Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Bir Türkiye Hayali/ Selçuk R. Şirin /DOĞAN KİTAP
“Bir Türkiye hayaliniz var mı?
Çocuklarınız için kurduğunuz Türkiye hayali nedir?
Selçuk Şirin, elinizdeki kitapta bilimsel verilerden yola çıkarak eğitimden kalkınmaya, girişimcilikten kodlamaya, çocuk yetiştirmeden obeziteye uzanan geniş bir alanda yeni bir geleceğin kapılarını aralıyor. Gidişat sizi karamsarlığa itiyorsa bu kitap size iyi gelecek. Şimdi, başka bir Türkiye hayali kurmanın tam zamanı.” (Arka kapak yazısı)
“Düşünde bile göremez işler, düşlerin gördüğü işleri” demiş Can Yücel. Ustanın dizesini verilerle Türkiye gerçekliğine ustaca uyguluyor Selçuk Şirin. Yeni ekonomiyi ve kalkınmayı dert edinenler muhakkak okumalı.”
“ Türkiye için sadece parlak umutları değil, bu umutları gerçekleştirmenin yöntemlerini de vurgulayan bir çalışma.”
“Selçuk Şirin Türkiye’nin bugünkü durumunun fotoğrafını çekmekle kalmıyor, bizlere kurtuluş reçetelerini de sunuyor. Bir hayalin ötesinde, geleceğin Türkiye’sine ulaşmak için anahtar niteliğinde bir başucu kitabı.”
Mutlaka okunmalı
Konuk Yazar
Yenilmeyen Kalem: Suat Derviş
Unutulmaz romanları, kadın mücadelesindeki yeri, devrimci kişiliği ile edebiyatın önemli isimlerinden Gazeteci-Yazar Suat Derviş…/Fatma Nuran AVCI
Edebiyatımızın pek çok “ilkini, yeniliğini” gerçekleştiren Gazeteci, Yazar Suat Derviş 1905 yılında İstanbul’da doğar. Yazarın babası Tıp Fakültesi profesörlerinden Doktor İsmail Derviş Bey, annesi Abdülaziz’in mabeyincisi Kamil Bey’in kızı Hesne Hanım’dır. Liseye kadar konaklarında özel hocalardan Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca dillerini öğrenen Suat Derviş, felsefe, mantık, astronomi, matematik, edebiyat ve müzik alanlarında da eğitimini tamamlar. On üç yaşında yazdığı“Hezeyan” adlı ilk şiirini annesinden gizlice alan komşuları Nazım Hikmet, 1918’de Alemdar Dergisi’nde yayınlatır. Suat Derviş başta kızsa da, bu durum onun gururunu okşar, daha fazla yazmasına neden olur. İlk gotik roman olma özelliğini taşıyan “Kara Kitap” adlı eseri basıldığında ise 16 yaşındadır.
Toplumcu gerçekçi Türk edebiyatının temellerini oluşturan, 1920’lerde yazdığı ilk romanlarında, İstanbul’un üst tabakasının yaşamına uzanan, konaklarda, köşklerde yaşanan aşkları ve bu ilişkilerin çevresinde çeşitli kadınların konumlarını işleyen Derviş, 1930’larda toplumsal sınıfların farklılığını vurgulamayı seçmiştir. Aşkla, hayatla, ölümle sonsuz hesaplaşması devam eder yazdıklarında. “Hiçbiri” adlı romanında geleneksel kadın imgesini ele alırken “eril olanın dişi olana üstünlüğü” konu edilir. “Buhran Gecesi” romanı ise öykü çerçevesi içinde yazıldığından önemlidir. Suat Derviş toplumsal durum ile cinsiyet arasındaki bağlantının anlaşılamadığı zamanda romanlarına bu sorgulamayı yansıtarak farklı, üstün düşünce ve edebi yanını ortaya koyar.
