Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Okumanın Tarihi/ Alberto Manguel
Borges’e kitap okuyan Alberto Manguel okumanın büyülü dünyasını tüm okurlarla paylaşıyor. On altı yaşında Borges’e kitap okuyarak kitapların büyülü dünyasına adımını atan ve kendisini tanıyan okurların The Dictionary of Imaginary Places [İmgesel Yerler Sözlüğü] ile beğenisini kazanan Alberto Manguel’in Okumanın Tarihi adlı kitabı Yapı Kredi Yayınları, Edebiyat dizisinden çıktı. Arjantin, Kanada, Fransa, İngiltere ve Tahiti gibi farklı ülkelerde editörlük, gazetecilik, beş dilde çevirmenlik ve yazarlık yapan Alberto Manguel bir okurun yaşadığı o çok özel deneyimleri tarih boyunca görkemli bir anlatımla okurlara sunuyor. M.Ö. 4000 yılının kil tabletlerinden CD-ROM’lara, dillere destan İskenderiye Kütüphanesi’nden Kafka, Rilke, Sartre, Colette gibi büyük yazar ve şairlerin kitaplarla paylaştıklarına, kitap okumak için tasarlanmış yataklardan matbaa ve gözlüklere dek okurların “fildişi kulesi”nin tüm parlaklığını şaşırtıcı anekdotlar ve sürükleyici bir dille herkese açıyor. Okumanın Tarihi yazarın gençliğinde Borges’e kitap okumasının ve diğer kişisel anılarının sıcaklığını tarihsel bilgisinin zenginliği ile buluşturan bir serüven ki (Tanıtım yazısı)
Konuk Yazar
Bir macera adamı olan Kristof Kolomb’un da iyi bir kitap okuru olduğu belli. Az okumuştur ama öz okumuştur gerçekten de. Okuduğu kitapların beş tanesinden haberdarız
Alberto Manguel, Okumanın Tarihi’nde ün kazanmış kimi okurlardan söz eder: “On dokuzuncu yüzyılda yaşamış Eloise Bertrand adlı, güncesi Franko-Prusya savaşından zarar görmeden çıkmış olan ve Nerval okumaları konusunda notlar tutmuş Fransız bir öğrenci kız; Londra’da Court Tiyatrosu’nda The Vicar of Wakefield (Wakefield Papazı) adlı oyun sırasında suflörlük yapan Douglas Hyde; Proust’un kâhya kadını olan ve efendisinin uzun romanının büyük bir bölümünü okumuş olan Celeste.”
Bu adların kitaba, okumaya düşkünlükleri edebiyat tarihine geçmiş demek ki. Manguel’in bu listesine eklenecek başka adlar da var elbette. Örneğin Andre Maurois, kendisine, Montaigne’in dostu olan Grenoble’lı bir odun satıcısından söz edildiğini belirtir, “Bu adam, cebine üstadının bir kitabını yerleştirmeden katiyen seyahate çıkmazmış” der. Francis Bacon’ı da ünlü okurlardan saymak gerekmez mi? Bacon da Montaigne’i severek okurdu. Nurullah Ataç, “Denemeleri onunkine benzesin diye, hiç olmazsa onunkilerden heves edip yazmış” diyor Bacon için. Montaigne’in ünlü okurlarından biri de filozof Pascal’dır. Hayranı olduğu bu büyük yazarın eserleri elinden düşmezdi Pascal’ın.
Merhaba Montaigne
Otuz sekiz yaşındayken şatosuna çekilip doyasıya okuyup yazmak için işinden ayrılan Montaigne, Denemeler’ini okuduğu kitaplardan aldığı notlardan derledi. Bu kitap bir başyapıttır kuşkusuz. Ondan iki yüz yıl sonra yaşamış olan hayranlarından Madame Lafayette “Herkesin komşu olmak isteyeceği muhteşem biri” diye tanımlıyor Montaigne’i. Ünde, soylulukta gözü olmadığı da biliniyor. Yaşadığı dönemde her büyük ailenin arması olurdu. Genellikle de kahramanlık nişanlarıyla doldurulurdu bu armalar. Montaigne, kendi aile armasının altına sadece, “Ne Biliyorum?” diye yazar. Ne alçakgönüllülüktür bu.
