Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Aşı Karşıtlığı Önemli Bir Sağlık Sorunu

Prof. Dr. Alpay Azap,

Prof. Dr. Alpay Azap, aşı karşıtlarının, geniş toplum kesimlerinin bilimsel düşünceden uzaklaştırılmış olmasından güç aldığına vurgu yaptı

Dünyada 2 milyondan fazla insanın ölümüne ve 90 milyonu aşkın insanın hasta olmasına sebep olan COVID-19 pandemisine karşı şu ana kadar geliştirilen en etkin araç aşı. Ancak farklı nedenler ileri sürerek aşıya karşı olduğunu ifade edenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Koronavirus Bilim Kurulu Üyesi infeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanı hemşerimiz Prof. Dr. Alpay Azap, Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2019 yılında insanlığı tehdit eden 10 sağlık sorunundan birinin “aşı karşıtlığı” olduğunu hatırlattı. Azap, değişen bilgi ekosisteminin aşı karşıtlığının hızla yayılmasına da olanak tanıdığını belirtti ve “Sosyal medya ve diğer iletişim mecralarının yaygınlık kazanması aşı karşıtlarına daha geniş kitlelere ulaşarak iddialarını dillendirme ve taraftar kitlesini genişletme şansı vermektedir. Kapitalist üretim biçiminin, düşünen-sorgulayan-araştıran ‘insan’ yerine, sorgulamayan-inanan ‘tüketici’ yetiştiren eğitim sisteminin insanları bilimsel düşünceden uzaklaştırarak metafizik ve akıl dışı düşüncelerin etkisine açık bırakması aşı karşıtlarının iddialarının yayılmasını kolaylaştıran bir diğer önemli etkendir. Aşı karşıtlarının komplo teorilerini dillendirmedeki başarısı da şüphesiz aşı karşıtlığının etkisini artırmaktadır” dedi.
Sahte bilimsellik …
Azap, aşı karşıtlığı yayanların iki yöntemi bulunduğuna dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor: “Birincisi; doğru olmadığı açık olan bilgilerin büyük bir iddia ile doğruymuş gibi savunulmasıdır. Bilim insanları bunu çürütünce hemen başka bir iddiayı dile getirirler. Böylece kamuoyunu ve bilim insanlarını sürekli meşgul etmeye çalışırlar. Bunu yaparken bir önceki iddialarının çürütülmüş olmasından hiç utanç duymadıkları gibi o konunun önemsiz olduğu, asıl önemli olanın yeni iddia olduğu yönünde bir algı yaratırlar… İkinci taktik çok daha ikna edici ve sinsidir. Açıkça yalan söylemek yerine bilimsel bazı gerçekleri çarpıtarak veya onlardan çıkamayacak sonuçlar çıkartarak, bir anlamda bilimi kullanarak, yalan söylemektir. Aşı karşıtları aslında bilimin gücünün farkında olduklarından kendilerine ve iddialarına sahte bir bilimsellik görüntüsü vermeye özen gösterirler.
Örnek vermek gerekirse, anne sütü bebeği infeksiyonlardan koruduğu için iki yaşını bitirene kadar çocuklara aşı yaptırmak yerine anne sütü vermenin yeterli olacağını iddia ederler. Anne sütünün infeksiyonlardan koruduğu çok doğrudur. Hekimler anne sütünü bebeğin ilk aşısı olarak tanımlar. Ancak bu bilgi ne kadar doğru ise buradan yola çıkarak dile getirilen ‘tek başına yeterlidir’ iddiası o kadar yanlıştır.”
Çıkar amaçlı çalışmalar …
Aşı karşıtı kampanyalara değinen ve ilk kampanyanın Amerika Birleşik Devletleri’nde 1900’lerin başında Çiçek aşısına karşı düzenlendiğini hatırlatan Azap, 1980’li yıllarda difteri-boğmaca-tetanoz aşısının, 1990’ların sonunda kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısının hedef alınarak aşılanmaya karşı kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığını, son yıllarda ise grip aşısının hedefte olduğunu hatırlatıyor. Azap Amerika Birleşik Devletleri’nde çeşitli televizyon kanallarına çıkarılan doktorların uzmanı olmadıkları alanlarda insanları yanlış yönlendirerek aşı üreten firmalara yüklü miktarda tazminat talebi içeren davalar açılmasına neden olduklarına dikkat çekiyor ve sözü aşı karşıtlarının sıkça dile getirdiği otizm-aşı ilişkisine getiriyor: “2000’lerin başında İngiltere’de bu sefer kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısının bağırsakta geçirgenliği artırarak beyne zarar veren proteinlerin emilmesine ve böylece otizme neden olduğuna dair uydurma yayın yapan ve daha sonra bu nedenle hekimlik diploması iptal edilen Andrew Wakefield isimli bir doktor, ABD’de aşı karşıtı hareketlerin etkinliklerinde yer alarak açık bir yalanı dillendirmeye devam etmekte, sözleri çok sayıda insan tarafından dinlenmektedir. Neden böyle yaptıklarına gelince; büyük olasılıkla maddi çıkar sağlama motivasyonu olduğunu söyleyebiliriz. Elbette aşı karşıtı harekete inanan ve içinde yer alan herkes değil ancak hareketin yönlendiricilerinin çıkar amaçlı çalıştıkları kısa bir araştırmayla ortaya konabilir. ABD’de aşı karşıtı kampanyaya büyük bağışta bulunan bir şahsın ‘doğal’ ürünler satan bir firmanın sahibi olduğunu ve yıllık kazancının milyar dolar seviyesinde olduğunu söylersem veya uydurma yazı yazan Andrew Wakefield’in otistik çocukların aileleri ve avukatlarıyla para ilişkisinin tespit edildiğini söylersem sanırım aşı karşıtlığının arkasındaki motivasyon daha iyi anlaşılabilir.”
mRNA aşısının genlere müdahalesi yok …
Profesör Doktor Alpay Azap, COVID-19’a karşı genetik kod (mRNA) içeren aşılara dair tereddütlere de yanıt verdi: “Burada da çok net olarak bu genetik kodun bizim genlerimize bir müdahalesinin olmadığını, hücrede protein yapımını sağladıktan sonra dakikalar içinde parçalandığını söyleyebiliriz. İşin özü tüm bu komplo teorileri ve yanlış bilgiler, geniş toplum kesimlerinin bilimsel düşünceden uzaklaştırılmış olmasından, bilimsel yöntemin işleyişinden habersiz olmasından ve bilim karşıtı söylemlere gerekli yanıtların her platformda verilememesinden kaynaklanıyor.”   -Mehmet ÖZGÜN-