Hazırlayan: (Mehmet Karasu)
Antakya kitaplığı: Doğunun Kraliçesi- Dr. Necdet Özkaya
“Doğu Roma İmparatorluğu’nun manevi başkenti olmuş bir kentte asırlar önce yaşanan olaylardan günümüze kadar uzanan öyküler okuyacaksınız bu kitapta. Cehennem Kayıkçısı Kharon, çevirmenlerin atası Aziz Jerome, İncil yazarı Luka ve bir mermer sütunun üzerinde kırk yıl boyunca Akdeniz’e bakarak yaşayan Saint Simon yüzlerce yıl öncesinden seslenirken sizlere, Baklacı Cemil, Künefeci Selim, Kebapçı Muhyeddin, Kunduracı Kamil ve Ayrancı Şükran da öyküleri anlatacaklar. Ölümün yüzünü, asırlardır taşınan yük ihaneti, dünyanın ilk kilisesini, Ahit Sandığı’nın çıkarılacağı mağarayı; Asi Orientes’i, hüznü, ilk aşkı, saf ve temiz, çıkarsız sevgiyi, özveriyi ve hayatı okumaya çağırıyoruz sizleri.” (Tanıtım Yazısı)
Konuk yazar: Çaylak Bir Şaire Mektup
Sabahattin Yalkın
Zaman zaman kafama takılıyor. Acaba düz bir yaşam içindeki insanların, konumuz şiir olduğuna göre şairlerin, üst düzeyde şiirler yakalama şansları var mı ? Nedir düz yaşam ? Her gün, her yerde rastladığımız, birbirinin kopyası yaşamlar … Doğdu, büyüdü, çalıştı, üredi, yedi, içti, öldü … Bildiğimiz kalıplaşmış bir yaşam. Geride ne ilgi çekecek bir iz, ne de kişide merak uyandıracak, imrenme duygusunu körükleyecek bir resim … Betimlemeye çalıştığım bu düz insan tipi, sözlüklerde durağan yapıdaki sözcüklere, yeni bir devinim (dinamizm ) nasıl kazandırabilir ? Şiir, bir bakıma durağan yapıdaki sözcükleri yeni anlamlara, yeni boyutlara ulaştırmak değil mi ? Şiirler, dizeler, sözcük oyunları nedir ? Yapılanlar söze, sözlük anlamlarından ayrı, değişik çağrışımlar yüklemek değil mi ? İmge bundan başka nedir ki ? Bunlar da düz insanların üstesinden geleceği işler değildir kanımca.
Gerçekte, dişe dokunur şiirler yazabilen kimseler, genellikle uyumsuz şairler arasından çıkmaktadır. Bu durum, onların yaratılışlarında vardır. Onlar ne dernekcilikte, ne de particilikte iyi üye olamıyorlar. Olay çıkarıyorlar, kavgalara neden oluyorlar. Nazım Hikmet, Stalin zamanında Komünist Parti ile az daha ters düşüyordu. Onu Rus yazarlarından birkaç yakın arkadaşı kurtardı. Şairlerin çoğu şartlı şurtlu yaşama yatkın kimseler değiller. Ne çalışma yerlerinde, ne de evlerinde onlarla geçinmek kolay olmaz; ayrıksılık içlerine, kanlarına işlemiştir. Evlilikte de pek başarılı oldukları söylenemez. Kavgaları hem başkaları ile, hem de kendi kendileri ile sürüp gider. Kısacası şairleri düz insanlar arasında aramak yanlış olur.
Peki üst düzeyde şiir ? Günlük yaşamda, her an, her dergide, her kitapta okuduğumuz, bir çok örneğini gördüğümüz şiirlerden değişik, çarpıcı, kişide yeniden okuma isteği duyuran, sık sık rastlamadığımız şiirler …Şiirle ilgilenen tanıdıklarımıza önereceğimiz şiirler …Bu şiiri niye ben yazmadım duygusu uyaran şiirler … Doğaldır ki bu yaklaşım kişiden kişiye değişiklikler gösterir. Şiirde ortak beğeni söz konusu edilemez. Bu, sanatın yapısı gereği böyledir. Estetik haz farklılıkları nedeniyle böyledir. Değişik beyinsel, duygusal, toplumsal olgulanmalar nedeniyle böyledir. Tam olmasa da siyasal donanımlar bakımından böyledir. Bir yerde şu notumu buldum : Şiir, sözcüklerden başka kulu olmayan bir egemenliktir. Bunu yüreğinde, beyninde duyumsamayan kişiler, üst düzeyde bir şiire nasıl ulaşırlar?