KADIN SORUNLARINI İŞLEYEN İLK GAZETECİDİR
Suat Derviş, roman yazarlığının yanı sıra gazeteciliğe de erken yaşta başlar. İlk kişisel başarısını 19 yaşında Ankara hükümetinin temsilcisi olarak 1922’de İstanbul’a gelen Refet Paşa ile, diğer gazetecileri atlatıp röportaj yaparak elde eder. Gazeteciliğinin yönü her zaman sokak ve ezilen insanın sesinden yanadır. Röportajlarında kadınlar, çocuk işçiler, iş kazası geçirenler, işsizler ön plandadır. Suat Derviş İkdam Gazetesi’nde kadın sayfası düzenleyerek kadın sorunlarını işleyen ilk gazetecidir. Gazetesi tarafından Montrö Konferansı’nı izlemek üzere önce İsviçre’ye, sonra da Sovyetler Birliği’ne gönderilmesi, ilk kadın gazeteci olarak orada bulunması da önemlidir.
1927 yılında Almanya’ya giden Suat Derviş, burada seçkin edebiyat ve sanat dergilerinden Querscnitt ve yine ciddi bir siyasal gazete olan Vossische Zeitung’ta çalışmıştır. Hitler iktidarı ile birlikte Nazi yanlısı olmayan yayınların kaldırılmasıyla birlikte gazeteciliğe devam edemeyen Suat Derviş İstanbul’a döner. Aslında çocukluk yıllarından beri eşitlik ve özgürlük kavramıyla sürekli meşgul olan zihni, yükselen faşizmi yerinde yaşarken, ileride Marksist görüşü benimseyecek ve yazınsal / siyasal yaşamını bu doğrultuda şekillendirecektir.
‘YENİ EDEBİYAT’ DERGİSİNİ ÇIKARDI
1932 yılında ailesinin de mensup olduğu Osmanlı aristokrasisinin çöküşü ve babasının ölümüyle Suat Derviş’in yaşamında maddi sıkıntılar baş gösterir. Gazeteci olarak hayatını kazanmak zorundadır.
Ancak yazılarının içeriğindeki fikirler, zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu tarafından tepkiyle karşılanır. Takma adlar kullanarak yazsa da 1936 yılına gelindiğinde Türkiye’nin siyasi ortamı tamamen değişmiş, el üstünde tutulan Suat Derviş, gerici ve ırkçıların tabiriyle “Kıpkızıl komünist” damgasını yemiştir. 1937’de Tan Gazetesi’nde tefrika edilen “Olan Şeylerin Romanı”, bir emperyalizm / kapitalizm eleştirisidir; okurları bilinçlendirmek amacı hemen anlaşılır. Bu dönem, Suat Derviş için zor yılların başlangıcıdır. Bir zamanlar yazılarını yayımlamak için peşinden ayrılmayan gazete patronları iş vermez, yaklaşık on yıl boyunca kitapları basılmaz. TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’le yaptığı evlilik ise onları tutuklanma, sorgu, hapis cezası gibi kara günlere götürecektir.
Burjuva bir ailenin kızıyken solcu, toplumsal aydın olarak sürdürdüğü yaşamında siyasi düşüncelerinden, mücadelesinden taviz vermeyen Suat Derviş, 1937 yılında 5 Ekim 1940 – 15 Kasım 1941 tarihleri arasında “Yeni Edebiyat” adlı dergiyi çıkarmıştır. Kadrosunda Abidin Dino, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Hasan İzzettin Dinamo, Atilla İlhan gibi pek çok genç yazar olan dergi, 21 sayının sonunda sıkıyönetim tarafından kapatılır. Ancak Suat Derviş bu tür yasaklardan yılacak biri değildir. “Neden Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” adlı incelemesini kaleme alır. Tahmin edildiği gibi şimşekleri üzerine çeker, sorguya alınır. Sekiz aylık tutukluluğuna karar verildiğinde sekiz aylık bebeğini düşürür Suat Derviş. Üç evliliğini kısa sürelerde olumsuzluklarla sonuçlandıran yazar dördüncü eşi Reşat Fuat Baraner’le mutluluğu yakalamışken, onun 1951’de tekrar tutuklanıp yargılanmasıyla acılarına yenileri eklenir.
