Kız Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro ve Opera Bölümü’nden sınıf atlayarak 3 yılda mezun oldu. 1943 yılında Yüksek lisansını bitirdi ve Devlet Tiyatroları’nda göreve başladı. Emekli olduğu 1985 yılına kadar, sanat yaşamı boyunca sayısı 50’yi aşan dünya tiyatro edebiyatının seçkin eserlerinde başrollerini oynadı. Radyoda sergilenen arkası yarı, mikrofonda tiyatro gibi bir çok oyunda seslendirme yaptı.
‘Tiyatroda her gece, anlayan bir kişi var diye oynadım. Yoksa, ben varım dedim. Bu kitabı da, okuyacak bir kişi var diye yazdım. Yoksa, gene ben varım,’ diyor Macide Tanır. ‘Tiyatronun Cadısı’, başarılarla dolu bir sanat yaşamını; onurlu, gururlu, üretken bir sanatçının ‘insan’ yönünü aktarıyor.” (Arka kapak yazısı)

Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi
Tiyatronun Ustaları
Gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
Doğru söz delilik. /Bertolt Brecht
‘Onların’ peşindeyim. Klişe üretmeyenlerin, boş laf söylemeyenlerin, sahneyi bir ego gösterisine dönüştürmeyenlerin, sulu espriler ya da ucuz etkilerle izleyiciyi tavlamayanların, yaşamdan kaçmayanların, zamanımızı çalmayanların, baştakilere yaranmak için kırk takla atmayanların peşindeyim. Beni güldüren, ağlatan, şaşırtan, yadırgatan, düşündüren, ezberimi bozan, belki de bir an durup kendime döndüren tiyatro ustalarının peşindeyim.
Neden sahnedeler, ne yapıyorlar, ne söylemek istiyorlar? Ve işte şimdi, şu an onlarla aramda nasıl bir iletişim kuruluyor, nasıl bir enerji akıyor, ne hissediyorum? ‘Onları’ yakalayamazsam, tiyatroda sıkıntıdan patlayabilirim, uyuyup kalabilirim, benim burada işim ne diye kendime kızabilirim… Her şeyin ucuz bir tüketime dönüştüğü bir ortamda hiç de kolay değil onları yakalamak. Tıpkı iyi bir roman okumanın, iyi bir film izlemenin de kolay olmadığı gibi.
Diyelim ki bir izleyici ya da eleştirmenim. Sadece tiyatro tüketiminin tuzağına düşmemek de yeterli değil şüphesiz. Çünkü ben öyle bir ülkeden geliyorum ki tiyatronun insanca yaşayabileceğimiz barışçıl ve demokratik bir toplumu savunma gizilgücünün ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Acaba benim tiyatro ustalarım bana bu yolda ne söylüyorlar?
Diyelim ki bir tiyatro yazarı, yönetmeni ya da oyuncuyum. Yaşamın akışındaki acıları, çatışmaları, haksızlıkları yüreğimde hissediyorum. Nefreti, şiddeti, yalanları, hile ve komploları görüyorum. Savaşın, sömürünün, sürgünün, adaletsizliğin, acının, yokluğun yarattığı bir karmaşa içinde yitip gitmek üzereyim. Çaresizlik mi? Hayır, ben tiyatrocuyum ve yaşamı bir yerinden yakalayabilirim, anlamak için çaba harcayabilirim, yaşamı okuyabilirim. Ama bu benim ülkemde hiç de kolay değil, çünkü yaşam çoğu zaman bütün acı, gülünç ve absürt yanlarıyla sanatı kat kat aşıyor. Bunu her gün yeniden ve yeniden yaşıyorum. Tam bir şeyi yakaladım dediğimiz anda olaylar öyle bir kasıp kavuruyor ki ortalığı, sözcüğün bittiği yerde buluyoruz kendimizi.
Bir dönemin büyük oyunları da karanlığında gizlenen birer masalı andırmıyorlar mı? Öyleyse önemli olan bu masalı yeniden keşfetmemiz mi? Evet, benden önce yaşamış büyük ustalar var bana yol gösterecek, yazdıkları oyunlar yüzyılları aşıp, bugünlere gelmiş. Onlar acıyı, hüznü anlatıyorlar, karşı koymayı, direnmeyi. Onlar umudun sesi… Yazar, yönetmen ya da oyuncuysam onlardan da öğrenecek çok şey vardır mutlaka.
Tiyatro, yaşamla arasındaki bu kıl payı kesişmeyi yakalamışsa mucizeler yaratabilir. İyi ama, nasıl? Bu acaba nasıl bir toplumda yaşadığımıza mı bağlı? Tüketim toplumunun uyuşukluğu içinde donup kalmışsak, tiyatro krizini aşmak için gerekli olan, Dario Fo’nun alaycı sözleriyle, ‘cadı avı’ mıdır; tiyatrocuların korkmaları, sarsılmaları mıdır? Öyleyse baskıcı toplumlarda tiyatronun işi daha mı kolay? Böyle bir ayırım yapılabilir mi? Hayır, çünkü tüketim de, baskılar da bütün ülkelerde farklı dozlarda yaşanıyor. Eşitsizlik giderek artıyor, demokrasi anlayışı çöküyor, savaşlar ortalığı yıkıp yakıyor, yaşadığımız dünya kıyasıya harap ediliyor. Kendi ülkemdeki sorunlar başka ülkelerde yaşananlarla girift bağlantılar içinde gelişiyor.
Öyleyse aslolan bütün sınırları aşan bir duyarlılık, empati, dayanışma duygusu ve direnme gücü değil mi? Tabii yürekten inanmak da gerekiyor yapılan işe, her tür dayatmaya karşı koyarak özgün olmak, anlamaya çalışmak ve yaşamın bunca kargaşalığı içinde kendi yolunu bulmak. Bu başarılmışsa mutlaka aynı heyecan, aynı duyarlılık, aynı sorgulayıcı bakış izleyicide de uyanacaktır.
Şimdi bir oyun izleyeceğiz… Ne hissedeceğiz, ne düşüneceğiz? Acaba hüzünlenecek miyiz yoksa gülecek miyiz? Hoşumuza gidecek mi izlediklerimiz, yoksa anlamsız mı gelecek, neden? Kafamızdaki duvarları yıkacak mı, bize yeni bir güç, yeni bir umut verecek mi? Oyunun sonunda bütün bunları bizlere yaşatan tiyatrocuları büyük bir heyecan ve sevgiyle gönülden alkışlayabilecek miyiz?
Şimdi söz izleyicide.
Profesör Dr. ZEHRA İPŞİROĞLU

