Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Ezgili Yürek/Ruhi Su /Everest Yayınları
“Ruhi Su’nun dünyasının kapılarını aralamak için türküleri kadar önemli olan bir başka kapı da söyleşileri, yazıları..
Kendi kaleminden, kendi ağzından düşündükleri, yaptıkları, yapmayı amaçladıkları.
Ezgili Yürek, Türkiye’nin modern çağının en önemli kültür insanlarından birinin dünyasına çağırıyor sizi. Zamanın akışına direnmeyi başarmış bir ustanın dayandığı ve gücünü aldığı kaynakları bilmek tüm kültürel hayatımız üzerine bulanıklaşmış görüşlerimizi berraklaştırmamıza yardımcı olacaktır mutlaka.” (Arka kapak yazısı)
Konuk Yazar
‘Müziği düşünen adam’ Ruhi Su aramızdan ayrılalı 33 yıl oldu/ Öner Yağcı
O, halkın, emeğin, güzelliğin, sevdanın, sevginin duyarlılıklarıyla dolu yüreğiyle, halkın özgürlük ve ölümsüzlük arayışının çığlığı türküleri yarınlara taşıdı
“İki genç geldi Ruhi Su’nun imza gününe. Biri oğlan biri kız. Gencecik iki genç.. “Olmaz çocuklar” dedi. “Ne elimi öpülmeye alıştırın. Ne siz alışın el öpmeye.”
Ali Yüce, “Çağını İmzaladı Ruhi Su” adlı şiirinin dizeleriyle Ruhi Su’yu, bu büyük bilgeyi, bu büyük çağdaş halk destancısını böyle anlatıyor; ben de onun dizeleriyle merhaba dedim.
‘Müziği düşünen adam’
Ruhi Su, türküleriyle yaşamın ve insanın anlamını, güzelliğini, zenginliğini damıtarak sunan bir insan ve yaşam ustasıdır. Şiirlerindeki:
“Dünyaya gel insan başlasın
Ne güzel bir dünya bu iyi ki geldim
İnsana biz yeni geldik
Dünyaya hükmün başlasın”
gibi dizelerle sunduğu bu yaşam ve insan anlayışı;
“Ama benim memleketimde bugün
İnsan kanı sudan ucuz”
dizelerinde kendini bulan bir anlamın ve güzellemenin bilgece, “ezgili bir yürek”çe anlatımıdır.
Ruhi Su, halkın, emeğin, güzelliğin, sevginin, sevdanın duyarlılıklarıyla dolu yüreğiyle, halkın özgürlük ve ölümsüzlük arayışının çığlığı olan türkülerin dünden yarına; geçmişten geleceğe taşınması zorunluluğunun bilinciyle kendini var eden bir insan, bir sanatçı, bir aydın, bir direnç simgesi olarak yaşadı bu dünyada. Dinsel bağnazlıkla dolu, özgürlük düşmanı bir düzenin altı yüz yıl boyunca baskı altına aldığı, susturmaya, korkutmaya çalıştığı, ezdiği, idam ettiği halk sevdasının, yani türkülerin 20. yüzyıldaki sözcüsü olarak yaşadı. Seçtiği yaşamıyla, dünden bin bir sıkıntıyla gelen türküleri çağdaşlaştırarak başarıyla bugüne taşıdı.
O çağı çağa taşıdı, sazıyla, sözüyle, özüyle; sevdayı sevdaya bağladı, yüreğiyle, beyniyle. Ona “Müziği düşünen adam” dediler. Halk müziğinin yapısı, işlevi, anlamı, estetiği, tarihi, toplumsal temelleri, felsefesi, geleceği üzerine düşünceler üretti.
“Türkü söylemek benim için bir aşk halidir” diyen Ruhi Su’yu, 20 Eylül 1985’te (1912-1985) uğurlamıştık sonsuzluğa, ölümsüzlüğe; yaşarken bir türlü tadına vardırmak istemedikleri özgürlüğe.
Halk müziğimizin başöğretmeni oldu o, türkülere adanmış onurlu yaşamıyla. Halkın türkü aracılığıyla aktardığı derdinin, özleminin, acısının, coşkusunun, korkusunun, hüznünün, sevincinin sözcüsü oldu.
