Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Hiçbiri Hikaye Değil/ Ali Günay
1953’te Antakya’nın Dursunlu Köyü’nde doğdu. Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi mezunu.
Emekli. Ankara’da yaşıyor. Arapça ve İngilizce biliyor. Yazmaya 2001 yılında başladı. Edebiyatçılar Derneği üyesi.
Deliler Teknesi Dergisinde yazıları, Öykü Teknesi ve eki Filika’da öyküleri yayımlandı. Kolektif Çalışma Grubu üyesi olarak Deliler Teknesi’nde çalışmalarını sürdürüyor. Kitapları Kanguru Yayınları’ndan çıktı.
“İşte ‘Köy Masalı’ olarak tanımladığım bu öyküyü aktarmak istiyorum sizlere. ‘Aktarmak’ diyorum, çünkü öykünün kişi ve olaylarının kimi gerçektir; kimiyse düş ürünü. Ben, gerçek olanlarını, köylülerin tezgahlarında dokuduğu düşsel olanlarıyla harmanlayıp yoğurarak ortaya çıkan ürünü sergilemekle yetiniyorum. Sizleri, tat aldığınız ölçüde bu sergiyi gezmeye çağırıyorum; derinine daldıkça alacağınız tadın da koyulaşacağını umarak.”
Konuk Yazar
Kültür Sefaleti / Kültür Rezaleti / Kültür İhaneti…/Alper Akçam
Bu ülke ne çektiyse çıktığı kabuğu beğenmeyen şaşkın ördek yavrularından, yetiştiği toprağı küçümseyen aydın taklitlerinden, bir ayağı Batılı emperyalist / Şarkiyatçı / tüketim kültürü / fantastik özentilerinden, bir ayağı Doğulu derebeylerinin dogmatik saplantılarını din yerine satan, kendi çıkarlarına giydiren Muaviye özentilerinden çekti…
Bu ülkenin tarihinde, övünülecek en büyük gerçeklik, hep yaşayacak sabah yıldızı olan, UNESCO tarafından tüm gelişmekte olan ülkelere örnek gösterilmiş Köy Enstitüleri, Âşık Veyselleri, Ali İzzetleri usta öğretici yaparak, köylülerini Cumartesi şenliklerinde öğrencilerinin doğaçlama oynadığı oyunlarına katarak, halk kültürünün değişimci, yenilikçi, bütün hiyerarşilere kıçıyla gülen, yaşamı sorgulayan gücüyle evrensel bilgi ve estetiği buluşturarak “eşsiz ve özgün” eğitim kurumları olmuştu.
Şimdi neler yaşıyoruz, hele bir bakın, hele bir görün…
Dün akşam da paylaşmıştım; Türk Dünyası masalları üzerine önemli çalışmaları bulunan, Anadolu’dan Asya ve Mezopotamya’ya tam 2000’i derleme, 600’ü işlenerek yeniden yazılmış 2600 masalı 32 ciltlik bir külliyatta toplamış, kendisini Masal Dede olarak adlandıran Yücel Feyzioğlu’nu Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şubesi olarak önümüzdeki Salı akşamı Mülkiyeliler Birliği’nde ağırlayacağız.
Feyzioğlu ailesi hiç yabancımız değil, Kars Cılavuz’un Çamçavuş köyünden güzel Terekemeler onlar. Bir kardeşleri, Hayrettin 70li yılların ortasında, Ankara’da Belediyesi Biletçiler Derneği (BİLDER) başkanı idi ve benim TSİP ve Devrimci Derleniş yıllarımdan mücadele dostumdu. Işıklar içinde uyusun. Bir akşam beni evine davet etmişti. Köyden bir çuval kartol ile taze tereyağı gelmiş meğer… Eşi kızarttı, biz yedik… Eşi kızarttı biz yedik… Çuvalı da tereyağını da yarıladık 🙂
Küçük kardeş Erdoğanla bizim dernek çalışmalarında görüşüyoruz. Ağabey Yücel de babamın Almanya yıllarından yoldaşı idi… Salı günü ilk kez yüz yüze geleceğiz.
Dernek toplantılarında başladığımız kitap tartışmasının bir ayağında akıl edebildik, Masal Dede’yi aramıza çağırdık. Bu arada ağabeyi Yücel ile birlikte çalışan Erdoğan’dan duyduklarım tüylerimi diken diken etti.
