Safranbolu’nun dinmeyen enerjisi…
Eski Roma kenti, kadim şehir kimliği, çok dinli ve çok kültürlü yapısı yanı sıra, korumakta zorlandığı eski kentinin ahşap ve taş evlerinin görkemli manzarasında bugün hala önemli bir turizm destinasyonu olan Antakya için konuşanlar, “Biz neden Safranbolu’nun başardığından bu kadar uzağız?” sorusuna cevap arıyor.
UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınışının 27. yılını kutlayan Karabük’ün Safranbolu ilçesi, kültürel değerlerini geleceğe taşırken, benzer dinamikleri barındıran ve binlerce yıllık geçmişinin yüklü emanetlerinde duran Antakya, bu süreci yakından izliyor.
-YORGUN!-
Bu konuda konuşan bir turizmci, Safranbolu’nun bugün geldiği ‘uluslararası tescilli kimlikte’ durmadan önce, kent yöneticilerinin, Antakya gibi tarihi ve kültürel bir zenginliği yönetiş biçiminde durmak gerektiğini söyledi ve şunları söyledi:
“Bugün, yaşlı ve yorgun bedenlerine, ‘Dikkat, bu yapı tehlike arz etmektedir’ şeklinde yerel idare imzalı uyarı yazısı asılan kaç Antakya yapısı var? Sık sık haberleştirilen, ama onları çevreleyen demir kafesler içinde yıkılmayı bekleyen kaç taş ev var? Yıllar içinde parça parça çöken, bu da gözlerimizin önünde olan kaç ahşap ev var?
Bunun en büyük örneği de, Kurtuluş Caddesi’nde, Uzun Çarşı girişinin çaprazındaki iki katlı bir ahşap ev. Kaç yıldır bir demir kafesle örülmüş ön yüzü! Çatısından birkaç parça düştü diye, o dönemin Antakya Belediyesi bu uygulamayı hayata geçirmişti., iyi hatırlıyorum. Sandık ki, kurtarılacak! Meğerse güvenli bir çöküş hikâyesi yaratmak istemişler!
Bu işe ilk başladıklarında, o ev 2 katlıydı! Şimdilerde o ikinci kattan eser kalmadı. Yakında tamamen yok olacak ve… Orada bir beton bina yükselteceğiz büyük bir ihtimal! Gizli saklı değil, göz göre göre! Ve bizler, bu ayıplar dolusu hikâyenin orta yerinde dururken, bir Safranbolu örneğini çok, ama çok konuşmalıyız! Çünkü bu kentin kayıpları bir gecede olmadı. Yıllar boyunca yapılan yanlışlarla oldu. Hem de resmi kurumsal kimliklerle oldu. Yazık da oldu!”
-PEKİ, ELDEKİ!-
Türkiye’deki korunması gereken yaklaşık 50 bin kültür ve tabiat varlığının 1125’ini bünyesinde barındıran Karabük’ün Safranbolu ilçesi ise 17 Aralık 1994’te, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne “Safranbolu şehri” adıyla kent ölçeğinde girmeyi başardı.
Tarihi yapıları korumadaki başarısı nedeniyle “Korumanın başkenti” unvanıyla da anılan, Osmanlı döneminden kalan han, hamam, cami, çeşme ve köprülerin yanında, 18. ve 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl başlarında genellikle üç katlı, 6-8 odalı, ihtiyaçlara uygun tasarlanmış, estetik biçimde şekillendirilmiş geleneksel konakların bulunduğu ilçenin kaderi, adeta “dünya mirası” olmasıyla değişti.
UNESCO kimliğiyle birlikte Türk kent kültürünün en önemli yapı taşları olan anıtsal eserlerin restore edildiği, kaybolmak üzere olan el sanatlarının canlandırıldığı Safranbolu, dünyanın “en iyi korunan ilk 20 kenti” arasına girdi.
Türkiye’nin kent ölçeğindeki tek “dünya mirası” olma özelliğini taşıyan ve yılda 1 milyon 300 bin yerli ve yabancı turisti ağırlayarak ülke ekonomisine önemli bir katkı sunan Safranbolu, gelecek kuşaklara korunarak aktarılıyor.
Osmanlı mimarisini, şehir hayatını ve kültürünü yansıtması dolayısıyla “Osmanlı’nın parmak izi” olarak adlandırılan ilçe, 27 yıldan bu yana ziyaretçilerini, sokaklarında tarih yolculuğuna çıkarmayı sürdürüyor.
-1.5 MİLYON!-
Karabük Valisi Fuat Gürel, Antakya adına yaşadığımız koordinasyon eksikliğinin altını çizdiği başarı hikâyesine dair konuşurken, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne yer almanın ve bunu sürdürebilmenin belirli kuralları olduğuna işaret etmiş…
“Şehrimizi yönetenler, Safranbolulular, Karabüklüler, ‘korumak’ adına çok büyük emek, gayret sarf ederek şehrimizi günümüze kadar taşımışlar. İnşallah, bundan sonraki nesillere de taşımış olacağız. Her yıl 1,5 milyona yakın insanın görmeye geldiği bir şehir. Bundan sonra da çok daha fazla misafire ev sahipliği yapacaktır.”
-SÖYLENEN!-
Bu konuda konuşan kent insanları ise beklentilerini Antakya Gazetesi için sıraladı:
G.Ö. >> Safranbolu! İsmini çok duydum, okudum ve bir gün gitmek de isterim. Antakya’mıza benziyor, ama bizimkinin bakımlı hali sanırım! Baktığınızda, eski kentin içinde bir sürü beton bina yükseliyor. Bence buna izin verilmemeliydi. Zaten bundan sonrası için de ipin ucu kaçmış!
H.Z. >> Ben, en çok da çeşmeleri için üzülüyorum bu kentin! Hangisi kime ait, belli değil! Kimi Vakıflara, kimi bir diğer kuruma! Herkes, kendine ait olanın savaşında! Oysaki bu kentin ayakta kalma savaşı ortak!
G.M. >> Otel olanları, kafe olarak işletilenleri izledikçe, mutlu oluyorum. En azından bir şekilde sahipliler, diye düşünüyorum. Ama diğerleri! Hala sahipsiz olanları! Bu sokaklarda dolaşan turistlere Safranbolu gibi bir görsel veremiyoruz. Bakımlı bir kent sunamıyoruz. Bir tarafından bir belediye tutup ayağa kaldırıyor, diğer tarafından bir başka belediye. Birliktelik yok! Bölünmüşlük var. Bu da bu kenti bitiriyor!
T.Ç. >> Bizim yöneticiler her ne vakit “tarihi kent” dese Antakya için, işe gidip gelirken üzerinden geçtiğim asfalt yol geliyor aklıma! Tarihi kent deyip, o tarihin içine asfalt yol eklemeyi ‘yöneticilik’ sananlar var oldukça, biz daha çok konuşuruz, siz de daha çok sorarsınız, ‘Biz ne zaman bir Safranbolu oluruz’ diye! Tamer Yazar