BİRÇOK DEVRİMCİYİ EVİNDE MİSAFİR ETTİ
1953 Yılında yurt dışına çıkan Suat Derviş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazar. Kitapları Fransızca’ya çevrilir. 1963 yılında yurda dönen Suat Derviş’in, eşinin hapisten çıkmasıyla yaşadığı sevinç kısa sürer. Hastalıklar ve ölüm kapıdadır artık. Hayatta en çok sevdiği ablası ve eşinin kaybı onu biraz sarssa da, toparlanarak 1970 yılında Devrimci Kadınlar Birliği’ni kurar. 1971 yılında derneğin kapatılması şaşırtmaz onu ve yeniden yazarlığına ağırlık verir, yılmadan. Ülkedeki yasaklar, baskılar dozunu arttırdıkça üniversiteli gençlerin bilinci ve isyanına duyarsız kalmayan Suat Derviş, Mihri Belli, Deniz Gezmiş, Cihan Alptekin gibi unutulmaz isimleri evinde misafir eder. 23 Temmuz 1972 yılında öldüğünde cenazesinde gençlerin hiçbiri yoktur. Çünkü ya hapistedir onlar, ya da mezarda.
Bu yaşam öyküsünü benzersiz kılan, insanın mutlak gücün karşısında savaşı elbette. Suat Derviş olumsuz tüm olaylara karşı bir gün bile yazmaktan vazgeçmedi. Düşüncelerinden ödün vermediği gibi liderlik vasfıyla pek çok aydının yetişmesine vesile olmuş, eserleriyle okuruna ulaşmış, güçlü, yenilmeyen kişiliğiyle iz bırakmış bir kadın yazar ve gazeteci. Yaşadıklarından şikâyet etmeden kalemine sıkıca sarılan Suat Derviş bugünün dünyasında değeri daha çok anlaşılacak, örnek alınacak bir yazar. Umarım bu büyük, dopdolu yaşamıyla Suat Derviş, yarattığı Fosforlu Cevriye karakteri gibi yıllarca akıllardan çıkmaz.(Kay. Evrensel Gazetesi)
Haftanın Şiiri
Başka Bir Kent Yok/ Konstantinos Kavafis
Diyorsun ki, “bir başka ülkeye,
bir başka denize gitmek istiyorum;
bundan daha güzel bir başka kent vardır kuşkusuz.
Ama kötü yazgım peşimi bırakmaz ne yapsam,
ve kalbim şimdi burada gömülü bir ceset sanki.
Ruhum daha ne kadar katlanacak bu çoraklığa?
Hangi yana çevirsem yüzümü, ne yana baksam
Hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma
Bunca yıllarımı heder ettiğim şu ülkede.”
Yeni bir ülke bulamazsın, arama sakın,
Bir başka deniz de bulamayacaksın.
Nereye gitsen bu kent senin ardından gelecek,
Aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine,
ve yaşlanacaksın aynı, hep aynı mahallede,
hep aynı evlerde ağaracak saçların.
Ve dünyayı bir uçtan bir uca dolansan da
Dönüp bu kente geleceksin sonunda.
Yanılma sakın, bir başka gelecek umma,
ne seni bekleyen bir gemi var limanda
ne de beklediğin bir başka çıkar yol.
Nasıl tükettiysen ömrünü şurada, şu köşecikte,
Öyle kıydın demektir ona, tüm yeryüzünde.
(Türkçesi: Sacide Üçer)
Haftanın Sanat Gündemi
Antakya Adnan Yücel’le Şiirleşti
Antakya’dan,Adana’dan ve Mersin’den katılan yazar ve şairler Adnan Yücel şiirleri seslendirdiler ,onunla ilgili düşüncelerini,anılarını paylaştılar.