18. yüzyılın en önde gelen Fransız eleştirmenlerinden C.A. Sainte-Beuve de Montaigne için şunları söyler: “Ciddi olarak neden bahsederse etsin muhakkak sonunu güzel bir şekilde bağlar. Kullandığı usul hakkında bir hüküm vermek için kitabından bir sayfa açmak, herhangi bir mevzu üzerinde konuşurken onu dinlemek kafidir; neşelendirmediği, geliştirmediği hiçbir mevzu yoktur.”
Montaigne’e ilişkin olarak yapılan değerlendirmelerde, okurları üzerindeki etkisinin büyüklüğüne özellikle vurgu yapılıyor. Etienne Pasquier, onu okuduktan bir süre sonra “ruhumuzun” onunla dolduğunu hissetmemenin olanaksız olduğunu düşünmekte haksız sayılmaz pek.
İyi de Montaigne’in kendisi nasıl bir okurdu acaba? Tat almaktan hoşlanan, araştırıcı bir okur olarak biliniyor. Dediği şu: “Kitaplardan yalnız insanca bir eğlenceyle tat almaya çalışırım.”
Montaigne’in, Sainte-Beuve’un “tarikat” olarak nitelendirdiği ciddi bir tutkunlar kitlesi var. O kadar çok sevilmiş ki, Beuve bunlardan birinin, Montaigne’e ilgili hemen her ayrıntıyı bulup çıkarmayı, ona ilişkin en küçük belgeyi bulmayı yaşamının adeta amacı yapmış olan Doktor Payen olduğunu belirtir. Montaigne’in manevi kızı olduğu söylenen Gournay de yaşamını Montaigne adamıştır, diyor Beuve.
Yazdıklarıyla, düşünceleriyle adı etrafında bir efsane oluşan Montaigne’in çok tembel olarak bilinmesi şaşırtıcı geliyor insana.
Kolomb da iyi okurdu
Bir macera adamı olan Kristof Kolomb’un da iyi bir kitap okuru olduğu belli. Az okumuştur ama öz okumuştur gerçekten de. Okuduğu kitapların beş tanesinden haberdarız. Papa II. Pius’un “Historia rerum ubique gestarum”unun 1477 Venedik baskısı, d’Ailly’nin “İmago Mundi”sinin 1483 baskısı, Marco Polo’nun “Devisement du Monde”unun 1485 baskısı, Yaşlı Plinus’un “Doğal Tarihi”nin 1489 baskısı, bir de Plutharkos’un tam metni 1470’de Latince’ye çevrilmiş olan Hayatlar adlı kitabı. Okuduğu kitaplar arasında en beklenmedik olanın bu son kitap olduğu söylenir.
Amerika’nın 1920’li yıllardaki en ünlü bankeri J.Pierpont Morgan da sıkı kitap okurlarındandı. Kütüphanesinde Kıpti dilinde yazılmış eserlerden, Kolomb’un Amerika’yı keşfinden önce rahiplerce yazılmış eserlere kadar çok sayıda değerli kitap bulunurdu. Shakespeare’in bazı kitaplarının ilk baskılarının yanı sıra Gutenberg’in matbaasında basılmış bir de Kitabı-ı Mukaddes vardı ki, paha biçilmez.
Samuel Taylor Coleridge on kardeşin en küçüğüydü. Dolayısıyla ağabeylerinin fazla ezdiği bir çocuktu. Ağabeylerinin baskısından kitaplara sığınarak kurtuldu denir. Thomas De Quincey’in kitaba da okumaya da düşkünlüğü dillere destandır. Kendisine kalan mirasın büyük bir bölümünü beş bine yakın kitaptan oluşan kütüphanesine harcadığı bilinir.
Doğu’dan da var elbette
Manguel’in Okumanın Tarihi çok zevkli bir kitaptır. Keyifle okumuştum ama elimden düşürmediğim kitabında Doğu’dan çok az örneğe yer vermesine alınmıştım doğrusu. Örneğin, Doğu’dan da ünlü okur sıfatını hak eden kimse yok mu? Olmaz mı? Elbette var. Ben de bildiklerimi anımsatayım.
Müslüman dilbilimci Ebu İshak el-Harbi (ölümü 285/898) hatırı sayılır bir kitap meraklısıydı. Çalışmaları sırasında çok fazla kağıt, mürekkep kullandığını da söylerler. Evinde, sadece filoloji ile hadislerle dolu tam 12 bin not defteri vardı ki bu azımsanacak bir rakam değildir. “Bu kadar kitabı neyle topladın?” diyenlere yanıtı şudur:
“Kanımla, canımla”.
