Hzırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı: Çocuk Bayramı/ Cevdat Cantürk
‘Çocuk Bayramı’ isimli kitap, yaklaşık 100 yıllık geçmişi bulunan bayramın tarihçesini anlatıyor.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na ilişkin özel bir kitap. ‘Çocuk Bayramı’ isimli kitap, yaklaşık 100 yıllık geçmişi bulunan bayramın tarihçesini anlatıyor.
Gazeteci Cevdat Cantürk’ün yazdığı Çocuk Bayramı kitabında, anlatımını dönemin gazeteleri ve belgeleri ile destekliyor. Türk Mitolojisinde çocukların koruyucusu olan Umay’ın penceresinden bayramın öyküsünü dile getiriyor. Kitapta ayrıca, bir zamanlar tıfıl bir fidan olan Hâkimiyet-i Milli Bayramının, 100 yılda nasıl dev bir çınara dönüştüğünü, uluslararası bir şenlik olup dünyayı kucakladığını anlatılıyor.
Kitap ile ilgili bilgiler paylaşan Cantürk, “Çocuk Bayramı, bir milletin en karanlık zamanında bile, gelecek günlere olan inancının bir simgesi. Milletin vefasının, dayanışmasının ve ortak bir amaç için çalışanlara desteğinin en güzel örneği. 23 Nisan ‘Çocuk Bayramı’ olarak ilk ne zaman kutlandı? Bayramın geleneksel hale gelmesinde kimin ve hangi kurumun payı vardı? Mustafa Kemal Paşa, çocuk bayramı fikrine nasıl destek verdi? Türk çocuklarına armağan edilen bayram, nasıl dünya çocuklarının da sevinci oldu? İnsanlığa örnek olacak bir bayramın, yüz yıllık öyküsü bu kitapta” diye konuştu. (www.hedefhalk.com)
Konuk Yazar: Çiçek Kahvesi/Sabahattin Yalkın
Bu yazımda 2. Büyük Savaş yılları Antakya’sından resimler vermeye çalışacağım. Antakya’da üç belirgin özellik vardır. Biri köklü bir cami-mesçit kültürü…İkincisi bir kahve geleneği… Üçüncüsü ki bana göre en yaygını,havanın uygun olduğu günler piknik düşkünlüğü. Antakya ağzıyla seyran…Bir de Fransızlardan öğrendikleri bir giyim kuşam alışkanlığı… Pazar günleri en yeni elbiselerini ve esvaplarını giyer Antakyalılar. Bunun kökü Hıristiyan olan Fransızların pazar günleri, kiliselerine ailecek en iyi giyimleriyle ibadete gitmeleri. O gün ibadete ve eğlenmeye ayrılmıştır;çalışma yoktur pazar günleri. Antakyalılar da benimsemiştir bunu.
Pazar günleri, esnafın dükkanlarını kapatmaları, yeni ve temiz elbiselerini giyinip kuşanıp çarşıya ve kahveye çıkmaları o günlerden kalmadır. Antakyalı kadınlar da erkeklerine ayak uydurarak, en güzel giysilerini giyerek gezmeye çıkarlardı. Tertemiz giydirdikleri çocuklarını hiç yanlarından ayırmazlardı. Bu gezmeler konu-komşu ve akraba ziyaretleri çerçevesi içinde olurdu. Özetle çeşitli din içinde, çeşitli diller konuşan Antakyalılar pazar günlerini kendilerine ayırmışlardır.
