5 Şubat akşamı saat 22.06’da Antakya Gazetesi’nde haftalık köşe yazımın yayınlanması için Gazete’nin editörlerinden Tamer Yazar’a köşe yazımı göndermişim. Kader, kim bilebilir; ben yazımı gönderdikten 6 saat sonra şehrimiz yerle bir oldu, binlerce insanımız hayatını kaybetti. Aslında o günde bugüne kadar sadece T24 için bir yazı kaleme almıştım, onun haricinde bir yazım olmadı.
*
6 Şubat depremi hepimizin hayatını değiştirdi, şehrimizi yerle bir etti, insanlarımızın hayatını düzenini altüst etti. Artık bizler için 6 Şubat lanetli bir gün, yüreğimizde kapanmayacak bir yara ve unutulmayacak bir tramva.
Ailesi yok olanlar, çocukları vefat edenler, anne-babası ölenler, uzuv kaybı yaşayanlar … Acılar saymakla bitmez, asla tarif edilemez. Bir insanın evinin şehrinin yok olması asla anlatılamaz.
Bugün bu yazı bir dertleşme, iç dökme yazısı olacak. Hani insanın yüreği dolu olur, daldan dala atlar ve durmadan konuşur ya, Antakyalılar bu halde. Dert çok, derman yok.
Kamuoyunda yıkımın en çok olduğu yer Hatay diye bir hatalı kanı var. Yıkım en çok ANTAKYA’da. Hatay’ın Dörtyol, Reyhanlı, Erzin gibi birçok ilçesinde hayat olağan akışında devam ediyor. Fakat Antakya maalesef yok oldu. Bu konuda bir farkındalık oluşmalı, depremin yok ettiği ilçe Antakya’dır. Tüm Hatay -çok şükür ki- yok olmadı. Ama Antakya maalesef yok oldu.
Antakya 6 Şubat’ta ve sonraki 2 günde kaderi ile baş başa bırakıldı. Devlet gelmedi, bu süreçte Antakyamız Allah ile baş başaydı. Çığlıklar, yaralananlar, ölenler, yağmalanan dükkanlar… Tam bir kaostu. Antakya o gün kıyameti yaşadı.
Deprem sonrası şöyle bir cümlem olmuştu “gözün gördüğünü akıl almıyor”. Antakya’yı deprem sonrası her dolaştığımda bu cümle aklımda dolaştı. Soranlara ve görmeyenlere “şehir yok oldu” diyorum, doğal olarak karşımdaki “nasıl yani” diye diye cevap veriyor, anlamlandıramıyor.
15 gün önce Prof.Dr.Adem Sözüer ve Prof.Dr.Bengi Semerci hocalar Antakya’ya geldiler. Saray Caddesi’nde gezerken Adem hoca bana döndü ve “bu gördüğüm bambaşka bir şey, böyle bir durum tahmin etmiyordum” dedi. Antakya’yı gezen herkes aynı cümleyi kuruyor.
Tablo çok kötü. Sorunlar saymakla bitmez.
*
Fakat Antakyalılar herkes gücü yettiğinde bir mücadele içinde. Son derece duygusal bir söylem olan “Antakya’dan ayrılmayacağız” gibi altı boş bir cümle kurmuyorum. Kimse düzenini bozmak istemez, fakat Antakya yaşanacak bir halde değil. en basitinden ev yok, okul yok. Çoluğu çocuğu olan ve evleri yıkılan insanlar mecburen göç etti. Yapılan mücadeleyi “Antakya’dan çıkmıyorum” gibi duygusal bir noktaya indirgemeyi doğru bulmuyorum. Ama görüyorum, insanlarımız Antakya için müthiş bir mücadele içinde.
Bu mücadelenin bir parçası da Antakya Gazetesi’dir. Sağ olsun Seyfittinoğlu ailesi her zaman bu şehir için gereken mücadeleyi yapmıştır. Zor şartlarda Antakya Gazetesi’ni de tekrar ayağa kaldırarak gereken mücadeleye devam ediyorlar. Ben aileye, gazetenin tüm emekçilerine ve “haydi Bekir, yazılara devam” diyen Cemil Yıldız abime tekrar teşekkür ederim. Antakya Gazetesi bu şehrin olmazsa olmazlarındandır.
Uzun bir yoldayız, muhtemelen de bir başımızayız. Ama mücadelemiz sürecek, tekrar yıkılan Antakya’mızı ayağa kaldıracağız.
YORUMLAR