Ortaçağ İslam dünyasının en önemli kitap tutkunlarından biri de kuşkusuz Ebu Ali bin Sivar el-Katib’dir. (Bir başka kaynağa göre bu kişi Ebu’l-Kasım el-Büsti de olabilirmiş, belirteyim). El-Katib’in uluslararası üne sahip kitaplığı, İslam’da vakıf olarak kurulan ilk kitaplık özelliğini de taşıyordu. Ne yazık ki 1090 yılında Bedeviler tarafından yok edildi. Cahiz’in bir kitap kurdu olduğunu söylemeye gerek yok, biliniyor. Kitapları yazarak çoğaltan Varraklar’ın dükkânlarını kiralar, geceleri orada bulunan kitapları okurdu Cahiz.
Salah Birsel, bizde de adı edebiyat tarihine geçmiş kitap tutkunlarının olduğunu yazar, Halley Kimi Kurtarır’da. Birsel, Refi Cevat Ulunay’ın sözünü ettiği Mazhar adlı kişinin tam bir kitap delisi olduğunu söylüyor. Neyi var neyi yok kitaba yatırırmış Mazhar Bey. Birsel, Ulunay’ın şöyle yazdığını aktarıyor: “Zavallı Mazhar Bey, üstte yok, başta yok. Ama yine kitaba para bulur. Dahası, Sahaflar’da son meteliğine kadar kitaba verdikten sonra, cebinde yol parası da kalmadığı için, kitapları yüklenerek Bakırköyü’ne kadar yaya gittiği de olurdu.”
Salah Birsel, kendi tanıdığı bir başka kitap delisi Saim Nihat Bilga’dan da söz eder: “…yemez içmez parasını kitaba yatırırdı. Kimi zaman sahaflığa kalkışıp evlerden çuvallarla kitap satın aldığı da olurdu. Bunların içinden işine yarayacakları ayırır, gerisini şuna buna dağıtırdı. Böylece oldukça zengin bir tiyatro kitapları koleksiyonu elde etmişti.”
Çok daha uzatılabilir bu örnekler. Kitaba okumaya düşkünlük yerküremizde sadece belli bölgelere özgü değil elbette. Bunun Batı’sı Doğu’su yok ama Manguel Batı’da daha fazla kitap tutkunları var deyince Doğudakileri de ben anımsatayım istedim. (Birgün Gazetesi)
Haftanın Şiiri
Meçhul Öğrenci Anıtı/ Ece Ayhan
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı,
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
– Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
– Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
Bu ölümü de bastırmak için boynuna mekik oyalı mor
Bir yazma bağlayan eski eskici babası yazmıştır:
Yani ki onu oyuncakları olduğuna inandırmıştım
O günden böyle asker kaputu giyip gizli bir geyik
Yavrusunu emziren gece çamaşırcısı anası yazmıştır:
Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek
Haftanın Sanat Gündemi
‘Bebeklerin Ulusu Yok’ sahneye uyarlandı
Ataol Behramoğlu’nun şiirlerinden oluşturulan ‘Bebeklerin Ulusu Yok’ isimli tiyatro oyunu 12 Eylül Çarşamba günü sahnelenecek. Özgürefe Yeşilpınar’ın yönettiği oyun, Şişli Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde seyircilerle buluşacak.
Ataol Behramoğlu’nun bugün hâlâ gerçekliğimize dokunan şiirlerinin bir kolajından oluşan ‘Bebeklerin Ulusu Yok’ oyunu, savaşın acımasızlığını gözler önüne serecek. Tiyatro Nil tarafından sahnelenen oyunun yönetmenliğini Özgürefe Yeşilpınar üstleniyor.
Gamze Durmuş, Nihan Ekitöz ve Özgürefe Yeşilpınar’ın sahnede oynadığı oyunun tanıtımında şöyle deniliyor: “Şairin de söylediği gibi ‘Bebeklerin Ulusu Yok’… Dünyanın en masum, en saf ve en temiz varlıklarıdır bebekler ve insanoğlunun yarattığı vahşet ortamının en mağdur kimlikleridir. (Sözcü)
Yerli düşüncenin sesi büyük romancı Tarık Buğra, doğumunun 100. Yılı dolayısıyla Emin Grup’un sponsorluğunda Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi’nde yapılan bir programla anıldı.
TYB İstanbul Şubesi, EMİN Grup’un desteğiyle “Doğumunun 100. Yılında Tarık Buğra Özel Programı” başlıklı bir etkinlik gerçekleştirdi. Dr. Ferda Zambak ve Dr. Bahtiyar Aslan’ın Tarık Buğra’yı anlattığı söyleşiyi, Prof. Dr. Namık Açıkgöz yönetti.