Haftanın Şiiri
İlkbahar/Ataol Behramoğlu

Yüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgarla, ilkbaharla

Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi

Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle başbaşa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim

Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgar olurum ben de
Eserim başakların üzerinden

Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden

Haftanın Sanat Gündemi
Adana’da bu yıl üçüncüsü düzenlenen Orhan Kemal Edebiyat Festivali 30 Mart’ta başladı.
3. Orhan Kemal Edebiyat Festivali 30 Mart’ta Çukurova Belediyesi Orhan Kemal Kültür Merkezinde kapılarını açtı. Ataol Behramoğlu’nun Onur Konuğu olarak katılacağı festival saat 11.00’de Mektebim Bilfen Okulları Çocuk Korosu’nun mini konseri ve “Görüş Günü” filminin galası ile başlayan, imza, şiir, söyleşi, sergi, konserle devam etti.
Tüm yazarların kitaplarını imzaladığı 3. Orhan Kemal Edebiyat Festivali’nde ilk gün A. Behramoğlu, A. Telli, Prof. Dr. Halûk Gökalp’in şiir sergileri, Feyza Hepçilingirler ve öğrencilerinin ‘Sevdamız Türkçe’ söyleşisi, Caner ve Zafer Cindoruk, Mazlum Vesek’in katılımıyla ‘Orhan Kemal filmleri gösterimi ve söyleşisi, Ahmet Telli ve Cezmi Ersöz’den İki Kelam Bir Şiir etkinliği yapıldı.
31 Mart’ta ise yine saat 11.00’den itibaren ‘Sosyal Medya Yararlıdır-Zararlıdır’ konulu münazara Pelin Batu ve İhsan Eliaçık’ın katılımıyla ‘İyi ki Farklıyız; Böyle Daha Güzeliz” adlı tartışma, Gazeteci İsmail Saymaz’ın katıldığı bir konferans yapıldı. Görüş Günü’ filminin 18.30’daki ikinci kez gösterimi ile süren festival saat 19.30’daki Mazlum Çimen konseri ile noktalandı. (EVRENSEL)

