Antakya’ya Dikkat!..

Son yıllarda, özellikle de Suriye krizi ve akabinde başlayan savaşla beraber, Türkiye’nin güney sınırında sıra dışı gelişmelerin yaşandığı malum. Milyonları bulan mülteciler, bunlar için yapılan çalışmalar vs. dışında güney şehirlerinde dikkatle izlenmesi gereken gelişmeler olmakta. Sık sık gidip geldiğim için Antakya ölçeğinde meydana gelen gelişim (?!) ve değişmeleri yakından gözleme fırsatı bulmaktayım. Örneğin önceki yıllarda […]

Son yıllarda, özellikle de Suriye krizi ve akabinde başlayan savaşla beraber, Türkiye’nin güney sınırında sıra dışı gelişmelerin yaşandığı malum. Milyonları bulan mülteciler, bunlar için yapılan çalışmalar vs. dışında güney şehirlerinde dikkatle izlenmesi gereken gelişmeler olmakta. Sık sık gidip geldiğim için Antakya ölçeğinde meydana gelen gelişim (?!) ve değişmeleri yakından gözleme fırsatı bulmaktayım. Örneğin önceki yıllarda insanlar sokakta daha çok Türkçe konuşmayı tercih ederken şimdilerde Arapça revaçta. Hangi sokağa, hangi caddeye gitsen yapılan konuşmalarda kendini Türkiye’de değil Arap ülkelerine birinde gibi hissediyorsun. Arapça tabelalar, Arap kültür dernekleri, Arapça film gösterimleri vs. ile bu yönde bir değişim yaşandığı rahatça gözlenmekte.

Bu değişimlerden şehri yönetenlerin ve Ankara’daki mercilerin haberdar olduğunu düşünerek veya varsayarak konuyu farklı bir yönden ele almak istiyorum. Beni buna iten sebep çok ilginç. Geçen gün bir kırtasiyeye bir şeyler almak için uğradım. Kırtasiyeci cana yakın bir insan. Benim orada olduğuma aldırmadan kapıdaki bir gençle konuşmalarına tanık oldum. Gence hitaben “Yakında Antakya diye bir yer kalmaz. En fazla iki yıl içinde çok şey değişir vs.” gibi sözler söyledi. Bunu geyik muhabbeti olsun diye mi söylüyordu, yoksa bilinçlimi söylüyordu bilemem. Ancak, onun da şehirdeki değişimlerden hoşlanmadığı, Antakya’nın kabuk değiştirir gibi Araplaştığından şikayetçi olduğunu biraz konuşunca anladım.

Batılıların Bölme Stratejileri

Antakya’da olan bitenler akla emperyalist devletlerin Osmanlı’yı bölmek için yaptığı stratejik çalışmaları getirir. Bu çalışmaları size aşamalar halinde kısaca anlatmak istiyor ve bunların Antakya’da uygulanıp uygulanmadığını sizin takdirinize bırakıyorum. İsterseniz önce Batılı devletlerin Balkanları bölmek için yaptıklarına sırasıyla bakalım, sonra da Rusların bölme stratejilerine göz atalım. Avrupalı devletler 1800’lü yılların ortalarında sonra Rusya’nın desteğini de alarak zaman içinde standartlaşan şu bölücü çalışmaları yaparlar:

1. Aşama: Her meslekten ajan ve misyoneri Balkan şehirlerinin dört bir yanına gönderirler. Bunlar bölgede konuşulan dilleri bilen, haritalama çalışmaları yapabilecek insanlardır. Arkeolog, gazeteci, öğretmen, doktor, papaz, vaiz vs. akla gelebilecek her meslekten insan bu süreçte kullanılır.

2. Aşama: Din adamlarına ve tarihçilere Yunan Dili ve Tarihi veya Bulgar Dili ve Tarihi gibi kitaplar yazdırıp, Bulgar ve Yunan milliyetçilik duygularını uyandırırlar.

3. Aşama: Sosyal ve kültürel dayanışma amacıyla cemiyetler, denekler, hayır kurumları kurarlar. Günümüz STK’larına benzer bu kurumlar vasıtasıyla eleman devşirirler. Bu cemiyetleri para ve ajitasyon yapmakta uzman insanlar tarafından desteklerler. Hayır cemiyetlerine katılan radikal gençleri bir araya toplar, provakatif siyasi eğitim ve silahlı çatışma dersleri vermeye başlarlar.

4. Aşama: Okullar, kurslar, mesleki konuda eğitim veren kurumlar açarlar. Kurs bahanesiyle bölücülük çalışmalarına hız verecek çalışmalar yaparlar.