Meğer bizim Ankara’nın aslan sosyal demokratları, Çankaya ve Yenimahalle Belediyeleri 2016 yılı içinde ilkokul öğrencilerine yüz binlerce kitabı bastırıp ya da satın alıp dağıtmışlar (600.000-800.000 gibi rakamlar söz konusu)… Bu yüz binlerce kitap içinde bir tek Türk yazarının yapıtı, bir tek Türk Dünyası’na ait öykü ya da masal yok… Tamamı Batı kaynaklı, tamamı çeviri…
Erdoğan Feyzioğlu, günlerce, haftalarca kapı kapı dolaşmış, başkanlara, yardımcılarına, müdürlere ulaşamamış olsa da, zorlaya zorlaya bu kitap seçme komisyonunun çok değerli üyelerinin makamlarına yüz sürmeyi 🙂 ve Yücel Feyzioğlu’nun masal kitaplarından bazılarına göz attırmayı (lütfen) başarmış. Olamaz demişler, biz bu kitapları çocuklarımıza uygun göremeyiz, çünkü “yerel kelimeler içeriyor; biz evrenselden yanayız!” 🙂
Güler misin ağlar mısın? Yerel olunmadan evrensel olunabilir mi?
Bizim Namık Kemal’in, Şemsettin Sami’nin “rezaletler mektebi” diye adlandırdığı Karagöz, Batılı önemli kültür araştırmacıları tarafından Batı Rönesansı’nın temellerinden sayılan Commedia D’ellarte’den daha yüksek bulunmuştu (Bakın: Türk Romanında Karnaval adlı çalışmam)…
Ey, bu zavallı halkın, bu dişle tırnakla aydınlık için, özgürlük için mücadele eden bir avuç insanın çabalarıyla oturdukları iktidar koltuğunda kültür satan beyzadeler… Biz, Batı kültürüne de, sizin ne idüğü bellisiz bir yerlere bastırıp dağıttığınız o öykülere, masalara da karşı değiliz… Ama insaf edin, azıcık da doğduğunuz topraklara, içinde yetiştiğiniz (daha doğrusu yetişemediğimiz) bu güzel kültüre bir eğilin. Bıraktık Yücel Feyzioğlu’nu Alper Akçam’ı, Fatih Erdoğan gibi yazarları, Rıfat Ilgaz’dan Orhan Kemal’e, Aziz Nesin’den Oğuz Tansel’e, Ümit Kaftancıoğlu’ndan Fakir Baykurt’a, her biri pırlanta değerinde öz be öz kendi kültürümüzün parçalarından masallar derlemiş, çocuk öyküleri kaleme almış yazarlarımıza lütfen bir bakın…
Ne diyeyim. Yüzünüz yere devrilsin, evrenselliğiniz batsın sizin… Bu ülkenin edebiyatla ünü ve çıkarı karıştıran şaşkınları, Kar romanı örneğinde olduğu gibi ülkesini, halkını Batılı beyzadeler için bir gülünçleme malzemesi yapmaktan bir adım öteye gidemediler…
Bu yaptığınız işin adı Kültür Rezaleti’dir, Kültür Sefaleti’dir, hatta Kültür İhaneti’dir…
Mustafa Kemal önderliğinde verilmiş kutsal Kurtuluş Savaşı’nda onurla yaşamayı yeğlemiş, Tonguç Baba’nın okullarında Batı ve Doğu kültürlerini harman etmiş, yüreğini ve kalemini başkasına ve kendi menfaatine, kirli niyetlere satmamış gerçek aydınlarından biri olarak duyun şimdi sesimi:
Yaşadıkça iki elim sizin yakanızda olacak…
Haftanın Sanat Gündemi
Hüznün Şairi: Ümit Yaşar Oğuzcan
Türk edebiyatının önemli isimlerinden “hüznün şairi” Oğuzcan, vefatının 34’üncü yılında anılıyor.
Mersin’in Tarsus ilçesinde 22 Ağustos 1926’da doğan Oğuzcan, henüz çocukluk yıllarında annesinin ve babasının Faruk Nafiz Çamlıbel’e olan hayranlığı sebebiyle şiire merak duydu.