Kartal Belediyesi Cemal Süreya’yı anıyor
2. Cemal Süreya Sempozyumu, 8 Nisan’da Kartal Belediyesi Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde düzenlenecek.
Kartal Belediyesi tarafından bu yıl 2’incisi gerçekleştirilecek olan “Cemal Süreya Sempozyumu” katılımcılarını bekliyor.
8 Nisan’da, Kartal Belediyesi Hasan Ali Yücel Kültür Merkezinde, 13.00-17.00 arasında gerçekleşecek bu önemli etkinliğin sunumlarını Gazeteci-Yazar Tuba Emlek ve Artshop Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Vedat Akdamar üstleniyor.
Etkinliğin sempozyum konukları; Nalan Çelik, Ertan Mısırlı, Hilal Karahan, Vollkan Hacıoğlu ve Emel Koşar. Etkinlikte Dilek Kurt, İsmail Biçer, Ali Rıza Gelirli, Dilruba Nuray Erenler, Hüseyin Aslan, Semra Şimşek, Zeynel Kaya, Metin Kaya, Hüseyin Gül ve Mehmet Ata Yiğiz; Cemal Süreya şiirlerini seslendirecek.
Etkinlik, Ozan Turhal’ın müzik dinletisiyle son bulacak. (EVRENSEL KÜLTÜR SERVİSİ).
Erhan Bener 10. ölüm yıldönümünde anılıyor
Erhan Bener, ölümünün onuncu, doğumunun doksanıncı yılında Yiğit ve Yaprak Bener tarafından düzenlenen “Yalnızlar’ın Oyuncu’su” adlı bir etkinlikle anılacak. Eserlerinin iki yayıncısından Everest Yayınları’nın ev sahipliğinde ve Kırmızı Kedi Yayınevi’nin desteğiyle düzenlenen etkinlik, 3 Nisan 2018 tarihinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde saat 11.00 ila 17.30 arasında yapılacak.
Yiğit Bener ve Yaprak Bener tarafından yapılan çağrı şöyle:
Değerli Dostlar,
Aramızdan ayrılışının onuncu, doğumunun doksanıncı yılında babamız Erhan Bener’i anmak için “Yalnızlar’ın Oyuncu’su” adlı bir etkinlik düzenliyoruz.
Babamızın eserlerinin iki yayıncısından Everest Yayınları’nın ev sahipliğinde ve Kırmızı Kedi Yayınevi’nin desteğiyle düzenlenen etkinlik, 3 Nisan 2018 tarihinde Caddebostan Kültür Merkezi’nde saat 11.00 ila 17.30 arasında yapılacak.

Türkiye’de bir ilk: Edebiyat Müzesi açıldı
Bursa’da Nilüfer Belediyesi, alanında Türkiye’de ilk ve tek olan Edebiyat Müzesi’ni, geçen hafta, Gümüştepe Mahallesi, Misiköy’de halka açtı…
Bursa’da Nilüfer Belediyesi, Mübadele ve Fotoğraf Müzelerinin ardından, alanında Türkiye’de ilk ve tek olan Edebiyat Müzesi’ni, geçen hafta, Gümüştepe Mahallesi Misiköy’de halka açtı.
Nazım Hikmet’ten, Yaşar Kemal’e, Cahit Külebi’den Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya kadar çok sayıda edebiyat değerimizin el yazmalarının ve kişisel eşyalarının bulunduğu müze, Türk Edebiyatı’nın hafızası ve belgeliği niteliği taşıyor.

