Peki, Konuşsalar Ya!
Geride kalan Turizm Çalıştayı adına, kent insanı ile paylaşılmayan Çalıştay Raporları’nın ne zaman ‘ulaşılabilir’ olacağını soralım! Sorarken de, Antakya özelinde tescilli evlerin üzerine eklemeye devam ettiğimiz demir maskeleri ve asfaltı ne zaman çıkartacağımızı sorgulayalım! Bunu yaparken de, birbiri ile konuşmayan Antakya’nın iki belediyesini iletişime davet edelim!
Geride kalan Turizm Çalıştayı adına en fazla merak edilen konu başlıklarından bir tanesi; Kültür, İnanç ve Kongre Turizm Çalıştay Grubu tarafından hazırlandığı ifade edilen bir rapor. İSTE Öğretim Görevlisi Kazım Kocabozdoğan imzalı Rapor’dan Antakya adına düşen kısımda önerilenler ne, paylaşılan eleştiriler ne yönde, bilinmiyor! Ancak kentin eski ve yani kısımları arasındaki ‘ayakta kalma savaşı’ devam ediyor! Bu savaşın galibi durumdaki betondan damlayanlar ise tarihi kentin üzerinde birikmeyi sürdürüyor!
-DİYALOG!-
“Tarihi bir kenti yönetmek zordur” diyen bir turizmci devam etsin…
“Bir yerde okumuştum, ki çok doğru… Tarihi kent dokularını korumak, ancak ve ancak bu yapıları, eserleri değerlendirerek, doğru fonksiyonlar vererek, kullanarak, yani yaşatarak mümkün olacaktır. Yaşanmayan, terk edilen kent dokusu yıpranmakta, yok olmaktadır. Tarih, ancak ve ancak kullanarak korunabilir. İşte asıl konu da bu! Peki, nasıl koruyacağız? Korurken nelere dikkat edeceğiz? Tüm bunlar noktasında, kent idarecilerine ve yerel yönetimlere düşen nedir?
Şu cümle de Antakya için çok geçerli bakın… ‘Eski kentle yeni kentin planlaması arasındaki korkunç tezatları, bu kentte yaşayarak çekiyoruz.’ İnanılmaz yönetim hataları var! Sizlerin sık sık tekrar ettiği, eski kentte yükselen beton bunun en net örneği. Asfalt yollar mı? O zaten başlı başına bir kabus! Ama asıl sorun, ki bence… Bu kenti, yani Antakya deneni yöneten iki belediye! Antakya Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi! Aralarında bir koordinasyon yok! Var mı? İşbirliği yok! Var mı? Konuşma ve diyalog olmayınca, herkes bir telden çalıyor bu şehre dair melodiyi! Ortaya çıkan mı? Kulağı tırmalayan notalar… Bakın bir taraftan bir belediye restorasyon yapıp ‘kenti kurtarma’ hikayesi (!) yazıyor! Diğer taraftan bir diğeri eski kent içinde asfalt zeminler inşa ediyor! Sadece tarih mi? Değil! Büyükşehir Belediyesi, Ulus Meydanı’ndaki yeşil alanı muhteşem bir çiçeklendirme ile renklendirmiş. Gelen turistler için keyif veren bir görsel. Ama aynı görseli, meydanın hemen yanı başındaki, trafiğe kapalı alanda bulamıyorsunuz! Niye? Buradaki düzenleme Antakya Belediyesi’ne ait! Onların tarzı diğerine uymamış! Benden de bu, deyivermiş! Ama olmamış! Uyum yok, ahenk yok! Dedik ya, herkes ayrı bir halay başı çekiyor! Peki, nereye kadar?”
-SORUMLULUK!-
Geçmiş yıllarda, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen “Türkiye’de Tarihi Kent Dokularının Korunması ve Geleceğe Taşınması Sempozyumu”, Antakya gibi tarihi kentlerin bu alandaki birikimlerinin yönetilmesinde yerel yönetimlere ciddi sorumluluk düştüğünün altını çizmiş ve şu ifadelere yer vermişti:
“Tarihi kentlerin korunmasında yerel yönetimlerin sorumluluğu nedir, derseniz… Bu eşsiz mimarinin korunmasında veya korunamamasında sorumluluk, öncelikle yerel yönetimlerdedir. Yerel yönetimler bu sorumluluktan hiçbir şekilde uzak duramazlar, hiçbir şekilde bu sorumluluğu bir başka kurum ve kuruluşa devredemezler. Bu anlayışla, tarihi kent dokularının korunması konusunda görev, birinci derecede yerel yönetimlerdedir.”
Asıl tehlikeye işaret edilirken söylenen ise ne dün ne bugün değişmiyor…
“Tarihi kent dokuları, bugün; bakımsızlık, terk, imar faaliyetleri, rant baskısı gibi çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır.”
Peki, buna dair çözümümüz var mı? Yoksa ‘sen sağ ben selamet’ durumu mu?