Babasının memur olması sebebiyle çocukluğunu farklı şehirlerde geçiren Oğuzcan, Eskişehir İnkılap İlkokulu’ndan 1937’de, Konya Askeri Ortaokulu’ndan 1940’da mezun oldu.
Eskişehir Ticaret Lisesi’ni 1946 tarihinde bitiren Oğuzcan, daha sonra çalışma hayatına atıldı. İlk olarak Osmanlı Bankası’na, sonra da Türkiye İş Bankası’na giren Oğuzcan, Adana, Ankara ve İstanbul gibi şehirlerde 1948 ve 1960 yılları arasında memur olarak görev yaptı.
Kısa bir süre Yapı Kredi’de de çalışan Oğuzcan, İstanbul Akbank Genel Müdürlüğü’nde oradan da Türkiye İş Bankası Yayınları Müşavirliği’nde görev yaptı. 30 yıl memur olarak hayatını sürdüren Ümit Yaşar Oğuzcan, Türkiye İş Bankası Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı olduğu sırada 1977 yılında kendi isteğiyle emekli oldu.
Eserleriyle müzik dünyasına da ilham kaynağı olan usta şair, geçirdiği kalp krizi sonucu 4 Kasım 1984’te vefat etti. Şairin cenazesi Teşvikiye Camisinden kaldırılarak, Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
50 Kitaba İmza Attı
Oğuzcan, ilk eserlerini lise döneminde 1940’da “Yedigün” dergisinde okuyucuyla buluşturdu. Aynı zamanda şiirleri, aralarında “İstanbul” “Büyük Doğu”, “Varlık”, “Yücel”, “Türk’e Doğru”, “Hisar”, “Çığır” ve “Toprak”ın bulunduğu birçok dergide yayımlandı.
Kaleme aldığı ilk kitabı “İnsanoğlu”nu 1947’de çıkaran Oğuzcan, 1975 yılına kadar 33 şiir, 4 düz yazı, 13 antoloji ve biyografik olmak üzere sanat hayatı boyunca 50 kitaba ve birçok şiir plağına, şarkı sözleri ile yergilere imza attı.
Usta şair, memurluğu sırasında 1960’da kendi adını taşıyan bir yayınevi de kurdu, 1965’de “Yergi-Dergi” adlı hiciv ve mizah türünde 3 sayılık bir dergi çıkardı. Mizah dergileri yanında gazetelerde güncel durumları eleştiren şiirler de yazan Oğuzcan, ayrıca 1979’de eşi Ulufer Oğuzcan’la İstanbul’da kendi adını taşıyan bir sanat galerisi kurdu.
Şair, halk ozanı Aşık Veysel’in eserlerini de bir araya getirerek “Dostlar Beni Hatırlasın” başlıklı kitabı okuyucuların beğenisine sundu.
Yaşadığı Trajedileri Şiirlerine Yansıttı
Şiirlerinde genel olarak Faruk Nafiz Çamlıbel’in etkisinde olan Ümit Yaşar Oğuzcan, yoğun olarak aşk, ayrılık ve özlem temalarını ele aldı. Şiirleri farklı dillere de çevrilen şair, eserlerinde sade, akıcı ve tok bir dil kullanmayı tercih etti.
Hayatı boyunca yaşadığı birçok trajediyi şiirlerine de yansıtan usta şair, büyük oğlunun vefatından sonra ölüm ve acı teması üzerine şiirler yazdı.
Şiir serüvenini 5 döneme ayıran şair, 1941-1954 yıllarını “Uyanış”, 1954 ile 1960 arasını “Arayış”, 1960-1964 tarihlerini “Çalkalanış”, 1964-1970 dönemini “Kaynayış”, 1970 ve 1982 yılları arasını ise “Duruluş” olarak tanımladı.
Eserlerinden bazıları şöyle:
Aşkımızın Son Çarşambası (1955), Sevenler Ölmez (1962), Ben Seni Sevdim mi (1968), Halktan Yana (1969), Rubailer (1972), En Eski Yalnızlığımdın Sen Benim (1978), Sahibini Arayan Mektuplar (1961), İki Kişiye Bir Dünya (1957) (Aydınlık)
Orhan Kemal Öykü Ödülü’nün sahibi belirlendi
Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen 2017 Yılın Yazarı Orhan Kemal Öykü Ödülü’nde dereceye girenler belirlendi. 752 öykünün katıldığı yarışmada Ahmet Fenar, etkili anlatımıyla ödüle değer görüldü.