Belleğimizdeki Kadınlar
Afife Jale (1902 – 1941)
1902 yılında İstanbul’da doğdu. İlk Türk kadın tiyatro oyucusudur. Dr. Sait Paşa’nın torunudur. Tiyatro sevgisiyle 1918’de, Türk ve Müslüman kadınlarının sahneye çıkmaları yasak olan bir dönemde Darülbedayi’ye (Şehir Tiyatroları) alınmak üzere açılan sınava girer. Prof. Metin And, Türk Tiyatrosu Tarihi kitabında o dönemi “1920 yılında Darülbedayi, Hüseyin Suat’ın “Yamalar” adlı oyununu Kadıköy’deki Apollon Tiyatrosu’nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koyuyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Binemeciyan topluluktan ayrılıp yurt dışına gittiği için bu rolü yüklenecek bir bayan aranıyordu, bu rol için seçilen Afife, “Jale” takma ismiyle Kadıköy’de Apollon Tiyatrosu’nda sahneye çıkar. O tarihi geceyi, altı yıl sonra Refik Ahmet Sevengil’e anlatırken “Hayatımda mesut olduğum ilk gece…” diyordu; “Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Opiyekte güzel bir sen (scene:sahne) vardır; ağlama sahnesi… Orada taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladın… Alkış, alkış, alkış… Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: “Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin.” dedi. şeklinde konuşmuştu. (Kay. kimkimdir.gen.tr)
Daha sonra “Tatlı Sır” ve “Odalık” oyunlarında da polis baskını ile karşılaşır. İçişleri Bakanlığı’nın gönderdiği bir genelgeyle müslüman kadınların sahneye çıkmaları yasaklandı. Ancak bu işin bir de geçmişi vardı. 10 Kasım 1918’de, Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife stajyer kadrosuna alınmışlar, ötekiler işi bırakmışlardı. İkisi de sahneye çıkarılmamışlardı. Refika suflör olarak çalışıyordu. Tüm baskılara karşın bundan sonra Burhanettin Topluluğunda Seniye, Yeni Sahne’de Şaziye (Moral), Münire (Neyyire Neyir), Bedia (Muvahhit) Milli Sahne’de Huriye ve Hikmet, Ruhat gibi Müslüman Türk kadınları Afife’yi izlediler” diye anlatır.
Nezihe Araz’ın kaleminden Afife şöyle sesleniyor. “Beni acıyarak değil, düşünerek severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım” inancı ve aşkıyla yaşıyordu Afife, “Olmak ya da olmamak” işte gerçek buydu onun için. “Olmak”la sanatını icra etmek eşanlamlıydı, bu eşanlam da tiyatroydu. Toplum hayatında ilk olmak; yani onun deyimle “ilk ateşi yakmak”,” ilk türküyü söylemek”,” ilk aşkı ya da direnişi başlatmak” bir olaydı ve bunun her zaman bir bedeli vardı. İlkler yol boyu bu bedeli ödediler.”
Bu zaptiye baskının ilkinde Afife arkadaşlarınca kaçırılmışsa da daha sonra sokakta polisce yakalanarak karakola götürülür. “Dinini, milliyetini unutan sen misin?” diye hırpalanır. Aile içinde babası da onun tiyatrocu olmasına karşıdır. Babasının gözünde Afife artık fahişedir. Evden de ayrı yaşamak zorundadır. Bu arada Darülbedayi’deki ücretli görevine de son verilir. Güvencesiz ve parasızdır. Önüne geçilmeyen şiddetli baş ağrıları başlar. Hekimi morfinle tedavi yoluna giderek büyük bir yanlışlık yapar. Bunun sonucu Afife artık bir morfin bağımlısıdır. Bu nedenle yaşamının son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçirir ve 39 yaşındayken burada ölür.
Günümüzde, bir şirket tarafından düzenlenen ve gelenekselleşmiş hale gelen Afife Tiyatro Ödülleri, sanatçının anısına her yıl düzenlenmektedir.

Tiyatro Kitaplığı
1.Benden Sonra Tufan Olmasın/Muhsin Ertuğrul/ Remzi Kitabevi
2.Tiyatronun Cadısı/ Macide Tanır/Bilgi Yayınevi
3.Anılar/ Haldun Dormen/ Dk
4.Nerde Kalmıştık/Haldun Dormen/ Dk
5.Kıldan İnce Kılıçtan Keskince/ Gülriz Sururi/Dk
6.Bir An Gelir/ Gülriz Sururi/ Dk
7.Dünya Tiyatrosu Tarihi/Özdemir Nutku/Mitos Boyut Yayınları

Tarihte Bu Hafta
1.Yazar Sabahattin Ali Bulgaristan sınırını geçmeye çalışırken kılavuzu Ali Ertekin tarafından öldürüldü. (2 Nisan 1948)
2.Yazar, eleştirmen Fethi Naci doğdu. (3 Nisan 1927)
3.Ressam Pablo Picasso öldü. (8 Nisan Pazar)