Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
BABA ÖYKÜLER/Jehan Barbur
Kendi Öykünüzle Göz Göze Geleceğiniz “Baba Öyküler”
Jehan Barbur’un 21 ismin kapısını tek tek çalarak babalarının hikâyelerini sorduğu ve 21 baba öykünün ortaya çıktığı kitabı Baba Öyküler üzerine bir inceleme…
Kendi Öykünüzle Göz Göze Geleceğiniz
“İyi ki hikâyeler var; yoksa yaşanmışlığımıza sırt çevirip, şimdiyle umarsızca oyalanacaktık.” diyor Jehan Barbur, Ercan Kesal için yazdığı önsözde. Baba Öyküler. Bir Gümüşlük akşamında, dostların buluştuğu bir masada, Erkan Oğur’un babasını anlattığı hikâyeden yola çıkarak Baba Öyküler’i yazmaya karar veriyor Jehan Barbur. Hepimizin az çok tanıdığı 21 ismin kapısını çalıp babalarının hikâyelerini soruyor. İçtenlikle anlatılan 21 öykü bir araya geliyor.
Jehan Barbur’un o büyülü, şiirsel sesini sayfaları çevirirken duyuyoruz ama sözü anlatanına, kendi sesini sahne arkasına bırakmış. Sahne önüne sadece her ismin önünde yer alan kısacık önsözlerde çıkıyor. Öyle güzel şeyler yazmış ki önsözlere, onlar da ayrı ayrı kısacık hikâyeler gibi. Atilla Birkiye’nin önsözünde “ince ince rakı içen” diyor mesela ve ekliyor; “Çünkü rakıyı nasıl içerse bir adam, hayatı öyle yaşıyor, kadınları da öyle seviyordur.”
En çok etkilendiğim öykülerden biri Mine Söğüt’ünki elbette. Bütün kitaplarını, bütün yazılarını okuduğum Mine Söğüt’ün babasını okuyorum, Mine Söğüt’ün o nefis cümlelerinden. Boğazımda hep bir düğüm. Sayfaları hiç bitmesin diye okurken, ara sıra da sessiz sedasız bir gözyaşı. Daha çocukken hayattaki duruşuna, içinde doğallıkla var olan ilkelerine, hayata dair algısındaki gelişime hayran oluveriyorum yine. O “yazdıklarıma benzemem ben” dese de, yazdıklarına hiç benzemese de, nasıl, neden, ne kadar harika yazdığının ipuçları bir bir çıkıyor, görünüyor cümlelerinde.
Aziz Nesin ve oğullarıMine Söğüt ve babası
Aziz Nesin ve oğulları
Barbaros Şansal. Benim için hep uzak kalmış bir isimdi bu kitaba kadar. Ona dair birkaç haberi okumuşumdur en fazla. Öyküsünü okurken, her cümlede biraz daha büyüdü gözümde, öykü
Altan Erbulak ve Sevinç Erbulak
Bu yazıya sığmayan daha nice isim; Yekta Kopan, Serra Yılmaz, Fırat Tanış, Bülent Ortaçgil, Tansu Okan, Filinta Önal, Sait Ali Köknar, Sevan Nişanyan, Enver Aysever, Ezel Akay, Murat Ateş. Baba öykülerini anlatıyorlar… Jehan Babur öyle güzel, öyle anlamlı, öyle tadına doyulmayan bir iş çıkarmış ki, eminim kitaba almak istediği ama alamadığı daha bir sürü isim olmuştur… Çünkü kitap bittiğinde benim de birçok isim geldi aklıma, ah keşke onların da baba öykülerini okuyabilseydim dediğim…
Jehan Babur kitabın girişinde diyor ki; “Bana anlattıkları hiçbir şeye ihanet etmeden, onların gerçek seslerinin önüne geçmemeye gayret ederek yazdım Baba Öyküler’i. İçlerinde bir yerde, ara ara kendi öykümle de göz göze gelerek.” Baba Öyküler’in hikâyelerinde dolaşacak her okur da kendi öyküsü ile göz göze gelecek içlerinde bir yerde. (Kaynak: Artful Living)
Konuk Yazar
Hayal Parkı’nda Çocuk Şiirleri /Ferhat İşlek
Çocuk edebiyatı, ister şiir olsun isterse öykü ya da roman, çocuklarda okuma alışkanlığı kazandırmak, dil gelişimine katkı sağlamak, barışçıl duygulara ve düşüncelere sahip olması için yazılır.