Nilüfer Belediyesi’nin 2017 Yılın Yazarı Orhan Kemal etkinlikleri kapsamında düzenlediği Öykü Ödülü sahibini buldu. Öykü Ödülü, Türkiye ve yurtdışından büyük ilgi gördü. Yarışmaya 376 kişi toplam 752 öyküyle başvurdu. Seçici Kurul’da yer alan Semih Gümüş, Nahit Kayabaşı, Behçet Çelik, Sine Ergün ve Şafak Pala gönderilen öyküleri titizlikle değerlendirdi.
Yapılan değerlendirme sonucunda Ahmet Fenar, işlenmiş bir temayı farklı biçimde ele alışı, etkili anlatımı, gerçekliği kendi doğallığı içinde yansıtması nedeniyle 2017 Yılın Yazarı Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Vedat Çetin, Tekin Türegün, Sibel Gögen, Kadriye Gencer, Ayşen Işık da mansiyon ödülünün sahibi oldu.
Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü alan Ahmet Fenar 3000 TL, mansiyon ödülüne değer görülen beş kişi de 1000’er TL para ödülü kazandı. Yarışmanın ödül töreni 8-9 Aralık tarihlerinde Nâzım Hikmet Kültürevi’nde düzenlenecek “Sokağın Aynası Orhan Kemal Sempozyumu” kapsamında gerçekleştirilecek. Yarışmaya katılan öykülerden arasından seçilen 20 eserin yer alacağı bir kitap da yayımlanarak ödül töreninde dağıtılacak
Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü Yazarımız Onur Caymaz’a
Attiâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı’nın her yıl edebiyat alanında dağıttığı ödüller sahiplerini buldu. Roman ödülü, ‘Uyanan Güzel’in yazarı Jale Sancak ve ‘Sıfır’ kitabıyla gazetemiz yazarı Onur Caymaz arasında paylaştırıldı. Ödül töreni, 16 Kasım’da TÜYAP’ta düzenlenecek.
Attilâ İlhan Bilim Sanat ve Kültür Vakfı’nca düzenlenen ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından desteklenen Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri’nin seçici kurulları bu yılki ödül sahiplerini belirledi. Doğan Hızlan’ın onursal başkanı olduğu, Selim İleri’nin başkanlığını yürüttüğü Attilâ İlhan Roman Ödülü Seçici Kurulu’nda Mehmet Eroğlu, Asuman Kafaoğlu Büke, Ülkü Karaosmanoğlu ve aileyi temsilen Ali Cem İlhan yer aldı.
Roman ödülü, ‘Uyanan Güzel’in yazarı Jale Sancak ve ‘Sıfır’ın yazarı Onur Caymaz arasında paylaştırıldı. Seçici Kurul, Onur Caymaz’ı ödüle değer bulmasını şu gerekçeyle açıkladı: “İnsanlık tarihinin ilk terör eyleminden, Nazi toplama kamplarına, oradan da 1981 darbesine, olayları ve kişileri bağlayarak kurgulanmış bir yapıya sahip ‘Sıfır’ romanının ana teması hiçlik ve varlık arasındaki ilişki temelinde gelişiyor ve hiçlikten varlık doğabilir mi sorusuna cevap arıyor. Okuru elinden tutarak tarih içinde sürükleyen bir roman.”
Halk kütüphaneleri ‘e-Devlet’e taşındı
e-Devlet’e eklenen yeni uygulamayla, halk kütüphanelerine üye olunabilecek, katalog taraması yapılacak ve ‘e-kitaplara’ erişilebilecek.