Hıristiyanlarla Müslümanların yaşamlarında farklılıklar olması yadırgana-cak bir durum değildir.Ancak iklimsel olarak yazları çok sıcak olduğundan özellikle kıt gelirli halk şehre yakın kırsal yerlere, bizim seyran dediğimiz piknik yerlerine giderlerdi. Piknik yerleri, şehir içinde Asi Kenarı, Eski Mezarlık, Cebrail Tepesi, Harabarası Bahçeleri. Habib-i Neccar Dağı etekleri, Zeytinlik, Halk Bahçesi( Şimdiki park) … gibi yerlerdi. Buralarda çerez dediğimiz leblebi(Kudama), çekirdek, fındık,fıstık gibi kuru yemişler, ya da kete,külçe,kaytaz böreği,katıklı ekmek, biberli ekmek, incir- üzüm kurusu, mamun, kerebiç gibi taşınması kolay yiyecekler olurdu. Bazen çocukların isteğine uyarak züngül ve kabak tatlısı alınırdı çarşıdan. Şehir dışı yerleri ise Harbiye,Düver, Narlıca, Büdembe, Kuruyer, Şıh Hıdır (Samandağı), Çevlik, Şeyh(Şen) Köyü, Yenişehir Gölü (Reyhanlı), Karaçay, Batıayaz… aklıma gelenler. Şehir dışı yerlere kamyon veya otobüsle gidilirdi. Sabahtan akşama dek kalınacağı için sepetler dolusu çeşitli ev yemekler hazırlanırdı. Meyvesinden etine ve de çiğköfteden künefesine kadar. Çiğköfte ve künefe genellikle seyranın demirbaşları idi. İçki de eksik olmazdı; içen içerdi. Şıh Hıdır’da yatma yerleri bulunduğu için iki üç gün kalınabilinirdi. (Lise onuncu sınıfta üç arkadaş Şıh Hıdır’da bir çadır kurup 4-5 gün kalmıştık deniz kenarında).
Özellikle yaz günleri, pazarları öğle güneşi kırılınca erkekler ayrı, kadınlar ayrı dolaşma faslı başlardı Antakya caddelerinde. Dolaşma yerlerinin başında Kışla Önü, Laffut, Harabarası, Dörtayak,Eski Mezarlık Caddesi,Asi Boyu ve Park gibi yerler gelirdi. Genellikle genç insanlar, bir yerde oturmaktan daha çok bu tür dolaşmayı severlerdi. Caddelerde bu saatlerde arada sırada bir araba ya da bir kamyon geçerdi. O da dolaşanları pek rahatsız etmezdi.
Mehtaplı yaz geceleri delikanlılar Çiçek Kahvesini geçtikten sonra Harbiye’ye doğru Laffut yolunu seçerlerdi. Bunlar 5-6 kişilik arkadaş grupları olurdu. Özellikle sol görüşlü gençler buralarda rahat konuşma fırsatı bulurlardı. Herkes bağıra çağıra konuşur. Bazen bilgiç havalarına girer, felsefe parçalarlardı. Bazı gruplar futbol maçı gevezelikleri içinde, incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalardan yukarı çıkamazlardı. Her okuyan gencin kendine uygun arkadaş topluluğu vardı. Herkes kimin ne olduğunu bilirdi. Ve de herkes her yerde görünmezdi. O yıllarda hemen her mahallenin bir kahvesi olurdu. Başta mahallenin eşrafından ileri gelenler, esnaf sınıfından kimseler, hoş sohbet olan bazı müşteriler kahvenin gediklileri idiler. Nargile içenlerin, oyun oynayanların, sohbet edenlerin ayrı ayrı yerleri, köşeleri vardı. Meddah benzeri orta oyuncular, eğlenceli sohbetleri olan kimseler de bulunurdu bukahvelerde. Ben bunlardan İncili Cemil denilen adamı, bir de İpek Hoca’yı tanıdım, onları dinledim. İpek Hoca Mevlut okur gibi Antakya yemeklerini saya saya ilginç türküler söyler, maniler okur, herkesi gülmekten kırar geçirirdi. Eğlenceyi seven Antakya erkeklerinin Sıra Gezmeleri