Defne Şelalesi’ndeki Mozaik Kafe’de gerçekleşen programa Defne Belediye Başkanı İbrahim Yaman da katılarak Adnan Yücel’in bir şiirini seslendirdi.
Akdeniz Sanat Oluşumu AntakyaTemsilcisi Mehmet Karasu,Şelaledeki bu ilk etkinliklerinin başarılı geçmesinden çok mutluydu. Programın müzik bölümünde gitarıyla Mehmet Fazıl Karasu,bağlamayla da Sülayman Küçükrecep yer aldı.
Selamet Bağcı,Güler kalem,Bedran Cebiroğlu,Seval Karataş,Nebihe Karasu,Selda Kaya,Ahmet Türkmen,Süha Kıyak,Mithat Öztürk,Bahri Loş,Sevim Habib Adnan Yücel şiirlerini seslendirdiler.
Ayrıca Adnan Yücel’in eşi Ayşe Yücel de programdaydı.Yaptığı konuşmada katılımcılara teşekkür etti.
Konu Adnan Yücel olunca ve bu kadar seveni bir araya gelince, programı yönetme ve yönlendirme işi benim için çok kolay oldu.Tüm katılımcılara bir kez daha teşekkür…
Diğer yandan Mozaik Kafe’ye, bize ortam hazırlamaları ve ikramda bulunmaları nedeniyle onlara da kocaman bir teşekkür..
Zülfü Livaneli’den yeni kitap ‘Kaplanın Sırtında’
Zülfü Livaneli, yeni kitabının adını açıkladı. Kaplanın Sırtında yakında çıkıyor.
Nefise Karatay’ın moderatörlüğünü yaptığı ‘Hepsiburada Yazar Söyleşileri’nin bu haftaki konuğu Livaneli, Doğan Kitap tarafından yayımlanan, ‘Konstantiniyye Oteli’ kitabındaki, ‘Edebi ve Ebedi Gölgeler’ bölümünden ilham alarak yazdığı yeni romanı ‘Gölgeler’i, bir saygı duruşu olarak nitelendirirken, okuyucularından gelen olumlu tepkilerden de çok mutlu olduğunu ifade etti.
‘DÜNYAYA SÜREKLİ ROMAN GÖZÜYLE BAKIYORUM’
Livaneli, aklında sürekli hikâyeler döndüğünü, dünyaya sürekli roman gözüyle baktığını anlatırken aynı zamanda, ‘Kaplanın Sırtında’ ismini verdiği yeni romanı üzerinde çalıştığının haberini verdi. Livaneli, Türkçe’nin çok zengin bir dil olduğunu fakat günümüzde kullanılan kelime sayısının azalmasıyla dilin kısırlaşmaya gittiğinden söz etti, bu durumun edebiyat ile aşılabileceğini de söyledi. Livaneli, dilin sınırlarını genişletmek için toplumun her ferdinin çaba içinde olması gerektiğini de vuguladı. (İSTANBUL/DHA)
Cengiz Aytmatov anısına Malatya’da özel program
Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından 9-15 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 8. Malatya Uluslararası Film Festivali, dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’u doğumunun 90’ıncı, vefatının 10’uncu yılında, eserlerinden uyarlanan filmlerle özel bir programda anacak.
Yazarlığa 1952 yılında başlayan, ‘Dağlar ve Steplerden Masallar’ adlı hikâye kitabıyla büyük şöhrete ulaşan ve 1963 yılında ‘Lenin ödülü’ kazanan Kırgız yazar, çevirmen, gazeteci ve devlet adamı Cengiz Aytmatov’un beyazperdeye aktarılmış eserleri 8. Malatya Uluslararası Film Festivali kapsamında düzenlenecek “Aytmatov 90 Yaşında” özel programında gösterilecek.