Çocuk edebiyatının hangi türü olursa olsun, çocukların çevresinden başlamalı. Yaşadıklarıyla, düşledikleriyle bir yakınlığı olmalı. Nefret içermezken özellikle de sevgi dilini geliştirecek, doğayla dostluk kurma becerisini kazandıracak özelliklere sahip olmalıdır. Çocuğun okuma sürecinde dikkat dağınıklığına yol açacak anlatımlardan da kaçınılmalıdır.
Çocuk edebiyatı konusunda yaklaşık son otuz yıldır hem yoğun tartışmalar yaşandı, hem de bu alanda üretim yapan yazar sayısında artışlar oldu. Gerek akademik çalışmalardan, gerekse bu alanda üretimde bulunan yazarların deneyimlerinden yola çıktığımızda, yaşadığımız gelişme süreci bizi yukarıda belirttiğim sonuçlara götürmektedir. Çünkü bu alanı çocuk gelişimi, çocuk psikolojisi ve davranış bilimlerinden ayrı düşünmek mümkün değil. Çocuğun kültürel çevresi ve toplumsallaşması ile duyum ve algıları, öğrenme düzeyleri gibi bilimsel konuların çocuk edebiyatı üzerine önemli etkileri olduğunu söyleyebiliriz.
Çocuklar için yazılan şiirler için de benzer şeyler açıklanabilir.
Çocuklar için yazılan şiirler, çocuğun duygu dünyasına bir şeyler katmalı, düşlerini çoğaltmalı, sorgulama, yorumlama yeteneklerini geliştirmeli diyoruz. Ayrıca dildeki yalınlık, ilgiyi gözetme, yakın çevreyi esas alma gibi çok sayıda özellikleri içinde barındırmalıdır diye de ekliyoruz.
Son yıllardaki çocuk edebiyatı türlerindeki üretim artışına paralel olarak, çocuk okur sayısının artması ilerisi için sevindiricidir. Her şeyden önce ileride yetişkin okur sayısında artış yaşanacaktır diye umutlanmak istiyoruz.
Daha öncesinde yazar arkadaşlarımdan adıma imzalayıp verdikleri çok sayıda çocuklar için yazdıkları kitaplar oldu. Bunlar üzerinde bazıları için değerlendirme yazıları da yazmıştım.
Yakın zamanda Hülya Deniz Ünal arkadaşımızın çocuk şiirlerinden oluşan bir kitabı yayınlandı. Kendisiyle Vefa istasyonu projesinde ortak çabalarımız oldu. Böylece birbirimizi daha yakından tanıma olanağı bulmuş olduk.
Hülya Deniz Ünal’ın şiirleri ve düzyazıları; Pencere, Dize, Ünlem, Broy, Denizsuyukasesi, Hayâl, Eliz, Akköy, Şiirden, Varlık, Cumhuriyet Kitap gibi çok sayıda dergilerinde yayımlandı. Pencere, Alaz, Cazkedisi dergilerinin de yayın kurullarında görev aldı.
Şu anda Türkiye Yazarlar Sendikası İzmir Temsilcisi olan Hülya Deniz Ünal, yukarıda belirttiğim İzmir’deki “Vefa İstasyonu “projesinin dışında “Genç şairlerden usta şairlere mektup” adı verilen projeyi de hayata geçirdi.
Hülya Deniz Ünal’ın İlk şiir kitabı “Hayatın Yerine Harfler” adıyla 2004 yılında yayınlandı. Bunu “Su Yalnızlığı” “Denizkabuğu”, ve “Ağaçlar Kitabı” izledi.
Son çalışması ise çocuk şiirlerinden oluşan “HAYALPARKI” adını taşıyor. ” Hayal Parkı”nda çocuk sevgisini çiçek parklarıyla, su parklarıyla ve lunaparklarla buluşturuyor. Böyle olunca da kitabın sayfaları şenlikli bir durum alıyor. Gökyüzünü ve yeryüzünü çocukların oyun alanı yapıyor.
Hülya Deniz Ünal, iyi yetişmiş çağdaş çocuklar sayesinde bu ülkenin iyi bir geleceğe sahip olacağını düşünüyor. Kitabın başlangıcında “Sevgili torunum Barış’a ve dünyanın bütün çocuklarına…”demesi de bundan.