olurdu belli gecelerde. O gecelerde Fincan Oyunu oynanır, yenilen ekibe Cille düzülürdü. Bunlar alay edici maniler, yergiler olurdu. Çoğunu cilleciler anında uydururdu. İpek Hoca Sıra Geceleri’nin ve cille düzmenin ustası ve vazgeçilmez adamı idi. Cilleciler, yergide bulunacağı kimselere uygun sözler uydurmak zorunda olduğu için biraz bilgili, zeki kimselerdi. Antakya’nın yerlisi olan bu kimseler, komik adamları ve komik olayları iyi bildikleri için, onları geceye uygulamayı başarı ile yaparlardı. Makamlardan, türkülerden, demelerden haberli kişilerdi. Bunlar bir tür doğaçlama ustası idiler…
Yukarda sözünü ettiğim kahvelere, gençler ellerini kollarını sallaya-rak giremez, istediklere yere geçip oturamazlardı. Antakya’da semt kahveleri yanında, yetişkinlerin gittikleri Libyeli Kahve(Asi kıyısı, Ada’nın karşısında) , Camlı Kahve(Papaloz’un Kahvesi derlerdi), Asmalı Kahve( Lise yolu üzerinde), Affan Kahvesi (Sahillilerin), Kurtuluş Caddesinde üç dört kahve, Dörtayak’ta Hallut’un ve Vahit Semek’in kahvesi, daha aşağıda Hünkâr Köşesi Kahvesi, Meydan Pazarı’nda Meydan Kahvesi aklımda kalanlar. Bir de Uzunçarşı’nın ortasında bir kahve vardı. Gençler bu kahvelere pek gitmezlerdi. Onların gittiği Halkevi’ nin Park bitişiğindeki yazlık Kahve ile Asi’nin kenarındaki Çiçek Kahvesi idi. Ayrıca Camlı Kahve’nin bir köşesinde bilardo masaları olduğu için gençler oraya da giderlerdi.
Bildiğim ve yaşadığım Çiçek Kahvesi, Fransız Kışlası’nı 100 metre kadar geçtikten sonra, Harbiye yolu üzerinde, Asi kenarında yazlık bir bahçeydi; Çiçek Bahçesi de denirdi. Burası Fransız Zamanı yazlık bir gazinoymuş; Danslı, müzikli bir eğlence yeri. Doktorun Yeri (Basil Huri) diye söylenirmiş hep. İşletmecisi de bir Hıristiyan olan Yakup Tatros Efendi imiş. Ben o günleri bilmem. Ancak ortaokul ve Lise yıllarımda burası yazın çalışan bir kahveydi. Kadınlı erkekli ailelerin, genç insanların sıkça göründüğü yazlık bir bahçe… Lise öğrencileri, öğretmenlerin de sık sık uğradıkları bu yere ilkin çekinerek girmeye başladılar. Sonra bu çekingenlik kalmadı. Don-durma, birkaç çeşit şerbet, gazoz, ıhlamur, çay, kahve servisi yapılırdı genelde. Ancak en meşhur ikramı, haytalı idi. Herkes kısa zamanda soğuk soğuk yenilen bu bir tür sulu muhallebiyi çok tutmuştu. Zamanla haytalısına tavla oynama modası başladı. Haydi Çiçek Kahvesine gidelim! sözleri, haydi haytalıya gidelim! e dönüş-müştü. Ancak bu fasıldan daha önemlisi, gençlik esintileri idi. Kızlarla erkekler arasında yarı kaçamak, yarı diklemeç bakışlar, çeşitli espriler içinde romantik aşklar doğururdu. Şimdi hepsi birer anıdan öteye gitmeyen birer puslu resim belleğimde… Şişman Naim, o sinirli garson arka arkaya istenen haytalılara zar-zor ulaşıp kanter içinde kalırken, patronun Antakya Arapçası ile aman çabuk ol anlamına “ Yalla Naim, fisah kavvam… “ demesi, onu deli ederdi. Naim’in küfürleri hep ansığımda… Asi’nin sır saklayan suları bunları alıp nerelere götürdü dersiniz? Ah bre Antakya…
Haftanın Şiiri: 23 Nisan/ Saip Egüz
Sanki her tarafta var bir düğün.