Vatandaşlara devlet tarafından verilen hizmetlerin elektronik ortamda sunulduğu e-Devlet tarafından yeni sisteme ilişkin şu duyuru yapıldı:
“e-Devlet Kapısı üzerinden veya ‘Kütüphanem Cepte’ mobil uygulaması aracılığıyla e-Devlet portalına bağlanarak, istediğiniz halk kütüphanesine ‘e-üyelik’ yapabilir, anında ‘e-kitaplara’ erişebilir, katalog taraması yapabilir, ödünç aldığınız kitapların süresini uzatabilir, üyelik bilgilerinizi güncelleyebilir, kayıt yaptırdığınız halk kütüphanesini değiştirebilir ve bütün halk kütüphanelerinin hizmet bilgilerine erişebilirsiniz.” (Aydınlık)
Yahya Kemal ölümünün 60. yılında anılıyor
20. yüzyıl Türk edebiyatının büyük şairlerinden Yahya Kemal Beyatlı, ölümünün 60. yılında bugün İstanbul Üniversitesi’nde düzenlenen bir etkinlikle anılıyor.
İÜ Fen Fakültesi Cemil Bilsel Konferans Salonu’nda gerçekleşecek etkinlik 14.30’da başlayacak. “Evvel Giden Ahbâb” başlığını taşıyan etkinlik kapsamında oturum başkanlığını Prof. Dr. M. Fatih Andı’nın yapacağı bir panel gerçekleşecek. Konuşmacılar Yahya Kemal Beyatlı’nın edebi ve estetik yönünü farklı boyutlarıyla ele alacaklar. Etkinlik kapsamında ayrıca Elif Uyar Ömürlü ve korosu mini bir konser verecek. Konserin repertuvarı Yahya Kemal Beyatlı şiirlerinden bestelenen şarkılardan oluşuyor.
Bir Portre
Ümit Yaşar’ın şiirle buluşması
Bir yandan memurluk görevi yürütüyor olsa da, o aslında bir şairdi. Bugün onu şiirleriyle tanıyıp seviyorsak, bunu içinde tutamadığı cümlelere ve yaşadığı melankolik hayata borçluyuz.
Ümit Yaşar aslında 9 – 10 yaşlarında kendisi küçük ama kalbi kocaman bir çocuk olarak, anne babasının da teşviğiyle şiire heveslenmişti. Annesi dönemin ünlü şairi Faruk Nafiz Çamlıbel’in tüm şiirlerini ezbere bilirdi ve babası da onu evin ikinci adamı olarak görüyordu. Duvarda ünlü şairin çerçeveli bir fotoğrafı dahi vardı ve evden şiir sesleri eksik olmazdı. Böyle bir evde yaşıyorken Ümit’in şairliğe soyunmaktan başka yolu yoktu.
Ümit Yaşar ve şiir serüveni
Ümit Yaşar, şiir hayatına 1940’da şiirlerinin Yedigün dergisinde yayınlanmasıyla başladı. O zaman gencecik bir lise öğrencisiydi ve bu onun ilk adımıydı. Bu adımı İstanbul, Büyük Doğu, Varlık, Yücel, Türk’e Doğru, Hisar, Çığır, Toprak ve daha başka bir sürü dergi takip etti. Adımlar birleşip uzun yol koşusunu oluşturuyordu.
İlk şiir kitabı ‘’İnsanoğlu’’ 1947’de yayınlandı. 1975’e gelindiğinde 50 kitap çıkarmıştı. Bunlardan 33’ü şiir, 4’ü düz yazı, 13’ü antoloji ve biyografik eserdi. Bunlardan başka, şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle de ününe katkıda bulundu.
Kitap çalışmaları boyunca yayıncılık işleriyle de ilgilendi. 1960’da kendi adını verdiği bir yayınevi kurdu. 1965’te ise sadece üç sayı olsa da, ‘’Yergi – Dergi’’ adlı bir hiciv – mizah dergisi çıkardı. 1979’da İstanbul’da, eşi Ulufer ile ‘’Ümit Yaşar Sanat Galerisi’’ni kurdu ve birlikte yönettiler.
Ümit Yaşar, şiirlerinde özellikle Faruk Nafiz Çamlıbel’in etkisindeydi. En az onun kadar duyarlıydı şiire karşı. Daha çok aşk, ayrılık, özlem üzerine yazarken hayat onu oğlunun ölümüyle sınadığında şiirdeki yönünü acı ve ölüm temalarına çevirecekti.
Ümit Yaşar bu çalkantılı süreci 5 döneme ayırıyordu: Uyanış (1941 – 1954), Arayış (1954 – 1960), Çalkalanış (1960 – 1964), Kaynayış (1964 – 1970) ve Duruluş ( 1970 – 1982).