Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı: Edebiyat Anılarda Yaşar/Refik Durbaş
Edebiyatımızın ödüllü şairlerinden Refik Durbaş’ı 3 gün önce yitirdik.
Refik Durbaş’ın, şiir kitaplarının yanı sıra çok sayıda deneme, inceleme ve röportaj kitabı bulunuyor.
“Refik Durbaş, Edebiyat Anılarda Yaşar’da edebiyatın hazine sandığını açıyor. İnce Memed’den Bekçi Murtaza’ya roman kahramanları; Ahmet Mithat’tan Yaşar Kemal’e, Tevfik Fikret’ten Can Yücel’e yazarlar, şairler Cağaloğlu kaldırımlarında arz-ı endam edip aşk, tütün, alkol, yoksulluk, hüzün ve her şeye rağmen yaşama sevinci kokan hikâyelerini anlatıyorlar.
“Can Yücel, BBC’nin Türkçe Yayınlar Bölümü’nde spikerlik yapacaktır. Spikerlik, Nâzım Hikmet’in ölümüne kadar sürer.3 Haziran 1963’te Nâzım’ın ölümünü BBC’de okumak ona nasip olacaktır. Ve Nâzım’dan ayrılmanın acısını sunturlu bir küfürle süslediğinden o an işine son verilecektir BBC’de.” (Arka kapak yazısı)
Konuk Yazar: Şairler Dövüşüyor/Refik Durbaş
“Türkçü Nihal Adsız, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na bir açık mektup yazar ve kendi dergisinde yayımlar. Sabahattin Ali bu mektupta, kendi aleyhine yapılan hakaretler yüzünden Nihat Adsız aleyhine dava açacaktır.
O sırada Sabahattin Ali Devlet Konservatuarı’nda rejisör asistanı olarak çalışıyordur.
Sabahattin Ali mahkeme bittikten çok sonra Ankara’dan İstanbul’a gelmiştir. Mahkemeden nasıl kaçtığını Sabiha Sertel’e şöyle anlatacaktır: (Nâzım Hikmet ve Babıâli, Adam Yayınları)
“Yargılamanın görüleceği gün mahkeme binasının bulunduğu yeri atlı polisler sarmıştı. Hadise çıkmasından korkuyorlardı. Fakat ırkçılar bu muhakemeyi fırsat bilerek oyunlarını oynamaya karar vermişlerdi. Mahkeme salonuna sızan bir sürü sağcı, faşist birdenbire salonda gösteri yapmaya başladılar. Yargıç celseyi tatil etmek istiyordu. Irkçılar, hemen istiklal marşı söylemeye başladılar. Tabii, yargıç da sesini çıkarmadı. İçeride, dışarıda müthiş bir gürültü vardı. Ben tehlikenin azametini anladım. Bereket versin mahkeme, binanın birinci katında idi. Pencereden atladım. Zor bela kendimi kurtarabildim.”
Sabahattin Ali’ye muhakemeden sonra da hücumlar sürecektir. Hatta kendisini öldürmeye bile teşebbüs etmişlerdir. Sabahattin Ali’ye yapılan saldırının hikâyesini de Pertev Naili Boratav’ın eşi Hayrinüsa Boratav anlatacaktır:
“Devlet Konservatuarı talebeleri olan bazı gençler Halkevi binasının tiyatro salonunda temsiller verirlerdi. Sabahattin Ali, Almanya’dan getirilen rejisör Ebert’in asistanı olarak, her geceki temsilde bulunmaya mecburdu. Ben de mektebin hocası olarak bu temsillere giderdim. Oturduğu ev Kızılay’da idi. Onu aldık, üçümüz yürüye yürüye Halkevi’ne doğru gitmeye karar verdik. Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi’nin önüne geldik, yandaki karanlık kestirme yoldan Halkevi’ne doğru yürümeye başladık. Birdenbire önümüze kocaman bir taş düştü. Arkadan ikincisi Sabahattin’in omuzuna değerek fırladı. Sabahattin birdenbire döndü, demeye kalmadı, bir üçüncü taş geldi.
Atatürk Bulvarı’nın öte tarafına geçmiştik. Baktık, Sabahattin birini yakalamış, ayakları ve kolları ile ve bütün gücüyle, yakaladığı adamı dövüyordu. On adım ötede ufak bir polis kulübesi vardı. Oradan polisler koştular. Sabahattin’e saldıranın, “Osman Yüksel” adında bir genç olduğu anlaşıldı.