Eserlerinin çoğunda aşk, dostluk, savaş devrinin acıları ile Kırgızların gelenek ve göreneklerini işlemiş olan Aytmatov, 20. yüzyıl gibi zor bir dönemde yaşamış ve eserlerinde 2. Dünya Savaşını ve savaşın getirdiği zulmü, sefaleti, yokluğu, iyiyi ve kötüyü kullanmıştır. Edebi hayatına gazetelerde yazdığı hikayelerle başlayan Aytmatov, o yıllarda Türk toplumunun içinde bulunduğu durumu da eserlerine yansıtmış ve Türk kültürünün dünyadaki önemli tanıtıcılarından biri olmuştur. (Adınlık)
Bir Portre
Konstantinos KAVAFIS
Yunan şiir geleneğinin dışında kendine özgü bir şiir yaratan Yunanlı şair Konstantinos Kavafis 17 Nisan 1863’te İskenderiye’de doğdu, 29 Nisan 1933’te yine aynı kentte öldü. Tam adı Konstantinos Pétrou Kaváfis’tir. İstanbul’dan İskenderiye’ye göç eden bir Rum ailesinin dokuzuncu çocuğudur. Kavafis çocukluğunda bir süre ailesiyle birlikte İngiltere’de Londra’da kaldıktan sonra yeniden Mısır’a dönmüş, İstanbul’a, Paris’e, Londra’ya ve Atina’ya yaptığı kısa yolculuklar dışında yaşamının tamamını İskenderiye’de sürdürmüştür. İskenderiye’ye döndükten sonra Su İşleri Bakanlığı’nda uzun yıllar kâtiplik yapmış, İskenderiye Borsası’nda simsar olarak çalışmıştır. Ömrünün son yıllarında gırtlak kanserine yakalanan Kavafis yalnızlık içinde ölmüştür. İlk şiirleri 1903’te Yunanistan’da yayımlandı. Bir yıl sonra 14 şiirden oluşan ilk kitabını çıkardı. 1907’de Nea Zoe adlı edebiyat dergisinin çevresinde toplanan genç sanatçılarla ilişki kurdu. 1910’da birinci kitabını 12 şiir ekleyerek yeniden yayımladı. 1911’den ölümüne dek şiirlerini dergilerde yayımlayan Kavafis’in 154 şiiri toplu olarak 1935’te yayımlanabildi. Bütün şiirleri 1963’te gün yüzü görebildi. En önemli şiirlerini 40 yaşından sonra yayımladığı için kendisini “yaşlılığın şairi” olarak nitelendirmiştir.
Kavafis Hıristiyanlığa, milliyetçiliğe ve heteroseksüelliğe ilişkin geleneksel değerleri reddetmiş, şiirlerinde Roma, Bizans ve Helenistik dönem tarihlerinden yol çıkarak yarattığı dramatik atmosfer içinde güncel olanı lirik bir dille ele almıştır. Kullandığı dil, klasik kurallara bağlı kalınarak geliştirilmiş gösterişli ve incelikli Katharevusa ile halkın konuştuğu Demotikos’un özgün bir karışımıdır. Tarihsel olarak nitelendirilen şiirlerinde kendi özgün kişiliğini başka başka karakterlerin ağzından konuşturarak ince alaycılığa denk düşen dramatik bir anlatımı oluşturmuştur. Düzyazının sınırında duran şiirlerinde içtenlik ve gerçekçilik egemendir, şiirin bütünü tek bir imge olarak yer alır.
Okuma Önerileri
1.Uzun Sürmüş Bir günün Akşamı/ Bilge Karasu/Metis Yayınları
2.Yenişehir’de Bir Öğle Vakti/ Sevgi Soysal/İletişim Yayınları
3.Bir Düğün Gecesi/ Adalet Ağaoğlu/ Everest Yayınları
4.Masal Masal İçinde/ Ahmet Ümit/ Everest Yayınları
5.Sessiz Ev/ Orhan Pamuk/ YKY