Programın açılışında konuşan TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı, Türkiye Yazarlar Birliği olarak Türk edebiyatının öncü isimlerinden Tarık Buğra’yı doğumunun yüzüncü yılında rahmetle minnetle andıklarını kaydederek şunları söyledi:
“Yapmış olduğumuz çalışmalarda bizlerden desteklerini esirgemeyen Emin Grup Yönetim Kurulu Başkanı Emin Üstün beye teşekkür ederiz. Yerli ve millî bir münevver olan merhum Buğra, edebiyatın birçok dalında eserler verdi. Ömrünü kültürümüze ve medeniyetimize adadı. Bizden bir isim olarak eserlerinde bizi anlattı, bizden bir duruş sergiledi. Özellikle Türkiye’nin zor zamanlarında eserleri, kafası karışık gençlere bir ışık oldu. Onların zihnini, hakikatin aydınlığıyla ışıttı. Televizyona uyarlanan eserleri, tarih şuurunun ve millî bilincin uyanmasında kıymetli bir vazife gördü. Bu program vesilesiyle milletimizi yeniden Tarık Buğra okumaya davet ediyoruz. Türkiye Yazarlar Birliği olarak yeni kültür sezonunda görkemli programlarla İstanbulluların huzurunda olacağız. Değerlerimizi değerlilerimizle buluşturmaya devam edeceğiz.”
ANLATTIĞI MEKÂNIN BİR PARÇASI OLABİLİYORDU
Programı yöneten Prof. Dr. Namık Açıkgöz, Tarık Buğra’nın kendi gençlik dönemlerinin en çok okunan yazarlarından biri olduğunu belirterek Buğra’nın kamuoyu tarafından her ne kadar romancı yönüyle bilinse de hikâyeciliğinin bugünün hikâyecilerini etkileyecek kadar öne çıktığını ifade etti ve şöyle devam etti:
“Kasaba hikâyelerinin ilk güzel örneklerini Tarık Buğra vermiştir. Ebeveyn hikâyeleriyle de incelemeye değerdir. Anlattığı mekâna ait olabilen bir yazardır. İstanbul’u anlattığında hepimiz onu İstanbullu sanabiliriz. Tarık Buğra’yı bize sevdiren en önemli etkenlerden birisi, nefret ve kahır duygusunu en gerçekçi şekilde verebilmesidir. Tarık Buğra’nın okuyucusu, okuduklarını fazla irdelemeyen ve yazarı popülize etmeyen okuyucu olduğu için, çağdaşı Kemal Tahir ondan daha fazla öne çıkabilmiştir.”
Çirkin kral Yılmaz Güney, vefatının 34. yılında anılıyor
Yönetmen, oyuncu ve senarist Yılmaz Güney, vefatının 34. yılında anılıyor. Sinema dünyasında ‘Çirkin Kral’ lakaplı Güney, sanat hayatına onlarca film ve ödül sığdırdı.
Sinema dünyasında “Çirkin Kral” lakabıyla tanınan Yılmaz Güney, 1937’de Adana’nın Yenice köyünde dünyaya geldi. Güney, ilköğrenimini ve liseyi Adana’da tamamladı. Lise yıllarından itibaren harçlığını çıkartmak için çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Güney’in aynı dönemde yerel dergi ve gazetelerde yazıları yayımlanmaya başladı. Usta yönetmen, And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde film dağıtıcılığı yaptı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne 1956’da giren Güney, 1957’de ayrılarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne kayıt oldu.
Yılmaz Güney, 1959’da yönetmen Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Bu Vatanın Çocukları” ve “Alageyik” filmlerinin senaryolarına imza attı ve oyuncu kadrosunda yer aldı.
On Üç Dergisi’nde yayımlanan “Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılanan Güney, 1961’de 18 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yönetmen Güney, 8 ay Konya’ya sürgün cezası alması sonrasında eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.
Yönetmenliğini Lütfi Akad’ın yaptığı “Hudutların Kanunu” filmiyle “Çirkin Kral” lakabını alan Güney, 1964’te “Kamalı Zeybek” filminin çekimlerinde tanıştığı oyuncu Nebahat Çehre ile evlendi.
Ömer Seyfettin Öykü Yarışması’nda büyük ödül Biberoğlu’nun oldu
Büyükçekmece Belediyesi tarafından düzenlenen Ömer Seyfettin Öykü Yarışması’nda ilk 3’e girenlerin ödülleri törenle takdim edildi.