Kim ne derse desin, düz yaşamın aşılması, bilgi, görgü, düşün ile doğrudan ilişkilidir. Sık sık söylüyorum: Her mesleğin cahili olabilir; ama şairin asla …Yarım yamalak bir dünya görüşü ile şiiri yürütmek olası görünmüyor bana. Böyle bir beyin poetikasını kolay kolay kuramaz. Sanatın boşluklarla doğmasını önleyemesiniz bu durumda. Diyeceksiniz şair, ille de düşün adamı mı olacaktır. Değil, ama kendine özgü düşünceleri olmasında pek çok yarar var. Hiç olmazsa çocukça şiirler yazmaktan, onu bunu taklit etmekten kurtarır kendini. Bazılarının size bıyık altından gülmesini önler. Başkalarına benzemekten kaçmak yürek ister, bilgi ister, sabır ister, emek ister. Kolaycılığa, beleşçiliğe alışmış toplumumuzu, şiirde böylesine çetin bir yola yönlendirmek kolay değil. Ama bunun başka yöntemi de yok gibi.
Düşünsel donanımı sağlam, tutarlı beyinler, kendine güven duygusunu da taşırlar. Ki şiirde güven duygusu çok önemli. Kendine güveni olmayan şair, ondan bundan yaptığı çalıntılarla ayakta kalmaya çalışsa da bu yeterli olmaz. Bir gün ipliğini pazara çıkarırlar. Bu çalıp çırpma sorunu, ülkemizde “ Ben yaptım oldu ! “ kurnazlığı ile sürüp gidiyor. Edebiyatı, özellikle şiiri yargılayıcı, sorgulayıcı edebiyat adamlarımız çok az. Yargıcılığın, sorguculuğun alkışı az olduğu için, çok kimse de soyunmak istemiyor bu belalı işe. Şiir yazanlar ne kadar çoksa, şiir üzerine düşünenler de o derece az …Doğaldır ki şiir yazan kimselerin, şiir üzerine düşünce üretmeleri riskli bir uğraş. Hemen şiirlerinizi masaya yatırırlar. Olmadık yargılarda bulunarak sizi korkuturlar, yıldırırlar, bıktırırlar.
Türkçemiz çok hızlı teknolojik gelişimler karşısında yeterli uyum gösteremiyor. Yazarlarımız gereken çaba içinde değiller. Arapça, Farsça derken dilimiz şimdi de batılı dillerin baskısı altında . Dilimizin kirlenmesini önlemek, onu varsıllaştırmak, dilci olsun olmasın her edebiyatçının ilgilenmesi gereken bir sorun. Kanımca şairler, yukarda değinmiştim, sözlüklerdeki durağan sözcüklere yeni anlamlar, imgeler yüklemede, onlara edebiyat nitelikleri kazandırmada başta gelen kimseler değil mi? Ancak bunun yanında, onların dilimizin arınmasında, yeni boyutlar kazanmasında katkıları , Türkçenin bir dünya dili olmasında yapacakları çok ciddi çalışmaları olacağı kanısındayım. Şair dili zorlayan kimsedir. Bu onun en doğal hakkı ve de görevidir bence.