Osman Yüksel, polislerin yanında kendini emin hissedince, bir yumruk atıp Sabahattin’in gözlüklerini kırdı.”
Bir başka kavga hikâyesi daha…
Nurullah Ataç, Melih Cevdet Anday ile Oktay Rifat’ın bir şiirini beğenmeyip eleştirmiştir. (Meral Tolluoğlu: Babam Nurullah Ataç, Çağdaş Yayınları)
İki şair de bu nedenle Ataç’a çok kızgındırlar.
O yıllarda Ataç Ankara’da İzmir caddesinde oturuyordur.
Melih Cevdet, her önüne gelene Ataç için, “Onu nerede görürsem döveceğim” diyordur.
Ve bir gün Melih Cevdet ile Oktay Rifat, Ataç’ın yolunu kesecek ve tekme atacaklardır.
Kızı Meral Tolluoğlu’nun anlattığına göre Ataç’ın eve gelirken aldığı çok sevdiği helvalar elinden fırlayıp paltosuna yapışmıştır.
Şapkası başından düşmüş, toz içinde kalmıştır.
Pantolonunun paçalarında iki genç şairin tekmelerinin izleri vardır.
Ataç ise Melih Cevdet’in “Onu nerede görürsem döveceğim” sözlerini duyduğu halde Melih Cevdet’in eşi Sabahat Hanım’ı çok göresi geldiğini, evine gidip göreceğini söylüyordur.
Ataç’ın aile dostlarından Fuat Ömer Keskinoğlu “Nurullah gitme. Sana çok kızgın, seni dövecek” demişse de Ataç evlerine gidip Sabahat Hanım’ı görmekte direnecek ve Andaylara gidecektir.
Ataç eve girdikten bir süre sonra Melih Cevdet gelecek ve Ataç’ı görünce “Sen bir de benim evime mi geliyorsun?” dedikten sonra dövmeye kalkacaktır.( Birgün)
Haftanın Şiiri
Barış Koyun Çocukların Adını – Refik Durbaş
Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde
(Oyun koyun çocukların adını)
Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmislerdir
nice rüzgarlar içmislerdir
gelincik tarlası çocuklar
(Emek koyun çocukların adını)
Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpınışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
– Kuş uçar rüzgar kalır
(Sevinç koyun çocukların adını)
Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyasi billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
– Alev uçar nazar kalır
(Umut koyun çocukların adını)
Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
– Ölüm uçar çocuklar kalır
(Mutluluk koyun çocukların adını)
Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tepsisini okşasa da elleri
aksam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmişlerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar
(Devrim koyun çocukların adını)
Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barış sözcüğünün halkların dilinde
(Barış koyun çocukların adını)
Çırak Aranıyor/Refik Durbaş
Elim sanata düşer usta
Dilim küfre, yüreğim acıya
Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?
Sevda ne yana düşer usta
Hicran ne yana
Yalnızlık hep bana
Bana mı düşer usta?
Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana
Hasret hep bana
Bana mı düşer usta?
Haftanın Sanat Gündemi
Şair Refik Durbaş yaşamını yitirdi
Akşam saatlerinde Medeniyet Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakıma kaldırılan Refik Durbaş 74 yaşında yaşamını yitirdi. Refik Durbaş gazetemizde de görev almıştı.
Şair Refik Durbaş bir süredir diyaliz ve akciğer tedavisi görüyordu. Son olarak zatürreye yakalanan Durbaş, akşam saatlerinde yoğun bakıma kaldırıldığı Medeniyet Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu.
Refik Durbaş’ın cenazesi, (2 Aralık Pazar) Erenköy Galip Paşa Camis’inde kılınan öğle namazının ardından Ümraniye Hekimbaşı mezarlığına defnedildi.(Cumhuriyet)
Melih Cevdet Anday 13. Kez Anıldı
Hayatının son yıllarını Milas’a bağlı Ören’de geçiren edebiyat dünyasının önemli isimlerinden Melih Cevdet Anday, Milas Belediyesi tarafından düzenlenen Edebiyat Ödülü etkinliği kapsamında Ören’de anıldı.
