Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’nın marka müzesindeyiz!

Defne Mozaikleri için geldik

Defne Mozaikleri için geldik ama…

“Antakya ile Samandağ’ı birbirine bağlayacak “battı-çıktı” adı verilen alt geçit çalışmasında, Roma dönemine ait tarihi mozaik ve hamam bulundu” diyen haberlerinin tarihi, 2016 Aralık ayı ama… Hafta sonu gezi adresimizin Arkeoloji Müzesi’nde, ne Hamam’la ve ne de mozaiklerle karşılaşabildik!

2016 senesi Aralık ayında gazetelere yansıyan bir haber, Hatay’ın Defne ilçesi Uğur Mumcu Alanı için önemli bir tarih keşfini gündeme taşıdı. “Hatay’ın Defne ilçesinde bulunan, Antakya ile Samandağ ilçelerini birbirine bağlayan Uğur Mumcu Meydanı’nda 3 aydır yapımı devam eden yol çalışması sırasında, mozaik ve Roma dönemine ait bir hamam kalıntısı bulundu” diyen haberlerin ardından, çıkan mozaikler için de, bulunduğu ifade edilen eski Roma hamamı için de ne bir bilgilendirme, ne de kurumsal bir tanıtım yapıldı. Ancak, Hatay Valiliği’nden, Antakya Gazetesi’nin bu yöndeki haberlerine yönelik gelen “bulunanlar, müzede sergileniyor” ifadesinin ardından, hafta sonu müzedeydik ve bugünün notları da buna dair oldu.
Bugün, haber kalıbımızın dışında duralım ve Arkeoloji Müzesi’ni beraberce adımlayalım, arada sohbet de edelim, yapılanlarda duralım, ama ‘sergileniyor’ deneni de unutmayalım!
-KÖPRÜ-
Müzeyi oldukça sık aralıklarla ziyaret eden biri olarak, odak noktamızda, bahse konu mozaikler var, bir de Roma Hamamı! Ama girişte size ‘hoş geldin’ diyende duralım önce! Bir beton köprüde… Aslında, eski Roma’nın hazinelerine sizi ‘buyur’ eden bir müzenin, o köprü ile de kendi içindeki hikâyeye katkı vermesini bekliyorsunuz ama… Olmamış! Betonarme bir köprü ile başlamışız eldekine, hatta girişe eklediğimiz bir su değirmeninin havuzunu ise ilk günden bugüne dolduramamışız! Bu da başka bir hesap hatası olmuş, bugüne kadar da düzeltilememiş!
-DOLAPLAR!-
Müzeye ara ara gelenler bilir. Bir dönem, müzeye sırt çantası ile girişlerde her hangi bir sıkıntı yoktu. Ardından, girişin hemen sol tarafına, gelen ziyaretçiler için kilitli dolaplar eklendi ve çantalar yasaklandı! Bu uygulama ertesinde, bir dönem o yasak yine gevşetildi ve ‘sırt çantaları’ için ‘onay’ verildi! Ve geride kalan hafta sonu, bir değişim daha bizleri karşıladı. Bu defa, eski kilitli dolap uygulaması, müzenin hemen girişine, bu defa sağ tarafına eklenmiş ama… Olmamış! Durum, Amerikan liselerindeki, öğrenci dolaplarının halini andırmış ve dünyaca ünlü bir müzenin o görkemli haline giriş yapanlar için de özenli ve güzel bir ambiyans yaratmamış!
Bu arada, bazı dolapların kilitleri çalışmıyor, bazıları ise kapanmıyor, ki ben kendi adıma, sırt çantam için 3. denemede bir dolap bulabildim!
-İNGİLİZCE!-
Müzede, pandemi (salgın) dolayısıyla alınan önlemler de var. Bu önlemler, uyarı tabelaları! Size, ‘maske’ ve ‘mesafe’ uyarısı yapıyor. Hatta lahitler salonunda, Antakya Lahdinin olduğu özel oda içerisinde kaç kişi olabileceğinizi işaret ediyor. Müze İdaresi’nin bu uygulaması çok yerinde olsa da, böylesi uluslararası bir müzenin uyarı levhalarının sadece Türkçe olması ciddi bir eksiklik! Eklesek mi?
-IŞIK SORUNU!-