Dedi, işte size “Seferberlik Türküleri, Kuvayı Milliye Destanı, El Kapıları, Sabahın Sahibi Var, Şiirler Türküler Semahlar, Çocuklar Göçler Balıklar, Zeybekler, Ezgili Yürek, Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Ekin İdim Oldum Harman, Beydağı’nın Başı, Dadaloğlu ve Çevresi, Huma Kuşu ve Taşlamalar, Sultan Suyu, Ankara’nın Taşına Bak, Uyur İken Uyardılar, Barabar, Aman Of, Seçmeler ve Hapishane Türküleri, Beni Ağlatırsan Yoluna Ağlat…”
Direnç simgesi bir aydın
Tüm değerlerin savrulduğu, çürütüldüğü yaşadığımız ortamda Ruhi Su, bir direniş kalesi olarak gülümsüyor bize. Her şeyin tüketim metaına dönüştürüldüğü, yaşamımızın her anının yukardan düzenlenmeye çalışıldığı koşullarda o, insana olan güveni ve umudu çoğaltan bir gülümsemeyle yaşıyor bugün. Ruhi Su, Cumhuriyet değerlerini yürekleri ve beyinleriyle savunarak direnen ve yakın tarihimizin yüz akı destanına imza atan, Enver Gökçe’nin deyişiyle “yüce” olan, “vatan” olan bilinçli kalabalıkların, 68 Kuşağının türkü bayrağıdır. O çağların ötesinden bugüne türkü taşıyıcısıdır.
(Aydınlık gazetesi)
Ruhi Su vefatının 33. yılında anıldı
Türk halk müziği yorumcusu, besteci ve şair Ruhi Su, vefatının 33. yılında anıldı.
‘Toprağın suya duyduğu özlemle özlüyoruz’
Şişli Belediyesi ile Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği’nin, Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde düzenlediği geceye, Ruhi Su dostları ve sevenleri katıldı.
Ruhi Su’nun aynı adlı eserinden yola çıkılarak “Mahsus Mahal” ismi verilen etkinlikte, Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Ilgın Su teşekkür konuşması yaptı.
Sanat yönetmenliğini Emin İgüs’ün üstlendiği gecede, Ruhi Su Dostlar Korosu, sanatçının eserleri başta olmak üzere farklı eserler seslendirdi.
Gecenin sunuculuğu oyuncu Orhan Aydın üstlenirken, şarkı aralarında Ruhi Su’ya ait şiirlerin yanı sıra onun hakkında kaleme alınmış yazılar okundu.
Boran Mert’in bağlamasıyla Ruhi Su Dostlar Korosu’na eşlik ettiği anma etkinliğinde, Tuncer Tercan ve Muammer Ketencoğlu da sahne aldı. (Cumhuriyet)
Ruhi Su, aşk demek, eşitlik ve özgürlük demek
ORHAN AYDIN
Ruhi Su benim için aşk demek, eşitlik demek, özgürlük demek, bağımsızlık demek, yurt sevgisi demek. Neden? Çünkü bu coğrafyanın ağacını, kuşunu, suyunu ve bütün bunları yaşatmak için mücadele eden bazı insanları, o insanların hayata olan sevdalarını türkülerle bize taşımış olan, beraberliğin, birlikteliğin dayanışmanın sevinçli bir sofra olduğunu bize anlatan bir ozandır Ruhi Su. Ruhi Su, önemli bir derlemecidir. Geleneksel halk müziğinin çok önemli bir damarına sızmış, insanla beraber olmuş, yanyana gelmiş, onunla beraber olmuş, ona dokunabilmiş ve onun ezgilerini bize taşımış ve bizimle tüm bunları tanıştırmış. Ve bunu zalimlerin yok saydığı bir seste, opera eğitimiyle beraber başka bir yerden bir estetik boyutta sunmuş bizlere. Ve bıraktığı şeyleri yalnızca bize değil dünya insanlığına da bırakmış.