Melih Cevdet Anday, Milas Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikle 1-2 Eylül tarihlerinde Ören’de anıldı.
Milas’ a bağlı Ören mahallesinde bulunan Atatürk heykeli önünde geçtiğimiz cumartesi günü saat 18:00’da başlayan etkinlik; çelenk sunumu, saygı duruşu ve istiklal marşının okunmasıyla başlayan etkinliklerin ilk etabı Melih Cevdet Anday anıtı önüne çiçek sunumu ile son buldu. Düzenlenen törene Melih Cevdet Anday’ın eşi Suna Anday,’ın yanı sıra Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat, Başkan yardımcıları Zeynep Çınar, Faik Karagöz, belediye meclis üyeleri, jüri üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. (Milliyet)
Şiirimizin ‘uç beyi’ 100 yaşında
Modern Türk şiirinin öncülerinden İlhan Berk’in 100. doğum yıldönümü için hazırlanan ‘Şiir Her Yerdedir: İlhan Berk 100 Yaşında’ sergisi Yapı Kredi Kültür Sanat’ta ziyaretçilerini bekliyor.
Behçet Necatigil’in deyişiyle ‘şiirimizin uç beyi’ İlhan Berk’in 100. doğum yılı şerefine Yapı Kredi Kültür Sanat’ta açılan bir sergi ünlü şairin üretimini, iç dünyasını ve hayatının önemli dönüm noktalarını onun kitapları, resimleri, defterleri ve özel eşyaları üzerinden sunuyor meraklılarına. Küratörlüğünü Necmi Sönmez’in üstlendiği ‘Şiir Her Yerdedir: İlhan Berk 100 Yaşında’ başlıklı sergi “Omurga/25 Şiir Kitabı”, “Evren/Resimler”, “Yörünge/Kitaplık”, “Kılavuz/Defterler”, “Kabuk/Eşyalar” ve “Harfler/Formlandırma Çabaları” başlıklı altı bölümde şairin üretimine odaklanıyor. (Cumhuriyet)
Devrekli Şair Rüştü Onur Anıldı
Devrekli şair Rüştü Onur ölümünün 76’ıncı yıldönümünde Devrek’te anıldı. Devrek Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği (ROSAK) tarafından Cumhuriyet Alanı’ndaki Rüştü Onur büstü önünde anma töreni düzenlendi.
Devrek Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği (ROSAK) tarafından Cumhuriyet Alanı’ndaki Rüştü Onur büstü önünde düzenlenen anma törenine; Devrek Belediye Başkan Vekili Osman Erenoğlu, CHP Devrek İlçe Başkanı Yaşar Bükrü, İYİ Parti Devrek İlçe Başkan Vekili Şenol Barutçu, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şendoğan Karadeli, Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği Başkan Yardımcısı M. Naci Kocabıyık, İl Genel Meclisi Üyesi Mustafa Uzundal, şair ve Yazarların yanda sanatseverler katıldı.
Rüştü Onur’un büstüne çelenk sunumuyla başlayan törene saygı duruşuyla devam edildi. Törende konuşan Rüştü Onur Sanat ve Kültür Derneği (ROSAK) başkanı şair-yazar İbrahim Tığ, Devrekli şair Rüştü Onur’u vefatının 76. yılında saygıyla andıklarını söyledi.
Garip Akımının öncülerinden Orhan Veli, “Son yıllarda Zonguldak üç büyük yetenek yetiştirdi: Biri Rüştü Onur, biri Kemal Uluser, biri de Muzaffer Tayyip. Bu ne biçim keder! Üçü de arka arkaya öldüler.”diye tanımladığı Zonguldaklı şairler; Rüştü Onur 22, Muzaffer Tayyip Uslu 24 ve Kemal Uluser de 29 yaşında yaşama veda etti.
Bugün 2 Aralık. Rüştü Onur ardında bir kitaplık şiir, öykü ve mektup bırakarak 2 Aralık 1942 tarihinde 22 yaşın baharında aramızdan ayrıldı. Onur’u ölümünün 76. yıldönümünde sevgi ve şükranla anıyoruz. (Bölge Haber Gazetesi)
Muzaffer İzgü Gülmece Öykü Yarışması sonuçlandı
Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında kaybettiğimiz usta yazar Muzaffer İzgü adına düzenlenen 2. Gülmece Öykü Yarışması’na 130 yazar, öyküleriyle katıldı.