Çünkü, en şerefli en mutlu gün.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
İşte, bugün bir meclis kuruldu,
Sonra hemen padişah kovuldu.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
Bugün, Atatürk’ten bir armağan,
Yoksa, tutsak olurduk sen inan.
Bugün yirmi üç Nisan,
Hep neşeyle doluyor insan.
Haftanın Sanat Gündemi
İyi ki doğdun Duygu Asena
Gazeteci ve kadın hakları savunucusu ünlü yazarın doğum gününde arkadaşları her sene olduğu gibi bir araya geldi.
2006 yılında 60 yaşındayken hayatını kaybeden gazeteci, yazar ve kadın hakları savunucusu Duygu Asena’nın Kadıköy Özel Kız Koleji’nden arkadaşları, her yıl olduğu gibi bu sene de Asena’nın doğum günü olan 19 Nisan’da bir araya geldiler.
Kadıköy’deki Marmara Yelken Kulübü’nde buluşan Asena’nın çocukluk ve gençlik arkadaşları, ünlü yazarı anılarıyla yaşatmaya devam ettiler. Duygu Asena’nın kardeşi İnci Asenada, “Burada toplananlar, Duygu’nun cenazesini omuzlarında taşıyan arkadaşları, asi kızlar olarak onun cenaze namazını kıldılar” şeklinde anlattığı isimlere sembolik olarak “Asi Kızlar ve Bilge Kadınlar” kitabını hediye etti. Duygu Asena’nın doğum günü kutlamasına kimi arkadaşları, geçmiş yıllarda birlikte çekilen fotoğrafların albümleriyle ve fotoğrafları özenle yapıştırdıkları büyük kartonlarla geldi. Elden ele dolaşan fotoğraflar daha önce anlatılmamış birçok anıya kapı açtı, duygu dolu anlar yaşattı. Orta birden lise sona kadar yazarla birlikte okuduğunu söyleyen Verda Yalkın, Duygu Asena’yı “İsmi gibi duygulu, gururlu, esprili ve söyleyeceğini direkt söyleyen sevgi dolu bir insandı” sözleriyle anlatırken, “Hiç kimseye boyun eğmemiş, her zaman dik durmasını bilmiştir” ifadelerini kullandı. Asena’nın ortaokul ve lise yıllarından başlayarak yazılarıyla kendilerini mest ettiğini söyleyen Yalkın, “Ama çok genç yaşta kaybettik. Çok meşgul olduğu zamanlarda bile ne zaman ‘Biz toplanıyoruz’ desek, her zaman gelir ve bize katılırdı. Mütevazı ve sımsıcacık bir insandı” dedi. Yalkın, yazarın kadın hakları konusunda da hep kendileriyle sohbet ettiğine değinirken, “Her zaman için kadının ezilmemesi gerektiğini söylerdi. ‘Hiçbir zaman erkeklere boyun eğmeyeceksin, bunun için de ekonomik bakımdan özgür olacaksın, kendine güveneceksin’ derdi” diye konuştu. (Cumhuriyet)
Datça’da Can Yücel rüzgarı esecek
Datça’da uzun süre ara verilen “Can Yücel Kültür Sanat Festivali” tekrar hayata geçiriliyor…
Datça’da yaşayan kültür ve sanat insanlarının oluşturduğu, Datça Kültür Sanat Dayanışması ile Datça Belediyesi’nin birlikte organize ettiği “Can Yücel Kültür Sanat Festivali”, 11-13 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek.
Ümit Kaftancıoğlu öykü yarışması sonuçları belli oldu
Ümit Kaftancıoğlu’nun ölümümüm 38. yılında, 14. Ümit Kaftancıoğlu öykü ödülleri sahiplerini buldu.