Ruhi Su Dostlar Korosu’yla(RSDK) cumartesi akşamı birlikte aynı sahnede olmak dostların arasında olmak olacak. Dostların arasında da güzel bir anma gerçekleştireceğimize inanıyorum. Sonucu birlikte göreceğiz ama aslolan şudur ki; ülkenin içerisinden geçtiği şu karanlık dönemde inadına Ruhi Su gibi bir ustayı, yaratıcıyı anmak, hem de kendi sözleriyle kendi türküleriyle anmak, geleceğe de kalacaktır. RSDK’yı ve yaratcılarını başta Ruhi babayı ve Sümeyra’yı alkışlamak gerekiyor. Bıraktıkları her şeyin yaşadığını ve yaşatıldığını görüyoruz. Ruhi Su Dostlar Korosu’nun esas fonksiyonu bıraktıklarını yarattıklarını yaşatmak. Bunu fazlasıyla da yapıyor bu koro. Cumartesi akşamı bu anlamıyla şenlikli olacak; her şeye inat. (Birgün)
Erdal Öz Edebiyat Ödülü Adalet Ağaoğlu’nun oldu
Can Yayınları’nın kurucusu Erdal Öz’ün anısını yaşatmak için ailesi tarafından her yıl düzenlenen Erdal Öz Edebiyat Ödülü, bu yıl Adalet Ağaoğlu’na verildi.
Başkanlığını Handan İnci’nin üstlendiği, Asuman Kafaoğlu Büke, Oğuz Demiralp, Sibel Irzık, Cemil Kavukçu, Ömer Türkeş ve Faruk Duman’dan oluşan Seçici Kurul, Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nün on birincisinin Adalet Ağaoğlu’na verilmesini kararlaştırdı.
Ödülün gerekçesinde şu ifadeler yer aldı: “16 Eylül 2018 Pazar günü toplanan Erdal Öz Edebiyat Ödülü Seçici Kurulu, çağdaş edebiyatımızın temel taşlarından Adalet Ağaoğlu’nu edebiyatımıza sağladığı tüm katkılardan dolayı bu yılki ödüle layık görmüştür. Adalet Ağaoğlu, arka planlarında Türkiye’nin sosyal, siyasi, kültürel yapılarını işlediği romanlarını, yenilikçi anlatım teknikleriyle kaleme almış, günlükleri, öyküleri, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızın doruklarından biri olmuştur.”
JÜRİDE DEĞİŞİKLİK
Her yıl bir üyenin ayrılıp bir başkasının katılımıyla yenilenen jüri, altı yıldır jüride bulunan ve 2018 komitesinin başkanlığını yürüten Handan İnci’yi uğurlayacak. Gelecek sene jüriye katılacak olan yeni isim Metin Celal olacak.
2008 yılından bugüne kadar verilen ödül, Handan Börüteçene’nin tasarladığı bir ödül heykelciği ve 15 bin TL’den oluşuyor. Erdal Öz Edebiyat Ödülü bugüne dek, Gülten Akın, Nurdan Gürbilek, İhsan Oktay Anar, Şavkar Altınel, Murathan Mungan, Cemil Kavukçu, küçük İskender, Orhan Pamuk, Orhan Koçak ve Cevat Çapan’a verilmişti.
2018 Erdal Öz Edebiyat Ödülü 22 Ekim Pazartesi günü Dada Salon’da yapılacak törenle Adalet Ağaoğlu’na verilecek.
“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni” diyen Nazım Hikmet’le sürpriz adım
CHP’li Nilüfer Belediyesi, büyük usta Nazım Hikmet’in Moskova’daki çalışma odasını getirerek bir müze kuracak.
Bursa’nın CHP’li Nilüfer Belediyesi, büyük usta Nazım Hikmet’in Moskova’daki çalışma odasını getirerek bir müze kuracak.
Bursa’nın yerel yayın organlarından Yeni Dönem yazarı Yüksel Baysal, köşesinde son gelişmeleri aktardı.
Baysal “Nazım Hikmet Bursa’ya geliyor!” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
“’Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
– öyle gibi de görünüyor –
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…’
Hasta haliyle, yabancı bir ülkede, Sovyetler Birliği’nde sanatoryumda yatarken yazdı bu dizeleri ünlü ozan Nazım Hikmet…
Memleketine olan hasretini, ölümünden sonra da bu topraklarda “Irgat Osman” ile “Şehit Ayşe”nin yanına yatmak istediğini dile getirdi.
Mezarının başında, benzin kokusu eşliğinde türküler söyleyen köylünün traktörü geçsin istemişti bu toprağın büyük şairi…
Memleketine hasret ölen Nazım Hikmet, halen Moskova’da Novodeviçi mezarlığında yatıyor.
