Burası, 2012 yılında restorasyonu tamamlanan, 19. yüzyılda inşa edilen 2 katlı eski bir Antakya Evi. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi. Ancak ne Bakanlığın listesinde ‘müze’ olarak geçiyor ne de kent turizmi içindeki yeri adına ‘sesli’ dile getiriliyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘müzeler’ listesinde ismi geçmese de, Türkiye’nin ilk Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Müzesi’ne Antakya ev sahipliği yapmaya devam ediyor. 19. Yüzyıl yapısı eski bir Antakya evinin restore edilmesiyle oluşturulan müzede, tarihi ve doğal güzellikleri iç içe görmeniz mümkün. 280 tane tıbbi ve aromatik bitki, müzede meraklıların ilgisine sunuluyor. Cam kavanozda ve el örgüsü sepetlerde kullanıma hazır nihai hallerinin sergilendiği tıbbi ve aromatik bitkiler arasında; adaçayı, civanperçemi, tilki üzümü, oğulotu, fesleğen, defne, kantaron, karabaş otu, hartlap, çakşır kökü, meyan kökü, taş nanesi, böğürtlen kökü, erguvan yaprağı, pelin otu, hatmi gülü, ebegümeci ve ölmez çiçeği gibi örnekler yer alıyor. Bu arada, içeriye girildiğinde çok hoş bir kokuyla gelenleri karşılayan hülasa odalarında ise bitkilerden elde edilen yağları görüp ne için kullanıldıkları hakkında bilgi sahibi olmak da mümkün.
-DAMAKTA TAT!-
Kent turizmi içinde bu alanın daha fazla yer etmesi gerektiğini ifade eden ve bu alanı geçtiğimiz aylarda gezdiklerini ifade eden Nagehan Suna Cevli, İstanbul’dan geldiklerini ifade ettiği kısa değerlendirmesinde şunları söyledi:
“Ben, genelde doğa tatilleri yapan biriyim. Doğa, tarih, kültür ve bunun gibi alanlar, benim asla ‘hayır’ diyemeyeceğim şeyler. Burada olma sebebim de bu galiba. Hepsi, bu sıraladıklarımın hepsi burada, iç içe. Bu müze de bu listeye dahil. Ama biraz suskun bir müze. Şöyle bir şey olur bende, bir yere gittiğimde… Sizde de olur mu bilmiyorum ama, o yer benle konuşur. ‘Hoş geldin’ ile başlar, ardından size kendisini anlatmaya başlar. Bazen coşkuyla bezen sessizce, ama anlatır. Buradaki anlatım biraz, kabaca gelmesin ama, yavan! Değişti mi bilmiyorum ama… Muhteşem bir yer. Hem bina hem içindekiler, ama… Yavan! Burası, aromatik bitkiler müzesi ise bana bir şeyler vermeli, anlatmalı. Tamam yüzlerce çeşit bitki var, güzel! Peki, gelenler buradaki zenginliği tadabiliyor mu? Cevap ‘hayır’! Peki, bu nasıl olur?
Bir kere burası kocaman bir bina. Bir sürü odası var. Hatta gördüğüm kadarıyla bir de mutfağı. Oturmak için de yerleri, masa-sandalyeleri. O zaman niye gelen bizleri ağırlamıyorsunuz? Bana, buradan ayrıldığımda bir hikaye verin. Ama o hikaye, ‘çok güzel bir müzeydi’ olmasın! Bu, standart olan! Siz, farkı yaratın, farklı olun! Mesela, buradaki yüzlerce bitki çeşidinden en iddialı olanlardan bir demet hazırlayın ve gelenlere ikram edin. Bu ne olur? Çay olur, ki çok güzel olur. Minik minik bitki paketleri olabilir, ki organik üretim bez torbalar içinde sunulur bunlar da. Demem o ki… İnsanların damağında bir tat bırakın.”-Tamer Yazar-