Ülkemin bana anlattıkları mı?
“Yaşamayan bilemez” diyendeyim !
Bizler, yaşadık !
Depremi…
Karanlığı…
Çaresizliği…
Terk edilmeyi…
Kadere mahkûmiyeti…
Enkaz altında ölüme terki…
Çadırlarımızla ticaret yapanları…
Felakete tek bir istifanın bile eklenmeyişini…
Yıkılan evlerimizi parayla bizlere satmak isteyen zihniyeti…
Haklısınız, o kadar çok şey yaşadık ki,
…SIRADAKİ diyoruz artık !
Bundan sonrasını ise merak ediyoruz !
Yaşadıklarımızı KADER denene yıkanların ve Allah’ı tek SUÇLU ilan edenlerin bizleri nasıl bir geleceğe mahkûm edeceğini en çok da…
Yok,
…umut da var, ki aslında en çok ondan var bu kentte !
Mesela,
…kentin Cumhuriyet Meydanı’na bakan Asi Nehri’nin yanı başında uzanan kaldırıma kurulan sıra sıra yemek yerleri ! Açılan, minik minik aile işletmeleri ! Aslında her birinin o YIKILMADIK AYAKTAYIZ hikâyesi ! Hatta birine konuk oldum Antakya’daki son günümde… Bir karı koca ! Gecenin son saatlerine kadar beraberce yemek pişiriyorlar… Etraftan toparladıkları malzemelerle tek odalı bir restoran yaratmışlar, ayakta kalmaya çalışan yorgun hayatları için…
Kaybolan bir şehrin yıkık dökük umutları ortasında dururken, her ikisinin de çok iyi bildiği tek bir şey var !
“Vazgeçersek, işte asıl deprem o zaman olacak” !
Onları dinlerken, aralarında çok sayıda gazeteci, yazar, akademisyen, şair, hukukçu, hak savunucusu ve oyuncunun da bulunduğu yüzlerce kadının “BURADAYIZ, BU KARANLIĞA TESLİM OLMAYACAĞIZ” başlıklı ortak bildirisi geliyor akla…
14 Mayıs’ın ardından, laik / demokratik Atatürk Cumhuriyeti’nin son çıkış kapısı olarak adlandırılan 28 Mayıs için paylaşılan bildiride dikkatimi çeken ve altını çizdiğim birkaç cümle var…
“Önümüzdeki seçimler, karanlıkla aydınlık arasında… Ya koyu karanlığı birlikte yırtacak ve şafağın aydınlığına kavuşacağız ya da nefessiz kalacağız…”
“Neşemizi çalanlardan hesap soralım… Korkusuzca yaşadığımız, eşit, özgür ve laik bir ülke, bizim hakkımız… Bu ülkeyi hep birlikte kuralım…”
“Yaşamlarımız ve haklarımız için yan yanayız… Mücadeleden bir adım geri atmıyoruz… Bu kötülük iktidarına teslim olmayacağız, buradayız…”
“Kadınları, 28 Mayıs’ta oy vermeye, sandıklara sahip çıkmaya ve mücadeleye çağırıyoruz…”
KADER PLANININ BİR PARÇASI denen depremin yıktığı Antakya’da şahit olduğum o derin çaresizliğe rağmen el ele tutuşan ve VAZGEÇMİYORUZ diyenleri de HAYATLARINIZA SAHİP ÇIKIN diyen ülke kadınlarını da görmek, duymak, hissetmek niye mi bu kadar önemli ?
AKP adına seçim çalışmalarını o bildik öfke diliyle sürdüren, toplumun huzurundan ve güvenliğinden sorumlu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu izledim geçenlerde, ona dair paylaşılan bir Instagram videosunda ! Bir seçim otobüsünde, en önde, elinde mikrofon, sokakta ona meraklı gözlerle bakan insanlara sesleniyordu, “Her şeyi istismar eden bu anlayışa karşı…” cümlesiyle !
Cümlenin devamı mı ?
“Canan Kaftancıoğlu’nu ve Bay Bay Kemal’i, Allah nasip ederse, Ayasofya’da Cuma Namazı’na bekliyoruz…”
İnsanları, kıldıkları ya da kılmadıkları namaz üzerinden hedef haline getirmek nasıl bir siyaset anlayışıdır, merak ediyorum ! Nasıl bir Müslümanlıktır, soruyorum ! Nasıl bir İslam anlayışıdır, sorguluyorum ! İnancı, teraziye koyup tartmak, nasıl bir devlet yönetme şeklidir, ki bunu düşünmekten dahi utanıyorum ! Peki, Müslümanlar arasında bile böylesine ayrım yapma cesareti bulan, bunu da DİĞERLERİ deneni küçümsemek için fırsat olarak görenler, Müslüman olmayanlar için ne düşünür, işte bunu sormaktan dahi korkuyorum !
O yüzden,
…Antakya’daki o asla vazgeçmeyen, birbirinin elini bırakmayan dayanışmadayım, ama ortak bir bildiriyle de aynı dayanışmanın güçlü bir örneğini gösteren ülke kadınlarının, yaratılan bu koyu karanlığı yırtmak için ayağa kalkışındayım aynı zamanda !
Siz !?