130 yazardan gelen öyküler Müjdat Gezen, Kandemir Konduk, Ayla Kutlu, Biray Üstüner ve Yunus Bekir Yurdakul’dan oluşan seçici kurul tarafından değerlendirildi. Değerlendirme sonucunda birincilik ödülüne Afşar Çelik değer görüldü.(Sözcü)
Bir Portre: Refik Durbaş
10 Şubat 1944’te Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğdu.
Liseyi İzmir’de bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ndeki öğrenimini bitirmeden ayrıldı. 1965-1968 arasında çeşitli işlerde çalıştı. Yeni İstanbul ve gazetemizde düzeltmenlik yaptı.
İlk şiiri İzmir’de Ege Ekspres gazetesinin sanat sayfalarında yayınlandı. Devinim, Gösteri, Sanat Olayı, Soyut, Papirüs gibi dergilerdeki şiirleriyle dikkat çekti. Arkadaşlarıyla birlikte 1962-1964 arasında Evrim dergisini, 1967’de de Alan 67 dergisini yayınladı. 1971’de ilk şiirlerini Kuş Tufanı adlı şiir kitabında topladı. 1972-1974 yıllarında Yeni A dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Gazetelerde sanat sayfaları hazırladı. 1992 yılında Cumhuriyet gazetesinden emekli oldu. Köşe yazarı olarak değişik gazetelerde çalışmalarını sürdürdürdü. En son BirGün gazetesinde yazılar kaleme aldı.
İkinci Yeni esintisi ile başladığı şiir yaşamı, zamanla toplumcu yönelim kazandı. Kendine özgü dili ve benzetmeleriyle, baştan beri tavrını ve varlığını keskinleştiren, anlam kadar biçime de önem veren şiirler yazdı. Çarşıların, işçi kızların, pazar yerlerinin, çay evlerinin dünyasını yansıtan şair olarak tanındı. Şiirinde günlük konuşma dili içine ustaca serpiştirilmiş eski sözcükler de kullandı.
ESERLERİ
Şiir:
Kuş Tufanı (1971)/Hücremde Ayışığı (1974)/Çırak Aranıyor (1978) İkinci Baskı (1979)
Çaylar Şirketten (1980)/Denizler Sincabı (çocuklar için şiirler, 1982)/Kırmızı Kanatlı Kartal (çocuklar için şiirler, 1982)/Nereye Uçar Gökyüzü (1983)/Siyah Bir Acıda (1984)
/Bir Umuttan Bir Sevinçten (1984, toplu şiirler 1)/Yeni Bir Defter-Şiirler-Meçhul Bir Aşk (1985)
Adresi Uçurum (1986, toplu şiirler 2)/Geçti mi Geçen Günler (1989)/Menzil (1992)
Kimse Hatırlamıyor (1994, toplu şiirler 1)/Nereye Uçar Gökyüzü (1994, toplu şiirler 2)
İki Sevda Arasında Kara Sevda (1994)/Tilki Tilki Saat Kaç (1995)/Düşler Şairi (1997)/İstanbul Hatırası (1998)
Röportaj:
Ahmet Arif Anlatıyor: Kalbim Dinamit Kuyusu (1990)
İnceleme:
Şair Cezaevi Kapısında (1992)/Galata Köprüsü (1995)
İlhami Bekir’den Mektup Var (1997)/Anılarımın Kardeşi İzmir (2001)
Deneme:
Yazılmaz Bir İstanbul (1988)/İki Sevda Arasında Karasevda (1994)
Yasemin ve Martı (1997)
Antoloji:
Türk Yazınında Cezaevi Şiirleri (1993)
Öykülerle İstanbul (1995)
Yenileştirme:
Yedi İklim Dört Bucak (1977, Evliya Çelebi’den çocuklar için)
Şakaname (1983, Evliya Çelebi’den çocuklar için)
Mavi Alacalı Baston (1983, Muallim Naci’den çocuklar için)
Okuma Önerileri
1.Tarihi Hoşça kal Lokantası/Şermin Yaşar/Doğan Kitap
2.Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu/ Şermin Yaşar/Doğan Kitap
3.Kalede 1 Başına/Sunay Akın/Türkiye İş Bankası