5. Aşama: Gazete, dergi çıkarır, toplantılar yapar, bölünmenin temelini oluşturacak konularla ilgili bilimsel ve kültürel toplantılar düzenlerler.

6. Aşama: Yapılan çalışmaların zaman içinde olgunlaşması üzerine kurulan silahlı örgütler terör hadiselerine başlar ve uluslararası camianın dikkati bölge üzerine çekilir.

7. Aşama: Halk arasında huzursuzluk, güvensizlik, yerel otoriteye başkaldırı, polise, askere, jandarmaya karşı hasmane tutum artar. Sıradan bir esnaf, güvenlik güçlerine karşı kabadayı tavrı takınabilir.

8. Aşama: Devletin otorite kuramadığı, yakında idarenin değişeceği, kanın gövdeyi götüreceği vs. gibi negatif propaganda faaliyetlerine ağırlık verilir. Devlet aleyhine olabilecek her konu istismar edilerek hatta abartılarak kullanılır.

9. Aşama: Daha önce belirlenmiş, satın alınmış yerel hain ve destekçilerin de yardımı ile şehirlerde, bölgelerde ve daha geniş coğrafyada sansasyonel ayaklanmalar, izinsiz toplantılar düzenlenir. Bu toplantılarda “demokrasi, insan hakları, özgürlük, bağımsızlık” vs. gibi ideal değerler Truva atı olarak kullanılır.

10. Aşama: Bu aşama son aşamadır. Ya bir kısmi savaş veya bölgesel savaş yaşanır. Arenadaki yaralı boğaya öldürücü son darbeler vurulur. Düşünün Osmanlı’ın 550 yıl elinde tuttuğu Balkanlar, 1850-1912 arasında 70 yıl içinde yapılan çalışmalar sonucunda 8.5 ay gibi kısa bir sürede elen çıkarılır. Savaş 1912 yılında başlasa da hazırlık süresi 70 yıl öncesinden yapılır.
Şimdi yukarıdaki aşamaları dikkatlice okursanız, hangilerinin Antakya’da uygulanmakta olduğunu veya uygulanmaya çalışıldığını daha kolay görürsünüz. Geçelim Ruslara.

Rusların Bölme Stratejileri
Rusların bir bölgeyi ele geçirmek için yaptıkları çalışmalar, Batılılarınkinden daha farklıdır. Ruslar, önce stratejik açıdan ele geçirilmesinde yarar gördükleri ülke veya ülkeleri belirlerler daha sonra şu aşamaları gerçekleştirirler:

1. Aşama: Ele geçirmek istedikleri ülkelerden devşirdikleri elemanlara çok iyi bir eğitim verir ve yetiştirirler.

2. Aşama: Eğitim aşaması biten elemanı ülkesine gönderir ve hızlı bir şekilde bürokraside, devlet kademelerinde yükselmesine yardımcı olurlar.

3. Aşama: Rusların devlet içindeki adamları yükselip güç kazandıktan ve otorite durumuna geldikten sonra çevresinde kendine yakın bir destek grup oluşturur. Yönetimi ele geçirir ve ülke için vazgeçilmez bir insan imajı yaratılır.

4. Aşama: Ülkede ekonomik, siyasi, askeri, sosyal karışıklar başlatılır. Devletin en önemli konumunda olan Rus taraftarı yönetici bu karışıklıklarla baş edemez duruma gelir.

5. Aşama: Kargaşadan bıkan halk, vazgeçilmez yöneticilerinin de önerisi ile en sonunda yabancı devletlerden, doğal olarak Ruslardan yardım isterler. Ruslar orduları ile ülkeye girer ve müdahalede bulunur. Böylece yıllar öncesinden başlatılan ele geçirme işlemi gerçekleşmiş olur.

Afganistan ve Suriye’nin yakın dönemine göz atınca bu planın ince ince, adeta telkari işi yapan kuyumcu titizliğinde nasıl maharetle işlendiği görülür. Babrak Karmal ve baba-oğul Esadların yaptıklarına bakınca durum daha iyi anlaşılacaktır.

Sonun sonu: Acaba Antakya ve çevresinde bugün yaşananlar, şehrin ve bölgenin 50 yıllık geleceğinde ne tür değişikliklere sebep olacaktır? Acaba yöneticiler bu konuya ilişkin projeksiyonlar yapmakta mıdır? Acaba, yukarıdaki stratejiler bu coğrafyada uygulanmakta mıdır? Acaba…. vs. vs… Anlayana sivri sinek saz, anlamayana Obüs topu bil az. Anlamayanlar için zurna yakısını hararetle öneririm…

Exit mobile version