-KORU PROJESİ-
Kültürel mirasın korunması, belgelenmesi ve kapasite gelişimi alanlarında faaliyet gösteren Kültürel Mirası Koruma Derneği (KMKD) tarafından Mardin ve Antakya’da sürdürülen ve kısaca KORU adı verilen Kültürel Mirasın Korunması İçin Kapasite Geliştirme Projesi, tam da buna dair adımların atıldığı bir süreci işaret ediyor. Proje, Mardin ve Antakya üzerine yoğunlaşmış olsa da, Türkiye’nin hemen her yerinde kültürel mirası koruma ve geliştirme adına projeler üretiyor.
Konuya ilişkin konuşan, Kültürel Miras ve Kapasite Geliştirme Yöneticisi Dr. Banu Pekol, Proje Yöneticisi Çağla Parlak ve Proje Koordinatörü Başak Emir’in ifadeleri oldukça net…
Başak Emir: Çalışmalarımız konusunda hemen hemen herkesle işbirliği yapıyoruz diyebiliriz. Kültürel miras çok paydaşlı bir alan. Bu nedenle yerel halktan devlet kademesindeki yetkiliye, sivil toplum kuruluşlarından akademisyenlere herkesle birlikte çalışmaya, fikir alışverişinde bulunmaya, projeler üretmeye gayret gösteriyoruz. Yerel ve özel kurumlar da işbirliği içerisinde olduğumuz yerler.
Banu Pekol: Bu noktada özellikle yerel paydaşları çok önemsiyoruz. Çünkü proje faal anlamda sonlandıktan sonra da devam etmeli. Bunu sağlayabilmenin en doğru yolu da yerel paydaşlardan geçiyor. Projenin sürdürülebilirliği fon veren için en önemli şeydir. Yaptığımız iş tamamlandıktan sonra da nasıl devam edeceğinin proje daha tasarlanırken bilinmesi gerekir. Örneğin Antakya ve Mardin’de kapasite geliştirme kapsamında yerel yönetim mensuplarına eğitimler veriyoruz, aynı şekilde Mardin’de restore ettiğimiz yapıyı proje bitince Mardin müzesi işletecek. Çünkü projenin kalıcı olması bu yereldeki paydaşların çabalarıyla mümkün.
Çağla Parlak: Kültürel Mirasın Korunması İçin Kapasite Geliştirme Projesi (KORU), kültürel miras bilincinin arttırılması ve kültürel mirası korumak için doğru yöntemlerin teorik ve pratik olarak benimsenmesini amaçlıyor. Projenin faaliyetlerinden bahsedersek; yetişkin eğitimleri, koruma güz kampları, yapı analiz programı (YAP), Bilgi Bankası da dediğimiz; definecilikten, kültürel miras haberciliğine, restorasyonlar için hibe bulma rehberine kadar farklı temalarda hazırladığımız yayın ve broşürler ve Tamirevi adını verdiğimiz, tarihi konutlar için örnek restorasyon uygulamasından bahsedebiliriz. KORU projesini, Edinburgh World Heritage ile beraber yürütüyoruz. 2017 yılında başladık, 2020’de son bulacak. Mardin ve Antakya merkezli sürdürüyoruz projeyi. Geçtiğimiz sene Mardin’de düzenlediğimiz gençlik kampı ve yetişkin eğitimlerine katılan ve bu eğitimlerde öğrendiklerini pratikte de yaygınlaştıran katılımcılara yönelik olarak Edinburgh’ta Kültürel Miras Liderlik Eğitimi düzenledik. Bunu bu sene de Antakya’daki eğitim ve güz kampına katılan kişiler için de gerçekleştire-ceğiz. Mardin’de eğitime katılan taş ustaları için de Edinburgh’da bir eğitim yapıldı. Türkiye’de taş ustalığı hak ettiği kadar değer gören bir meslek değil. Avrupa’da saygın meslekler arasında. Edinburgh’ta ustalar kendi meslektaşlarına ne kadar saygı duyulduğunu görmüş oldular. Aynı zamanda da kendi mesleklerinin önemini, neyi koruduklarını öğrendiler. Temmuz ayında Edinburgh’da taş ustalarına yönelik eğitimin ikincisi düzenlenecek.
-MARKA KENT!-
Eleştiriler de, söylenenlerde, üretilen projelerle ortaya konan mesajlar da değişmiyor! Özellikle de, Antakya’nın, Hatay başlığı içinde kaybolmaması adına ayrı bir başlıkta ele alınması ve turizm adına tanıtım çalışmalarının da bu ayrı başlıkta projelendirilmesi gerektiğini söyleyenlerin buluştuğu nokta! İfade edilen mi?
“Çalıştay, kent turizmi için beslenen umudu koruma altına aldı. Ancak korunan umuda rağmen, yeterince korunamayan bir kentte her geçen gün artan kayıplarımızı sıralamaya devam ediyoruz. Antakya özelinde ne sanayi ne de başka bir sektör ön planda, ama tek çıkış noktası, tarih ve kültür! Ya bu kısmı omuzlarız ya da omuzladığımız tek şey, bu kentin yitip gidenleri olur.” -Tamer Yazar-