Beni rahatsız eden konulardan biri de, şiirde akım ile moda birbirine karıştırılıyor. Tek kişilik ya da üç beş kişilik manifestolarla akım yaratılamaz. Neden mi ? Çünkü bir girişimin akım niteliğini kazanması için, ilkin o konuda düşün adamları olmak gerekir. Bunlar düşünceleri ile yeni bir yaşam biçimi, yeni bir değerler bütünü, yeni bir dünya görüşü ortaya koymak zorundadırlar. Şairlerin yanında romancılar, öykücüler başta olmak üzere, yanlarında diğer sanat dallarının
( sinema, müzik, resim, heykel, tiyatro … vb. ) temsilcilerinin de yer alması gerekir. En önemlisi, ben babam gibi yaşamayı, babam gibi düşünmeyi sürdürecek-sem, bu tür girişimlerin akım olma şansı yoktur. Ancak üç beş kişinin gündem oluşturma girişimi olarak karşılanabilir bunlar. Belki kısa sürecek bir moda da yaratılabilir. Örneğin son zamanlarda Türkçesi genel kabul görmüş sözcükler bulunsa da, onların yerine, anlamını bildik – bilmedik Arapça sözcüklerle karşılama girişimleri var şiirimizde. Akıllı bildiğimiz şairlerden bile bunlara katılmalar oluyor. Yanlış ve yavan bir davranış. Şairler dillerine saygılı olmak zorundadırlar. Moda yaratma çabası da olsa, bunlar çok itici geliyor bana. Kaldı ki düşünmeyi sevmeyen, düşünen insanlardan hoşlanmayan Anadolu , bin yıldır bir filozof, bir düşünür çıkaramamıştır. Mevlana, Şems, Hacıbektaş, Hallac… gibi üç beş kişi de dışardan gelmiş kimselerdir; Anadolu’lu değiller. Bu da bende, sanat alanında bizim yenilikler yapmamızın, üstümüzdeki ölü toprağını silkeleyip çağcıl bir yola girmemizin çok zor olduğu korkusunu uyarıyor; umutsuzluğa düşüyorum. Çünkü düşünmeyi öğrenemeyen uluslar düz bir yaşam içinde akıp gidiyorlar. Kaldı ki bugünkü eğitim sistemimizle, bunun aşılması olanaksız görünüyor bana … Düz insanların oluşturduğu toplumlardan, düz şairler, düz şiirler, düz yavanlıklardan çıkıyor… Ve de düz siyasal kavgalar … Görünen resim ne yazık ki bu .
Haftanın Şiiri
Çocuktan Al Haberi
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Çocuktan aldım haberi
yakın, diyor
güzel, diyor
dopdolu, diyor
iştecik, şuracıkta
iştecik yolu, diyor
Çocuktan aldım haberi
iyi, diyor
açık, diyor
kurtuluş, diyor
iştecik, şuracıkta
koş birazcık koş, diyor
Çocuktan aldım haberi
oh, diyor
tatlı, diyor
sıcacık, diyor
iştecik, şuracıkta
diren azıcık, diyor
Koştuk direndik yorulduk
Düştük anılar ırmağına ey çocuk
Bak işte kan içinde yumruğumuz
Belki senin hakkındır mutluluk
Haftanın Sanat Gündemi
Orhan Pamuk’a St. Petersburg Üniversitesi’nden Şeref Doktorası
Rusya’da bulunan St. Petersburg Devlet Üniversitesi Türkoloji Bölümü, 21 Şubat Salı günü Orhan Pamuk’a romanları ve edebiyatı için şeref doktorası verecek.
Orhan Pamuk, aynı hafta içinde yine Rusya’da Kafamda Bir Tuhaflık romanının çevirisiyle layık görüldüğü Yasnaya Polyana Ödülü’nü de alacak. Daha sonra İngiliz belgesel yönetmeni Grant Gee’nin Masumiyet Müzesi ve yazarın dünyası hakkında çektiği Hatıraların Masumiyeti filminin Moskova’daki gösterimine katılacak.
Moskova ve Petersburg’da çeşitli imza ve konferanslarla Rusya’daki okurlarıyla buluşacak olan Orhan Pamuk, Rus kanallarında kültür ve edebiyat programlarına da katılacak. (Cumhuriyet)
Türkiye’de kişi başına 8.4 kitap düştü
Uluslararası Yayıncılar Birliği 2016 verilerine göre, Türkiye’de kişi başına 8.4 kitap düştü.
TÜİK verilerine göre, kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada. Kitap okumaya ayırdığımız süre günde ortalama sadece 1 dakika.
78 milyonluk Türkiye’de 2016 yılında kişi başına düşen kitap adedi 8.4 oldu. Uluslararası Yayıncılar Birliği verilerine göre, yayın sektörleri arasında Türkiye 11. sırada. Aslında TÜİK verileri basılı kitap sayısının her geçen gün arttığını gösteriyor. Örneğin, elektronik kitap dahil Türkiye’de 2008 yılında 32 bin kitap basılmışken 2014 yılında bu sayı 50 bini aştı. Yani basılı kitap sayısı artıyor ancak kitap okuma oranı yükselmiyor. TÜİK verileri, Türk insanının kitap okumaya sadece 1 dakika ayırdığını gösteriyor. Buna karşılık TV izlemeye ortalama 6 saat, internete bağlanmaya 3 saat ayırıyor. İhtiyaç listesinde kitap okumak 235. Sırada yer alıyor.