Ünal’ın şiire yaklaşımını ise daha öncesinde yaptığı söyleşilerden biliyorum.
O,”şiirin kendisine göre bir evreni var” diyor.
“Verili dil değil imgelerden oluşan bir dili bulunmaktadır ve başka bir görüntüsü vardır şiirin. Ruh dünyanı, olabileni, olabileceğini, umutlarını, beklentilerini görürsün orada” diye de ekliyor.
Nitelikli şiir yazma yolunun çok okumaktan geçtiğini belirten Ünal, bu temiz işçilikte kendisini hep öğrenci olarak görmektedir. Şiirsiz bir yaşamı ise verimsiz, kuru bir yaşam olarak değerlendiriyor.
İlk kitabı 2004 yılında yayınlanır ama o tarihe kadar çok okur Hülya Deniz Ünal. İlk şiirleri dergilerde yayınlanmaya başladıktan sonra karar verir kitap çıkarmaya…
Doğayla konuşur gibi yazdığı şiirlerinde arı, duru bir dili seçer. Her bahar doğanın uyanışıyla birlikte bir dize alır düşer yollara. Ona göre bildiği tek mükemmel doğadır.
Suya, toprağa, ağaca, çiçeklere, kuşlara çok özel davranır ve bunları şiirlerine yansıtır. Bir şiir ormanında yazar dizelerini.
Hayal Parkı’nda, çocuğun doğaya daha yakından ilgi uyandırması için çabası olduğu görülmektedir.
Kitap, çocuğun dünyasında yer alan, salıncak, tahterevalli ve kaydırakla başlamış. Konuşma unsurlarına da yer vermesi bu üç şiirin zevkle okunmasını sağlamış.
”Hızım çiçekler açar/Gökyüzüne doğru”, ”Ayşe, Fatma, Ali haydi çıkın üstüme/Kaydırayım sizi masallardan bahçeye” dizelerinde olduğu gibi çocukların salıncaklara bindiğinde, ya da kaydıraklardan kaydığında duyduğu heyecan ve yaşadıkları tatlı anlar yansıtılmış.
Burada çocuğun hiç unutamayacağı, düşlerine kazıyacağı dize ”kaydırayım sizi masalardan bahçeye” olacaktır.
Doğrudan hayal gücüne yönelen başka dizeler de var.”Bir dudak olsun dünya/Öpsün yanaklarınızdan”,”Dili köpürttüm söz çıktı/Maviyi köpürttüm dalga”,”Pamuklardan helva dersem/Islanmak erimek demek”,”Güneşe haber vermeyin/Kardan adam bize geldi” gibi…
Şiirlerinde çocukların sözcük dağarcığının da gözetildiğini görüyoruz. Dizelerin kısa tutulması da bilinçli yapılan doğru bir seçim.
“Terlesinler üstümde/Metalden yapılsam da/Üşümesinler yine”, örneğinde olduğu gibi tahterevalliyi canlandırıp konuşturan şiir dizelerini çocuklar çok seveceklerdir.
Yine çocukların çok seveceği, denizin sevince masmavi olması, bitkilerin bulutlara uzanması, umutların yeşile dönüşmesi, martıların kanat çırpışı, gözkapaklarına konan kuş gibi doğayla birlikte doğanın güzelliklerini duyumsatan çok sayıda betimlemeler bulunmaktadır.
Kitabın “Çiçek parkı” bölümündeki Nergis, Papatya, Aslanağzı ve Gül şiirleri doğrudan doğadan yansımaları içeriyor.”Misler gibi koksun ülke” dediği “Gül” şiiri diğerlerinden farklı olarak yurt ve halk sevgisiyle ilgili bir çağrışım içinde:
“Gel bebeğim/Bize gidelim/Yanağında açsın renkler/Yüzümüze gül/Aklımıza gül/Masamıza, kalbimize/Odamıza, evimize/HALKIMIZA GÜL”
Hayal Parkı’ndaki çocuklar neler yapıyorlar derseniz; onlar salıncaklarda rüzgâr gibi olmak için sırtlarından itilmeyi bekliyorlar; ya da ışıklı bir şehirde içlerindeki şarkılarla atlıkarıncadalar, dönme dolaptalar. Kimi zaman gondoldalar, kimi zaman çarpışan arabada.