1962 yılında yaşama gözlerini yummasına rağmen, bu toprağın en güzel şiirlerini yazan, kahramanlık öykülerini destanlaştıran Nazım Hikmet hâlâ memleket hasreti çekmeye devam ediyor. “ÖZEL BİR NAZIM HİKMET MÜZESİ OLUŞTURMAK İÇİN GİRİŞİMDE BULUNDU”
“Nazım Hikmet’in mezarını getirmek için çeşitli girişimler oldu ama bu konuda bir yol alınamadı” diyen Yüksel Baysal şunları kaydetti:
“’Mirasçıların’ istemediği söylendi ama bu konuda hükümet, devlet düzeyinde ciddi bir girişim olmadı.
İşte bu eksikliği Bursa-Nilüfer Belediyesi tamamlamak için çok önemli bir adım attı.
10 yıldan fazla cezaevinde kaldığı, Nazım’ı Bursa’ya yeniden getirmenin yolunu buldu.
Nazım Hikmet’in Moskova’daki çalışma odasını olduğu gibi Bursa’ya taşıyarak, özel bir Nazım Hikmet müzesi oluşturmak için girişimde bulundu.
Bu amaçla Kültür Müdürü Güney Özkılınç’ı 3 Haziran’da Moskova’ya gönderdi.
Orada Nazım’ın ailesi ve özel temsilcileriyle görüşme yaptı.
Görüşmeler son derece olumlu geçti ve Nazım Hikmet’e ait özel eşyaların bir kısmı artık Bursa’da olacak.”
“NAZIM’IN EVİNDE VERA YAŞIYOR”
Nilüfer Belediyesi’nin bu eşyalardan oluşan bir müze kuracağını belirten Yüksel Baysal yazısını şöyle devam ettirdi:
“Belediye ayrıca, Nazım Hikmet’in doğum gününde 15 Ocak 2019’da çalışma odasının büyük bölümüyle bir sergi açacak.
Pek çok ilke imza atan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, ‘Biz Nazım’ı Bursalı yaptık. Odasını olduğu gibi alıyoruz. Yaşayan odasını alıyoruz. Bu operasyon yürüyor’ dedi.
Mustafa Bozbey’in operasyon için görevlendirdiği Güney Özkılınç da bu konuda gelişmeleri şöyle aktardı:
‘Moskova’da Nazım Hikmet’e ait üç ayrı yer var. Biri, Vera Tulyakova’nın oturduğu, Sovyet Devleti’nin Nazım Hikmet’e bağışladığı ev, diğeri ise şehir merkezinde Nazım Hikmet Kültür Merkezi… Bir de Nazım’ın mezarı var ki onun tapusu da Nazım Hikmet’e ait… Nazım’ın evinde Vera yaşıyor. Bu konuda önemli yol aldık. Nazım Hikmet’in imzalı kitapları, belgeleri Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde. Nazım’ın özel eşyaları ise Vera’nın evinde. Vera ve ailesi geçmişte evin müze yapılması için başvurdu ancak devlet ‘Ben şehir merkezinde kültür merkezi yaptım, orası bir apartmanın üçüncü katı, yapamam’ cevabını verdi. Vera’nın artık torunları oldu. O evde Nazım’ın eşyaları var, ev küçük, yaşamakta zorluk çekiyorlar. Durumları da iyi değil. Biz bir teklifte bulunduk. Kitaplarını, eşyalarını, daktilosunu, perdesi, oturduğu sandalye ve özel bazı eşyalarını alıp, Türkiye’ye getireceğiz. Oradaki bazı Rus-Türk işadamları ‘Biz sponsor oluruz, eşyaların Türkiye’ye gönderilmesini sağlarız’ dediler. Biz de bu eşyalardan Bursa’da özel bir Nazım Müzesi yapacağız.’
“UMARIM DEVAMI GELİR”
“Müze işi belki biraz daha uzun sürecek ama 15 Ocak tarihinde Nilüfer’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde büyük ozanın eşyalarının sergisi açılacak” diyen Baysal şunları kaydetti:
“Ama artık Nazım’ın bir parçası, onun dokunduğu, kullandığı eşyalar Türkiye’de, Bursa’da diyebiliriz.
Umarım devamı gelir.
Bu yazının dip notu: Bu toprağın insanının yüreğinde yaşayan Nazım Hikmet, 1951 yılında Demokrat Parti tarafından vatandaşlıktan çıkartılmıştı. 2009 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında yeniden Türk vatandaşlığını kazandı.” (Odatv.com)
Belleğimizdeki Kadınlar: Adalet Ağaoğlu Kimdir?