Gençleri yazmaya özendirmek amacıyla düzenlenen serbest konulu öykü yarışmasının ödül töreni Büyükçekmece Belediyesi 2. Kitap Günleri kapsamında gerçekleştirildi.
“Gençlerin ellerinin kalem tutmasını amaçladık”
Ödül töreninde konuşan Büyükçekmece Belediye Başkan Vekili Hayrettin Altunok, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün’ün kültüre, eğitime ve okumaya büyük önem verdiğini belirterek şöyle konuştu; “Bugün devam eden Kitap Günleri gibi kültürel faaliyetlerimiz sürekli devam etmektedir. Dünyanın en başarılı kültür ve sanat festivalinin altında da yine Büyükçekmece Belediyesi’nin imzası bulunmaktadır. Türk edebiyatında önemli bir isim olan Ömer Seyfettin adına yapılan öykü yarışmasındaki amaç gençlerimizin ellerinin kalem tutmasına yönelik bir faaliyettir. Yarışmaya katılan ve emek veren tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Yarışmada ödül alan arkadaşlarımızı da tebrik ediyorum.”
Ödüller törenle takdim edildi
Ömer Seyfettin adına düzenlenen öykü yarışmasının seçici kurulu Semra Atasoy, Nilgün Ilgaz ve Fatih Erdoğan’dan oluştu. Yarışmanın birincilik ödülünü Ali Baran Biberoğlu kazanırken, Esra Aslıhan Durmaz ikinci, Arzu Nurdaş ise üçüncü oldu. Ödül almaya hak kazanan yarışmacıların ödülleri Büyükçekmece Belediye Başkan Vekili Hayrettin Altunok, Belediye Başkan Danışmanı Reşit Oral ve Belediye Başkan Danışmanı ve Kitap Günleri Koordinatörü tarihçi yazar Sacide Bolcan tarafından takdim edildi.
Okuma Önerileri
1.Yazıyla Yaşamak/ Güven Turan/ Yapı Kredi Yayınları
2.Acı Hayatlar/ Nedim Gürsel/ Doğan Kitap
3.Okuya Yaza Geçiyor Ömür, Bitmiyor Kitap/Oğuz Demiralp/ Y.K. Y
4.Edebiyat ve Sinema Yazıları/ Hayati Koca/ Karahan Kitabevi
Hafta Sonu Önerileri
“İki İyi Çocuk” filmini izlemediyseniz mutlaka izleyin. Antakya İnsanının hoşgörüsünü, sevecenliğini, Antakya kültürünü anlatan özgün bir yapıt.
Bir Portre
Orhan Tüleylioğlu,
9 Haziran 1965’te Antakya’da doğdu. Ankara Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdi. Şiirin yanı sıra deneme, araştırma, inceleme ve derleme türlerinde ürünler verdi. 2003-2016 yılları arasında Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda yayın yönetmeni olarak çalıştı. Çalışmaları birçok ödüle değer görüldü. Dafne Kitap’ın yayın yönetmenidir.
Yapıtları;
Şiir:
Anların Tetiği (1994)/Her Karşılaşma Bir Veda (1998)/Yüzey Bilgisi (2011)
Deneme-Eleştiri:
Barbar Uygarlık (2003)/Yalnız Kitap (2014)
Araştırma-İnceleme:
Neden Öldürüldüler?-1, “Babam Neden Öldürüldü Anne?” (2007)
Neden Öldürüldüler?-2, “Bu Kan Kurumaz!” (2007)
Neden Öldürüldüler?-3, “Dipsiz Kuyu” (2008)
Neden Öldürüldüler?-4, “Kurşunlar Hepimize” (2009)
Kahramanmaraş Katliamı (2009)
Yüreklerimiz Hâlâ Yangın Yeri ( 2010)
Namlunun Ucundaki Mahalle (2011)
Derleme:
Okumak mı, O da Ne? (2000)/Savaşçı ve Şair: José Marti (2006)
Ben, Uğur Mumcu’yum (2011)
Yalan Söylemez Çünkü Şairler- Attila József (2011, Sevgi Can Yağcı ile)
İsterler ki Susalım (2011)/Merdivende Üç Şair (2012)
Uğur Mumcu Ölümsüzdür (2012)
YAZARIN DAFNE YAYINEVİNDEN ÇIKAN KİTAPLARI
Mutluluk Konservesi