11 Nisan 1980’de katledilen Ümit Kaftancıoğlu için anma ve öykü ödül töreni Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde yapıldı. Anma ve ödül törenine milletvekili, belediye başkanları ve siyasilerden ilgi oldukça yoğundu.
CHP Milletvekillerinden Ali Şeker, Ceyhun İrgil, Zeynel Emre, Süleyman Çelebi, Nurettin Demir, Niyazi Nefi Kara, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve ilçe başkanları katılanlar arasındaydı. Aynı zamanda Metin Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe ve kardeşi Meryem Göktepe, Gezi eylemleri gazilerinden Erdal Sarıkaya ve Aydın Aydoğan katılanlardan arasındaydı.
“HİÇ BU KADAR GAZETECİLİĞİN ALANI DARATILMAMIŞTI”
Sunumunu Başak İkiz’in yaptığı anma ve ödül töreni, saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Ümit Kaftancıoğlu’nun hayatının anlatıldığı bir belgesel gösterimi yapıldı. Belgesel sonunda bugüne kadar katledilen aydınlar tek tek gösterilirken, izleyiciler tarafından da dakikalarca alkışlandı.
Anma ve ödül töreninde ilk konuşmacı ise Cumhuriyet Gazetesi davasından tutuklanıp, serbest kalan gazeteci Kadri Gürsel’di. Kadri Gürsel, gazeteciliğin karşı karşıya olduğu baskıyı değerlendirdi. Gürsel, bugün tek tek gazetecileri yok etmediklerini, ama gazeteciliğin yok edildiğini belirtti. Gürsel, “Gazetecilik mesleğini yapmamıza engel olarak, işliyorlar cinayetlerini. Artık Türkiye’de bir ana akım medyadan bahsetmek mümkün değil, tamamen hükümetin kontrolünde bir medya var. Cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar, hiç bu kadar gazeteciliğin alanı daraltılmamıştı” dedi.
Gecenin düzenlemesinde emeği geçen Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini olan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da kısa bir konuşma ile emeği geçenlere teşekkürlerini iletti.
Daha sonra kürsüye jüri adına yazar Zeynep Aliye çıktı. Jüri olarak öykü seçimlerinde nasıl bir çalışma yaptıklarını anlattı.
Konuşmalardan sonra ödül alanlara, ödülleri konuklar tarafından takdim edildi. Ödül töreninden sonra Ender Balkır tarafından müzik dinletisi sunuldu. Anma ve ödül törenin kapanışını Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu, Ali Naki Kaftancıoğlu yaptı. Gelenlere, emek verenlere teşekkürlerini iletti.
Ödül Alanlar:
Birincilik – “Ev” adlı öyküsü ile Öznur BABUR
İkincilik – “Sokağı Gözetleyen Adam” adlı öyküsü ile Ertuğrul ÖZKESKİN
Üçüncülük – “Kuyu” adlı öyküsü ile Süleyman SAVAŞ
Mansiyon –
“Erteleli Behçet Efendi” adlı öyküsü ile Zeliha ERGÜN
“Kaçış” adlı öyküsü ile Pelin MACİT KUTLU
“Güngör Apartmanı” adlı öyküsü ile Mustafa ACET
“Kiraz Seyranı” adlı öyküsü ile Rasim SAVAK
“Misafir” adlı öyküsü ile Ramazan GÜNGÖR
“İçimden Kuşlar Havalandı” adlı öyküsü ile H. Meriç DORUK
“Koyun” adlı öykü ile Seyhan Aslan Hanotte
Ahmet Arif 91. doğum gününde anılıyor
Sevenleri bugün 91. yaş gününde Ahmed Arif’i anıyor. Şiirlerinde toplumcu gerçekçi geleneğine bağlı kalmış Ahmed Arif edebiyat tarihine damga vurmuş şairler arasında yer aldı.