Bulutlardaki, düşlerdeki, sevgideki, anne kucağındaki çocuklar ise Çiçek parkı’ndaki nergizler, papatyalar kadar mutlu.
Çocukların kolayca ezberlerinde tutacakları, her çocukta var olan ritim duygusuna yakınlığı, betimlemelerin çocukların yaş seviyesine uygunluğu ve çocukların bilişsel düzeyini geliştirici özellikleriyle doğrusu iyi bir çalışma olmuş Hayal Parkı.
Bu yönüyle çocukların düş gücüne denk düşen bir söylemi yakalamış olan Hülya Deniz Ünal, her biri özgür dizelerden oluşan şiirleriyle gelecekte çocuk şiiri deyince ilk akla gelen yazarlardan biri olacağa benziyor.
Haftanın Şiiri
Aydın Mısın /Rıfat Ilgaz
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
Haftanın Sanat Gündemi
Roman, şiir ve öykü yazarı Rıfat Ilgaz, ölümünün 25. yılında çeşitli etkinlilerle anıldı.
Roman, şiir ve öykü yazarı Rıfat Ilgaz , ölümünün 25. yılında çeşitli etkinlilerle anıldı. Ilgaz için doğduğu şehir olan Kastamonu’da düzenlenen “23. Cide Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali”nde yürüyüş düzenlendi. Festival kapsamında, yazarın doğduğu evin önünden belediye meydanına kadar süren yürüyüşün ardından Atatürk Anıtı’na çelenk konuldu. Cide Belediye Başkanı Nejdet Demir ise Rıfat Ilgaz’ın Cide’yi dünyaya duyuran nadide bir yazar olduğunu söyledi. Ilgaz’ın Türkiye’nin önemli bir değeri olduğunu belirten Demir, “Cide Rıfat Ilgaz’a bir kattıysa o ilçesine on katmıştır. Sadece ilçesine değil Kastamonu’yu, Türkiye’yi eserleriyle dünyaya tanıtmıştır” ifadelerini kullandı. 2 Temmuz Sivas Madımak Olayı’nda başta yakın dostu Asım Bezirci olmak üzere birçok kişinin katledildiği haberine çok üzülen Ilgaz, bundan 5 gün sonra, 7 Temmuz 1993’te evinde vefat etmiş ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na, Asım Bezirci’nin yanına defnedilmişti.(Cumhuriet)
2 Temmuz acısı
Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz geçen hafta Asım Bezirci ile Rıfat Ilgaz’ın mezarları başında yapılan anmada Sivas Katliamı’na sonrası babasının yaşadığı acıyı şu sözlerle aktarmıştı: “2 Temmuz haberi aldığımızda babamla beraberdik, tiyatro vardı. ‘Abbas Yolagiden’ tiyatro oyunu oynanacaktı. Ona bizimle gelmesini söyledim, gelmedi. İyi ki gelmemiş, haberi orada duyduk. İyi haberi duyarız diye bekledim ama Asım abinin vefat ettiğini duyduk. Babamdan sakladım; pazar akşamı mecbur kaldık babama söylemeye. O gece babam suskun kaldı. Bir şeyler söyledi söyleyemedi. Cumhuriyet gazetesinden aradılar ve, ‘Ne düşünüyorsun? Yazar mısın’ diye sordular. Babam da ‘yaşam ve ölümün bir anlamı kalmadı her şey yalama oldu artık, Asım da öldü Çimen de öldü’ yazısını yazdı.”
Aziz Nesin, ölümün 19. yılında Çatalca’da şarkılarla, türkülerle anıldı.