1929’da, Ankara’nın Nallıhan ilçesinde doğdu. Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi DTC Fakültesi’nin Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1950). Açılan bir sınavla Ankara Radyosu’na girdi. Kuruluşundan sonra TRT’de çeşitli görevlerde bulundu (1951-1970). TRT Radyo Dairesi Başkanlığı’ndan, kurumun özerkliğine el konulması sonucu istifa etti.
Öğrencilik yıllarında başladığı yazarlığı 1970’ten sonra başka hiçbir işle paylaşmadan sürdürdü. Radyo ve sahne oyunlarını romanları, öykü, anı, deneme kitapları ve günlükleri izledi. Bu çalışmalarında toplumumuzdaki değişim ve dönüşümlere duyarlı yaklaşımlarıyla dikkat çekti. Değişimler konusunda edebiyatın yapısal durumu bakımından da arayışçı davranarak, kendine özgü anlatım biçimleri geliştirdi. Evlilik öncesi soyadı Sümer’dir.
Oyun: Bir Piyes Yazalım (1953, oynanmış, basılmamış); Yaşamak (1955-1956, radyo oyunu, yayınlanmış, basılmamış); Evcilik Oyunu (1964); Tombala (1967); Çatıdaki Çatlak ve Sınırlarda (1969, iki oyun); Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü, Çıkış, Kozalar (1973); Kendini Yazan Şarkı (1976); Çok Uzak Fazla Yakın (1991); Duvar Öyküsü (1992); “Fikrimin İnce Gülü” –Oyun (1996); Radyo Oyunları: Çağımızın Tellalı (2011).
Roman: Dar Zamanlar Üçlemesi: Ölmeye Yatmak (1973); “Fikrimin İnce Gülü” (1976); Bir Düğün Gecesi (1979); Yazsonu (1980); Üç Beş Kişi (1984); Hayır… (1987); Ruh Üşümesi (1991, Oda romanı); ROMANTİK Bir Viyana Yazı (1993); Dert Dinleme Uzmanı (2014).
Öykü: Yüksek Gerilim (1974); Sessizliğin İlk Sesi (1978); Hadi Gidelim (1982); Hayatı Savunma Biçimleri (1997).
Anı-Anlatı: Göç Temizliği (1985, Anı-roman); Gece Hayatım (Rüya-kâbus anlatıları, 1991), Damla Damla Günler I-II, III (2007); Duvarların Dışında (dokümanter, 2013); Halim’e İthaflar (Haziran, 2016).
Deneme: Geçerken (1986); Karşılaşmalar (1993); Başka Karşılaşmalar (1996); ÖYLE Kargaşada BÖYLE Karşılaşmalar (2002); Yeni Karşılaşmalar (2011).
Seçmeler: Adalet Ağaoğlu, “Okurunun Yazarı”, Hazırlayan: Sefa Kaplan (1993, 2006).
Nehir Söyleşi: Adalet Ağaoğlu kitabı, Sen Türkiye’nin En Güzel Kazasısın, Feridun Andaç (2001).
Mektup: Mektuplaşmalar -Adalet Ağaoğlu ile Memet Baydur arasında mektuplaşmalar- (2005).
Yayına Hazırlama: Güner Sümer Toplu Eserleri I-II Cilt (1983). Ayrıca basılı olan ve olmayan çevirileri vardır.
Ödülleri: Üç Oyun, 1974 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü; Yüksek Gerilim, 1975 Sait Faik Hikâye Armağanı; Bir Düğün Gecesi, 1979 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü, 1980 Orhan Kemal Roman Armağanı, 1980 Madaralı Roman Ödülü; Çok Uzak-Fazla Yakın, 1992 Türkiye İş Bankası Edebiyat Büyük Ödülü (Tiyatro); ROMANTİK Bir Viyana Yazı, 1997 Aydın Doğan Vakfı Roman Ödülü. 1995, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat (Edebiyat) Büyük Ödülü. YKY, Afife Jale Tiyatro Ödülü, 2014.
Unvanlar: TÜYAP Onur Yazarı (1994), Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Fahri Doktora Unvanı (1998), ABD OSU (Ohio State University, Humane Letters) Edebiyat Fahri Doktora Unvanı (1998).
Sempozyum: “Adalet Ağaoğlu 85 Yaşında Sempozyumu” (Everest Yayınları-Bilgi Üniversitesi, 2014) (Sözcü)