Lahitlerin olduğu, müze içinde en fazla gezilen ve beğenilen alana gelenlerin ortak bir sıkıntısı var, ki bu sıkıntıyı hafta sonu da, önceki ziyaretlerimizde bizler çok yaşadık. Siz yürüdükçe aydınlanan bir ortam var, bu alanda. Ancak kullanılan ışıklandırma sistemi, lahitlerin dün hikâyesinin gizemi için mi bilinmez, oldukça loş bir ortamı da beraberinde getirmiş. Bazı noktalarda yazıları okumak için zorlanıyorsunuz. Lahitlerin detayları ise o ışık yetersizliğinde gölge oyunları içinde kayboluyor.
-MOZAİKLER!-
Daha önce birçok kez haberlerimize konu olan bir eksiklik konusunda, Müze İdaresi ciddi bir çalışma ortaya koymuş ve mozaikler yanı sıra, mevcut eserler için isim tabelalarını tamamlamış. Ancak hafta sonu gerçekleşen ziyaretimizin asıl nedeni, Defne Uğur Mumcu Alanı’nda bulunan mozaikler ile Roma dönemi hamamını görmekti.
İlk girişten başlamak üzere, içerideki görevlilere yönelik sorularımız da hep bu yönde oldu ama… Hiç kimse, “Defne’de bulunanlar şu salonda” diyemedi, ki bizler de Hatay Valiliği Basın Birimi tarafından “Sergileniyor” denenleri ne yazık ki bulamadık! Belki bu konuda bir açıklama gelir ve bizler de “bulamadıklarımızı” neden bulamadığımızı anlarız!
-TAMAMLAMIŞIZ!-
Mozaiklerin ve heykellerin isimsizliği noktasında eksikliğimizi tamamlasak da, konumlandırma konusundaki sıkıntı değişmemiş!
Bunun en can alıcı örneklerinden biri, Menander Mozaiği. Oldukça parçalı ve uzun bir mozaik olan Menander Mozaiği’ne geldiğinizde, son adımınızda, mozaiğe dair bir bilgi karşılıyor sizi. Birkaç parçadan oluşan bu büyük ve uzun mozaiğin her bir parçasına dair detaylar, o kısımda toplanmış. Ancak, okuduklarınızla görmek istedikleriniz arasındaki mesafe yüzünden, her bir detay için yeniden o parçaya ilerliyor ve geri dönüyorsunuz. Bu ise bir ziyaretçi olarak dikkatinizi dağıtıyor ve ilginizi parçalıyor.
-YUKARIDAN!-
Ama bize daha da ilginç gelen bir uygulamada duralım şimdi! Bir başka mozaik parçasında, ismi, “Kırmızı Zeminli Ev; Kuşlar, Çiçekler, Meyveler” olanda!
Menander Mozaiği’nden birkaç adım sonra karşınıza çıkan isim tabelasını okurken, mozaiği arıyorsunuz! Etrafınıza bakıyorsunuz, arka duvarda olabilir mi, diye! Finaliniz, bir kat aşağıda sizi bekliyor. Ancak, okuduğunuz mozaiğin isim tabelasının bir kat yukarıda, ama kendisinin bir kat aşağıda oluşunu keşfetmeniz, biraz zamanınızı alıyor. Okudukça, eğilip, aşağıya bakmanız isteniyor bu uygulamada!
Açıkçası, dünyada bir çok müze gezmiş biri olarak, eldekinin görkemli dün hikâyesinde de sık sık duran biri olarak, yaşadığımız bu tekrarların bir gün son bulmasını ummaktan başka çaremiz yok gibi!
-DEĞİŞİR MİYİZ?-
Bu konuda konuştuğumuz bir turizmci için de durum değişmiyor anlaşılan…
“Mimarisinden girişindeki köprüye, kapının yanındaki o devasa demir değirmenden içerideki konumlandırma sıkıntılarına, çok şeyi defalarca söyledik, söylüyoruz. Ancak tüm bu sorunlara rağmen, inanılmaz bir müze. Zengin içeriği ile sizi büyüleyen bir müze. Kapısından girdiğiniz andan itibaren, sizi, binlerce yıllık bir tarih içinde, kültürden kültüre taşıyan bir müze.
Sanırım, bu kadar iyi şeyleri sıraladığımız bir müze için de en iyisini istiyoruz. Zaten sorun da burada başlıyor. Çünkü bu işi müze içinde yapanlar, doğru olduklarının ısrarından asla vazgeçmiyorlar. Yanlışı ise kurumsal bir tercih, hatta kimlik haline getiriyorlar. İfade ettikleriniz de bunlardan!” -Tamer Yazar-