Aziz Nesin’i sevenlerin ve Nesin Vakfı gönüllü destekçilerinin ustanın ölüm yıldönümünde geleneksel hale getirdiği “Temmuz Pikniği”, dün vakfın Çatalca’daki bahçesinde gerçekleştirildi. Piknikte vakfın çiftliğinde üretilen ürünler satıldı ve elde edilen gelir vakfa bağışlandı. Gönüllü müzik grupları da şarkıları ile pikniğe gelen Aziz Nesin dostlarını eğlendirdi. Anma töreninde konuşan Nesin Vakfı Yöneticisi Süleyman Cihangiroğlu, “Soma’da gördük ki bireysel olarak bazı şeyleri değiştirmedikçe bu sisteme ‘evet’ dedikçe hepimiz kaybolacağız” dedi. 2015’in Aziz Nesin’in doğumunun 100. yılı olacağını anımsatan Cihangiroğlu “Biz Nesin Vakfı olarak Aziz Nesin’in edebi ve toplumcu kişiliğini gösterecek ve tüm seneye yayılacak etkinlikler düzenleyeceğiz. Her zamankinden daha fazla yardıma ihtiyacımız var” diye konuştu. Hayata geçirmek istedikleri projeler arasında bir tarım köyü kurmak olduğunu dile getiren Cihangiroğlu “Bunun için düzenli bağışa ihtiyacımız var. Ayağımızı nasıl uzatacağımızı bilmek istiyoruz. Yaptığınız bağış miktarının hiçbir önemi yok” dedi.(Cumhuriyet)
Aziz Nesin 6 Temmuz 1995’te Sivas katliamının ikinci yıldönümü nedeniyle bir söyleşi için gittiği Alaçatı’da kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmişti. Nesin, vasiyeti gereği hiçbir tören yapılmadan, yeri belli olmayacak şekilde Çatalca’da vakfın bahçesine gömüldü.
Yunanistan’dan Zülfü Livaneli’ye ‘Barış Ödülü’
Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in ailesi ve Yunanistan eski başbakanı Yorgo Papandreu tarafından hayata geçirilen “Cem- Papandreu Uluslararası Barış Ödülü”, bu yıl Zülfü Livaneli’ye verildi.
Zülfü Livaneli, Rodos adasında düzenlenen törende ödülünü Yunanistan eski başbakanı Yorgo Papandreu’nun elinden aldı.
İlki 2016 yılında Şarık Tara ve Theodore Papaleksopulos’a verilen “Cem-Papandreou Uluslararası Barış Ödülü” bu yıl Zülfü Livaneli’nin oldu. Rodos Kalesi’nde düzenlenen ve ev sahipliğini Yunanistan eski başbakanı Yorgo Papandreu’nun üstlendiği törende, birçok ülkeden siyasetçiler, bilim ve sanat insanları hazır bulundu.
Livaneli, yaptığı teşekkür konuşmasında ülkeler arasındaki çelişkilerin çözümünde kültür ve sanatın rolü üzerinde durdu.( Orhan SENCER /DHA)
Bir Portre: RIFAT ILGAZ (1911-1993)
Rıfat Ilgaz, 1911’de Kastamonu’nun Cide ilçesinde doğdu. Kastamonu Muallim Mektebini bitirdi. Bolu ve Gümüşova’da öğretmenlik yaptı. Gazi Eğitim Enstitüsünde edebiyat eğitimi aldı. Adapazarı’na tayini çıkmasına rağmen vereme yakalanan sanatçı İstanbul’a tedavi görmek için gitti. İstanbul’da çeşitli okullarda Türkçe öğretmenliği yaptı. Bir taraftan da felsefe eğitimi aldı.
“Sınıf” adlı kitabından dolayı altı ay cezaevinde kaldı. Hastalığı nüks edince işinden, ikinci eşinden ayrılmak zorunda kaldı ve Heybeliada Sanatoryumunda yattı. Geçimini çeşitli dergi ve gazetelere yazdıklarıyla sağlamaya başladı. Devam adlı eseriyle sürgüne gönderilmesi gündeme geldi. Turhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş dergisinde İlhan Selçuk’un çizimleriyle 1966’da Hababam Sınıfı’nı dizi hikâye olarak çıkardı. Romanlaştırıldıktan sonra tiyatroya ve Ertem Eğilmez’in yönetmenliğindi beyaz perdeye aktarıldı. 1974’te Cide’ye yerleşti. 1981’de “Yıldız Karayel” romanını yazdığı için gözaltına alındı. Aldığı tehditler üzerine İstanbul’a oğlunun yanına gitti.
Rıfat Ilgaz, 1993 yılında İstanbul’da vefat etti.
Okuma Önerileri
1.Yazarın Gölgesi/ Rıza Beraheni- Haşim Hüsrevşahi- Saba Kırer/Kavis Yayınları
2.Ayna Kırılmış Baksana/Saba Kırer/ Kavis Yayınları
3.Yaşamdaşlarım/ Alova/ Türkiye İş Bankası
4.Elli Yaşa Buruk Günce/ Enver Aysever/ Tekin Yayınları
5.Kılavuzun Burnu/ Melike Belkıs Aydın/ Sıcak Nal