Sevenleri bugün 91. yaş gününde Ahmed Arif’i anıyor. Şiirlerinde toplumcu gerçekçi geleneğine bağlı kalmış Ahmed Arif edebiyat tarihine damga vurmuş şairler arasında yer aldı.
Aynı zamanda gazeteci kimliğiyle tanınan Ahmed Arif 2 Haziran 1991 tarihinde 64 yaşındayken hayatını kaybetmişti.
Şair Cemal Safi yaşamını yitirdi
Şarkılara dönüşen şiirleriyle tanınan Şair Cemal Safi tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
KOAH hastalığı nedeniyle yoğun bakımda tutulan 80 yaşındaki Şair Cemal Safi, yaşamını yitirdi. Bir haftadan beri bulunduğu hastanede 17 Nisan Salı günü saat 20.00 sularında hayatını kaybetti.
Safi’nin cenaze namazı, 20 Nisan 2018 tarihinde Cuma namazını müteakip Ankara’nın Çankaya ilçesindeki Bilkent Doğramacızade Ali Paşa Camii’nde kılınacak.
Bir Portre: Cemal Safi
Cemal Safi, 1938 yılında Samsun’da doğdu. Öğrenimine Sakarya İlkokulu’nda başladı. Samsun Sanat Okulu’ nun Torna Tesviye bölümünden mezun oldu. 1959 yılında ailesiyle Ankara’ ya taşındı. 1971 yılına kadar o dönemde sahibi oldukları Büyük Otel’ de babasının yanında çalıştı. 38 yaşından sonra şiirlerini yazmaya başladı. Şiirlerini ilk defa Orhan Gencebay besteledi. 1989 Yılında Zekai Tunca’ nın bestelediği “Rüyalarım Olmasa”, 1990 yılında Selçuk Tekay’ ın bestelemiş olduğu Vurgun’ un güftekarı olarak Hürriyet Gazetesi’ nin Altın Kelebek, Milliyet Gazetesi’ nin Yılın En Sevilen On Şarkısı birincilik ödüllerini aldı. 1991 yılında yine Zekai Tunca’nın bestelediği “Gözüm Kesmiyor” şarkısıyla Milliyet Gazetesi‘ nin, 1991 yılında TRT’ nin açmış olduğu yarışmada yine “İmkansız” şarkısıyla En İyi Türk Sanat Müziği ödülünü aldı.
1990 yılında “Bu Gece Kalıyorum” adında şiir kaseti çıkardı. 1993 yılına kadar yazdığı şiirleri, Vurgun adlı ilk kitabında yayınladı. 2000yılında “Sende Kalmış”, 2002 yılında “Kıyamete Kırk Kala” ve 2008 yılında da “Ya Evde Yoksan” şiir kitapları yayımlandı.
Şairin bu güne kadar 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere Zekai Tunca, Selçuk Tekay, Onur Akay ve Candan Erçetin gibi ünlü sanatçı ve besteciler tarafından 150 civarında şiiri bestelendi. Safi, Türk Dil Kurumu tarafından, 2003 yılında yapılan Dil bayramında Türkçeyi en etkin ve güzel kullanan şair olarak ödüllendirildi. 2004 yılında Mihai Eminescu adına düzenlenen Eminescu madalyası aldı. Şiirleri İtalyanca, Rumence ve Arnavutça’ya çevrildi. (Odatv.com)
Okuma Önerileri
1.ANTIOCHEIA- Mitolojik Öyküler/Doç Dr. Uysal Yenipınar/ Etki Yayıncılık
2.Antakya Akademisi/ Albert Harrant/Mezopotamya Kitaplığı
3.Buteyra/ Murat Demirkol/ Kurgu Yayınları
Hafta Sonu İçin Öneriler
2. Hatay Kitap Fuarı 29 Nisan akşamına kadar açık. Mutlaka ziyaret edin ve kitaplara dokunun. Ailecek.