En fazla kitap okuyan ülke Fransa ve İngiltere
En fazla kitap okuyan ülkelerin başında, yüzde 21 ile Fransa ve İngiltere var. Ardından, yüzde 14 ile Japonya geliyor. ABD’de bu oran yüzde 12, İspanya’da ise, yüzde 9. Türkiye’de ise, oran binde bir. Okuma alışkanlığında, dünyada 86. Sıradayız. Kitap okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor. YAYFED’in bandrol izleme raporlarına göre, 2014’te 344 milyon, 2015’te 384 milyon bandrollü kitap satıldı.
Dünyada kişi başına kitap harcaması 1.3 dolarken, Türkiye’de ise bu rakam 25 sent… Çocuklara kitap hediye edilmesi sıralamasında Türkiye 180 ülke içerisinde 140. sırada.
Öykü Ödülleri jürisi belirlendi; onur ödülü Livaneli’ye
Antalya Muratpaşa Belediyesi’nin bu yıl 2.’sini düzenlediği Muratpaşa Öykü Ödülleri’nin seçici kurulu belirlendi, onur ödülü Zülfü Livaneli’nin.
Muratpaşa Belediyesi’nin bu yıl 2’ncisini gerçekleştireceği Antalya Edebiyat Günleri kapsamında, öykü dalında bir yıl içinde çıkan kitapları değerlendirildiği ‘Muratpaşa Öykü Ödülleri’nin seçici kurulu belirlendi. Kurulda Aysu Erden, Ayşegül Tözeren, Faruk Duman, İbrahim Karaoğlu ve Özcan Karabulut’tan oluşan daimi jüriye bu yıl Türkçe’nin yanlış ve kötü kullanımını eleştirdiği “Türkçe Off” adlı kitabıyla Feyza Hepçilingirler ve “Sonunda Herkes Yalnız” isimli öykü kitabıyla geçen yılki ödülün sahibi Hasan Özkılıç yer alıyor Antalya ve Türkiye’nin edebiyat dünyasına katkıda bulunmak amacıyla Muratpaşa Belediyesi’nce ilki geçen yıl gerçekleştirilen ‘Antalya Edebiyat Günleri’nin 2’ncisi 23-25 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek. “Onur Ödülü” Geçtiğimiz Kasım ayında 50’nci sanat yılında kutlayan, Zülfü Livaneli’ne verilecek. (EVRENSEL KÜLTÜR SERVİSİ)
Karadeniz Kitap Fuarı kapılarını açtı
Samsun’da Tüm Fuarcılık Yapım AŞ (TÜYAP) tarafından düzenlenen Karadeniz 3’üncü Kitap Fuarı, bugün kapılarını açtı.
Yaprak KOÇER / SAMSUN, (DHA) – Samsun Fuar ve Kongre Merkezi’ndeki fuarın açılışına Samsun Valisi İbrahim Şahin, Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, TÜYAP Kültür Fuarları Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, TÜYAP Anadolu Fuarları Genel Müdürü Cihat Alagöz, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, sektör temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.
Ali Enver Ercan Kitaplığını Kucaklayan Yapıtlar Yasak Meyve’den Geldi
1.Sen Sözcüğün Tekisin/ Haz. Özge Ercan/ Yasakmeyve
2.Ben Şiirimi Yazarım, Sonsuzluk Varsa Gider/Haz. Özger Ercan/ Yasakmeyve
3.Dicle’nin Günlüğü/ İlhan Sami Çomak/ Yasakmeyve
4.Yağmur Dersleri/İlhan Sami Çomak/ Yasakmeyve
5.Bir Sabah Yürüdüm/ İlhan Sami Çomak/ Yasakmeyve
GENÇ EDEBİYAT
Halil Öğretmene
Sude Taşdöner
Öylesine bir meslektir ki öğretmenlik,
Yoksulluk da ne imiş dercesine
Var etmektir umudu yoktan..
Sonbaharda dökülen yaprağa inat,
Fidan yeşertmektir her eylülden beri.
Masmavi denizlerde dalga olup
Kıyısına vurmaktır çocuk gülüşlerinin.
Öylesine bir meslektir ki öğretmenlik,
Arkadaşçasına sohbet edip de
Ana baba gibi düşündürmektir.
Yeri gelince uzaklaşıp da defter kitaptan
Hissettirmektir ciddiyetini hayatın.
Doğruyu öğretmek önemsetmek adına
Düşünmeyi öğretmektir her pahasına…
İki satır arasına mahkum harflerden
Göğe yollar çizmektir öğretmenlik
Renk renk koku koku…